Aile Bağları

2200 Words
Tanrım! Sabah sabah millet öpücüklerle, tatlı şeker karışımı bir sesle gözlerini yeni güne açar ama ben maalesef annemin ve babamın bitmek bilmeyen kavga sesleriyle gözlerimi açıyorum. Hayal etmesi zor değil mi? Annem Miya ve babam Song. Babamın anlattığına göre onlar daha tanıştıkları ilk an kavga etmeye başlamışlar ve bu kavgaları yıllar boyunca, ilk günkü gibi tazeliğini korumaya devam ediyordu. Annem her zaman babamla tartışacak ya da babam annemi delirtecek bir sebep mutlaka buluyordu. Babamın dediğine göre bu onların birbirlerini sevme biçimleriydi. Bazen tuhafıma gidiyor olsa da onların bu hallerine yıllar boyunca alışmıştık. Hoş! Kardeşler olarak bizde normal sayılmazdık. Normal olmamızı beklemek saçma olurdu aslında. Birbirlerine aşkını kavgayla ilan eden bir çiftten normal çocuklar çıkmasını bekleyemezdiniz. İşin içine genler karışıyordu sonuçta. Neyse annem gibi daha ilk dakikadan çok konuştum sanırım. Yataktan bir hırsla kalkıp soluğu biricik aşık ve ateşli çiftin yanında aldım. Sesleri kulaklarıma türlü işkenceler ederken ben yeni kavganın sebebini çözmeye çalışıyorum. Aslında çözmeye çalışmakla hata ediyor olabilirim. Yine saçma bir sebep bulmuşlardır eminim. Onlar da bu potansiyel olduğu sürece asla durulmazlar. Yine ne oluyor burada? "Seni öküz buzlar lordu! O sekreteri sen kovmazsan, ben gelip postalamasını bilirim," diyen annemin sesiyle yeni gündemin işe üç gün önce başlayan sarışın afet olduğunu anladım. Şu kızı en kısa zamanda ziyaret etmeliyim. "Tanrı aşkına Miya! Kadın benden kaç yaş küçük onu mu kıskanıyorsun? " Evet peder bey golü attı. Şimdi sıra kaleci olan annemde! Bakalım konuyu nereye çekmeyi başaracak? İnanın bana annemin cevaplarını gerçekten ilgiyle bekliyordum. Çünkü ondaki zeka tanıdığım hiçbir kızda yoktu. "Senin neyini kıskanacağım buzlar lordu? Ben oğlumu düşünüyorum. Bu kız oğlumuzu ağına alırsa, bizi Kore değil dünya gelse kurtaramaz." Evet sayın okuyucular annem bir güzel konuyu bana çevirmeyi başardı. Babamı deli gibi kıskansa da Nato değil Nasa bile anneme bunu itiraf ettiremez. Ah! Daha fazla bu işkenceye dayanamayacağım. Kavgaya ortak olma vakti geldi de geçiyor bile. "Merak etme anneciğim. Beni kimse ağına alamaz," diyerek yanağına bir öpücük kondurdum. Baba bey bu hareketime yine yüzünü buruşturdu. Anlamıyorum ki bu adamın benimle zoru ne? Yakında evlatlık olduğumu düşünmeye başlayacağım. "Karımı rahat bırak arsız velet!" "Oğlumla uğraşma buzlar lordu!" Tanrım! Annem yine atağa kalktı. "Hey! Siz... Bir sabah olsun susmayı deneyemez misiniz? Anlamıyorum sabah sabah kavga etmeyi rüyanızda mı gördünüz? Anne kıçın yine açıkta kaldı sanırım!" diyerek baş belası ikizim aşağı indi. Yıllardır süregelen bir senfoni daha! Bu sefer suratını sallandıran annem oldu. Tabi bunun sebebi Ae Cha'nın babama kondurduğu öpücük. Ayşş... "Benimle düzgün konuşman konusunda seni uyardığımı sanıyorum meleğim!" "Kızıma laf yok laflar kraliçesi!" diyerek peder bey savunmaya geçti. Tanrım! 20 yaşına geldim şu evde normal bir günümüz geçmedi! Ne aile ama!. Sang Ryung'un da gelmesi ile kahvaltıya oturmayı sonunda başarabilmiştik. ********** Bu geniş ya da çekirdek olan aile yemeğe odaklanmışken ben size biraz bu aileden bahsedeyim. Nam Sung yirmi yaşında bir üniversite öğrencisi. Tiyatro ve Güzel sanatlar dalında oyunculuk bölümü okuyor. Okuduğu üniversitede hemen hemen elinden geçmeyen kız kalmadı. Oldukça çapkın ve bir o kadar delidolu biri. Okulunda ne kadar popüler olsa da sevmeyeni çok! Neden mi dersiniz? Eh eski sevgilileri ve onu çekemeyen erkek milleti belirgin ve başlıca sebepler. Eğlenceli bir kişiliği olmasına rağmen keşfedilmeyen yanları da yok değil! Eh bir zamanlar mafya olan bir babanın oğlu ve torunu! Bakalım bu yeni okul dönemi başına ne işler açacak? Ae Cha: Nam Sung'un ikiz kız kardeşi! Nam Sung ile aynı üniversitede Moda tasarımı okuyor. Her ne kadar çene ve keskin zeka olarak annesine çekse de bu moda sevdasının nereden geldiği bilinmiyor. Oldukça dikkat çeken bir kız! Fakat erkeklere yüz vermeyi geçin, ağabeyi yüzünden erkeklerden soğudu. Onun tek isteği annesi gibi prensini bulmak. Babasına oldukça düşkün ve hayran. Geçen sürede babası gibi kahramanını bulamadı. Bakalım bu yıl hayallerindeki prens karşısına çıkacak mı? Sang Ryung: Ailenin en küçüğü ve en uysalı. On beş yaşında lise öğrencisi. Evde herkesle uyum içerisinde olmasına nazaran onun kahramanı biricik babası! Ailesinin atışmaları tek eğlence kaynağı. Özellikle annesinin diline ve çenesine hayran! Miya ve Song: Siz onları zaten tanıyorsunuz değil mi? Eh aradan geçen zaman onları hiç mi hiç değiştirmedi. Hala aynı aşık ve inatçı çift! Bir de yaşlandıkça daha mı kıskanç ve huysuz oluyorlar ne? Evet ailemizi tanıdık. Ne dersiniz diğer karakterleri de zamanla tanıyalım. Çapkın bir genç! Bu yüzyılda aşkın olduğuna kesinlikle inanmıyor. Annesi ve babası son aşık olan çift onun gözünde! Bilmediği gerçekler bir gün, gün yüzüne çıkacak olursa? Babasının eski defterleri onun karşısına yirmi yıl sonra serilirse?  Bakalım çapkın playboyu bu macerada neler bekliyor? Aşk mı? Aksiyon mu? Ya da? *** "Ah hayır bu olmaz çok kısa! Ne bu deve cüce oynamayacağım, sevgili yapacağım." Arkadaşının uzattığı diğer resmi eline aldı. "Yok bu da olmaz Tanrı aşkına çok zayıf! Resimden bile kemikleri sayılıyor. Biyoloji için kemik incelemeyeceğim, koluma kız takacağım. Yok mu şöyle boyuma göre afeti devran bir kız?" Nam Sung üniversitenin ilk gününde iki arkadaşı ile kafeteryada oturmuş arkadaşının kendisi için araştırdığı kızların resimlerine bakıyordu. Jung'un son verdiği resmi incelerken yanağına konan öpücükle gözlerini resimden ayırdı. Jung ve Won Chul tabiri caizse otuz iki diş sırıtırken gördüğü yüzle bir of çekti. "Seni özledim sevgilim!" diyen kıza bıkkınca baktı. Okullar tatile girmeden önce bu kıza postayı koymuş, yaz boyunca da yeni aşklara yelken açmıştı. Hiçbir şey olmamış gibi seni özledim diyen kıza alayla baktı. "Tatlım yanılmıyorsam biz seninle ayrılmıştık. Ne oldu hatlar mı karıştı yoksa?" Eun Seol, Nam Sung'un söylediklerini umursamadan boşta kalan sandalyeyi çekerek oturdu. Kyung sinirle kıza bakmaya başladı, neden böyle umursamaz olurdu ki bu kızlar? Tanrı aşkına reddedilmek hiç mi gururuna dokunmazdı? "Ayşş kızım kime diyorum ben? Seninle ayrıldık!" "Tatlım ben onu yaz sendromu olarak algılamıştım. Hem sen benden ayrılmaya dayanamazsın!" Nam Sung gürültülü bir kahkaha patlattı. Çoğu genç kız onun oturduğu masayı ilgiyle izlerken attığı kahkaha ile neredeyse herkesin bakışları onlara dönmüştü. "Neden dayanamayacağım? Bana unutulmaz saatler mi yaşattın? Biliyor musun tatlım yatakta da hiç iyi değildin, şimdi düş yakamdan!" Genç kız utançla kalktı oturduğu yerden ve Sung'a bakmadan acele ile uzaklaştı. Nam Sung etrafa göz gezdirdiği gibi homurdanmaya başladı. "Ne bakıyorsunuz? Çıplak bir yerim mi var?" dedi ve önüne doğru bakış attı. "Yok fermuarım da kapalıymış!" diyerek sırıtmaya başladı. Birkaç masa geride oturan Ae Cha sinirle Nam Sung'a bakıyordu. Bu deli kardeşi hiç mi hiç babasına benzemiyordu. Yanına oturan gözü yaşlı Eun Seol'a baktı. "Ayrılmışız! Ae Cha ben onu çok seviyorum, şimdi ne yapacağım?" Ae Cha gözlerini devirdi. Abisi ile yüzlerce kez konuşmuştu. Benim çevremdekilere bulaşma diye! Ama ağabeyi daha doğrusu ikizi olan Nam Sung bir kahkaha atmış ve, "tatlım onlar yatağıma gelmek için yalvarıyorlar ben ne yapayım?" diyerek yanağından bir makas almış, defolup gitmişti. Bu adamla ikiz olduğunu bir türlü kabul edemiyor ve biricik ikizi yüzünden erkeklerden nefret ediyordu. Yanındaki kızın hıçkırık sesiyle kendine geldi. "Hiç ağlama bana! Seni bin defa uyarmıştım." Başını çevirdiği anda Won Chul ile göz göze geldi. Genç adama iğrenç bir şeymiş gibi bir bakış atıp tekrar kafasını çevirdi. Nam Sung'un arkadaşı da mutlaka kendisi gibi biriydi. "Pardon oturabilir miyim?" diyen sesle kendine geldi. Uzun boylu genç adamı süzerken "Buyrun!" diyebildi. **** \ Nam Sung'un ağzından //// Laa laa la la yine sıkıcı bir okul günü! İlk günden duvarlar hatta duvar kirişleri bile üstüme gelmeye başladı. Her ne kadar derslerin yarısına girmesem de sonuçta okul sınırları içindeyiz değil mi? Jung'un getirdiği resimleri kaldığım yerden incelerken biri gözüme çarptı. Tanrı aşkına bu çocuk! Bu resmi hangi akıl ve ruh sağlığı ile koymuştu buraya? "Jung!" diye inledim. İki yandaş ve arkadaşımın bana dönmesiyle resmi yüzüme yaklaştırıp yan yana tuttum. "Seni yarı zekalı! Bak bakalım bu benim gibi birine uygun bir dişi mi? İyi bak iyi bak, yan yana getirdim. Sence oradan bakınca ateşi çağırabiliyor muyuz? Oğlum ben bu kızı yatakta görsem cinsellikten soğurum." Resmi bu sefer Jung'un yüzüne tuttum.  "Hah işte şimdi oldu. Çok yakıştınız tencere kapak gibi! Değil mi Won Chul? Başımı Won Chul'a çevirmemle onun burada olmadığını anladım. Yani bedeni buradaydı ama ruhu farklı diyarları gezmeye gitmiş gibiydi. Acaba gittiği yerde güzel kızlar var mı? "Hey kime diyorum?" dememle bana döndü "Şuraya bak Ae Cha'nın yanına bir sülük oturmuş," demesiyle gözlerim baş belası ikizime kaydı. Tanrım bu kız! Neden güzellik konusunda anneme çekmek zorundaydı ki! Babama çekse bu kadar adam dövmek zorunda kalmayacaktım. Babama hakaret ettiğimin birazcık farkındayım elbette. Tamam babam karizmatik bir adamdı, yakışıklıydı da ama annemin güzelliği kadar da değildi. Babamı gömmeyi bırakıp gözlerimi kız kardeşime diktim. Gerçekten tam bir baş belası! Ana okulundan beri ömrüm onun yanına yaklaşan sinekleri dövmekle geçti. Ve maalesef bu rakam her geçen yıl artıyor. Babam annemi nasıl koruyordu acaba? Katil olmamayı nasıl başardı çok merak ediyorum. Çünkü katil olmaya çok yaklaştım. Her neyse şimdi ders vermem gereken bir sülük var! Oturduğum sandalyeden bir hışımla kalktım, sandalye büyük gürültüyle yere devrilirken bütün bakışlar bana dönmüştü. Baş belası ikizim ve yanındaki sülük hariç! Her defasında uyarmama rağmen yine aynı şeyleri yapıyordu. Bu kız nerede, nasıl davranacağını hala öğrenememişti. İnsan abisinin yanında biriyle cilveleşir miydi? Tamam, ikizdik ama sonuç olarak ondan üç dakika önce doğmuştum. Tanrı aşkına bunlar böyle kahkaha atarak ne konuşuyorlar?  Jung ve Won Chul arkamda, ben önde kardeşime doğru yürümeye başladık. Çocuğu ceketinden tuttuğum gibi ayağa kaldırdım. Ae Cha'da hemen ayağa kalkmıştı. Sen dur baş belası, sıra sana da gelecek. "Sung bırak çocuğu yine ne yapıyorsun?" "Bana bak küçük sıçan kapa o çeneni! Seninle evde görüşeceğiz!" "Seni babama söyleyeceğim Sung efendi! Bakalım o zaman kaçmak için nasıl küçük bir delik arayacaksın?" "Selamı mı da söyle tatlım! Bir de deki annem Sung'u daha çok seviyor," Bunu söylememin tek sebebi babamı daha çok kızdırmak. Won Chul'a bir bakış atmamla Ae Cha'yı götürmesi bir oldu. Evet şimdi bu sineği ezme sırası! "Bana bak züppe! Kardeşimden uzak dur! Onu senin gibilere yem etmeye niyetim yok!" Çocuk bir kahkaha atıp gözlerini kısarak bana baktı. "Ben senin gibi kızları yatağa atmak için uğraşmam. Ae Cha'dan hoşlanıyorum," demesiyle yumruğumu yemesi bir oldu. Kızlar benim yatağıma gelmeye istekliyse benim suçum muydu? İkinci yumruğu da suratına geçirirken konuşmaya başladım. "Birincisi, ben kızları yatağa atmak için uğraşmam onlar koynuma girer. İkincisi emin ol kimin ne mal olduğunu biliyorum. Özellikle kardeşimi aç gözlerle izleyenlerin!" Bir yumruk daha attım ve yere yığılmasını zevkle izledim. "Ve seni bir daha Ae Cha'nın yakınında görürsem bu kadar kolay kurtulamazsın." Kafeteryadan çıktığım gibi bahçeye yöneldim. Eminim Won Chul, Ae Cha'yı bahçede zaptediyordu. Bir tane kız kardeşim var ve kesinlikle onu kırmalarına izin veremem. Kardeşimi bu çakal sürüne yem etmeyeceğim. Won Chul'u gördüğüm gibi yanlarına yöneldim. Baş belası şimdiden cırlamaya başlamıştı. Genelde kardeşim şahit olmadan hallederdim bu işleri, ona olan aç bakışları gördüğüm anda bakanı kuytu köşelere çeker, kardeşimle iletişime geçmeden konuyu hallederdim. Bugün önüme gelen resimlerle ilgilenirken gözden kaçırmıştım. "Nam Sung seni gerizekalı ağabey bozuntusu! Seni lanet adam! Ne yaptığını sanıyorsun? Sadece okulla ilgili konuşuyorduk." Tabi canım! Bilirim ben o konuşmaları! Ne de olsa ben de kızlara ilk böyle yaklaşıyorum. "Sus Ae Cha seninle evde konuşacağız." "Evde seninle konuşacak tek kişi ancak babam olur. Seni ona söyleyeceğim." Çocuklara görüşürüz diyerek Ae Cha’yı tuttuğum gibi otoparka yürümeye başladık. Okuldan erken çıkmışken acaba şu sarışın sekreteri ziyaret mi etsem... ***** Eve girdiğimiz gibi salona yöneldik. Annemi evde görmek normaldi ama babamın bu saatte evde ne işi var? Ae Cha babamın boynuna atlarken bende sakince annemin yanına oturdum ve yanağına bir öpücük kondurdum. Bilenler vardır belki bu kadın benim ilk aşkım! Annemin gözleri gene kızının üstünde! "Meleğim babanı yorma! Biliyorsun eskisi gibi genç değil!" Annemin lafıyla kahkahayı patlattım. Sırf kızını kıskandığı için dediğine de bak! Babam anneme kaşlarını çatarak bakmaya başladı. Ae Cha'yı kolunun altına alırken anneme de cevap vermekten geri kalmadı. "Dün gece öyle demiyordun hayatım unuttun mu? Hatırlatmamı ister misin?" "Seni arsız buzlar lordu! Çocukların önünde nasıl konuşuyorsun öyle! Terbiyesiz!" Bu sefer keyifle kahkaha atan babam oldu. Gerçekten de bizimkilerin utanması yoktu. İnanın bana annemle babamın yatak odası maceralarını dinlemeye hevesli değilim. Bu çok sinir bozucu. Tanrım! "Ah! Yanlış anladın bebeğim, dün gece dolabın üstünü boşaltırken sen benden dinamiksin diyordun ya onu diyorum. Sen ne anladın?" Elbette babam bunu kast etmemişti. Ama neyse! Annem koltuğun üstündeki yastığı babama fırlattı. Babam yastığı tek eliyle tutarken pis pis sırıtıyordu. "Hey baba benimle ilgilen!" Annem oturduğu yerden kalkarak mutfağa yöneldi. "Babasının kızı ne olacak!" demeyi unutmamıştı. "Baba bu oğlun var ya bugün sebepsiz yere sohbet ettiğim arkadaşımı dövdü." "Dövdü dediğine göre arkadaşın erkekti." "Şey. Evet!" Babam bana göz kırptı. Bu adam da ne üç kağıtçı! Anneme yaklaşınca arsız velet oluyoruz. İşine gelen bir şey olduğunda oğlu! "İyi yapmış!" demesiyle Ae Cha yerinden kalkarak oflamaya başladı. Annemin kendisinden önce sesi salona doldu. "Siz iki adam! Çekin o patilerinizi kızımın üstünden! Nam Sung'la Ae Cha aynı yaşta, nasıl senin sevgilin oluyorsa kızımın da olabilir. Ve sen buzlar lordu! Kızıma yasak koymaya çalışırsan, bende sana yasak koyarım demedi deme!" Annem yine konuşmaya son noktayı koymuştu. Eh lanet olsun! Sang Ryung'un da gelmesi ile yemeğe oturduk. Bu gece yatağım da mışıl mışıl uyumaya hiç niyetim yok. İki gündür sahalardan uzak kaldığım yeter... Yemek yerken baş belası ikizim sinirli gözlerle bana bakıyordu. Çünkü bir ilişkisini baltaladığımı düşünüyordu. Ama o çocuğun önüne gelen her kıza teklif ettiğinden haberi yoktu. Kız kardeşime daha düzgün, daha aklı başında ve onu üzmeyecek biri lazımdı. Sang Ryung'ta bize odaklanmış ortada neler döndüğünü çözmeye çalışıyordu. Ah bu çocuk! Hiç bana çekmemiş tıpkı babası! "Abi siz yine mi ablamla kavga ettiniz?" "Bu ablan var ya ablan elin herifleriyle otuz iki diş sohbet ediyor." "Eee ne var bunda? Sende elin kızlarıyla otuz iki diş sohbet ediyorsun. Sohbet etmekle de kalmıyorsun."    
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD