Bir Türküyle Başlar, Bazı Şeyler

1026 Words
Şilan, üniversiteden arkadaşı Esra’yla dertleşmek için çıktığı sıradan bir gecede, abisi Kemal’in de eşlik ettiği küçük bir türkü barda bulur kendini. Kalabalık değil ama ruhu ağır bir mekân… Sözlerin yankısı, duvarlardan çok kalplerde iz bırakır. Sahneye çağrıldığında önce tereddüt eder, sonra içindeki eski Şilan’ı anımsar. Mikrofonu eline alır. Işık loştur, sesi yumuşak… Sözler, yüreğinden sızan eski bir hasret gibidir. Adar, arkadaşının işlettiği küçük ama sıcak türkü barda arkalarda bir masada oturuyordu. Günlerdir süren toplantılar, anlaşmalar, raporlar arasında nefes alması gerektiğini biliyordu. Ama bu gece, sadece kafa dağıtmak istemişti. Hissetmek değil. Mekânın loş ışıkları arasında bir kadın sahneye çıktı. Yavaş adımlarla yürüdü, sesi henüz duyulmamıştı ama duruşu başka bir şeydi… Kendinden emin ama bir yandan da kırılgan… Elini mikrofona uzattığında parmaklarının hafif titrediğini sadece dikkatle bakan bir çift göz fark edebilirdi. Ve Adar fark etti. Kadın arkasını dönmüştü seyircilere. Başını hafif yana eğdi, gözlerini kapattı. Ve ilk dizesi döküldü dudaklarından: “Ben yarimi gördüm sanki bu gece…” Adar, içgüdüsel bir dürtüyle öne eğildi. Yüreğinde bir şey kıpırdadı. Sesi… O sesin dokusu… Yalnızlığını bilen biriydi sanki. Onun acısını taşıyan, kendiyle aynı yerden geçen bir kadın. Yanındaki arkadaşı Hasan’a döndü, sesi kısıktı ama şaşkındı: — “Ben… bu sesi tanıyorum. Yüzünü görmedim ama… Tanıyorum onu. Kim bu kadın?” Hasan bir anlık boş bakışla sahneye baktı. Omuzlarını silkti. — “Hayır, tanımıyorum. Müşteridir, belki ilk defa gelmiştir.” Adar tekrar kadına döndü. Kadın hâlâ arkası dönüktü. Ama o, çoktan tanımıştı. Kalbi. Türkünün son kıtası dudaklarından dökülürken gözlerini kapattı. Yüreğinin bir köşesinde hâlâ sızlayan o eski kırıklık, her nota dağılırken biraz daha görünür olmuştu. Alkışları beklemeden başını eğdi, teşekkür etti. Sahneden inerken omzundaki yumuşak saçlar yana kaydı, yüzünün yarısı loş ışığın altına çıktı. Tam dönecekti ki… içinden bir ses dur dedi. Ve o sesin ardından, başka bir his doldu içine. Sanki biri ona bakıyordu. Sadece bakmak değil, görüyordu. Yavaşça döndü. Gözleri kalabalığın içinde, bir çift gözle buluştu. Simsiyah ama derin… Soğuk ama titreyen… Adar’ın gözleriyle. Adar o an, ilk kez nefes almayı unutmuş gibiydi. Yanındaki Hasan’ın sesi çok uzaktan geliyordu artık. — “İyi söyledi, değil mi?” Ama Adar duymadı. Sanki hayat, sadece o birkaç saniyelik bakışta durmuştu. Kalabalık yoktu. Mekân yoktu. Müzik bile susmuştu sanki. Şilan’ın içinden hafif bir ürperti geçti. O bakış yabancıydı ama tanıdık. Sanki yıllar önce başka bir hayatta karşılaşmışlardı da, şimdi yeniden birbirlerini hatırlıyorlardı. Şilan başını hafifçe eğdi, sonra gözlerini kaçırdı. Ama Adar, gözlerini ondan alamadı. O gece, Adar ilk kez bir kadının sesiyle kalbine temas etti. Ve gözleriyle geçmişini sorguladı. Şilan, alkışlara hafif bir tebessümle karşılık verip yavaşça sahneden inerken, yüzünde hem huzur hem de bir garip tedirginlik vardı. Göz göze geldiği o adam… Kalbinin en sakin yerine taş gibi oturmuştu. Kimdi o? Neden öyle baktı? Masasına geldiğinde Esra gözlerini kısarak sordu: — “Ne oldu? Bir an sahnede dondun gibi.” Şilan hafifçe güldü ama sesi kaygılıydı: — “Hiç… sadece… garipti. Bir şey oldu.” Kemal, abilik refleksiyle kalabalığı süzüyordu. Kız kardeşinin bakışlarını takip etti. Adar’ın oturduğu masaya kısa bir an baktı. Adar, hâlâ gözlerini Şilan’dan ayırmamıştı. Kemal, göz göze gelmekten çekinmeyen bir adamdı. Doğrudan baktı Adar’a. Bir koruma, bir uyarı… “Kim olduğunu bilmiyorum ama dikkatli ol” der gibi. Adar ise hâlâ şaşkındı. Bir kadının sesiyle kendini bu kadar sarsılmış hissettiği an, belki de ilk defaydı. Göz göze geldiklerinde kalbinde boş kalan tüm odaların kapısı aralanmış gibiydi. Hasan kıkırdayarak dürttü: — “Ne oldu sana? Gözünü dikmiş bakıyorsun… Güzeldi evet ama bu kadar etkileyici miydi?” Adar’ın sesi ciddiydi, gözleri hâlâ Şilan’da: — “Bilmiyorum. Sadece… tanıyor gibi hissettim. Ama kim olduğunu bilmiyorum.” Hasan, gülümseyerek omzuna dokundu: — “Hayır tanımıyorsun. Müşteri işte. Belki ilk ve son gelişi olur.” Adar’ın dudakları kıpırdadı. “Sanmıyorum…” Ses tonunda bir kesinlik vardı. “Bir daha karşılaşacağız.” Esra göz ucuyla Adar’ın oturduğu masayı fark etti. Gerginleşti. — “Fena bakıyor sana biri.” Şilan, bardağındaki suyu yudumlarken gözlerini kaçırdı. — “Boş ver, denk gelmiştir sadece.” Kemal masadaki sessizliği fark etti. Bazen abilik sezgisi, kelimelerin önüne geçer. Şilan’ın aklı başka yerdeydi, bu belliydi. Ama o an sadece sustu. Gözlemledi. Şilan masada sessizleşmişti. Gözleri bardaki kalabalıkta değil, hâlâ biraz önceki bakışta asılı kalmıştı. Kalbinin kıyısında bir kıpırtı… ama anlam veremediği bir tanıdıklık vardı. Kemal saate baktı: — “Haydi kalkalım artık. Sabah erken yola çıkacağız.” Esra başını salladı, Şilan çantasını toparladı. Ayağa kalkarken istemsizce başını çevirdi. O adam hâlâ oradaydı mı diye… Boştu. Masası bomboştu. Gitmişti. Ama gitmemişti. Adar, tam o sırada barın çıkışında, dışarıda bekliyordu. Telefonuyla konuşuyormuş gibi yaptı, ama gözleri yine onları arıyordu. İçeriden çıkan Şilan, Kemal ve Esra’yı görünce, bir adım geri çekildi. Ama gözleri Şilan’ın üzerindeydi. O doğal hâli, kırık ama güçlü bakışı, omzundan kayan şalı… Yanlarından geçerken göz göze gelmediler. Ama Adar, kulaklarında hâlâ o sesi taşıyarak Hasan’a mesaj attı: “Şu anda çıkan kız. Yanındaki adam kim? Kızın adı ne? Telefonunu mutlaka al.” Hasan içeride onları takip etti. Masaya gelen garsondan bilgi almaya çalıştı, birkaç dakika sonra Adar’a geri döndü. Hasan: — “Kızın adı Şilan. Arkadaşı Esra. Yanındaki adam abisiymiş, Kemal diye duydum. Telefonu masada fiş isteyen garsondan aldım. Esra’nınkini verdi ama Şilan’ınkini Esra’dan isterim diyordu, alırım.” Adar, sabah erkenden ofise gelmişti. Elindeki kahve kupası masasına bırakılmış ama henüz bir yudum alınmamıştı. Gözleri önündeki bilgisayara değil, geceden beri aklında dönüp duran o sese, o bakışa takılmıştı. Hasan içeri girdi, duraksayarak konuştu: — “Kötü haber…” Adar, hemen başını kaldırdı. Gözleri kısıldı. — “Ne oldu?” — “Esra’nın numarasını aradım. Kız açtı ama Şilan’ın numarasını vermedi. Hatta biraz sinirlendi. ‘O geceye dair kimseyle konuşmak istemiyor’ dedi. Şilan’ın da telefonuna ulaşılmıyormuş. Telefonunu değiştirmiş galiba. Sosyal medya hesabı yok. Üniversite arkadaşlarıyla da pek görüşmüyormuş.” Adar, dişlerini sıktı. Bu kolay pes edecek biri değildi ama içinde tarifsiz bir huzursuzluk vardı. “Kaçıyor…” Dedi kendi kendine, fısıltıyla. “Kimden? Ve neden?” Hasan ekledi: — “Kemal diye bir abisi varmış. Koruma gibi biri. Onu da kurcaladım ama özel biri, fazla bilgi bulamadım.” Adar, masasında geriye yaslandı. İlk kez birine ulaşamamak sinirini değil, merakını büyütüyordu. Şilan ona ulaşılmaz oldukça, Adar ona daha çok çekiliyordu. Ve bir cümle döküldü dudaklarından: “Bulacağım onu. Nerede saklanırsa saklansın.”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD