Hasan Sabbah ile ilk karşılaşma

350 Words
​Sancak, kalede bir gün geçirdikten sonra, Alamut’un kalbi olan, yüksekteki bir kuleye çağrıldı. Dar, spiral merdivenlerden çıktı ve kendisini, pencerelerinden Elbruz Dağları’nın muhteşem manzarasının göründüğü geniş bir odada buldu. Odanın ortasında, minderler üzerinde oturan adam, Alamut’un sahibi, tarihin en gizemli figürlerinden biriydi: Hasan Sabbah. ​Üstat, beklediğinden daha yaşlı ve daha az görkemli görünüyordu. Üzerinde sade, beyaz bir cübbe vardı. Sakalı bakımlı, yüzü zayıf ve solgundu. Ama gözleri... Gözleri, tüm odayı, Sancak’ın en derin sırlarını bile yutabilecek kadar keskin ve deliciydi. ​Hasan Sabbah, Sancak’a elindeki küçük, altın kaplama bir kâseyi uzattı. Kâse, içinde bir sıvı taşıyordu. ​“Hoş geldin, Sancak. Kazvin'deki eylemini duyduk. Sadakatin kanla yazıldı. Şimdi, bu yolda yürümeye hazır mısın?” ​Sancak, dizlerinin üzerine çöktü ve kâseyi aldı. Bu, tarikatın ritüeliydi. Rivayete göre, Fedailerin cennet vizyonlarını görmelerini sağlayan haşhaş özüydü Nizamülmülk'ün uyarısı zihninde çınladı: "Onların zihin oyunlarına düşme." ​Sancak, casusluk görevini riske atmamak için tereddüt etmeden kâsedeki sıvıyı tek nefeste içti. Tadı acı ve ağırdı. ​Hasan Sabbah gülümsedi. Bu, soğuk ve kibirli bir gülümsemeydi. “Gözlerin… Onlar yorgun. Bir şey arıyorlar. Sancak, sana ilk görevini vereceğim. Bu kale, sadece bir sığınak değil, aynı zamanda bir kütüphane, bir medresedir. Sen, bize katılan yeni Fedai adaylarını eğiteceksin. Onlara hem dövüş sanatlarını hem de Batıni doktrininin ilkelerini öğreteceksin.” ​Sancak şaşırdı. Bir casus olarak beklediği, belki de kale duvarlarının haritasını çıkarma göreviydi. Ama bu... Bu, güven ve sorumluluk demekti. Bu, Sancak'a kalenin genç ve yeni gelenleri ile yakın ilişki kurma, onları dinleme ve kendi casusluk ağını kurma fırsatı sunuyordu. Nizamülmülk’ün istediği üçüncü hedef, tam da buydu. ​“Emriniz başım üstüne, Üstadım,” dedi Sancak, sesi boyun eğmiş bir sadakatle titriyordu. ​Hasan Sabbah, tekrar gülümsedi. “Aferin. Şimdi git. Rumi sana yerini gösterecek. Ve Sancak, unutma: Bu kalede, hepimiz gölgelerde yaşarız. Ama gölgeler, bazen ışığın kendisinden daha sadıktır.” ​Sancak, odadan çıkarken kalbinde bir zafer hissi vardı. Alamut’un içine girmişti. Ama haşhaş özünün etkisi yavaş yavaş başlıyordu. Koridorda yürürken, duvarlar titriyor, ışıklar dans ediyordu. Sancak, baş dönmesiyle mücadele ederken tek bir şeyi kendine fısıldadı: "Unutma. Sen Sancak'sın. Ve görev, her şeyden önemlidir."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD