5. İlk İtiraf

3351 Words
Şükürler olsun ki o gün orada birkaç saat yalnız kalabilmiş ve en nihayetinde Peri ye bir daha bu konuyu ağzına almamasını kesin bir dille ifade eden mesajı atacak gücü kendimde bulabilmiştim. Özür dileyip beni sevdiğini her zaman yanımda olduğunu söyleyerek cevaplamıştı. Sonraki günler okulda karşılaşmamak için elimden geleni yaptım, aramalarına dönmedim. Mesajlarını geçiştirdim. İyi bir arkadaştı, bunu hak etmiyordu. Ama zaten ben de iyi bir arkadaşı hakketmiyordum. Alim cephesinde de işler farklı değildi. Etrafıma ördüğüm kat kat kozaya yaklaşamıyordu bile. Yeni okulumdaki derslerime alışmam gerekiyordu, yemeğe bile inecek vaktim yoktu, çoğunlukla ailelerimizin beraber oturduğu masada değil odamda yiyordum. Açlıktan bayılmayacak kadar. Peri ile beraber aldığımız kapüşonlular, bol paça pantolonlar verdiğim kiloları gizlemekte yardımcı oluyordu. Yine lisenin başındaki sıska kıza dönmüştüm. Bir kişinin bile öğrenmesi beni bu hale getirdiyse gerisini düşünmek bile istemiyordum. Zaten düzgün odaklanamadığım kitaptan başımı kaldırdım. Sessize aldığım telefonun ışığı yanıp sönüyordu. 192 okunmamış mesaj bildirimi vardı. Uygulama girip kimlerden gelmiş baktım. Yetmiş küsur okul grubundan, 16 tane Periden, 24 tane Mercan dan. Kırktan fazla da Alimden. Gerisi aile grubumuzdan. Mercandan başladım. Daha önce söz verdiği notların resmi, hocalar hakkında birkaç dedikodu, sınıftan atıştığı kızlar hakkında bir kaç dedikodu vs. Cevap olarak pembe yanaklı bir gülücük attım. Bu tarz cevaplarıma o da alışmıştı. Aile grubumuzda yaklaşan derbiden söz ediliyordu. 9 erkeğe üç kadın olan grubumuzda çok normaldi tabi. Elim Perinin yazdıklarını okumaya varmıyordu. Alim daha kolaydı. Açtım, benim için endişeleniyor kendimi çok yorduğumu düşünüyordu. Bir de özlemişti beni. Ben de onu özlüyordum, gecelerce içime içime ağlayarak özlüyordum. Bana olan kardeşçe sevgisini kullanmayı düşünecek kadar alçalarak bazen. Öyle özlüyordum işte. Sağ ol yazdım ona da. Beni düşündüğü için teşekkür ettim. Peri.. Mavi tık bildirimim kapalıydı , okuduğumu bilmeyecek böylece Cevap beklemeyecekti. Yine de yazdıklarını okumak, o konuyu ima etmese bile her şeyi bildiğini hatırlatıyor bastan bastan aynı acıyı tekrar yaşıyordum. Kaçacak yerim yoktu. Açtım. O da benim için endişeleniyordu. Beni seviyordu ve özlüyordu. Ha bir de haddini aştığı için tekrar tekrar özür diliyordu. Herkesin endişelendiği, sevdiği, mutlu görmek istediği ve her şeye sahip olduğu halde hiç mutlu olmayan kişi bendim. Varlığım zarar gibiydi. Biraz hava almak istedim. Perdem kapalıydı, saatten haberim de yoktu. Günler gittikçe kısaldığı için akşam olduğunu fark etmemiştim. Camı aralayarak içeri hava girmesine izin verdim. Bedenimi camdan biraz sarkıtarak ön bahçeyi görmeye çalıştım. Havalar serinlediği için yemeği evlerde yiyorduk. Daha doğrusu ben odamda yiyordum. Ailenin kalanı öyle yapıyordu. Dökülen yapraklar ağaçlardaki LED aydınlatmalarla masalsı bir görünüm kazanmıştı. O yaprakların üzerinde gezerek çıtırtılarını duymak istedim. Omzuma aldığım şal üzerimdeki kapüşonluyla tezat dursa da ben de tarz yarışmasında değildim nihayetinde. Beş dakika adımlayıp dönecektim. Kimse görmezdi bile. Ayaklarımda bez babetlerimi giydim, yaprakları hissetmek istiyordum. Kapıyı açtığımda Yüzüme vuran ferah hava kendimi iyi hissettirdi. Vakit kaybetmeden ağaçların altına adımladım. Babamların araziyi satın aldıklarında ettikleri çınar ağaçları şimdi neredeyse evlerimizle boy ölçüşüyordu. Yaprakları tekmeleye tekmeleye havalandırarak ilerledim. Üzerlerinde zıpladım. Beş dakika sonra hareketsizliğe alışkın ciğerlerim acımaya başlayınca kendimi yere attım. Serin ama kuruydu. Ellerimi ayaklarımı yanlara açarak yıldız yaptım. Gökyüzü ağaçların arasından pek seçilmiyordu, gözlerimi kapatarak olduğum yerde tepinip çıkardığım seslere mutlu olmaya devam ettim. Bir anda yan tarafımdaki hareketlilik ile irkildim. Çıtırdattığım yapraklardan hiçbir şey duyamamıştım. Alim taa dibime kadar gelmiş elleri belinde beni izliyordu. Şaşkınlığım geçtiğinde çabucak toparlandım. Ayağa kalkıp üzerimi silkeledim. Yüzüne bakıp mesafeli bir tebessüm göndererek hiç bir şey olmamış gibi eve dönmeyi planlıyordum. Konuşmasına fırsat da vermeyecektim. Başımı kaldırdım tebessüm ettim, şalimi düzelttim ve ikinci aşama olan eve yöneldim. Kolumdaki tutuşu hissetmeden önce Bir adım bile atamamıştım. “ Hop hop hop küçük hanım orda dur bakalım. Camdan Seni görünce müvekkilimin yüzüne telefon kapattım. Hiç bir yere kaçamazsın bırakmam. “ İşte yine yüzüm alev alev oldu. Hava tam kararmamış ama yine de fark etmediğini umdum. “N-niye kaçayım ki, Ben de biraz mola vermiştim. Ders çalışmam lazım hala. Ondan gidiyordum” “ İyi etmişsin, çalışmak kadar mola da önemli. Okulun başladığından beri yüzünü göremiyorum. Çok görüyorsun kendini” “ Haklısın aslında ama baştan sıkı tutmak istedim. Yani sonra geri kalırsam zorlanırım diye.” Kolumu bırakmadan ağacın altındaki banka yöneldi. Bende onunla yürüdüm, oturdu, oturdum. Banka yan dönüp yüzünü bana çevirdi. Ben yüzümü ona çevirmedim. Kollarımı bağlayıp etrafı izlemeye başladım. “ Meleğim yüzüme bakar mısın “ her zamanki gibi konuşurken gözlerimi girmek istiyordu. Alışkındım. İçimde volkanlar patlarken İfademi düz tutmaya da alışkındım. “ Günlerdir seni göremiyorum. Bilmesem benden kaçtığını düşüneceğim, ama niye kaçacaksın ki. Bir derdin olsa paylaşırsın.” Onay ister gibi kaşlarını kaldırdı. “ paylaşırsın değil mi?” Dilimin ucu ile “ Tabi” dedim. “ Yani sanki derslerin yorgunluğu değil de başka bir şey seni üzüyor gibi. Yine başladığımı düşünüyorsun biliyorum. Ama gözlerin her an ağlayacak gibi hüzünlü bakıyor hep. Sen daha çok küçüksün, hep mutlu olman gerek. “ “ Küçük değilim, mutsuz da değilim. Kolay adapte olamıyorum biliyorsun, başka bir şey yok” beni duymamış gibi devam etti “Acaba Ahmet’i mi düşünüyor dedim başta. Yani o balkonda çenesini dağıtmak istemiş olabilirim, yada sana sarılan kollarını paketleyip eline vermek. Ama eğer mutlu olacaksan amcamla konuşurum. Usulünce görüşürsünüz de.” “ Ahmet konusunda üzgün değilim, bunu unutamaz miyiz artık. O iyi biri, eminim kendini mutlu edecek biri çıkar karşısına. Ben onu mutlu etmezdim, o şekilde görmeme imkan yok çünkü.” “ Neden yok, çok akıllı efendi ve seni sevdiği her halinden belliydi. “ “ Dalga geçmeyeceksen söylerim” “ Sen yeter ki bir şeyler anlat canımın içi, dünyanın en saçma şeyi bile olsa dalga geçmem o kadar hasretim ki yüzüne sesine,. Sen yeter ki konuş” niye seviyordu ki beni bu kadar, sadece daha fazla utanıyordum kendimden. “ Ahmet iyi biri ama benim için özel değil. İyi olan herhangi birinden farklı hissetmiyorum onun için. Mercan için ne hissediyorsam Ahmet de aynı benim için. Elimi tutsa da, sarılsa da hislerim fark etmiyor.” “ Diyorsun ki gerçek aşkı bekliyorum. Tanıyıp zamanla sevmek sana göre değil, doğru anlamış miyim?” “ Tanıyıp zamanla sevmek istediğin kişi de sıradan olmamalı. Sen öyle düşünmediğin için eve düzinelerce kız getirdin. Çoğu da iyi , zamanla tanınsa sevilecek kızlardı belki. Öyle de olmadı, bak sen de yalnızsın. “ “ Vay benim miniğim büyümüş de Alisine akıl verirmiş.” Omzuma elini atarak kendine çekti. “ Bir tanem ben yalnız değilim ki, sen varsın. Böyle yamacında bütün hayatımı bile geçirebilirim. İki yaşlı ihtiyar, kedilerimizle beraber geçinir gideriz. Benim için dört dörtlük hayat olur bu. Ama biliyorum senden bunu isteyemem. Düşündükçe kalbim sıkışıyor ama eminim bir gün sen de anne babalarımız gibi gerçek aşkı bulup kanatlarımın altından ayrılacaksın. “ Ben de ona senden başka kimseyi istemiyorum desem, diyemem. Beni böylesine masumane severken hislerini kirletemem. “ Teşekkür ederim. Eğer söylediğin gibi birine denk gelemezsem kedi bakma fikrini değerlendireceğim” Gülüştük. İşte yine dünya durmuş gibi ,dünyam o olmuş gibi etraftan nesneler kaybolmuş gibi bir o bir ben kalmıştık. Yıllardır bir kez bile başımı omzuna yaslamamıştım. O bana sarılır ben de sopa yutmuş gibi çekilmesini beklerdim hep. Ama Böyle zamanlarda yerçekiminden çok çok daha üstün bir kuvvetle ona çekiliyordum. Dört santim salıversem kendimi başım omzunda olurdu. Yapamazdım. İncitmeden fakat güçlü bir tuşla sardığı omzumdan sıcaklığı içime akıyordu. Çam ormanlarını kıskandıracak kokusu içime işlerken daha fazla burada böylece duramazdım. Kendimi daha fazla küçültmeden, utanç verici hislerimi alıp kovuğuma kapanmalıydım. O kadar sıktım ki kendimi titremeye başladığımı o söylemese fark etmezdim bile. “Canımın içi, üşüdün sen. Hadi gir içeri. Ama böyle arada yüzünü göster, ben seni özlüyorum. Aynı evde hasret çekiyorum kardeşime” cevabım belli belirsiz çıkan bir “Hı hmm” oldu. Arkama bakmadan evime, odama döndüm. O kardeşim dedikçe ben ölmek istiyordum. Bu kadar acı ve utancın altında eziliyordum artık. Periye güvensem dertleşsem, biraz hafifler miydim. Zaten biliyordu her şeyi. Tekrar uygulamaya girdim. Periye “ ben de seni seviyorum, endişelendirdiğim için özür dilerim. Bazı şeyleri konuşmaya hazır değilim. Ama yine de özür dileme. Sen iyi bir arkadaşsın ben kabalık ettim. “ yazıp gönderdim. Bir kaç saniye sonra telefon çaldı. Açtım. “ Melek ben seni çok seviyorum, sen ne istersen onu konuşuruz ne istersen onu yaparız ama lütfen lütfen beni uzaklaştırma” dedi bir çırpıda. Telaşlı sesi komik geliyordu. “ Hey sakın ol, bir yere gittiğim yok buradayım. Biraz zaman verdim ikimize de sadece. Seni nasıl uzaklaştırabilirim ki, tek arkadaşımsın” “ Aymelek seni almaya gelsem, mi yarın okula bizden gideriz bu aksam bizde kalırsın, hmm olur mu. İstersen anneni ben arayayım, izin vermezlerse olur mu lütfen olur de. “ Heyecanı yüzümü güldürmüştü. Arkadaşlarımda kalmak adetim değildi üstelik bir saat gel bir saat dön iki saat geçmiş olacaktı. “ Daha erken bir saat olsa seve seve gelirdim ama senin gelip dönmene gece yarısı olur. İstiyorsan gel, bizde kalırız. “ Sesi tereddütlü geldi “ Ben gelirdim ama yalnız kalabilir miyiz ki, düzeninizi bozmayayım şimdi” açıkça söylemese de çekincelerini anlıyordum. Alim ile karşılaşmak istemiyordu. “ Annem seni gördüğüne çok sevinir, zaten günlerdir sitem ediyor odama kapandım diye, merak etme yani, düzenimi bozman onu çok mutlu eder” “ Ee tamam o halde ben yarın yiyeceklerini alayım, pijamayı senden giyerim. Bir de kitaplarım var tabi, ama onları arabada bırakırım” telefondan gelen seslerden hazırlanmaya başladığı belli oluyordu. Beni unutmuş gibi kendi kendine konuşuyor bir yandan çanta hazırlıyordu. “ Ha meleğim orda misin hala” sonunda hatırladı. “ Dondurma alsam erir, profiterol alayım değil mi, film de alırım ama izlemeye vaktimiz olmaz, ne istiyorsun ne alayım gelirken” hevesli halı çok sevimliydi. “ Sen gel, dikkatlice, başka bir şey istemiyorum. Tatlı yapmıştı annemler, benim midem bir şey almıyor zaten” “ Tamam o zaman ben geleyim, bir yüzünü göreyim. Çok özledim kızım seni.” Vedalaşıp kapadık. Telefon elimdeyken annemi de aradım. Perinin geleceğini, baş başa kalmak istediğimizi söyledim. Artık durumum ne kadar vahim gözüküyorsa ne desem kabul ediyordu. “Ben odanıza yollarım yemeği, Ayşen ablana söylersin istediğin başka bir şey var mı. Siz rahat rahat sohbet edin. Biz kahvaltıda görüşürüz sorun değil” dedi. Bu hiç annemin tarzı değildi. Nezaket kurallarından ne kendi taviz verir, ne de bana müsaade ederdi. Son zamanlarda herkesin düzenini iyice bozmuştum. Terapi konusunu hala gündeme getirmemesine şaşıyordum. Dışardan gelen seslere bakılırsa bizde pişen yemekler karşı villaya taşınıyordu. Bu aksam yemek bizde yenilecekse de artık yenmeyecekti. Birazdan Ayşem abla kapımı tıkladı “ Melek’cim, biz sofrayı karşıya taşıdık. Sizin için de aşağıda hazırladım. Ev boş olacak, ister odanda yiyin ister aşağıda. Annenler evi size bıraktı bu aksam, keyfinize bakın olur mu canım. Son zamanlarda yordun kendini çok sevindim arkadaşının gelmesine.” Haftanın belirli günleri anneme yardımcı olmak için gelen Ayşem abla bile benim için endişeleniyordu. Acaba annemin söylemesini beklemeden kendi ayaklarımla mı gitseydim terapiye. Mutfağa inip yemeklere göz attım. Perinin şerefine olsa gerek aç olduğumu günlerdir ilk defa hissediyordum. Çok geçmeden bahçenin dışından arabasının sesi duyuldu. Demir kapı için evdeki kumandaya bastım. Ağır ağır açılan kapıdan arabasıyla girerek yan taraftaki boşluğa park etti. Giriş katı boydan cam olduğu için dışarıyı rahatça görebiliyordum. Peri arabadan inip eve doğru yürürken yedi sekiz metre uzağımızdaki villanın kapısı açıldı, Alim hiçbir fırsatı kaçırmıyordu anlaşılan. Beni görmesinler diye mutfağın karanlıkta kalan köşesine çekildim. Periyi göremeden de Alimi rahatlıkla görebiliyordum. Ne dediğini bilemesem de hoş geldin demiş olmalıydı. Sonra da ellerini iki yana açarak “ bu neydi şimdi” der gibi bir hareketle kendi evlerine yöneldi. O esnada bizim kapıdan zil sesi geldi. Hiç bir şeyin tadımı kaçırmasını istemiyordum. Yüzüme parlak bir gülüş takınarak kapıyı açtım. “ Selaaaam” “ Hoş geldin Peri” “ Hoş bulduk canım” “ Sen odama çıkıp üzerini değiştir, evi bize bıraktılar, annem bu ara çok anlayışlı, mutlu olayım diye kendini aşıyor” karşılıklı gülüştük. Durumu şakaya vurmak daha kolay kılıyordu. “ O zaman direk pijama giysem olur mu , oyalanmayayım diye evden direk bunlarla çıktım.” Üzerinde bütün günün yorgunluğu taşıyan keten bir gömlek, altında şık gözükse de rahat olmadığından emin olduğum kalem bir etek vardı. “ Ben senin için yatağımın üzerine pijama koydum ama istersen ben sofrayı hazırlayıncaya kadar duş da alabilirsin. Banyomdaki dolapta temiz havlu var.” “ İşte buna hayır demem, ama önce” deyip beni kendine çekti. Sıkıca kucakladıktan sonra yanaklarıma da birer öpücük bıraktı. “ Bekle beni fıstık” deyip merdivenleri tırmanmaya başladı. Onun gibi bir arkadaşı kendimden uzaklaştırdığım için aptal olmalıydım. Belki gecenin ilerleyen saatlerinde zor konulardan konuşmamız gerekecekti, olsun. Şimdilik çok mutluydum . Ben yemekleri tekrar ısıtıp sofrayı kuruncaya kadar Peri başına doladığı havlusuyla Amerikan mutfağın girişinde gözüktü. “ Ben ikindide yemiştim, bu gece artık yemem diyordum ama seni görmek iştahımı açtı, oooh bunlar da mis gibi kokuyor” beni rahatsız etmeyecek konularla neşelendirmeye çalıştığını anlıyordum tabiki, ben de çabasını boşa çıkarmayacaktım. “ Hadi o zaman, sofraya” dedim. Haftalardır yemediğim kadar yemiştim, öyle ki top yutmuş solucan gibi sıska vücudumda bir avuç göbek bile çıkmıştı. Okuldan, havalardan, Ayşem ablanın yaptığı kaymaklı ekmek kadayıfından konuşarak yemeğimizi tamamladık. Ben sofrayı toplarken o da bulaşıkları makineye dizdi. Bu esnada demlediğimiz çay da olmuştu termosa aktardık.. Bir tepsi atıştırmalık, bardaklar ve termosu alıp bir üst kata, vadiye bakan küçük balkona çıktık. Karanlıkta manzara gözükmese de ön balkon gibi rüzgar almadığı için omzumuzdaki şal ile rahatça oturabiliyorduk. Hasırdan iki sandalye ve bir küçük masa vardı. Masanın üzerine getirdiklerimizi dizip bardakları doldurduk. Bir şeylerle meşgulken zor konuları erteleyebiliyorduk. Şimdi ise kaçacak yerim kalmamıştı. Peri beni rahatsız etmeyi göze alamayacağı için asla konuyu açmazdı, biliyordum. Ama artık ben de biriyle paylaşmayı kabullenmiştim. Peri olmazsa terapiye gidecektim çünkü hayatım kilitlenmiş vaziyetteydi, ilerleyemiyordum. Sükunetle çaylarımızı içerken derince bir nefes alarak konuşmaya başladım “ Peri ben çok belli etmesem de seni seviyorum biliyorsun değil mi” “ Tabiki biliyorum, bundan hiç şüphe etmedim,” “ Biliyorsun benim senden önce hiç arkadaşım olmadı, arkadaşlık nasıl korunur, yaşatılır bilmiyorum” “ Gayet iyi bir arkadaşsın. Benim pek çok arkadaşım oldu, kıyaslayabiliyorum yani. Sen en iyilerinden birisin” “ Lafımı kesip durma, özür dilemeye çalışıyorum” “ Afedersin kuzum, sustum, kendini gömmeye devam edebilirsin” “ Vazgeçtim özür falan yok sana” “ Olmaz, çok heves ettim , hemen benden özür dile” “ Peri günlerdir senden kaçtığım ve bana ulaşma çabalarını görmezden geldiğim için özür dilerim. Sen ailem dışında sahip olduğum tek kişisin ve kaybetmek de istemiyorum. Lütfen beni sevmeye devam et” “ Elbette seni sevmeye devam edeceğim. Bir gün tekrar benden kaçmaya kara verirsen bile dönüp gelmen için burada olacağım. Sen benim sahip olmadığım kız kardeşimsin. Birtanemsin sen benim” dediğinde ister istemez gözlerimi devirdim. Yaptığım hareket Periyi şaşırtmıştı. Böyle ciddi ciddi konuşurken haklıydı tabi. “ Özür dilerim, devam et lütfen” “ Sen benimle dalga mı geçiyorsun, derhal açıkla” işte başlıyorum. “ Sahip olmadığın kız kardeşsin, bir tanenmişim ya, biran için kız kardeşi olmayanlara kardeşlik edeyim diye yaratılmışım gibi hissettim” dedim. Perinin gülüşü yüzünde dondu. Beni incitmekten o kadar korkuyordu ki, haklıydı. Ben de incinmekten deli gibi korkuyordum. Kendim kendimi fazlasıyla incitiyordum zaten. “ Korkma, sen kötü bir şey söylemedin. Sadece bu sözlerin benim hayatımdaki yeri biraz trajik. Yoksa senin kardeşin olmaktan gurur duyardım.” “ Melek ben özür dilerim. İstemiyorsan hiç birşey anlatma, sormam, merak bile etmem. O gün saçma bir heves için benden uzaklaşma diye konuşmuştum ama çok daha fazla uzaklaştın.” “ Yok artık, kaçmak istemiyorum. Biriyle konuşmak zorundayım, ne konuşacağımı bilmesem de. Senden uzaklaşmak ta istemiyorum. Benim hastalıklı iç dünyamın arkadaşlığımızın önüne geçmesine izin vermeyeceğim, yani elimden geleni yapacağım diyelim.” “ Melek önce şunda anlaşalım sen hastalıklı falan değilsin. Sen çok iyisin, güçlüsün, kendini ne kadar geri çekersen çek arkadaşlığın paha biçilemez kadar güzel, içtensin düşüncelisin. Sen çok kıymetlisin canım benim.” “ Peri beni teselli etmek istediğini biliyorum. Sen beni sevdiğin için öyle görüyorsun. Ama ben ne olduğumu çok iyi biliyorum. Maalesef etrafındaki herkes elinden geleni yapıyor, ama ben mutlu olamıyorum. Bencilliğimden gözüm karardı sanki. Herkesi de üzüyorum. Ve elimden de bir şey gelmiyor. Sıkıştım kaldım artık” Son sözlerimi hıçkırıklar içinde tamamlayabildim. Peri omzuma elini dolayarak beni kendine çekti. Benden kısa olmasına rağmen o kadar zayıflamıştım ki kolları arasında kayboluyordum. “ Ağla meleğim, dök içini. Ben buradayım, seni çok seviyorum.” Bildiği bütün teselli sözcükleriyle yaramın üzerine basmadan etrafından dolanmaya çalışarak beni avutmaya çalışıyordu. Sesinin titreyişinden onun da ağladığını fark ediyordum. Bir süre sonra nefesim düzene girdi. Omzundan doğrulup yüzümü sıvazladım. Saçlarımı da geriye atarak biraz ferahlamaya çalıştım. Bir şey söylemem için sessizce bekliyordu. Çok acınası gözüküyor olmalıydım, ne diyeceğini bilmez gibi kıpırdandı “ Melek seni üzen ne varsa benimle paylaşabilirsin, dinlemek için buradayım asla seni yargılamam” dedi. Bir yerden başlayacaktım. Derin bir nefes aldım. “ Ben doğduğumda o beş yaşındaymış, o büyüttü sayılır beni. Çocukluğumuz kardeş gibi geçti. Dört yıl öncesine kadar çok rahat, neşeli sevgi dolu bir ilişkimiz vardı. Bir gün erik ağacından düştük. Her zamanki gibi o güldü, normalde ben de gülerdim ama bir anda tuhaf hissetmeye başladım. Yakınlığımız kalp atışlarımı hızlandırır, kokusu başımı döndürür oldu. Neye uğradığımı anlamakta zorlanıyordum. Küçük değildim, bir çok kitap okumuştum. Belirtiler uyuyordu. Ama ona karşı bunları hissetmek kendimden iğrenmeme neden oldu. Kabullenemedim. İki yıl böyle geçti. Sonra kabullendim ve kendime olan tiksintim utanca dönüştü. Bu dönemde o üniversite okuyup döndü. Yaz tatillerinde de seyahate gittiği için hiç bu kadar uzun süre yan yana yaşamamıştık. Şimdi burada ve bütün düzenimi altüst ediyor. Ben onun için beş yaşındayken kucağına aldığı bebekten farksızım. O ise benim için zehirli bal gibi. Tadarsam ölürüm, kendi elleriyle öldürür.” Duyduklarında hiç şaşırmış gibi değildi. Emin olduğu şeyleri bir kez de benden duymuştu sadece. “ Melek sen ona karşı çok farklısın, aklım almıyor hala nasıl anlamaz. Hatta Annenler bile. Ben ilk bakışta anladım. Birini sevdiğini biliyordum zaten ve sizi bir arada gördüğüm anda resim netleşti, bütün parçalar yerine oturdu. Hayret doğrusu” “ Bana kondurmadıkları için muhtemelen. Ummuyorlar yani. Sen nasıl anladın bilmiyorum ama pek açık vermem normalde. Kabuğumu delip içini görebilen ikinci kişisin” “Birinci kişi kim?” “ Ahmet, baloya gittiğimiz hani. Birini sevdiğimi o da biliyormuş. Bizi yanyana görmesi yetti anlamak için.” “ Konuştu mu seninle” “ Evet, beni anladığını söyledi. “ “ Çok olgun davranmış. Sen anlaşılmasına şaşırıyorsun ben de kimsenin anlamamasına. Gayet açık veriyorsun” “Nasıl” “ Böyle işte. İsmi geçmese bile konusu geçtiği anda havan değişiyor. Depresif, hüzünlü bazen saldırgan bir şeye dönüşüyorsun. Gözlerindeki hüzün elle tutulur bir hale geliyor. Sevgi insanı yeşertir seni solduruyor çünkü kendine haram etmişsin. “ “ Değil mi ki? Neredeyse aynı evde, ellerinde büyüdüm. Sahip olmadığı kız kardeşiyim onun. Ne halt hissettiğimi bilse pataklar beni. Bir daha da yüzüme bakmaz” “ Yanıldığını düşünüyorum, bence karşılık vermez gerçekten seni kardeşi gibi görüyor ama yargılamaz da. Seni o kadar seviyor ki evleneceği kişiyi önce sen sev istiyor. Başkaları ilişkisi ciddiyet binmeden ailesine tanıtmaz, o teklif etmeden önce sana getiriyormuş anlaşabiliyor musunuz diye. Kendinden önce senin elektrik alman gerekiyormuş. Bütün bunları kafenin kapısında anlattı. Bana olan ilgisini açıklamak için. İlk defa birini benim kadar sevmişsin o yüzden ısrarını sürdürüyormuş. “ “ Evet benim seveceğim biri ile evleneceğini bana da söyledi. Kardeşliğimiz evliliği ile bozulmamalıymış.” “ Seni kaybetmekten deli gibi korkuyor. Üzülmenden. Senin için canını verecek gibi, ismin geçtiğinde gözleri parlıyor.” “ Ne demek istiyorsun” “ Melek işine burnumu soktuğumu düşünme sakın ama bu kadar sevgi kuzenlik için fazla” sözleriyle gerilmeye başlamıştım. “ Bak lütfen bana kızma, ben gördüğümü söylüyorum. O seni kardeşi ilan ederek hissettiği sevgiyi kendine açıklamış. Ama onun sevgisi anne babası aynı olan kardeşler için bile fazla.” Bu sözleri daha fazla dinleyemezdim. Gerçek olmayacak şeyler ile zihnimi bulandırmayacaktım. Birden ayağa kalktım. “ Uykum geldi, yatalım” dedim. Peri bir kelime daha etse arkadaş kalamayacağımızı ifademden anlamış olmalıydı. Ben onunla derdimi paylaşmıştım. Beni teselli etmek için boş ümitler versin diye değildi. Hiç bir şey konuşmadan masayı toplayıp taşıdık. 140 santimlik yatağımda beraber uyuruz demiştim ama vazgeçtim. Misafir odasını hazırlayıp yatağını gösterdim. İyi geceler dileyip odadan çıkacağım anda kolumu tuttu. Yüzüne döndüğümde ifadem buz gibi olmalıydı, dışarıda kalmıştı. “ Melek yine haddimi aştım özür dilerim. Lütfen beni affet. İstersen seni aramam bir daha rahatsız etmem ama gelmeni hep beklerim” dedi. Gözleri dolu doluydu, içim burkuldu. İyiliğimden başka bir şey istemeyen bu kıza bir kredi daha açacak gibiydim. Gözlerimi sımsıkı kapatıp birkaç saniye bekledim. Hazmetmem gerekiyordu. Sonra araladım ve tam gözbebeklerine baktım. “ Peri seni terk etmiyorum korkma, sadece bu konuda artık hiçbir şey duymak istemiyorum. Yarın bu konuyu hiç konuşmamışız gibi arkadaşlığımıza devam edeceğiz. Ne gördün, ne görüyorsun bilmiyorum ama kendine saklayacaksın. Şimdi uyuyalım” dedim. Arkama bakmadan odama geçtim. Uyuyamayacağımı biliyordum, fakat bedenim iyice yorgun düşmüştü. İlaç alıp kendimi huzursuz bir uykunun kollarına bıraktım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD