Nizamülmülk’ün suikasttan kurtulması, Hasan Sabbah’ı öfkelendirmiş, ancak aynı zamanda daha da tehlikeli bir kararlılığa itmişti. Bir sabah, tüm Fedailer kulede toplandı. Hasan Sabbah, cam bir kubbenin altında, güneş ışığının vurduğu yüzüyle bir vaaz veriyordu.
"Ey benim sadık Fedailerim! Düşmanımız, Vezir-i Azam, bir tilki gibi avımızın elinden kaçmıştır. Ama kaçan tilki, ailesini yuvada bırakır. O, gölgelerde saklanırken, biz onun ışığını söndüreceğiz!"
Hasan Sabbah, sesini yükseltti:
“Nizamülmülk, kalbinin attığı yeri koruyamıyorsa, o kalbi sökeceğiz. Yeni hedefimiz: Vezir’in en genç oğlu, Ebu Ali. Oğul, babanın gururudur. Onun ölümü, Vezir’in ruhunu ve Selçuklu nizamının direncini kıracaktır. Bu, bir intikam değil, bir uyarıdır!”
Emir, Fedailer arasında büyük bir coşku yarattı. İntikam, en güçlü yakıttı. Sancak ise dehşete düşmüştü. Nizamülmülk’ün oğluna yapılacak bir suikast, Fedailer ve Selçuklular arasındaki savaşı kişisel bir vendetta’ya dönüştürecek, kan dökülmesini artıracaktı. Nizamülmülk’ün hayatını kurtarmıştı, ama şimdi masum bir çocuğu korumak zorundaydı.
Hasan Sabbah, Sancak’a döndü: “Sancak! Bu kez hata kabul edilemez. Bu görevi, Miran’ın liderliğinde, senin yetiştirdiğin en iyi iki Fedai ile gerçekleştireceksiniz. Onların eğitimi senin sorumluluğundaydı, başarıları da senin olacak.”
Sancak, emri duyduğu an anladı: Bu, Hasan Sabbah’ın son güven testiydi. Başarısız olursa, sadece oğul değil, Sancak da ölecekti. Başarılı olursa, ruhu Fedailiğin karanlığına hapsolacaktı.
“Emriniz başım üstüne, Üstadım,” dedi Sancak, içinden "Nizamülmülk, oğlun ölmeyecek" diye fısıldıyordu. Artık Sancak, Vezir’in ikinci hedefini korumak için, Alamut’un içinden, bizzat suikast Suikast ekibi, Miran'ın liderliğinde, Sancak ve Miran'ın seçtiği iki yeni Fedai'den oluşuyordu. Hedef: Nizamülmülk'ün oğlu Ebu Ali'nin İsfahan yakınlarındaki bir medreseden evine döneceği rota.
Sancak, yola çıkmadan önce son bir risk aldı. İbrahim’i, güvendiği bir dervişe, Ebu Ali'nin seyahat planının geçici bir değişikliğe uğradığını bildiren bir mektubu ulaştırması için gönderdi. Mesaj basitti: "Pusuyu erteleyin."
Yolculuk başladıktan hemen sonra Sancak, Miran'ın şüphesini dağıtmak için aşırı dikkatli davrandı. Ancak, asıl görevi ekibi manipüle etmekti.
“Miran, bu bölgedeki Selçuklu muhafızları, Vezir'in son kurtuluşundan sonra çok daha teyakkuzda olmalı,” dedi Sancak, kasten en güvenli rotayı seçmelerine rağmen. “Eğer kurbanımız bu medreseye yakınsa, en kestirme yolu değil, en güvenli ve şüpheli olmayan yolu seçmeliyiz. Ben, bu vadinin eski kaçakçı yollarını biliyorum. Bizi iki gün kayba uğratır, ama kesin başarı getirir.”
Miran, tereddüt etti. Fedai'ler hızdan yanaydı. "Zaman kaybetmek riskli, Sancak."
"Riskin kendisi, başarıdır Miran," diye yanıtladı Sancak, gözlerinde fanatik bir Bâtınî ateşiyle. "Vezir’in canı değil, oğlunun canı söz konusu. Hasan Sabbah, kusursuzluk istiyor. Hız değil, kesinlik."
Miran, Sancak'ın mantığı ve görünürdeki radikal bağlılığı karşısında ikna oldu. Ekip, bilinçli olarak yavaşlatılmış, dolambaçlı ve zaman kaybettirici bir rotaya yöneldi. Bu iki günlük gecikme, Selçuklu istihbaratına Ebu Ali'nin rotasını değiştirme ve güvenliğini artırma fırsatını verecekti.
🏹 Pusu Noktası ve Boş Bir Kılıç
Nihayet, gecikmeli olarak pusu noktasına ulaştıklarında, Sancak'ın planı işlemeye başlamıştı. Ebu Ali’nin kervanı çoktan geçmiş, geride sadece birkaç ayak izi ve kırık bir at nalı kalmıştı.
Miran, öfkeyle haykırdı. "Lanet olsun! Geç kaldık! Bu senin kaçakçı rotan yüzünden, Sancak!"
Sancak, soğukkanlılığını korudu. "Hayır, Miran. Bu, Selçuklu'nun kurnazlığından. Vezir, oğlunun hareketlerini gizlemede ustadır. Demek ki, hedefimizi değiştirdi. Buraya, bize kurulan bir tuzağa düşmedik. Hayatta kaldık, bu en önemlisi."
Sancak, yerden kasten bir Selçuklu askeri pelerini parçası aldı. "Bak. Onlar buradaydı. Bizi bekliyorlardı. Eğer erken gelseydik, Nizamülmülk'ün pususuna düşecektik. Üstat’ın emri neydi? Kusursuzluk."
Miran, yenilginin ve kayıp fırsatın acısıyla yanarken bile, Sancak’ın mantığından kurtulamıyordu. Sancak, ekibi geri Alamut'a yönlendirdi. Görev başarısız olmuştu, ama Sancak, Vezir'in oğlunu kurtarmıştı.
🔥 Bedel ve Son Hüküm
Alamut'a döndüklerinde, Sancak ve Miran doğruca Hasan Sabbah’ın huzuruna çıkarıldı. Üstat, bir gölge gibi minderinde oturuyordu; yüzü okunamayacak kadar sessizdi.
Miran, başarısızlığı omuzladı. "Üstadım, pusu yerine geç kaldık. Hedef kaçtı. Selçuklu, hareketlerimizi tahmin ediyor."
Hasan Sabbah’ın bakışları Miran'dan Sancak'a kaydı. "Sancak. Sen, Fedai eğitimi vermiş bir casussun. Bu gecikme, senin önerdiğin rotadan kaynaklandı. Senin bilgin, Vezir'i iki kez kurtardı."
Odadaki hava bir anda buz kesti. Sancak, hayatının en kritik savunmasını yapmak zorundaydı.
"Üstadım, Vezir'in kurtulmasının nedeni basit: O, bir casusluk dehasıdır. Benim rotam, ekibimizi bir pusudan kurtardı. İlk suikastta, bize bilerek sahte bilgi sızdırıldı. İkincisinde, bize tuzağın en kolay yolunu önerdiler. Benim yaptığım, yalnızca 'Zahir'i' değil, 'Bâtın'ı' yani Selçuklu’nun gizli tuzağını da okumaktı. Benim sadakatim, başarısızlık değil, hayatta kalma ve gizli bilgiyi koruma yeteneğidir!"
Hasan Sabbah, uzun ve derin bir sessizliğe büründü. Ardından, bir el hareketi yaptı.
"Git, Miran," dedi. Miran şaşkınlıkla odayı terk etti.
Hasan Sabbah, Sancak'a döndü ve gözlerinde hayranlık, korku ve derin bir şüphe karışımı vardı.
"Sancak," dedi Üstat. "Sen, diğer Fedailerden farklısın. Çok akıllısın. Ve bu, hem sana güç hem de büyük tehlike getiriyor."
"Alamut'un içine sızan bir haini bulma görevi sana verilmişti. Ben o hainin sen olduğundan şüpheleniyorum. Ama kanıtım yok. Ve sen, iki kez başarısız olmamıza rağmen, ekibimizi geri getirdin. Bu, sana güvenmem için sebep."
Hasan Sabbah, son kararını verdi:
"Bundan sonra, en gizli meclislerime katılacaksın. En derin sırlarımı paylaşacağım. Seni, Fedai'lerin lider kadrosuna yükseltiyorum. Seni gölgelerime yaklaştıracağım, Sancak. Seni öyle bir noktaya koyacağım ki, eğer bana ihanet edersen, sadece ben değil, tüm Alamut bunu bilecek. Eğer bana sadıksan, bu, bize sonsuz zafer getirecek."
Bu, Sancak'ın hayatındaki en tehlikeli terfiydi. Nizamülmülk'ün istediği birinci hedef (kadroya sızma) tamamlanmıştı, ancak şimdi Sancak, Üstat'ın en yakınındaki hedef haline gelmişti. Tek bir hata, sonu demekti.