Şifreli Pusula

631 Words
​Sancak, sonraki eğitim seanslarında İbrahim'e özel ilgi göstermeye başladı. Ona, Bâtınî doktrinlerinin, yoksulların ve zayıfların sömürülmesi için nasıl kullanılabileceğini anlattı. İbrahim’in masum idealleri yavaş yavaş sarsılıyordu. ​Bir gece, Sancak İbrahim’e yaklaştı. ​“İbrahim, Üstad’ın sana çok gizli bir görevi var. Bu, sadece en sadık olanlara verilir. Geri kalan herkesin bilmesini istemediği bir bilgelik mesajıdır.” ​Sancak, Nizamülmülk'ün seyahat bilgilerini ve suikast yerini, dışarıdan bakıldığında sıradan bir Farsça Sufi şiiri gibi görünen bir şifreye gizledi. Şifre, Selçuklu istihbaratının bileceği özel anahtar kelimeler ve hat kurallarından oluşuyordu. ​Sancak, bu şifreyi küçük, sarılmış bir parşömene yazdı. ​“Bu, Kazvin yakınlarında, ‘Kırmızı Pınar’da’ bulacağın eski bir ahbaba teslim edilecek,” dedi Sancak, parşömeni İbrahim’in eline tutuşturarak. “Bu, Üstad’ın, dışarıdaki topluluğa yolladığı bir rüya yorumudur. Bu rüyayı Selçuklu bilginleri asla anlamamalı. Eğer yakalanırsan, bunun sadece rüya yorumu olduğunu söyle. Bu görevi başarman, seni Fedai mertebesine yükseltecektir.” ​İbrahim’in gözleri parlıyordu. Saf inancı, ona bu görevi, hayatının en önemli hizmeti olarak gördürüyordu. ​“Başaracağım, Sancak. Söz veriyorum,” dedi İbrahim. ​“Öyleyse, şimdi git. Kimseye görünme. Yolculuğun karanlık olsun,” dedi Sancak. ​O gece, İbrahim Alamut’un surlarından gizlice indi. Sancak, onu gözetleme kulesinden izledi. Artık iki hayat tehlikedeydi: Nizamülmülk’ün hayatı ve Sancak’ın ilk casusluk tohumu olan İbrahim’in hayatı. Sancak’ın casusluk ağı, tek bir saf çocuğun kırılgan omuzlarına yüklenmişti. *** İbrahim, Elbruz Dağları'nın gölgelerinden hızla indi. Ayağında dağların sertliği, kalbinde ise Üstat’ın rüyasını taşımanın saf gururu vardı. Sancak'ın ona verdiği Sufi şiiri şeklindeki parşömen, cübbesinin gizli cebinde duruyordu. ​Kazvin'in batısındaki ıssız Kırmızı Pınar mevkii, Sancak’ın tarif ettiği buluşma noktasıydı. İbrahim, pınarın başında oturan, yoksul bir derviş kılığındaki yaşlı bir adamı gördü. Bu, Selçuklu istihbaratının eski bir gözü olan, Sancak’ın önceden ayarladığı "Ulak-ı Kadem" (Gizli Ayak) idi. ​"Selamün aleyküm, Baba," dedi İbrahim, Bâtınîlerin aksine Sünni usulüyle. ​Yaşlı derviş, ona baktı. "Yolcu, rüyaların yedi kat yorumu vardır. Sen hangi katı getirdin?" ​İbrahim, Sancak’ın öğrettiği şifre sözcüğünü kullandı: "Ben, dağın zirvesinden inen, Şah-ı Cihan'ın (Cihanın Şahı) rüyasını getirdim." ​Ulak-ı Kadem, derviş kılığını üzerinden atarak anında ciddileşti. Sancak’ın bıraktığı bu şifre, Vezirlik divanının en gizli koduydu. Ulak, İbrahim'i hemen bir mağaraya soktu, parşömeni aldı ve hızla okumaya başladı. ​Şiirin yüzeyinde ilahi aşk ve ayrılık temaları vardı. Ancak Ulak, Sancak’ın kullandığı özel dilbilgisi ve harf dizilişlerinden gerçek mesajı çözdü: Vezir Nizamülmülk'ün kervanının geçeceği nehir yatağı ve pusu saati. ​Ulak, parşömeni yaktı. "Görev tamamlanmıştır, genç. Şimdi geri dön. Yolun açık olsun." Ulak, atına atladı ve hayatının en hızlı süreceği yolculuğa başladı: Nizamülmülk'ü uyarmak üzere İsfahan'a doğru. ​🩸 Kervan Yatağında Pusu ​Muharrem ayının on sekizinci günü, öğleden sonrası. Nizamülmülk'ün kervanı, İsfahan'dan Bağdat'a giden yolda, iki yanı sık ağaçlıklarla çevrili dar nehir yatağına ulaştı. Kervan ağır ve yavaştı; vezir, okuma ve yazma gereçleriyle dolu bir tahtırevanın içinde, her şeyden habersizdi. ​Ancak Selçuklu muhafızları, bu kez sıradan bir kervanı korumuyorlardı. Sancak’ın şifreli mesajı sayesinde, Vezir'in sadık komutanı pusuyu bekliyordu. Muhafızlar, ağaçlıkların arasına yerleştirilmiş, Bâtınî Fedailerin geleceği noktayı hedef alan yaylı askerler saklamışlardı. ​Güneş, ağaçların tepesinden süzülürken, nehir yatağına ölümcül bir sessizlik çöktü. Ardından, bir uluma sesi duyuldu—Bâtınîlerin hücum işareti. ​Altı Fedai, hızla nehir yatağına atladı. Başlarında, Sancak’ın Alamut'ta eğittiği ve bizzat Miran'ın yakın arkadaşı olan tecrübeli bir Fedai vardı. Amaçları Vezir’in tahtırevanına ulaşmak ve tek bir hızlı darbeyle görevi bitirmekti. ​Ancak Fedailer nehir yatağının ortasına geldiğinde, ağaçların arasından bir ok yağmuru başladı. Selçuklu okları, o kadar isabetli ve beklenmedikti ki, Fedailerin üçü daha kılıçlarını çekemeden yere düştü. ​Şaşkına dönen lider Fedai, tahtırevana doğru koştu. Tam o anda, tahtırevanın perdesi açıldı ve içeriden Nizamülmülk değil, Selçuklu komutanı çıktı. İki asker, Fedai liderini ustaca yere serdi. ​Suikast girişimi, daha başlamadan, Sancak’ın içeriden sızdırdığı bilgi sayesinde tamamen başarısız olmuştu. Nizamülmülk, birkaç saat önce güzergahını değiştirmiş, güvenli bir yoldan Bağdat'a doğru ilerliyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD