Elvin, kocasının dağılmış hâlini aklında döndürüp duruyordu. Bir yerleri fena hâlde kırılmış gibiydi. Nereden geliyordu bu adam? Saat neredeyse üçtü… Gözleriyle adamın üstündeki yorgunluğu tartarken kalbi sıkıştı. Banyo kapısı açıldığında beline havluyu sarmış Ardil ağır adımlarla giyinme odasına geçti. Elvin, pencere kenarındaki çıkıntıdan kalkıp sessizce onun peşine düştü. Adam, baksırını giyip dolaptan eşofman altını çekerken gözlerini sırtına dikti. “Nereden geliyorsun sen?” diye sordu, sesi çatallaşmış bir öfkeyle. Ardil, karısının kudurmuş hâline sadece kısa bir bakış atıp dudak kıvırdı. Umursamaz bir rahatlıkla eşofmanı çekip üzerine geçirdi. “Kırk yıllık karılar gibi kafamı ütüleme de git zıbar yerine.” dedi, sesi buz gibi bir alayla kaplıydı. Elvin ellerini göğsünde kavuştur

