2. Her şey değişir

3471 Words
Alarmın sesi ile yatağımdan doğruldum. Uyuyor değildim, çoktan uyanmış gözlerim kapalı penceremin karşısındaki balkonda müzik dinleyen bazen de mırıldanarak eşlik eden Alimi düşünüyordum. Çünkü artık reddetmek için yıllarca çabaladığım duygularımı kabullendim. Ben onu seviyorum, beni kardeşi gibi gören, hatta gözünde hala beş yaşında olduğum, kuzenimi, Alimi. Reddetmek de kaçmak da çözüm değil. Ben hayatımı onun mutluluğuyla avunarak geçireceğim. Sabahlığımı giyerek cama yaklaştım. Perdeyi araladığımda beni fark etti. Kusursuz gülümsemesiyle bana el sallayarak selamladı. Bir gülüş dört yıldır bir insanın kalbine nasıl batabilir? Cami açtığımda ayaklanarak seslendi “Günaydın, uykucu, annemler kahvaltıyı hazırladı bile” . Uykucu değildim, annemler erkenciydi. Sanki içime yıldırım düşmüyormuş gibi sıradan bir sesle cevap verdim. “Günaydın, sen de erkencisin bu gün”. İnsan duygularını kabul edince onları gizlemeyi de öğreniyor. Eve getirdiği kız arkadaşlarıyla tanışırken gözleri dolmadan, çay ikram edebiliyor. Yada ‘konuştuğun biri var mı, varsa söyle çekinmene gerek yok, kimdir nedir bilelim yeter’ dediğinde bı tane patlatmadan ‘ hayır yok, olursa söylerim’ deyip geçiştirebiliyor. Bunlar kalp çarpıntılarımı kabullendiğim son iki yılımın özeti işte. Bir yandan masanın üzerine yaydığı kağıtlarını toplarken “ Evet öyle oldu bu g*n. Hadi sen de oyalanma, aşağı gel. Yengem söylenmeye başlar birazdan” dedi. Camı kapatmama vakit kalmadan söylediği de oldu “Melek, kızım, öğlen oldu, camdan cama konuşacağınıza aşağı insenize yavrum. Masa hazır.” Gülüşünü duyduğumda yüzüne baktım, ben demiştim der gibi omuzlarını çektikten sonra göz kırparak içeri girdi. Ben de daha fazla oyalanmadan hazırlanıp indim. Masa hazır gibiydi. Ekmekler ve çay kalmıştı. Annemin yanağını sulu sulu öpüp “ günaydın annelerin en canısı” dedim. Hiç sevmez sulu öpülmeyi. Popoma şaplağı patlatıp “zevzek” dedi. Ekmek sepetini alıp bahçeye yöneldiğimde kıkırtilari kulağıma geliyordu. Her zamanki halimiz işte, istemem yan cebime koy durumları. Yengemle amcam masaya oturmuş bizi bekliyorlardı. İkisinin yanağına birer öpücük kondurup günaydın dedim. Yengem “günaydın Meleğim ”dedi. Amcam “Amcasının gülü, günaydın” deyip o da beni öptü. Sanırım kız evlat hasretini benimle gideriyorlar. Sepeti masaya koyup ben de yerime oturdum. Annem elinde çaydanlık muftak kapısında gözükünce yengem “Aliii hadi seni bekliyoruz” diye seslendi. Gayrı ihtiyari evlerinin kapısına gözüm kaydı. Basit bir beyaz tişört, siyah pantolon bir insana nasıl bu kadar yakışır, attığı her adımda kalbim yerinden neden oynar artık sorgulamayı bırakalı çok oldu. Göz göze geldiğimizde hafifçe tebessüm ederek bakışlarımı çektim. Çaydanlığı annemden alarak bardakları doldurmaya başladığımda amcam sordu “Yenge abim yok mu, inmedi hala” “Yok Fuatçım, erken çıktı. Hani sizin davasına baktığınız arazi var ya keşfi varmış bu gün.” “Tamam hatırladım, o bu gün müymüş ya” “Faruk beyin de gece haberi oldu, son dakika değişikliği sanırım” Annemin babası, dedem eski vali olunca annem de vali konaklarında büyümüş tam bir hanımefendi, samimiyeti bile ciddiyet kokar. O yüzden suluklarıma çıkışmayı kendine borç bilir. Yine de bilirim ki beni çok sever. Alim masaya yaklaştığında eğilip annesini öperek ”günaydın pamuğum” dedi. Babasını omzuna elini koyup pat patlayarak annemi de öptü . “ günaydın yengem, yine döktürmüşsünüz” “ Günaydın Alicigim, otur hadi soğutmayalım.” Ben çayları doldurmayı bitirmiş, günaydın faslından kaçabilmek için mutfağa yönelmişken kolumu tutuverdi. “Nereye fıstık, günaydın yok mu” “Demiştim ya yukarıda” “Kuru kuru?” Cevap veremeden çekip beni de öptü. Sanki tiksinmiş gibi yapıp gözlerimi devirerek yanağımı koluma sildim. Elinden kurtulurken bu sabahki bahanemi sundum “Telefonum içerde onu almaya gidiyorum, arkadaşım arayacaktı ayıp olur ulaşamazsa” Arkama bakmadan merdivenlerden çıkıp kendimi odama attım. Her günaydın faslından sonra bir bahane bulup kendimi eve atıyorum, ya ellerimi yıkayacak oluyorum ya telefonumu alacak, yada o an masada olmayan bir şeyi canım çekiveriyor. Döndüğünden beri neredeyse her gün aynı şeyi yaşıyorken nasıl olur da biraz olsun alışamam, nasıl her defasında kalbim ağzımdan çıkacak gibi olur. Beni öptüğünde nasıl hissettiğimi bilse bir daha elini sürmez, belki iğrenir benden. Neyse ki hiç bir zaman bilmeyecek. Telefonumu alıp nefesimi düzene soktuktan sonra oyalanmadan aşağı indim, annem hiç sevmez masada bekletilmeyi. Annem ve yengem bir zamandır benim tuhaflıklarımdan sonra göz göze geliyorlar. Umarım durumumun farkında değillerdir. Olsalar da gün yüzüne çıkarmazlar biliyorum, hislerimin onaylanır tarafı yok. Kendiliğinden yok olmasını beklerler, nasıl olacaksa artık. Masaya döndüğümde herkes kahvaltısına başladı. Ben de kaçan iştahıma inat tabağıma aldıklarımı kemirmeye çalıştım. İsteksizliğim annemin gözünden kaçmadı tabi. “Kızım hasta mısın, iştahın mı yok neden yemiyorsun” “ Sabahları çok yiyemiyorum ya anne, ondan, iyiyim bir şeyim yok” konunun uzamasını umarak bir çatal daha aldım. “ Olmaz öyle kızım kahvaltı günün en önemli öğünü” Alim annemi destekledi “ Sabah iştahın yok, öğlen meyve yersin, akşam yemek zaten sağlıklı değil, kuş kadar kaldın, sarılıyorum kollarım boşlukta kalıyor” ‘Sen bana sarılma zaten, her defasında başım dönüyor, tutunmaya yer arıyorum’ diyemeden konuyu kapamaya çalıştım “ Merak ettiğiniz için teşekkür ederim, fakat beş yaşındaymışım gibi endişelenmenize gerek yok, bünyem bu kadarını alıyor” Neyse ki konu daha fazla uzamadı. Herkes tabağına dönüp kahvaltısını yaparken günlük mevzular konuşuldu. Yavaş yavaş sonuna gelirken telefonum çaldı , müsaade isteyerek mutfağa yöneldim ve telefonu açtım “Meleğim günaydın” “ Günaydın Peri, ne haber, çıkıyor muyuz bu gün” “ Evvet, annemden izin aldım. Babamdan da kartını kaptım, çılgınlar gibi alışveriş zamanı” “ Ha ha hiç güleceğim yoktu, ben ve çılgın alışveriş. İhtiyaçlarımızı alalım bana kafi” “ Ay sen ne anlarsın, neyse paraları hazırla, bu gün ben ne dersem o olacak. On birde olur musun AVMnin önünde.” “ Anneme bi sorayım, babam erken çıkmış onunla gelemiyorum, mesaj yazarım sana.” Telefonu kapatıp masaya döndüm. “ Anne Peri ile buluşacağız demiştim ya, on birde müsait olur musun diyor.” Annemden önce Alim konuştu . “ Nereye gidiyorsunuz” “ AVM de buluşup biraz alışveriş yapacağız, Sonra büroya geçer babamı beklerim.” Evlerimiz şehrin biraz dışında, mecbur kalmazsam otobüse binmiyorum, çok kalabalık oluyor. Tek başına taksi kullanmamdan da hoşlanmıyorlar. Gideceğim yere kim müsaitse annem, babam, yengem amcam biri bırakıyor. Bu biri son zamanlarda hep Alim oluyor, en müsait o. Dönüş de aynı şekilde. Sanırım yine o bırakacak. “Yenge sen zahmet etme, ben zaten gidecektim babamların oraya. Bu gün izinliyim ama evde de isim yok. Geçerken bırakırım Meleğimi.” Annem onaylarken ben isyan ettim “Size de yük oluyorum hep böyle, alın işte arabamı, daha ne kadar otostop çekeceğim” Benim sözlerime Alim itiraz etti “ Orda dur bakalım fıstık, biraz daha alışman lazım istersen bu gün yine sen kullanırsın, böyle böyle alışınca araba da alınır. Benim para biriktirme mi bekle diyeceğim ama babamların staj ücreti asgari ücretten bir hallice. Kendi masraflarıma yetmiyor desem yeridir” Amcam da şakayla buna itiraz etti “ Beğenmiyorsan başka şirketlere başvurabilirsin oğlum, diğer stajyerler ne alıyorsa sana da onu veriyoruz. Oğlumsun diye ayrıcalık yaparsam ciddiyetimiz kalmaz. Ayrıca kartlarını da biz ödüyoruz” “ Sağ ol baba, şikayetçi değilim. Sadece bu kız bizden hızlı çıktı, ben bile üçüncü sınıfta aldım araba. Bir yıl daha sabretse kendi maaşımla alabilirim ama beklemiyor sabırsız” Biz küçükken senin ilk arabanı ben alacağım diye bana söz vermişti. Aslında annemler zayıfım diye evde kalacağımı Söylediklerinde benimle evleneceğine de söz vermişti. Ben üç, o sekiz yaşındaydı. Her verilen söz tutulmuyor maalesef. Bir hatırlatsam belki onu da tutar.. Kahvaltısı biten Alim masadan kalkarken konuştu “ Yenge ellerinize sağlık, hepinize afiyet olsun. Ben hazırlanayım, yarım saate çıkar yavaş yavaş gideriz olur mu güzellik?” İzin ister gibi tekrar annemin gözüne baktım “ Tamam kızım sen de hazırlan. Biz yengenle hallederiz buraları. “ Teşekkür ederek odama ilerledim. Yine kırk dakika onunla baş başa kalacaktık. Kalabalık içindeyken bir şekilde idare ediyordum fakat baş başa iken durgunluğum çok göze batıyor, her defasında neyin var sorularına maruz kalıyorum. Kıyafet deneyeceğim için diz altı çiçekli şifon bir elbise giydim. Akşam üşümemek için de sırt çantama kot ceket katlayıp koydum. Kolay giyildiği için babet ayakkabılarım ve omuzlarımdan aşağı saldığım saçlarım ile çıkmaya hazırdım. Makyaj yaptığım bir şey zaten değildi. Özel günlerde, çok hafif o da. Acele ile merdivenlerden indiğimde Alim masadakileri içeri taşımaya yardım ediyordu. Ben de gidip elime birkaç tabak alıp taşımaya başladığımda yengem “ hadi siz oyalanmayın, biz hallediyoruz buraları” dedi. Annem de ona katılınca ellerimi yıkayıp dışarı çıktım. Alim arabayı garajdan çıkarmış, yanında beni bekliyordu. Yolcu koltuğuna yöneldiğimde beni durdurdu “ Geç bakalım direksiyona, madem araba istiyorsun önce beni ikna et bakalım” dedi. Uzattığı anahtarı alarak söylediğini yaptım. İtiraz etsem kabul etmezdi zaten. Hem araba kullanırken çok konuşmam da gerekmiyordu. Şoför koltuğuna oturduğumda önce kendime göre ayarladım. Kısa sayılmam ama Alim fazla uzun, nereden baksan aramızda yirmi santim var. Kemerimi takıp aynayı da ayarladım. Bu arada o da yan koltuğa otururken yüzündeki şakacı ifadeyle konuştu. “ Evet, bakalım kaptan şoförümüz bugün bizi kaç saatte götürüyor.” Ev şehrin dışında olunca yol epey boş oluyor, düz yolda istediğin kadar hız yapabilirsin. Ama ben korktuğum için arabayı yavaş kullanıyorum, herkesin kırk dakikada gittiği yol ben kullanınca bir saati geçiyor. Haliyle bir takım şakalara maruz kalıyorum. “ Böyle dalga geçeceksen hiç yola çıkmadan yer değiştirelim” Alim, sözlerine kırılmamdan korktuğu için hemen itiraz etti “ Yok bitanem, sür sen. Ben takılıyorum sana. Temkinli gitmen her zaman daha iyi, zaten acelemiz yok.” Uzatmadan “Bismillah” diyerek yola çıktım. Düz bir yol, gelen giden de yok iş veya okul saati olmadığı için. Aslında bu yolu zaten rahatça gidip gelebiliyorum, şehir içinde pratiğe ihtiyacım var fakat babam da Alim de merkeze gelmeden alıyorlar arabayı. Bu gün belki farklı olur, söylesem mi acaba. Kendi kendime düşünürken Alim içimi okur gibi konuştu “ Prenses sen baya baya kullanıyorsun artık, hızın da gayet iyi, ne yapsam AVM ye kadar kullanmana izin mi versem” Bir anda mutlulukla ona döndüm “ Gerçekten mi Alim” “ Dön dön önüne dön. Vaz geçerim bak. Alim dedin o da gözümden kaçmadı. İşine gelince Alim oluyorum demek” Eyvah, Alim mi dedim ben! Yüzüm utançla alev alev oldu. Birkaç yıl önce , yani kendi durumumu kabullendiğim sıralarda ‘Ali abi’ demeye çalıştım. O da ‘Bu nereden çıktı şimdi , sen benim kardeşimsin ama ben senin abin değilim, Alinim, abi deyince tuhaf geliyor’ dedi. Ben küçükken, Ali abi diyebilecek yasa geldiğimde söyletmeye çalışmış, ben de ‘sen benim abim değilsin, alimsin’ demişim. Büyüyünce benim sözlerimi bana iade etti. Ama ben Alim de diyemedim artık, mümkün mertebe hiç bir şey demek zorunda kalmamaya çalışıyorum. Arada böyle kaçıyor işte. Hızlıca lafı değiştirdim “ Gerçekten kullanabilir miyim, istersen köprüye kadar gideyim orda sen al AVMnin önü kalabalıktır şimdi.” “ Yok canımın içi, ne var köprüden AVMye. Bakıyorum ben sana, gayet iyi gidiyorsun. Zorlanırsan çekersin sağa.” Canımın içi, bitanem, güzelim, meleğim.. narin bir çiçek gibi kuşatıyor sevgisiyle, keşke bu kadarı ile mutlu olabilseydim. O beni sevdikçe ben daha kahroluyorum halbuki. İçimdekileri bilse belki yüzüme bile bakmaz bir daha. O Radyodaki şarkılara eşlik ederken yolu bitirdim. Köprüden geçtik, AVMnin önü sakindi. Otoparka inip park etmemi söyledi. Bu da eğitimin bir parçası. Her zaman okuldan eve, evden okula gitmeyeceğim sonuçta. Boş bir yer bularak yaklaştım. Önce ileri sağ, sonra geri sol manevra yaparak geri geri boşluğa girdim. Yanlardaki arabalara göre epey çapraz kalmıştı. “ İneyim düzelt istersen dedim.” “ Yok güzelim, gayet iyi kullandın. Bir kez daha öne git, sonra sol yaparak tekrar gir.” Dediği gibi önce öne gittim. Sonra direksiyonu sola iyice kırdım. Geri geri gideceğim anda direksiyon üstündeki elimi tuttu. Kalp krizi geçirmek böyle bir şey mi. Bir eli elimin üzerinde yan aynadan yolu kontrol ederek “ devam et şimdi ben düzelteceğim” dedi. Ellerimin titrediğinin farkında mı acaba, yada nefesimin kesildiğinin. “ Korkma prenses, tutuyorum ben yavaşça devam et yeter.” Hah! Park etmekten korktuğumu sanmış. Derin bir nefes alarak gaza dokundum. Ben adım adım ilerlerken o da direksiyonu elimin üzerinden hareket ettirerek düzeltti. Araba yanlara tam paralel park oldu. “Deminki gibi bıraksan da olurdu, kendi aralığındaydın sonuçta, ama sen yine de paralel park etmeye çalış” dedi. Arabayı kapatıp inecekken bileğimden tutup beni durdurdu. “ Nereye küçük hanım, bir teşekkür yok mu” Allah’ım lütfen korktuğum şeyi istemesin. “ Çok çok teşekkür ederim gerçekten, babama kalsa beş seneye anca girerim şehir içine” böyle lafı uzatıp tehlikeyi savuşturmaya çalıştım. Yemedi tabi. Yanağına işaret parmağını koyarak “ Ee hadi o zaman” dedi. Çaresiz öpeceğim. Bir saniye içinde yanağına kuş kadar bir öpücük kondurup çekildim ama heyecanım çeneme vurdu yine. “ Ya bu ne böyle, öpücüğe iş yaptırıyorsun, çocuk muyuz biz, çikolata da verecek misin” Gözlerine hiç bakmadan kendimi dışarı atarken söylendim. Arkamdan kıkır kıkır gülerken o da indi. “ Çocuksun tabi, minik meleğimsin, öyle araba kullanmakla büyük olunmuyor canımın içi” dedi. Benden sonra o gideceği için anahtarı kontakta bırakmıştım, Uzanıp alarak arabayı kilitledi. “ Sen nereye gidiyorsun, işin buraya yakın mı” dedim. “ Yoo seninle geleceğim, belki arkadaşın gelmemiştir, o gelene kadar Sana eşlik ederim, belki kendime de bir şey bakarım.” “ Kendine bakacaksan gel tabi, benim için geliyorsan zahmet etme ama, Peri gelmiştir çoktan. Bana üniversiteli imajı yapmak için can atıyor. Üniversiteye şifon elbise, babetle gidilmiyormuş” “Peri, Mazhar amcaların kızı olan Peri değil mi, senden büyüktü.” “ Evet, bizim okulda sınıf öğretmenliği okuyor. Bu yıl üçüncü sınıf. Onun fakültesi bizimkinden biraz uzak ama aynı kampüsteyiz , çok yardımcı oldu bana” Konuşa konuşa restoran katına çıktık. Adı gibi güzel arkadaşım Peri yine pırıl pırıl parlıyordu oturduğu masada. Bakanın bir daha bakacağı bir güzelliği vardı. “ Gelmiş mi arkadaşın, ben kimseyi göremedim “ dedi. Perinin oturduğu masayı işaret ederek “ Karşıdaki beyazlı kız” dedim. Bakışları Periyi bulduğunda gözleri beğeniyle açıldı. “ Bu kız ufak tefek bir şeydi, ne olmuş böyle” dedi. Yok artık, bir de en yakın arkadaşıma aşık falan olmaz umarım. “ Gelmiş işte arkadaşım, git hadi sen , işine geç kalma “ dedim. “ Yoo hiç geç kalmıyorum, beş dakika oturayım sizinle” deyip benden önce masaya doğru ilerledi. Ben de peşinden yetiştim. Peri bizi görünce ayağa kalktı, sevgiyle birbirimize sarıldık. Bu arada Alim sabırsızlıkla ayrılmamızı bekliyordu. Peri kucaklaşmamız bittiğinde ona dönerek “ Hoş geldiniz Ali abi buyurun oturalım” dedi. Abi lafına bozulduğu apaçık belli olan Alim “ Aramızda üç yaş var, abi deneme gerek yok, rahatına bak “ dedi, yüzünde kendinden emin bir gülüş vardı. Demek ki eve getirdiği bir düzine kıza yürürken böyle görünüyordu. Ben hiç birinde bu kadar paniklememiştim. Hepsinin gelip geçici olduğu çok belliydi. Fakat Peri.... Ona kapılırsa bunun dönüşü olmaz. Ne ima ettiğini anladı mı bilmiyordum fakat sesindeki mesafeli saygılı tonu hiç bozmadan cevap verdi Peri “Teşekkürler, Ali abi, nede olsa büyüğümüzsün, böyle rahatım. “ “Pekii, öyleyse ben sizi yalnız bırakıyorum, prensesimiz sana emanet Peri, görüştüğümüze memnun oldum” diyerek elini uzattı. Kısaca tokalaştıktan sonra bana döndü, bir kolunu omzuma sararak kendine çekti, başımın yan tarafına güçlü bir öpücük kondurarak “İyi eğlenceler canımın içi, işin bitince ara beraber döneriz” dedi. Tekrar Periye dönüp hafif bir baş selamı vererek yanımızdan uzaklaştı. Ben de yan tarafımdaki sandalyeye oturup içimdeki çöküntüyü dışarıya yansıtmamaya çalışarak gülümsedim. En nihayetinde hayatına birinin gireceği belliydi. Bu kişi en yakın arkadaşım olmasa iyi olurdu, ama olacaksa da önüne geçemem. Sadece bu midemdeki kavrulma hissine bir çare bulmam gerek, bir de burnumun direği sızlıyor. Neyse ki gözyaşı dökmeden ağlamayı öğreneli uzun zaman oldu. Ah Alim içim yanıyor. “ Meleğim gözlerime bak, hey buradayım .” Periye varlığını unuttuğumu düşündürecek kadar dağılmış mıydım gerçekten. Titreyen sesimi sabit tutmaya çalışarak “ Niye, ne oldu ki” dedim. Derin bir nefes aldı . “ Yok bir şey, daldın gittin sandım. Sen iyiysen sorun yok, ama konuşmak istersen sakin bı yerlere gidebiliriz. Unutma benimle paylaşamayacağın hiç bir şey yok” dedi. Belki de anladı bilemiyorum. Annemin, yengemin gözündeki hüzünlü şefkat şimdi de onun gözlerinde dolaşıyordu. Hüzünlü şefkatin diğer adı acımak, ama ben acınası halde olduğumu kabul etmemekte kararlıyım. “ Teşekkür ederim, sana güvenebileceğimi biliyorum” deyip ayaklandım sandalyeden. “ E hadi o zaman alışveriş başlasın” deyip ağırlaşan havayı dağıtmaya çalıştım. Neyse ki Peri de bana ayak uydurdu. Dolabımda neredeyse hiç yok diyebileceğim pantolonlar, sweatshirtler, Converse ayakkabılar, salaş kazaklar aldık. Ben annemin kızıydım. Oldum olası hanım hanımcık giyinmek tarzım olmuştu. Değişik şeyler deneyeceğim hem fırsatım hem de ortamım yoktu. Şimdi üniversitede madem insanlar böyle giyiniyorsa ben de giyebilirdim. Yorulduğumuzu anladığımız zaman oturup yemek yedik. Peri üzerimdeki durgunluğu konuşmak istiyordu, bense arkadaşıma yalan söylemek istemediğim için hiç buna fırsat vermiyordum. “ Meleğim eve dönmek ister misin, pek keyfin yok gibi. Seni daha fazla yormak istemiyorum” “ Yani sana ayıp olmayacaksa aslında büroya geçsem iyi olur, hem dinlenir hem babamı beklerim” “ Meleğim ben arabayla geldim, eğer başka işin yoksa ben götüreyim eve seni, belli ki Ali abiyi aramak istemiyorsun” “ Peri zahmet olmasın sana, babamın çıkmasına bikac saat kalmış zaten, gideriz biz” “ İyi madem, toparlanalım, büroya bırakayım seni” işte buna itiraz etmeyecektim. Elimizdeki koca koca çantaları arka koltuğa yığarak büroya gittik. Peri plazanın otoparkına park ederek poşetleri yukarı taşımama yardım etti. Asistan kız babamın dışarıda olduğunu, odasına geçip bekleyebileceğimizi söyledi. Biz de iki kahve isteyerek içeri geçtik. On dakika kadar sonra kapı tıklatıldığında içeri elinde üç kahve ile Alim girdi. Geldiğimizi asistan kız söylemiş. “ Hanımlar hoş geldiniz, bu kahveyi içerken size eşlik edebilir miyim” dedi, elindeki tepsiyi önümüzdeki sehpaya bırakarak karşımızdaki koltuğa geçti. Daha cevap vermeye fırsat bulamadan devam etti “ Nasıl gitti, canımın içi, bulabildim mi istediğin gibi bir şeyler?” “ Evet, çok güzel şeyler bulduk. Daha önce bu tarz pek giymemiştim ama ortama göre giyerim artık” dedim. Peri “ Zaten Aymelek çok güzel, ne giyse yakışıyor, normaldeki tarzı da çok iyi, biz sadece birkaç farklı alternatifi de olsun istedik” dedi. Alim “ Tabiki dünyalar güzeli benim fıstığım, ne giyse yakışır, aldıklarınız da güzel olmuştur eminim” dedi. Sanki ben orada yokmuşum gibi beni övme yarısına girmiş gibiydiler, çok saçma. Konuyu değiştirmek istedim “ ikinize de teşekkür ederim, o sizin güzel görüşünüz. Aslında biz film de izleyecektik ama hoşumuza giden bir şey olmadı. Biraz da yorulunca Peri beni getirdi .” “ İyi etmissiniz, amcamın işi daha uzayacak gibi, keşif bitmemiş henüz. Kahvemizi içer, gideriz biz eve” dedi. Benimle konuşurken göz ucu ile Periye bakmaya devam ediyordu. Bu günü ağlamadan atlatabilmeyi diledim. Belli ki Peri çok ilgisini çekmişti ve karşılık almadan vaz geçeceğe benzemiyordu. Ortamdaki sessizlikten yararlanarak sordu “ Sınıf öğretmenliği okuyormuşsun, istediğin bölüm bu muydu, yoksa puanına göre mi tercih yaptın.” Peri elindeki kahve fincanına bakıyordu, beklemediği soru ile bakışlarını Alime çevirdi sesi hiç olmadığı kadar resmiydi “ Aslında ben güzel sanatlar okumak istiyordum Ali abi, fakat baba mesleği peşimi bırakacağa benzemiyor. Ben de madem okul yöneteceğim, bari eğitim fakültesi okuyayım dedim. İşletme okusam daha uygun olurdu belki ama ben işin öğretmenlik tarafına kendimi daha yakın hissediyorum” dedi. Alim her kelimeyi hayranlıkla dinliyorken daha fazla dayanamadım bir anda ayağa kalktım. “ Kahveleriniz bittiyse çıkalım mı artık, ben biran önce eve gidip aldıklarımı annemlere göstermek istiyorum” dedim. Peri de ayaklandı “ Ben de kalkalım diyecektim, çoktan evde olmam gerekiyordu. Demin anneme yoldayım demiştim ya, merak etmeye başlamıştır bile.” Biz ayaklanınca Alim de kalktı. “ İyi madem, canımın içi , ben odama uğrayıp eşyalarımı alayım, çıkalım.” Beraberce otoparka indik. Alimin peri ile biraz daha konuşmak istediği belliydi. Fakat bu gün yeterli dozda kalp ağrısı Çekmiştim, daha fazlasına tahammülüm yoktu. Perinin arabası kapıya yakın olduğu için teşekkür ederek uğurladık, biz de oyalanmadan yola çıktık , bu kez arabayı o kullanıyordu. Sebebini AVMnin önündeki trafiği görünce anladım. Böyle bir keşmekeş beni bunaltırdı gerçekten. İki dakikalık yolu adım adım ilerleyerek on beş dakikada köprüye ulaştık, gerisi serbestti, ama direksiyonu bana vermek yerine gaza basıp ilerlemeyi tercih etti. Biraz yol aldıktan sonra konuşmak için kıvrandığını anlıyordum, ama o konuşmadan ben konuşacak değildim. Nitekim biraz daha ilerlediğimizde hızını azaltarak bana döndü. Yol boş sayılırdı, korkmadım. “ Bitanem, konuşalım mı biraz?” “ Ne oldu ki, konuşalım” çok da iyi biliyordum ne olduğunu aslında . “ Uzatmadan söyleyeceğim. Arkadaşın Perinin konuştuğu yada sevdiği biri var mı, yani anlarsın ya hayatında biri var mı?” Tam olarak beklediğim yerden geldi. “ Yani biz okul muhabbeti yüzünden son birkaç aydır sık sık bir araya geliyoruz, çok fazla özel konulardan konuşmadık, biriyle görüştüğünü fark etmedim ama olsa fark eder miydim onu da bilmiyorum. Neden sordun ki?” “ Hoş kız, hanım da. Ailesi de bildiğimiz insanlar. Birbirimizi tanısak bir şeyler olabilirdi. Tabi önce hayatında biri var mı öğrenmen lazım, bir de Ali abi konusu var, sırası gelirse onu da ben çözeceğim tabi.” İşte bu kadarını beklemiyordum. Ailesini konuya katacak kadar düşündüyse ciddi baktığı belli oluyordu. Daha 24 yaşında bu neyin ciddiyeti acaba. Biriyle evleneceğini biliyordum muhakkak, ama bu kadar erken mi yani. Hem de yakın arkadaşım olan hatta birkaç aydır bana ablalık yapan kişi ile mi olmalıydı. Bu ilişkilerinin her aşamasında bulunmam demek oluyordu. Peri ile özel konulara girmediğimiz bir yalandı. Biri ile göz göze gelse onu bile anlatıyordu. Görüşmeye başladıklarında da tabiki anlatacaktı, ilk el ele tutuşmalarına, ilk öpüşmelerine kadar. Bu kadarını bilmek, içindeymiş gibi şahit olmak istemiyordum. Benim kendim için umudum zaten yoktu. Fakat bir de en yakın arkadaşının erkeğini sevecek kadar adi birine dönüşecektim. Bu kadarı çok fazlaydı. Buna engel olmak zorundaydım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD