LAL OLMUŞ DİLİM

1182 Words
Araba durduğunda önünde durduğumuz eve baktım. Şirin bir yerdi. Kocaman bir bahçesi vardı ve her yerde çiçekler vardı. Tek katlı bir evdi ama çokta büyüktü aynı zamanda. Arabadan inip Ali abinin Yağız'ı indirmesini bekledik sonra da eve doğru yürüdük. Yağız hala susmamıştı ve susacağa da benzemiyordu. Kapıyı çok güzel bir kadın açtı. Saçları omuzlarında, orta boylarda ve sevimli bir kadın. Yüzündeki gülümseme bana annemi hatırlattı. Babam geldiğinde kapıyı açarken ki yüzündeki ifade tam da buydu. Dünyanın en mutlu insanıymış gibi gülümsemek. "Hoşgeldiniz kuzucuklarım benim geçin hadi içeri." "Hoşbulduk sultanım bak arkadaşım da geldi bizimle. Asya annem Sedef." "Hoş geldin sen de tatlım. Sonunda tanışabildik seninle." deyip gülümsedi Sedef Teyze. Sonunda derken ne demek istedi tam anlamasam da önemsemedim. İçeri girip ayakkabılarımızı çıkardık. Aylin Hoca terlik verdi bana ve salona geçtik hep birlikte. İçeri girdiğimizde Aylin Hoca konuştu. "Baba biz geldik ve bir misafirimiz var. Asya benim çok sevdiğim bir öğrencim ve Yağız'ın da tek arkadaşı diyebiliriz." Utanmıştım yine. Nasıl davranmam gerektiğini bilmiyordum. "Hoş geldin kızım Selçuk ben." Selçuk amcanın uzattığı elini sıktım ve gösterdikleri yere oturdum. Sürekli ellerimi ovuşturup duruyordum. Nasıl davranmam gerektiğini, ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. "Anne ne yemek yaptın acıktık biz." "Dur oğlum biraz hazır zaten her şey otururuz şimdi sofraya." Onları izliyordum sessizce. Çok gergin hissediyordum kendimi ve terlemiştim. Şuan içerisi sıcaktı. Uzun zamandır yaşamadığım bir sıcaklık. Kemiklerime kadar ısındım resmen. Buz gibi odamda uyuya uyuya unutmuşum bu sıcaklığı. "Asya'cım üstümü değiştireceğim gel sana da bir şeyler vereyim." Ne demeliydim ki? Aylin Hoca o ara elimi tutup beni koltuktan kaldırdı. Öyle çok korkmuştum ki bu ani hareketle hemen elimi çekip uzaklaştım ondan. Yüzümde nasıl bir ifade vardı bilmiyorum ama şaşkınca bana bakıyorlardı. Aylin Hoca bana doğru tekrar adım attığında bu kez istemsizce geriledim. "Asya.." Nefesimi kontrol edemiyordum. Derin bir nefes alıp dudaklarımı birbirine bastırdım. Hepsi ayağa kalkmış bana bakıyordu. Yağız ise yüzünde şaşkınlıktan çok korku vardı sanki. Ellerimi cebime sokup defterimi çıkardım "Özür dilerim."yazıp Aylin Hoca'ya uzattım. "Sorun değil canım. Peki üstünü değiştirmek ister misin?" Sanırım kabul etmeliydim. Başımla onaylayıp Aylin Hocayı takip ettim. Koridorda ilerleyip solda kalan odaya girdik beraber. Aylin Hoca dolabı açıp iki tane eşofman altı ve üstüne ince badi çıkardı. Elindekilerden birini bana uzattı. "Eğer istersen banyo burası canım." Başımı sallayıp onu onayladım. Ben geçerken bir adım geri çekildi. Beni rahatsız etmek istemedi sanırım. Banyoda önce üstümdekileri çıkardım ve katlayıp kenara koydum. Karşımdaki aynaya baktığımda irkilmiştim. Bu ben miydim? Bembeyaz bir yüz, kurumuş dudaklar, vücudumdaki morluklar... Kendime acıdım resmen. Giydiğim kıyafetler biraz bol olmuştu ve paçalar biraz uzundu ama kötü durmuyordu. Elimi yüzümü de güzelce yıkadım. Kıyafetlerimi alıp odaya geçtiğimde Aylin Hoca yatağında oturuyordu. Defterimi elime alıp yazmaya başladım. "Hocam bana bir tane toka verebilir misiniz saçlarımı bağlasam." Aylin Hoca okuduktan sonra elini uzattı bana doğru. Sanırım tutmam içindi. Bu kez korkutmak istememişti beni. Mahcup olmuştum. Onu üzmüş müydüm acaba demin? Aylin Hocanın elini tuttum sıkıca. Beni aynanın önündeki tabureye oturttu. "Öncelikle Asya'cım okul dışındayken bana abla diyebilirsin. Şimdi saçlarını taramak istiyorum çok güzeller. İzin verir misin?" En son ne zaman biri saçlarımı taramıştı hatırlayamadım bile. Saçlarımın okşanmasını bile hatırlayamıyorum. Şefkat nedir unuttum artık. Yüzümde buruk bir gülümsemeyle onayladım. Elleri şefkatliydi, merhametliydi. Acımıyordu bana bunu biliyordum. Sıcacık bakıyordu bana. Saçlarımı taramaya başladı ve benim yüzümdeki gülümseme büyüdü. Gözlerimi kapatıp anın tadını çıkardım. Bir daha ne zaman yaşayabilirdim ki bu anı. Kapı açılınca ben de açtım gözlerimi. "Kızlar ne yapıyorsunuz bakalım burada?" "Gel anne. Asya'nın saçlarını tarıyordum. Çok güzeller değil mi?" Sedef Teyze ellerini uzatıp sevdi başımı. Sevgiyle okşadı. "Evet canım çok güzeller. Bebeğim saçlarını at kuyruğu bağlayalım mı? Şu güzel yüzün çıksın ortaya." Aynadan benimle göz göze gelip sormuştu Sedef Teyze. Onayladım bende onlar beni böyle sevgiye boğmuşken nasıl karşı çıkardım onlara? Sedef Teyze saçlarımı bağladıktan sonra başımın tepesine bir öpücük kondurdu. İçim eridi o an. Dolmuş gözlerimle baktım ona. Şu lal olmuş dilim anlatamasa da puslu gözlerim anlatsın istedim minnetimi. Hiç konuşmadılar sonra odadan çıkana kadar. Salona geçtiğimizde Yağız söylenmeye başladı. "Nerede kaldınız? Asya benim arkadaşım ama benden çok sizle vakit geçiriyor." "Ay aman arkadaşını da kıskanır mıymış benim şapşal kardeşim." "Ablaaa.. Ne o öyle şapşal filan kızın yanında." Onlar böyle atışırken ben hala odada olanları düşünüyordum. Sedef Teyzenin öpücüğünü hala hissediyordum saçlarımda. Bu annemi daha çok özlememe neden oldu. Sofraya oturduğumuzda servis yaptı hemen Sedef Teyze. Sıcacık mercimek çorbası. Buharı yüzüme vurduğunda ne kadar özlediğimi fark ettim. Uzun zaman olmuştu bir kase sıcak çorba içmeyeli. Hem de anne eli değmişini. Kafede yiyordum Sevgi Teyzenin yaptıklarını ama çorba gibisi var mıydı ki? Hemde bir annenin yaptığı gibisi. Şifa vardı bu ellerde. Herkes yemeğe başlayınca kaşığı elime alıp bir kaşık çorba içtim. Boğazıma oturdu sanki. Sindire sindire yedim çorbayı. Her kaşıkta bir göz yaşı aktı yanağımdan. O zaman fark ettim Sedef Teyzenin diğerlerini susturduğunu. Elini dudaklarına koymuş gözleriyle "Susun!" diyordu. Çözmüştüm gözlerin dilini. Yine minnet duydum bu yüce gönüllü kadına. Her kaşıkta devam ettim ağlamaya. Saygı duydular onlarda, hiç ses çıkarmadılar. Çorbalar bittiğinde ben doymuştum çoktan. Sanki biraz önce hiçbir şey olmamış gibi konuştu Sedef Teyze. "Hadi bakalım uzatın tabaklarınızı diğer yemeklerden de koyayım." Herkesin tabağını koydu ama ben uzatmayınca tabağımı bana döndü. "Asya uzat kızım tabağını. Yoksa sevmedin mi yemekleri?" Elimin altındaki deftere yazdım hemen. Bu kadını kırmak istemiyordum hiç. Yanlış anlamasın beni. "Olur mu Sedef Teyze çok güzeldi çorba. Uzun zamandır böyle güzel bir yemek yememiştim. Ellerine sağlık. Ben sadece doydum o yüzden uzatmadım tabağı." Yazdıklarımı okuduktan sonra çattı kaşlarını. "Olmaz öyle şey küçük hanım. Doymamışsındır daha. Anneler anlar doyup doymadığınızı. Ver bakalım tabağını." Ah be Sedef Teyze. Anneler anlar da uzun zamandır doğru düzgün yemek yemediğim için midem küçüldü iyice. Bir lokmayla doyuyorum ben diyemedim ona. "Bakma öyle süt dökmüş kedi gibi. Tamam az koyacağım olur mu?" Başımı salladım hafif bir tebessümle. Sofradan kalktığımızda ilk kez tam olarak doyduğumu hissettim. Sedef Teyzeye sofrayı kaldırmada ve bulaşıklarda yardım ettik Aylin Hoc- pardon Aylin abla ile birlikte. Sonra içeri geçip koltuklara yerleştik. Yağız hemen yanıma getirdi sandalyesini. Elinde bir kitapçık vardı. "Bak Asya ben katalogdan istediğim bölüm ve üniversiteleri işaretledim. Maviler benim. Hadi sende kırmızı ile işaretle." Boş boş baktım Yağız'a. Evet üniversiteyi kazanmak istiyordum. Bu benim tek kurtuluşumdu. Ama daha önce ne olmak istediğimi düşünmemiştim ki. "Hadi Asya hedefin ne? Çok merak ediyorum." Yağız'ın sorusuyla kaçamak gözlerle Aylin ablaya baktım. Sonra da omuz silkip dudağımı sarkıttım bilmiyorum anlamında. Aylin abla yanıma gelip oturdu. "Üniversite okumak istiyorsun demi canım?" Başımı salladım. "O zaman ne olmak istediğini bilmiyorsun?" Yine başımı sallayıp onayladım onu. "Tamam bu sorunu çözebiliriz sanırım." Sonra tüm akşam konuştuk bunları. Selçuk amca ve Sedef Teyze de fikirler verdiler bir sürü. Aslında kafamda oluşan meslek avukatlıktı. Ne çok isterdim acı çektirenlere adaletle boyun eğdirmeyi. Ama konuşamayan avukat mı olurmuş. Utandım bunu onlara söylemeye. Elimdeki kitapçıkta göz gezdirdim biraz. İyi bir avukat olmak için çok çalışmak gerekiyor hem. Benim derslerime ayıracak bu kadar zamanım da yok ki. Saat 9'a kadar oturduk birlikte. Sedef Teyze giderken yanımda götürmem için bir kaba kurabiye koymuştu. Melek gibiydi bu kadın. Aylin ablalar beni eve bıraktılar. Eve girip üstümü değiştirdim tekrar. Aylin ablanın kıyafetlerini güzelce katladım. Bir ara yıkayıp geri vermeliyim onları. Saat on buçuk gibi evden geri çıktım ve işe gittim. Uzun ve yorucu bir gece beni bekliyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD