Geçidin uğultusu kulaklarını sağır ederken Elara, ayaklarının altındaki zeminin kaybolduğunu hissetti. Bir anda bütün ışık söndü, ardından keskin bir soğuk bedeni sardı. Nefes almak zorlaştı, göğsü daraldı. Sonunda gözlerini açtığında kendini odasında buldu. Pencerenin ardında sabahın ilk ışıkları Nemoris’in sisli sokaklarını aydınlatıyordu.
Kalbi hâlâ Raphien’in sözleriyle çarpıyordu. “Kalbin, avcılığından daha güçlü.” Bu cümle zihninden silinmiyordu. Bir yanıyla buna inanmak istiyor, diğer yanıyla reddetmeye çalışıyordu. Çünkü bu inanç, hem onu hem de soyunu inkâr etmek demekti.
“Sonunda geri döndün.”
Lucien’in sesi odanın köşesinden geldi. Elara irkildi. Adam, gölgeler arasından çıkıp ona doğru ilerledi. Yüzü solgun, gözleri ise öfke ile kırık bir sabrın birleşimi gibiydi.
“Onunla konuştun.” dedi Lucien, sesinde sorgusuz bir kesinlik vardı.
Elara dudaklarını araladı ama sözler boğazında düğümlendi. Sessizlik, cevaptan daha ağırdı. Lucien başını yana çevirdi, dişlerini sıktı.
“Uyardım seni.” dedi. “Düşmüşlerin sözü, ateşe atılan yağ gibidir. Küçük bir kıvılcım bile her şeyi yakar.”
Elara yumruklarını sıktı. “Ya senin susturduğun gerçekler? Onlar da beni yakıyor, Lucien. Bana annem hakkında, kanım hakkında… hiçbir şeyi anlatmadın. Hep parça parça. Ama Raphien—” duraksadı, nefesini düzeltti, “en azından dürüst.”
Lucien’in gözleri karardı. Elara, bu bakışın altında kalbinin sızladığını hissetti. Adam yavaşça yaklaştı, sesi bu kez daha yumuşak ama acı doluydu.
“Ben senin yanında kalabilmek için düştüm, Elara. Senin anneni korumak için gökyüzünden vazgeçtim. Eğer sen şimdi kalbini bir düşmüşe bağlarsan, bütün soyunun mirasını yakacaksın. Ve ben… buna izin vermem.”
Elara geri çekildi, sırtı odanın soğuk duvarına yaslandı. Kalbi iki ateş arasında sıkışmış gibiydi. Bir yanda soyunun kaderini savunan Lucien, diğer yanda yasaklara meydan okuyan Raphien.
Birden, boynundaki mühür kızışmaya başladı. Derisinin altından yayılan ışık odanın loşluğunu deldi. Lucien’in gözleri mühüre kaydı, yüzünde şaşkınlıkla korkunun birleştiği bir ifade belirdi.
“Elara… mühür açılıyor.” dedi fısıltıyla.
Elara, sıcaklığı bastırmaya çalıştı ama nafileydi. Göğsüne kadar yayılan bir güç nefesini kesiyordu. Yalnızca Lucien’in gözlerinde değil, kendi kalbinin derinliklerinde de aynı korkuyu hissediyordu.
Çünkü mühür, seçim yapmasını istiyordu.
Mührün parıltısı odanın duvarlarına yankılanırken Elara dizlerinin üzerine çöktü. Sanki kalbinden bir parça sökülüyor gibiydi. Ellerini mühür üzerine bastırdı ama ışık daha da güçleniyordu. Lucien hemen yanına geldi, diz çöktü, elleri Elara’nın omuzlarını kavradı.
“Diren!” dedi, sesi kararlıydı ama içinde telaş gizlenmişti. “Mühür seçim istiyor. Ona boyun eğme, Elara. Yoksa geri dönülmez bir yola girersin.”
Elara dişlerini sıktı, gözleri doldu. “Ama nasıl? Bana hiçbir şey öğretmediniz! Hep gizlediniz! Şimdi benden bütün yükü taşımamı bekliyorsunuz.”
Lucien’in yüzü acıyla kasıldı. O anda, pencere perdesi kendi kendine dalgalandı. Soğuk bir rüzgâr içeri doldu. Işıkla karışan gölge, köşede yoğunlaştı. Ve Raphien belirdi.
“Çünkü o, senin seçimini kendi istediği yöne çevirmekten korkuyor.”
Lucien ayağa fırladı, kollarını iki yana açarak Elara’yı korumak ister gibi durdu. “Buraya girmeye cüret edemezsin.”
Raphien’in gülüşü alaycıydı, ama gözlerinde saklanamayan bir kararlılık vardı. “Ben cüret etmedim, Lucien. Mühür beni çağırdı. Çünkü Elara’nın kanı yalnızca senin yoluna değil, bana da yanıt veriyor.”
Elara başını kaldırdı. Raphien’in gözleri karanlığın içinden parıldıyordu. Bakışları, onu yakacak kadar derindi. “Bunu hissediyorsun değil mi, Elara? Mühür seni itiyor çünkü yolunu seçmeni istiyor. Ama bu yol tek değil. İki farklı yankıya cevap verebiliyor. Avcı soyunun kanı… ve benim düşüşümün izi.”
Lucien öne atıldı, yumruğunu sıktı. “Onu kendine çekemezsin. O, senin karanlığında yanıp kül olur.”
Raphien’in sesi buz gibiydi. “Karanlıkta yanmak, yalanlarla korunmaktan daha gerçek.”
Sözler odada çarpışırken, Elara’nın bedeni titremeye başladı. Işıkla gölge arasında sıkışmıştı. Kalbinin atışı mühürle aynı ritimdeydi. Bir an için, ikisinin sesini de duymadı. Sadece içinden gelen yankıyı işitti:
“Seçim senden alınamaz. Sen hangi yolda yürürsen, mühür oraya akar.”
Gözyaşları yanaklarından süzüldü. “Bunu istemiyorum.” diye fısıldadı. “Ben hiçbirinizi seçmek istemiyorum. Ben sadece kim olduğumu bilmek istiyorum.”
Mühür, bu sözlerle birlikte bir anlığına daha da parladı, sonra sanki bir el onu bastırıyormuş gibi ışık söndü. Elara, yorgunluktan yere kapandı.
Lucien hızla yanına eğildi, kollarına aldı. Raphien bir adım ileri çıktı, yüzünde öfkeyle karışık bir hayranlık vardı.
“Seçmedi.” dedi, gözlerini Elara’dan ayırmadan. “Ama bu da bir seçim.”
Lucien dişlerini sıktı. “Hayır. Bu sadece erteleme.”
Raphien’in bakışları Elara’nın yüzünde takılı kaldı. “Her erteleme, kalbi biraz daha zayıflatır. Bunu biliyorsun.”
Odanın sessizliği, üçüne de dar geldi. Elara, yarı uykulu, yarı bilinçli haldeyken tek bir cümle mırıldandı:
“Beni yakan şey… sizden biri değil. İçimdeki ses.”
Lucien ile Raphien’in bakışları bu sözde birleşti. İkisi de aynı şeyi düşündü: Elara’nın kaderi artık sadece onların arasında değil, mühürle birlikte uyanmaya başlayan daha büyük bir şeyin ellerindeydi.