Pars
Bu hayata bir sıfır önde başladığımızın bilinciyle hareket etmeye çalıştım hep, zaten hem annem hem babam bu konuda hassastı ve biz asla diğer çocuklardan üstünmüşüz gibi yetiştirilmedik. Diğer kardeşlerimde de durum aynı. Ama ikizlik ve üçüzlük biraz farklıdır. Tabi ki hepsi benim kardeşim ama üçüzlerimle yakınlığım elbette daha farklı. Hem onlar benim hem ben onların duruşumuzdan bakışımızdan anlarız derdimizi halimizi.
Tıpkı benim Kurt'u anladığım gibi.. Yemek masasında uzun uzun onu gözlemledim. Bağırdı çağırdı, sözüm ona kıza hakaretler etti bu uğurda babamla bile takıştı falan filan, anlamamak için aptal olmak lazım. O masada kim varsa anladı bunu ama hiç kimse imasını dahi yapmadı, asla yapmaz da. Çünkü bunu önce o aptalın anlaması lazım. Evet, sizlerin de tahmin ettiği gibi çoktan abayı yakmış kıza ama her aklı başında olmayan Türk erkeğinin yaptığı gibi seninle bir şeyler paylaşmak istiyorum demiyor da kırıp döküyor. Buna psikolojide yansıtmalı saldırganlık diyoruz.
Yani kişi karşısındakine duyduğu karmaşık duyguları (örneğin ilgi, hayranlık, çekim) doğrudan ifade edemediği için, bu duygular öfke, iğneleyici sözler veya küçümseyici davranışlarla dışa vurulabilir. Duygularını açıkça ifade etmekten korkmak ya da reddedilme endişesi bunun nedenlerinden biridir ama Kurt'ta durum sadece bu da değil, o aşka inanmayan bir adam. Aşkın saçma olduğunu, bir insanın bir başka insana herhangi bir koşul barındırmadan aşık olmasının mümkün olmadığını düşünen bir adam bu konuda nispeten benzer düşünsekte o daha katı, haliyle bu da ona farklı bir savunma mekanizması geliştiriyor ki bizim dildeki adıyla reaksiyon formasyonu denebilir.
Yani psikanalitik kuramlara göre, kişi kabul edemediği bir duygunun (örneğin yoğun bir ilgi veya aşk) tam tersini sergiler: beğendiği kişiye kötü davranmak gibi. Bu savunma mekanizması, kişi içsel olarak “zayıf” ya da “kontrolsüz” görünmek istemediğinde ortaya çıkar.
Size bunları anlayınca sanırım Kurt efendinin tavrını net bir biçimde anlamışsınızdır, benim masadayken anlamadığım, neden ona böyle davrandığıydı çünkü Kurt ve dahi ben de çok yakışıklıyız bunu inkar edecek değilim, yakışıklıyız ve bunun farkındayız. Her gün onlarca kadın iletişim kurmak ister benim hastalarımın %80 ni erkektir ama benden danışmanlık almak isteyen kadın sayısı akıllara zarar bu Kurt ve Aslan için de aynı. Yani aşık olmayacaksa bile zaman geçirmek için bile o kıza yaklaşırdı dediğim gibi aşka inanmaz ama çapkındır da.. İtiraf etmek gerekirse Şimal çok güzel bir kız, alımlı ama gözlerindeki korku, endişe yaşadığı zorbalığın büyüklüğünü anlatmaya yetiyor zaten.
Kızın kalbi kırılsın da kalkıp gitsin diye ne lazıma yaptı başarılı da oldu, Şimal zaten ezilip büzülmekten oturamadı yanımızda, kendisini o ortama ait hissetmediği çok belliydi ama kıza karşı ne hissettiğini tam olarak anlamak için arkasından ben kalktım ve bingo..
Kaşları çatıldı, ağzı açıldı kapandı, gözlerini kaçırdı.. Aptal herif ölümüne kıskanıyor bir de, benden bile.. Aslan'a da özellikle benim evime götürdüğümü söylemesini söyledim, elbette anladı durumu..
Kurt konusunda hiç empati olaylarına falan girmeyeceğim çünkü Nasrettin hocanın dediği gibi damdan düşenin halinden damdan düşen anlar, kızı anla, bizim de kız kardeşimiz var, bak zordaymış falanmış filanmış laf kalabalığından fazlası değil.. Ne kadar seni anlıyoruz desek de asla tam olarak anlayamayız!
Bu sebeple de saat 11 de bana terapiye geliyorsun dedim. Bu üç kardeş arasında bir şifre aslında. Biri büyük bir yanlış yaptığında bunu göstermek diğer iki kardeşe düşer.. Uyarıyı ben yapacaksam 11 de kliniğe çağırırım, Aslan yapacaksa 11 de hukuk bürosuna Kurt yapacaksa 11 de şirkete çağırır. Bu kabahatin büyüklüğüne göre şekillenen bir konuşma olur ve katılım mecburidir. Açıkçası psikiyatr yanımı kullanarak onun duygularını görmesini sağlayacaktım ama Şimal'in yanına gittiğimde olanlar..
Beni Kurt zannedip, aralarındaki bir sırrı söylemesi tam anlamıyla içimde bir volkan patlamasına sebep oldu. Çok sakin bilinirim, sakinimdir de ama ona da dediğim gibi ben kasırgamı sırtımda taşırım ve kasırga zamanlarımda yanımdaki hala yaşıyorsa bile adına bitkisel hayat denir!
Tehlikeli miyim?
Evet..
Bu beni rahatsız etmiyor ama benim tehlikeli tarafımı bilen tek kişi Kurt'tur. Onun da bilmesini istemezdim ama ailemden birine dokunulduğunda öğrendiğim tüm bilimsel gerçekler çer çöp oluveriyor da içimden Zemheri Yiğiter'in 2. şubesi çıkıyor ve o da öyle bir anda öğrendi.
Şimal'in o konuşmayı yaparken ki halini görseydiniz, nasıl bu kadar sakin kaldın diye bir de aferin derdiniz bana. 19 yaşında, gencecik, ağlamaktan gözleri şişmiş, kendisine dokunulduğunda midesi bulanıyor.. ve korkuyor.. Benim kardeşim onun zorda olan bir kız olduğunu bilmesine rağmen onunla beraber olmuş, bu kısmını aklım kabul etmiyor. Şimal olduğunu bilmiyor olması onu aklamaz, o gece bana anlattığında rızalı birliktelik gibi anlatmıştı.. Burada rıza yok adına tecavüz diyemem belki ama gönüllülük de var denmez! Kızın o cehennemden çıkması için biriyle yatmak zorunda bırakılması en derin psikolojik yaralardan biridir. Muhtemelen ömrü boyunca aşamayacak eğer çok iyi bir psikolojik destek almazsa..
Sevemeyecek belki, evlenemeyecek.. Hayatı boyunca kimseye güvenemeyecek.. Kor ki elini sallasa ellisi, şart mıydı bu kızdan bunu istemen.. En acı tarafı da Şimal'in bu durumu kullanarak başına bela olacağı için Kurt'un kendisine böyle davrandığını düşünmesi..
Şimdi Şimal'i bana bıraktım, zaten gece eve dönmeyecektim. Annemin de fenalaştığını görünce ki annemin panik atağı var ve babam bugüne kadar bırakın vurmayı sesini dahi yükseltmedi bize, hep gırgır şamata olur aramızda ki Zemheri Yiğiter'i bilen bilir, gülmekten hazzetmez boş muhabbet sevmez.. Bu ilk olunca annem de fenalaşmış, şükür şimdi durumu iyi ama durumu iyi olamayacaklar var!
Sabah ilk seanstan sonra gelmiş.. Bir şey söylemeden aldım içeri, bugün buradan çıktığında pelte kıvamında bir et, sinirleri alınmış bir vahşi, duygularını hatırlamış bir insan gibi olacak..
Ve tedavinin ilk hamlesini yaptım, çeneye atılan okkalı bir yumruk... Gayet şık bir o kadar nizami...
"Pars, beni bir dinle.."
"Ayağa kalk Kurt, daha yeni başladım."
Kalkmak zorunda hepimizin yöntemleri farklı, ben merhametli olamıyorum bu konularda özür dilerim kardeşim.. Kalktı.. Dudağının kenarından kan sızıyor.. Hmm estetik değil.. Aynı noktaya bir yumruk daha.. Yeniden yerde.. Bu adam 2.6 cm boyu olan bir adam, hatrı sayılır bir cüsseye sahip atlanmaması gereken kısım benim de öyle olduğum!
"Kalk!"
Dudağının kenarı hafif morardı, daha güzel duruyor şuan.. Ardından gelen 2 dakika boyunca yumruk ve tekmelerler kardeşimib kayan şirazesini düzeltmeye çalıştım. Bu fizibilite kısmı. İşe yarayıp yaramadığını birazdan anlayacağız. Yakışıklı yüzü biraz dağıldı ama iyidir, nazar değmez..
Bu arada annemin ayda bir kez 7 kardeşi bir araya getirip kurşun döktürdüğünü bilmiyorsunuz değil mi.. Ah ben de bilmiyor olmayı çok isterdim!
Şimal
Pars Bey beni eve bıraktıktan sonra gitti ama ev kocaman ne yapacağımı da bilmiyorum. Bir yerlere bakmayım aman bir şeye zarar vermeyim diye iki büklüm oldum. Yanımda kıyafet de olmayınca üstümdekilerle kanepeye kıvrıldım, zaten sıcak üzerimi örtmeme gerek yok. Yalnız sabaha kadar abartısız söylüyorum 20 kere fala sıçrayarak uyandım. Geçmiyor bu kabuslar geçmiyor.. Açıkçası bu Moretti konusu çok korkutuyor beni, adamın bakışları çok keskindi ve sesi çok ürpertici. İstediğimi alırım havası beni geriyor ve bir yerlerden o çıkacakmış gibi hissediyorum sürekli.. Sabaha karşı baktım daha fazla uyuyamayacağım kalktım, teras olduğunu gördüğüm yere çıktım.
Mükemmel görünüyor.. Niye insanlar birbirine eza etmeyi kendilerine hak görüyorlar gerçekten bilmiyorum. Kimseye bir zararım olmadı şu yaşıma kadar. Kendime ayırdığım bir günüm olmadı kendime harcadığım bir kuruşum bile olmadı. Yani şu yaşadıklarım için şu hatayı yapmasaydım başıma gelmezdi diyemiyorum..
Yapmadım çünkü!
Ben orada kendimle muhabbet ederken bir telefon sesi geldi ama bakıp bakmama konusunda kararsız kaldım. Sonra belki Pars Beydir de ben geliyorum hazırlan demek için aramıştır diyerek açtım.
"Şimalcim"
Gülce Hanımmış..
"Gülce Hanım, günaydın"
"Ah Şimal özür dilerim bitanem. Bak yemin ederim beni hiçbir çocuğum böyle davranacak çocuklar değil. Biz onları aile terbiyesiyle büyüttük Kenan neden öyle yaptı gerçekten bilmiyorum"
"Asıl ben özür dilerim Gülce Hanım, hayatınızın ortasına girip bir de aranızı bozdum."
"Lütfen böyle söyleme, Kenan muhtemelen yorgun yoksa asla bizim soframızda başkasının ne işi var gibi laflar etmez ki kalbi güzel olan herkesin soframızda yeri vardır, çok da iyi bilir bunu. Bugün Ali'nin yanına gitmiş konuşacaklarmış. Ben şimdi şoför gönderiyorum sana buraya getirecek seni"
"Gülce Hanım çok teşekkür ederim her şey için ama izninizle ben artık gelmek istemiyorum."
"Şimal hala tehlikedesin"
"Biliyorum, buradan polis karakoluna gideceğim şimdi sonra da evime gitmek istiyorum. Benim erkek kardeşimi almam lazım oradan."
"Sonra Şimal, kardeşini alınca ne yapacaksın!"
"İş bulacağım Gülce Hanım, kendi düzenimi kurmak zorundayım. Kardeşim o ortamda daha fazla kalmamalı"
"Tamam o zaman şoför seni holdinge getirsin iş konusunda ben yardımcı olayım sana"
"İş mi vereceksiniz bana?"
"Tabi çalışmak istemiyor musun?"
"Şey tabi tabi istiyorum"
"Tamamdır o zaman ben geliyorum birlikte şirkete geçeriz"
"Tamam Gülce Hanım iniyorum aşağı ben"
Allah'ım şükürler olsun sonunda kendi düzenimi kurabileceğim ama benim ne doğru düzgün tahsilim var ne yabancı dilim. Ne iş yapacağım ki şirkette. Neyse temizlik kadrosu için herhalde eğitim şartı aramıyorlardır.. Bu düşüncelerin yüzümde oluşturduğu kocaman gülüşle indim aşağı. Bir 10 dakika sonra da Gülce hanım geldi bindim hemen yanına ama gözleri kızarmış, çok ağladı belli ki.
Off niye insanların hayatına sürekli üzüntü getiriyorum ki..
"Şimalcim, seni tekrar görmek çok güzel"
"Teşekkür ederim Gülce Hanım her şey için"
"Ne demek ne demek.."
Şirkete gidene kadar oradan buradan lafladık, şirkete gelince aklıma buraya ilk gün girişim geldi, o zaman derdim neydi şimdi derdim ne.. Kimse o anın garanti olduğunu sanmasın bir günde bile tepetaklak oluveriyor insan.. Geçmişe takılmamaya çalışarak geçtim içeri, Gülce Hanımın odasına girdik. Asistanından bir kahvaltı istedi. Dün öğlen yediğimle duruyorum açıkçası ve çok açım ama asla demem aç olduğumu..
Kısa zaman sonra kahvaltı geldi, utana sıkıla yedim biraz.. Şimdi çok daha iyiyim. Gülce Hanım da yiyor gibi yaptı ama yemediğini fark ettim, muhtemelen evinde yapıp çıkmıştır zaten. Kahvaltı faslı bitince lafa Gülce Hanım girdi..
"Şimalcim daha evvel çalışıyordun değil mi?"
"Evet, çağrı merkezinde ve barda çalıştım"
"Tamam çok güzel, şöyle yapalım o zaman sen benim asistanım ol"
"Anlamadım asistan derken."
"Kişisel asistanım işte, seyahatlerimde bana eşlik eden toplantılarımı ayarlayan, benim işlerimin takibini yapan. Bu zamana kadar ihtiyaç duymamıştım ama artık olsa fena olmaz diyorum"
"Gülce Hanım bu alanda hiç tecrübem yok bir de şey ben lise mezunuyum"
"19 yaşında olmandan bunu anladım canım" dedi gülerek, ben de güldüm istemsiz..
"Şirket politikasında eğitim önemli nerdeyse her birim için üniversite mezuniyeti şartı arıyoruz ama bir yönetici ben şu kişiyle çalışmak istiyorum diyorsa da kimse ona diploma sormaz. Tecrübeye gelince de birlikte yaparız, öğrenirsin anlaştık mı?"
"Ben sizi hayal kırıklığına uğratmaktan çok korkuyorum acaba danışma ya da temizlik kadrosunda mı başlasam"
"Hayal kırıklığına uğramam merak etme. Şimdi muhasebeden avans alabilirsin, bugün şoför nereye gitmek istiyorsan götürsün seni, ev konusunda da bir dairem var benim boş, eşyalı. İstersen kardeşini de al orada yaşayın."
"Karşılıksız daha fazla bir şey kabul edemem, kirasını alırsanız olur"
"Tamam alırım kira hatta şöyle yapalım ben direkt kira kısmını maaşından keseyim tamam mı?"
"Tamam, harika olur. Çok teşekkür ederim"
"Rica ederim tatlım hadi bakalım, sen git şimdi, yerleşme işlerini hallet.
"Tamam Gülce Hanım kolay gelsin"
"Teşekkür ederim canım"
Gülce Hanımın yanından çıkınca gözyaşlarım akmaya başladı.. O laflardan sonra onarın şirketinde çalışmak bile zul geliyor ama Moretti'den korkuyorum.. Berke'ye bir şey yaparsa diye ödüm kopuyor. Gülce Hanım muhasebeden para al dedi ama gidip de hayatta isteyemem, şimdilik idare ederim diye düşünürken şoför bu taraftan diyerek yönlendirdi beni.
"Gülce Hanım önce muhasebeye uğrama talimatı verdi Şimal Hanım"
Ben de kime ne anlatıyorsam kadın bakar bakmaz analiz ediyor zaten insanı. Muhasebeye girince bana bir zarfın içinde para verdiler, bakmadım içine ne kadar var oradan çıkınca da yola çıktık.
"Şimal Hanım adresi biliyor musunuz?"
"Evet ama rica etsem sadece Şimal der misin hanıma gerek yok"
"Olur sen de bana adımla hitap et o zaman, Kadir ben."
"Tabi olur. Adresi biliyorum evet" deyip tarif ettim o da navigasyona girdi. Yol boyunca sohbet ettik, eğlenceli bir adam 26 yaşındaymış, askerden geldiğinden bu yana Gülce hanımın şoförüymüş. Şu yolda belki son birkaç ayda gülmediğim kadar güldüm. Gerçekten çok matrak bir adam. Evimin oraya gelince o ben burada bekleyeceğim, sen işini hallet dedi. Usulca indim arabadan. O eski sokak, eski sıvası dökülmüş bina.. Yavaş yavaş ilerledim binaya, dışarının demir kapısı her zamanki gibi açıktı zaten, 5 katın merdivenleri ağır ağır çıktım, ömrümün en uzun yolu gibi geliyor bana.. En üst kata çıkınca zile bastım..
Hazırım, bu karşılaşma için hazırım.. 15-20 saniye kadar sonra kapı açıldı. Berke..
Beni görünce dondu kaldı bense çoktan ağlamaya başladım bile.
"A abla"
"Ablamm"
"Sensin değil mi gerçekten"
"Benim bitanme benim" deyip sıkıca sarıldım, çok kilo vermiş birkaç ayda bayağı balık etli bir çocuktu incecik olmuş. Dakikalarca kapı önünde sarıldık ağladık. İçeri geçtim, her şey bıraktığım gibi..
Babam bile..
"İçiyor mu hala"
"Evet abla, onun hayatında değişen bir şey yok"
"Sen bitanem sen nasılsın"
"İyiyim abla okul tatil şuan işte, evdeyim test falan çözüyorum."
"Berke çok özledim canımın içi"
"Abla biz de mahvolduk, öldün sandım" dedi hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Dayanamıyorum ki..
"Abim her gece istisnasız ağlıyor sabaha kadar Esat abiyi bin defa arıyoruz senden haber var mı diye ama şimdi yurtdışında olduğu için ulaşamadık"
"Döndüm bitanem döndüm artık, hep buradayım inşallah."
"Odan aynen duruyor bak" dedi çekiştirerek odama götürdü beni. Aynı tek kişilik yatak, aynı bez gardırop.
"Berke ben iş buldum canım, artık bura kalmayacağım ve senin de kalmanı istemiyorum, eşyalarını toparla çıkalım"
"Nerede yaşayacağız ki?"
"Benim çalıştığım yere yakın bir yerde "
"Abla abimi nasıl bırakayım, ben rahat edeyim diye sabah akşam çalışıyor"
"Kim? Abim?"
"Evet abla.. Hiç kumar oynamadı sen gittiğinden bu yana, çok yiyor çok az uyuyor sadece çalışıyor. Bir de her gece alıyor işte"
Madem yapabiliyordun da benim başıma onca iş gelmeden niye yapmadın be adam..
2 saat kaldım Berke'yle ama ne dediysem ikna olmadı benimle gelmeye, ben ona bir şey olmasın diye kendimden geçtim ama o abime kıyamadığından onu bırakamadı.. Canı sağ olsun..
Şimdi gidiyorum, benim bir hayat alacağım var.. Çok çabalamam lazım biliyorum ama geri durmaya da niyetim yok...