Etrafımdaki herkes hayat arkadaşını bulmuş, ben ise iki göz bir evde yalnızlığımın içinde kaybolmuş bir halde yaşıyorum. Annemle babam, iki yıl önce izci olarak gittikleri bir görevde hayatlarını kaybettiler. Onların yokluğunu her an kalbimde hissediyorum ve çok özlüyorum. Ailem ölene kadar normal bir gelir düzeyine sahip bir aileydik; ancak ailemin zamansız ölümü ile birlikte geriye yüklü miktarda borç bıraktıklarını öğrendim.
Ailemin borçlarını ödeyebilmek için önce evi sattım, ardından arabayı ve anneme ait olan arayışı da elden çıkardım. Ancak bu satışlar, ailemin bana miras bıraktığı borcu kapatmaya yetmedi. Bu yüzden, evi sattıktan sonra iki odalı bu küçük eve taşındım. Ev küçük ama tek başıma yaşadığım için bana yetiyor.
Borcun kalan kısmını ödeyebilmek için gece gündüz demeden çalışıyorum. Çalışmamın sonucunda, borçlardan arta kalan para ile zar zor da olsa geçimimi sağlıyorum. Bazen günlük işlere gidiyorum, bazen ise farklı geçici işlerde çalışıyorum. Her gün, borçlarımı bir an önce kapatıp rahat bir nefes alabilmek için mücadele ediyorum.
Hayatın zorluklarıyla başa çıkarken, ailemin yokluğunu daha da derinden hissediyorum. Onların bana olan sevgisini ve desteğini her an yanımda hissetmek istiyorum. Annemle babamın anılarıyla ayakta kalmaya çalışıyorum. Bu süreçte, güçlü kalmaya ve hayatın getirdiği tüm zorluklarla mücadele etmeye kararlıyım. Her ne kadar yalnızlık zor olsa da, ailemin bana bıraktığı borçlardan kurtulup, yeniden hayata tutunma umuduyla yaşıyorum.
Tek tatil günümde, küçük olan evimi baştan sona temizlemeye karar verdim. Sabahın erken saatlerinde kalkıp tüm odaları süpürdüm, toz aldım ve yerleri sildim. Bu işler saatlerimi aldı, ama sonunda evim pırıl pırıl olmuştu. Yorgunluktan bitap düşmüştüm, ama içimde garip bir huzur vardı. Kendime güzel bir çay yapıp kanepeye oturdum. Çayımı yudumlarken telefonumu elime alıp sosyal medyada geziniyordum. Tam bu sırada telefonum çaldı. Arayan, en yakın arkadaşım Gül’dü.
"Heyyy Eylül, ne yapıyorsun? Yine evde pinekliyor musun?" dedi neşeli bir sesle.
Gülerek, "Ne yapmamı isterdin, Gül? Yorgunum, zaten yapılması en kolay olan işi tercih ettim. Ben de kanepemde, senin deyiminle, pinekliyorum," dedim.
"İyi o zaman, pineklediğin yeter. Kızlarla buluşuyoruz. Hazırlan, sen de gel," dedi.
Bir an duraksadım. Uzun zamandır arkadaşlarımı görmemiştim. Onlarla buluşmak bana iyi gelebilirdi. Hem kısa bir süre de olsa içinde bulunduğum bunalımdan çıkar, kafam dağılırdı. "Nerede buluşacağız, nereye gideceğiz? Belirli bir plan var mı?" diye sordum.
"Dışarı çıkacağız. Sürüden biraz uzaklaşıp insanların şehrine gidip alışveriş yaparız, kahve falan içeriz diye düşündük. Sonrasında ise gece bir bara gideriz. Biraz kafa dağıtmak bizim de hakkımız, değil mi?" dedi.
Gül bunları söyledikten sonra cebimde fazladan harcamak için tek kuruşum olmadığını hatırladım. Zaten kıt kanaat geçiniyordum, bir de üstüne dışarıda harcayacak param yoktu. Dudaklarımı ısırarak, "Seyyy Gül, ben gelmesem? Tüm gün temizlik yaptım, yorgunluktan gebermek üzereyim," dedim.
"Yaaaa Eylül, mızıkçılık yapma lütfen! Hadi kırma beni, gel," dedi ısrarla.
"Başka zaman, Gül. Bir dahaki sefere umarım sizinle gelirim," dedim, içimdeki burukluğu saklamaya çalışarak.
"Peki o zaman, Eylülcüm. Seni daha fazla zorlamayacağım. Sonra görüşürüz, seni seviyorum, mücuks," diyerek telefonu kapattı.
Onlarla gidemediğim için içim buruktu. Hayal kırıklığı ile telefonu kanepenin üzerine fırlatıp hıçkırarak ağlamaya başladım. "Neden anne, neden baba? Neden? Neden bu kadar borç yaptınız ki? Sanki ben de arkadaşlarım gibi gezmek, tozmak istiyordum," diye isyan ettim. Oflayarak gözümden akan yaşları sildim.
Oturdum ve bir süre derin derin düşündüm. Annem ve babamın yokluğunu her an hissediyordum. Onların hayatımda olmaması, her gün daha da zorlaşıyordu. Ama isyan etmek, geçmişi değiştirmiyordu. Bu durumla başa çıkmanın bir yolunu bulmalıydım.
Oturduğum kanepeden kalkıp lavaboya gidip elimi yüzümü yıkadım. Başımı yukarı kaldırıp aynadaki yansımama baktığımda, eski halimden eser yoktu. Göz altlarım torbalanmış, sıkıntı ve stresten yüzüm çökmüştü. Daha 21 yaşında olmama rağmen kendimi 50 yaşında hissediyordum. Aynanın karşısında saçımı toparlayıp biraz temiz hava almak için dışarı çıkmaya karar verdim.
Dışarı çıktığımda, serin bir yaz akşamı rüzgarı yüzüme çarptı. Derin bir nefes alarak yürümeye başladım. Mahallemde dolaşırken, çocukluk anılarım aklıma geldi. Annem ve babamla yaptığımız piknikler, beraber geçirdiğimiz neşeli anlar gözümde canlandı. Kalbim biraz olsun hafifledi.
Yürüyüşüm sırasında, küçük bir parkın yanından geçtim. Parkta oynayan çocukları izledim bir süre. Ne kadar da mutluydular, hayat onlar için ne kadar basitti. Keşke ben de çocukluğumdaki gibi sorunsuz, tasasız bir hayat yaşayabilseydim. Ama şimdi, sorumluluklar ve borçlarla dolu bir hayatım vardı.
Bir bankta oturup bir süre etrafı izledim. Bu anın tadını çıkarmaya çalıştım. Kendime güçlü olmayı, bu zorlukların üstesinden gelmeyi hatırlattım. Hayat ne kadar zor olursa olsun, mücadele etmekten vazgeçmemeliydim.
Eve döndüğümde, biraz daha rahatlamış hissediyordum. Her ne kadar yalnız olsam da, bu dünyada hala güzel şeyler vardı. Annem ve babamın anılarını yaşatarak, onların bana bıraktığı değerleri ve sevgiyi unutmadan, yaşamaya devam edecektim. Ve bir gün, bu borçlardan kurtulup, hayatımı yeniden kuracaktım.
O gece yatağıma uzandığımda, içimde hafif bir umut ışığı hissettim. Belki de her şey bir gün düzelecekti. Belki de ben de arkadaşlarım gibi özgürce gezip, tozabilecektim. Ama o güne kadar, mücadeleye devam edecektim. Çünkü hayat ne kadar zor olursa olsun, pes etmek yoktu.
Sabah saat 6'da telefonumun alarm sesi ile uyandım. Her zamanki gibi, zorlanarak bedenimi yataktan sürükleyip banyoya doğru gittim. Dişlerimi fırçalayıp lavabodaki işlerimi bitirdikten sonra, kahvaltı yapmak için mutfağa yöneldim. Tam o sırada gözüm duvardaki saate takıldı ve saat 6.30 olmuştu bile. Kahvaltı yapacak zamanım kalmamıştı, bu yüzden iş yerinde birkaç lokma bir şeyler yerim diye düşündüm.
Aceleyle dolabıma yöneldim. Üstüme beyaz bir tişört ve altına kot pantolonumu giydim. Kapıya doğru yürürken beyaz spor ayakkabılarımı da hızlıca giydim ve evden çıktım. İşe gitmek için para harcamak istemiyordum, bu yüzden en az 30 dakika boyunca yürümem gerekiyordu. Neyse ki, kurt adam olmanın faydalarından biri de hemen yorulmuyor olmamdı.
Yolda yürürken bir yandan iş yerinde yapmam gereken işleri düşünmeye başladım. Bugün yoğun bir gün olacaktı; toplantılar, projeler ve yapılması gereken bir sürü iş vardı. Yürüyüş, bir yandan kafamı toparlamama yardımcı oldu.
İş yerime vardığımda saat tam 7.00 idi. Güne erken başlamanın getirdiği bir enerji ile ofise girdim. Masama oturup bilgisayarımı açarken, bir yandan da çantamdan çıkardığım atıştırmalıklarla hızlı bir kahvaltı yaptım. Bu yoğun tempoya rağmen, sabahın erken saatlerinde yürüyerek işe gitmek bana her zaman iyi geliyordu.
Küçük bir işletmede muhasebeci olarak çalışıyordum. Her sabah erkenden uyanıp işe gitmek, gün boyunca sayılarla uğraşmak oldukça yorucu olabiliyordu. Ancak işimde dikkatli ve titiz olmam gerekiyordu, çünkü en ufak bir hata bile büyük sorunlara yol açabilirdi. Mesaim bittiğinde, iş yerindeki tüm evrakları düzenleyip bilgisayarı kapattıktan sonra eve dönmek için yola çıkıyordum.
Eve geldiğimde, hızlıca üstümü değiştirip, birkaç lokma atıştırıyordum. Akşamları ise, buranın en işlek barında barmenlik yapıyordum. Barda çalışmak, muhasebecilikten tamamen farklı bir dünyaydı. Burada insanların farklı hikayelerini dinliyor, onlara içecekler hazırlıyordum. Bu iş, bana bir nevi sosyalleşme imkanı sunuyordu.
Yoğun iş temposu aslında beni fiziksel olarak yorsa da, zihinsel olarak rahatlamamı sağlıyordu. Sürekli meşgul olmak, fazla düşünüp depresyona girmemi engelliyordu. Muhasebecilikten sonra barmenlik yapmak, günlük rutinin dışına çıkmamı sağlıyor ve farklı bir perspektif kazanmama yardımcı oluyordu.
Her iki işte de farklı yeteneklerimi kullanıyordum. Muhasebecilik dikkat ve detaycılık gerektirirken, barmenlik sosyal becerilerimi geliştirmeme yardımcı oluyordu. İki iş arasında denge kurmak zor olsa da, bu yoğun tempo bana yaşam enerjisi veriyordu.
Bazen, sabah işe giderken yorgun hissediyordum ama günün sonunda, hem iş yerinde hem de barda başarılı bir şekilde görevlerimi yerine getirmenin tatminini yaşıyordum.