Elif sabah uyandığında kendini yabancı bir yerde buldu. Aslan’ın evinde ilk gecesini geçirmişti. Yatak başında duran pencere perdelerinden süzülen ışık yüzüne vuruyordu. Birkaç saniyeliğine her şeyin normal olduğunu sandı, sonra gerçek zihnine geri döndü: Tehditler, gölgeler, korkular…
Ama aynı zamanda kalbinde sıcak bir his vardı. Aslan’ın yanında olmanın verdiği huzur.
Mutfağa indiğinde Aslan çoktan ayaktaydı. Siyah gömleğiyle kahve yapıyordu. Onu bu kadar sıradan bir halde görmek, Elif’in yüzünde istemsiz bir gülümseme yarattı.
— “Günaydın,” dedi kısık bir sesle.
Aslan başını kaldırdı, gözlerinde nadir görülen bir yumuşaklık vardı.
— “Günaydın. Umarım rahat uyuyabilmişsindir.”
Elif başını salladı.
— “İlk kez uzun zamandır bu kadar huzurlu hissettim.”
Ama aslında içinde fırtınalar vardı. Çünkü biliyordu ki huzur yanıltıcıydı.
⸻
Kahvaltı sırasında Aslan’ın telefonu çaldı. Yüzü birden karardı. Masadan kalkıp kısa bir konuşma yaptı. Elif onun sesindeki öfkeyi net şekilde duyabiliyordu.
Telefonu kapattığında yumruğunu sıktı.
— “Onlar sınırı aştı.”
Elif’in kalbi hızla atmaya başladı.
— “Ne oldu?”
Aslan gözlerini karanlık bir ifadeyle kıstı.
— “Senin fotoğraflarını çekmişler. Dün kafede.”
Elif’in yüzü soldu.
— “Ne?!”
Aslan masaya bir zarf bıraktı. İçinde Elif’in gizlice çekilmiş fotoğrafları vardı. Arkasında bir not:
“Onunla birlikte olmaya devam edersen, kaybedeceğin çok şey olacak.”
Elif’in elleri titredi.
— “Aslan, bu iş çığırından çıkıyor. Ben… belki de uzak durmalıyım.”
Aslan hızla ona döndü, sesi sertti:
— “Bunu asla söyleme. Seni bırakmamı mı istiyorsun? Onlara kazanmaları için fırsat mı vereceğim?”
Elif’in gözlerinden yaşlar süzüldü.
— “Ben sadece seni kaybetmekten korkuyorum!”
Aslan yanına geldi, omuzlarını tuttu.
— “Beni kaybetmezsin, Elif. Benim tek korkum, sana zarar gelmesi.”
⸻
O gün boyunca Aslan adamlarıyla toplantılar yaptı. Elif evde kaldı, pencereden dışarıya bakarak sürekli aynı soruyu düşündü: “Aşk mı, güvenlik mi?”
Ama kalbine her dokunduğunda cevabın hep Aslan olduğunu biliyordu.
Akşam olduğunda Aslan eve döndü. Yüzü yorgundu ama gözlerinde kararlı bir ifade vardı.
— “Artık bu işi bitirme zamanı geldi. Onların bana saldırmasına izin veremem.”
Elif korkuyla baktı.
— “Ne yapmayı planlıyorsun?”
Aslan onun ellerini tuttu.
— “Seni uzaklaştırmayı düşündüm. Ama sensiz nefes alamam. O yüzden savaşacağım.”
Elif’in yüreği titredi. Onu durdurmak istiyordu ama aynı zamanda gözlerindeki kararlılığın geri dönüşsüz olduğunu biliyordu.
⸻
Gece yarısı Elif salonda otururken dışarıdan bir gürültü duyuldu. Camın önünden gölgeler geçti. İçeriye taş atıldı, cam parçaları etrafa saçıldı. Elif çığlık attı.
Aslan anında silahını çekti, onu korumak için önüne geçti. Korumalar kapıya koştu, dışarıda sesler yükseldi.
Elif’in kalbi yerinden çıkacak gibi çarpıyordu. İlk kez tehlikeyi bu kadar yakından hissetmişti.
Aslan onu kolundan tutup arka odaya götürdü.
— “Burada kal, ne olursa olsun çıkma,” dedi.
Elif’in gözlerinden yaşlar süzülüyordu.
— “Aslan, gitme! Ya sana bir şey olursa?”
Aslan başını eğdi, dudaklarını onun dudaklarına kısa bir an için bastırdı.
— “Benim için tek önemli şey sensin. Hayatta kalmam için sebebim.”
Sonra kapıyı kapatıp dışarı çıktı.
Elif odada tek başına kaldı, titreyerek dua etmeye başladı. Dışarıda silah sesleri ve bağırışlar yankılandı. Kalbi parçalanıyordu, çünkü sevdiği adam ölümle burun buruna gelmişti.
⸻
Dakikalar sonra kapı açıldı. Aslan içeri girdi, gömleği kan içindeydi ama ayaktaydı.
Elif ona koştu, yüzüne dokundu.
— “İyi misin? Tanrım… kanıyorsun!”
Aslan acıyla gülümsedi.
— “Ben iyiyim. Ama bu sadece başlangıç.”
Elif’in gözleri doldu.
— “Aslan, ben bu çemberin içinde yanacağım.”
Aslan onu kollarına sardı, kulağına fısıldadı:
— “Yanacağız, Elif. Ama birlikte.”
Ve o an Elif anladı: Bu aşk, sıradan bir aşk değildi. Bu, ateş çemberinde verilen bir sözün adıydı.
—-
Elif, Aslan’ın evinde sabaha kadar uyuyamadı. Göz kapakları ağırdı ama zihni bir an bile dinlenmedi. Dışarıdan gelen en ufak gürültü bile kalbini yerinden söküyordu. Aslan yan odada adamlarıyla konuşuyor, sürekli telefon trafiği yapıyordu. Kısık seslerle konuşmalarını duyamasa da tonlamasından anlıyordu: Öfke ve kararlılık vardı.
Sabah olduğunda Elif mutfağa indi. Yalnız olduğunu sanmıştı ama Aslan oradaydı. Siyah gömleğinin kollarını sıvamış, bir harita üzerinde işaretlemeler yapıyordu. Yanında iki adamı vardı; yüzlerinden sertlik akan, belli ki onun sağ kolları.
Elif içeri girdiğinde Aslan başını kaldırdı. Gözlerinde uykusuzluğun kızıllığı ama aynı zamanda çelik gibi bir soğukluk vardı.
— “Burada olman tehlikeli,” dedi.
Elif dudaklarını ısırdı.
— “Nerede olursam olayım artık tehlike peşimde. Senin yanında olmayı seçtim.”
Adamlarından biri, kalın sesli, yara izli yüzlü biriydi. Başını salladı.
— “Beyim, hanımefendiyi güvenli bir yere götürsek iyi olur. Bu iş çok kanlı olacak.”
Aslan sert bir bakış attı.
— “O, benim yanımda kalacak. Onu koruyamıyorsam, hiçbir şeyi başaramam demektir.”
Elif’in kalbi ürperdi. Çünkü ilk kez Aslan’ın bu kadar “lider” bir haliyle karşı karşıya kalıyordu. Onun sözleri emir gibiydi.
---
Gün boyu Aslan’ın evinde gergin bir bekleyiş hakimdi. Telefonlar susmadı. Gelen her bilgi Aslan’ın yüzünü daha da sertleştiriyordu.
Akşam olduğunda nihayet açıklama yaptı. Elif’e bakarak konuştu, ama aslında odadaki herkese sesleniyordu:
— “Düşmanım, Aras Demirci. Yıllardır piyasada bana rakip olmaya çalışan, ama hırstan gözleri kör olmuş biri. Elif’i hedef alarak bana gözdağı vermek istedi. Bu hatayı son kez yapacak.”
Elif’in yüreği sıkıştı. Aras adını ilk kez duyuyordu ama tonlamadan tehlikenin büyüklüğünü anlıyordu.
Aslan devam etti:
— “Yarın gece masaya oturacağız. Ben, adamlarım ve o. Bu şehirde kim hükmedecek, belli olacak.”
Adamlarından biri sordu:
— “Polis?”
Aslan acı bir gülümseme ile başını salladı.
— “Polis gözlerini kapatmış durumda. Biz kendi kanunumuzu koyacağız.”
---
Elif o gece Aslan’a yaklaştı. Yalnız kaldıklarında onun elini tuttu.
— “Bu savaş… seni kaybetmekten korkuyorum.”
Aslan, yüzünde alışılmadık bir yumuşaklıkla ona baktı.
— “Korkma. Benim işim bu. Ama sen…” durdu, gözlerini onun gözlerine dikti, “…sen benim en büyük savaş sebebimsin.”
Elif gözyaşlarını tutamadı. Aslan’ın karanlık dünyasına adım atmıştı ve artık geri dönüş yoktu.
---
### Hesaplaşma Gecesi
Ertesi akşam Aslan takım elbisesini giydi. Siyah ceket, beyaz gömlek, boynunda ince bir zincir. Yanında yürüyen adamları da aynı şekilde hazırdı. Elif, onun bu halini gördüğünde kalbinin hem gururla hem de korkuyla sıkıştığını hissetti.
Arabalar konvoy halinde hareket etti. Elif de Aslan’ın yanında, arka koltukta oturuyordu. Şehir ışıkları camlardan geçerken, kalbinin sesini bastıramıyordu.
Sonunda şehrin dışındaki eski bir depoya geldiler. Kapıda silahlı adamlar bekliyordu. İçeri girdiklerinde ortada büyük bir masa, etrafında iki tarafın adamları vardı.
Karşı tarafta oturan adamı Elif hemen tanıdı. Aras Demirci. Kırklı yaşlarında, keskin bakışlı, burnunun kenarında derin bir çizgi olan bir adam. Gözlerinde hem alay hem de öfke vardı.
— “Aslan Karahan,” dedi kalın sesiyle. “Demek sonunda korkmadan karşıma çıkabildin.”
Aslan ağır adımlarla masaya oturdu. Sesinde buz gibi bir soğukluk vardı.
— “Korku bilmem, Aras. Ama sen benim sabrımı zorladın.”
Aras kahkaha attı.
— “Senin kadının… güzelmiş. Ona zarar vermek keyifli olabilirdi.”
Elif’in kalbi duracak gibi oldu. Aslan bir anda ayağa fırladı, yumruğunu masaya vurdu.
— “Bir daha onun adını ağzına alırsan, buradan canlı çıkamazsın.”
Ortamda gergin bir sessizlik oldu. Silahların gölgesi herkesin üzerinde hissediliyordu.
Aras sırıttı.
— “Senin zayıflığın bu işte, Aslan. Kadın. Senin gibi adamlar duygularına yenildiğinde çöküş başlar.”
Aslan soğuk bir gülümsemeyle cevap verdi.
— “Belki de. Ama unutma Aras… Benim sevdiğim kadın, bana güç veriyor.”
---
Toplantı bir süre devam etti. Tehditler, anlaşmalar, çizilen sınırlar… Aslan’ın her kelimesi kararlılık doluydu. Ama Elif, bu dünyanın vahşetini ilk kez bu kadar çıplak görüyordu.
En sonunda anlaşma yapılmadı. Aras ve adamları öfkeyle kalkıp gittiler. Aslan’ın gözleri çelik gibiydi.
— “Bu savaş burada bitmedi,” dedi.
---
### Gece Sonrası
Eve döndüklerinde Elif hâlâ titriyordu. Aslan’ın yüzünde ise hiçbir duygu yoktu. Yalnızca sessizce bir sigara yaktı.
Elif yanına oturdu.
— “Orada gördüğüm şey… beni korkuttu.”
Aslan derin bir nefes aldı.
— “Beni korkutmalı. Çünkü bu dünya kanla yazılır. Ama senin bilmeni istediğim bir şey var: Sen asla onların arasına girmeyeceksin. Seni korumak için bu savaşın içine gireceğim.”
Elif gözlerinden yaşlar süzülürken fısıldadı:
— “Ama seninle birlikteyim, Aslan. Senin karanlığın benim de kaderim oldu.”
Aslan onun elini tuttu, dudaklarına götürdü.
— “O zaman birlikte yanacağız, Elif.”
---
O gece Elif ilk kez Aslan’ın hayatının tam kalbine dokunduğunu hissetti. Artık yalnızca bir aşıķ değildi; aynı zamanda onun savaşının parçasıydı.
Ve içten içe biliyordu: Bu aşk, kanla, gözyaşıyla ve karanlıkla sınanacaktı.