Pansuman

1474 Words
Birileri konuşurken onların gözlerine bakmak ya da onların beden dilini anlamaya çalışmak bana oldukça uzak olan meziyetlerdi. Bu sebeple onun acı çeken ifadesine bir anlam yüklemeye çalışmamıştım bile. Hemen gözlerim yerde benim yüzümden oluşan su birikintisine kaymıştı. Evdeyken bir şeyler kırıp dökünce ne beceriksizliğim kalırdı ne de uğursuzluğum. Sanki Nurşen abla yine bir yerlerden çıkacak da beni doğduğuma pişman edecek gibi gerilmiş ve de korkmuştum. "Hey sana diyorum. Bırak şimdi halı yıkamayı da beni dinle. Kaldığın odadaki banyoda bir dolap var. Lavabonun hemen üzerinde. Orayı aç ve bana ilk yardım malzemelerini getir. Bizimkiler uyanmadan şu yaranın icabına bakmam lazım." "Şey, Semiha öğretmene ya da Yaşar amcaya haber versek. Onlar ilgilense seninle. Tek başına yapabilecek misin ki?" "Tek başıma değilim küçük şaşkın. Sen de bana yardım edeceksin." "Ben nasıl yapılır bilmiyorum ki? Ya daha beter olursa yaran?" "Bu kadar korkak olma ufaklık. Ben alışkınım, sana da nasıl yapılacağını göstereceğim. Şimdi daha fazla oyalanma da dediğimi yap. Bizimkiler uyanmadan halledelim şu işi. Nerede olduklarını anladın değil mi?" Sadece başımı sallamakla yetinip, geldiğim odaya doğru hızlı ama sessiz adımlarla ilerledim. Görünmez olmayı dilediğim saatlerde kendimi garip bir gizliliğin içinde bulmuştum. Daha önce kimseye pansuman yapmamıştım ki ben. Yapamazdım zaten. Emin divandan düşüp kaşını yardığında çok kan akmıştı, onu görünce bayılmıştım. Ya şimdi onun yarası da Emin'inki gibi kanarsa bayılır mıydım? Bu ihtimali düşündükçe midem bulanmaya ve ellerim titremeye başlamıştı. Eğer şimdi kendimi bırakırsam istemediğim ne varsa başıma gelecekti biliyorum. Odanın içindeki banyoya girdiğimde ellerimin titremesine rağmen dediği malzemeleri bulup mutfağa geri döndüm. Oturduğu yerde öylece bekliyordu fakat, rengi daha da solmuş ve yüzü daha da asılmıştı. Elimdekileri masanın üzerine bırakıp bir adım geri çekildim. "Şey, pek iyi görünmüyorsun. Bir daha mı düşünsen annemleri uyandırmayı. Sonra onlara haber vermedik diye kızmasınlar." "Merak etme kızmazlar. Ama sen biraz daha böyle oyalanmaya devam edersen oğullarına bakmadın diye kızabilirler. Şimdi söylediklerimi yap ve bir an önce halledelim şu işi. Önce ellerini güzelce yıka. Bak orada sabunluk var, bolca sür. Sonra da çantanın içindeki eldivenleri tak ve paketten temiz pamuk çıkar. Ardından bak şu şişedeki sıvıdan pamuğa bolca döküp yarayı temizleyeceksin anladın mı?" "Senin bu dediklerin için doktor lazım. Asıl anlamayan sensin. Korkuyorum görmüyor musun? " "Görüyorum ufaklık. Ama korkman beşiyi değiştirmiyor. Bunu yapmaya mecbursun. Eğer biraz daha oyalanırsak sonu hiç iyi olmayacak çünkü. Hadi şimdi dediklerimi yap." Demesi kolaydı. Arkamı dönüp derin bir nefes aldım. Ellerimi yıkarken bir yandan da söylediklerini tekrarlıyordum. Ellerini temiz yıka, eldivenleri tak, paketten pamuk çıkar, şişedeki ilacı dök ve yarasını temizle. İşte bu kadar basit. Kimi kandırıyordum ki? Ellerimdeki titreme bütün vücudumu esir almış ve nabzım hissedilir derecede yükselmişti. Arkamı tekrar döndüğümde ise pür dikkat beni izlediğini fark ettim. İşimi giderek zorlaştırdığının bilincinde miydi acaba? Masaya yaklaşıp dediklerini elimden geldiğince yapmaya başladım. Eldiveni takmak epey zamanımı almıştı. Daha önce deneyimlemediğim için parmaklarım sürekli yanlış boşluğa giriyor, lastik doku terleyen ellerime tutunup bir türlü şekil almıyordu. "Babam sen odadayken bir şeyler anlattı." "Nasıl şeyler anlattı ki?" "Biz Denizli'de iken siz de oradaymışsınız. Annemin okulunda öğrenciymişsin sen de." "Evet öyleydi. Yaşar amcayı orada tanıdım. Sonra da hiç bırakmadı beni sağ olsun." "Evet takıntılıdır babam biraz. Birilerinin kaderini yönlendirmeyi görev bilir sağ olsun." "Neden öyle dedin ki? Benim belki de hayattaki tek şansımdı Yaşar amca." "Hayattaki tek şansın babamsa gerçekten de söyledikleri kadar bahtsızmışsın ufaklık." "Imm ben ilacı pamuğa döktüm şimdi ne yapacağım?" Konuşmanın gidişatı yaşadıklarımı alaya alır bir hale bürününce sanki hakkım varmış gibi kırılmıştım. Belli etmemeye çalışsa da o da durgunlaşmış ve ne yapmam gerektiğini söylemeye devam etmişti. Ben onun yüzüne bakmamaya çalışıyordum ama o gözünü bile kırpmadan yüzümü inceliyordu. Sağ boşluğundan yaralanmıştı. Kan yoktu ama yaranın etrafı epeyce şişmiş ve kızarmıştı. Tişörtünü kaldırmış, eski pansumandan kendisi kurtulmuştu ancak; yenisini yapmam için ona dokunmam gerekiyordu. Teni benimkine nazaran daha esmerdi. Uzun boyunun kaldırdığı bir kilosu vardı fakat asla hantal denilemezdi. Onu incelediğimi fark ediyor, gözlerimi kaçırmaya çalışıyor fakat bir türlü başaramıyordum. " Ellerin neden bu kadar çok titriyor? Korkuyor musun benden?" "Yok senden değil de yanlış bir şey yaparsam diye." "Buraya kadar gayet başarılıydı. Şimdi şuradaki mavi tüplü kremden sür ve yarayı tekrar kapat." "Sonra bitecek değil mi?" " Bitecek merak etme. Ama bu macera aramızda kalacak çünkü annemler sadece bacağımdaki ufak sıyrığı biliyorlar. Bundan haberleri yok." " Olur, söylemem. Ben buraları toplayayım o zama sen de uyu. Karşılarına bu suratla çıkarsan anlayacaklar başka derdin olduğunu zaten." "Bak sen. Nasılmış suratımın hali?" "Saklamaya çalışıyorsun ama canının yandığını belli." "Biraz yandığı doğru. Bu seferki hazırlıksız yakaladı çünkü beni." "Eğer kızamazsan bir şey sorabilir miyim?" "Kızmam merak etme. Sor bakalım neyi merak ediyorsun?" "Böyle sık sık yaralanıyor musun sen? Ne iş yapıyorsun ki bu kadar tehlikeli olan?" "Polis muhabiriyim ben. Polisin çağrıldığı haber değerindeki her olayda yanlarında olmaya çalışırım. Bu sebeple arada böyle kim vurduya gittiğim oluyor işte." "Anladım. Bir de ben seni odandan ettim ya hani. Eğer kanepede rahat edemezsen benim için hiç sorun değil, ben yatarım kanepede. Sen yatağında yat,öyle daha çok rahat edersin." "Sen beni dert etme ufaklık. O oda uzun zamandır bana ait değil zaten. Ben bu evde yaşamıyorum. Bu gece de annemin isteği ile kaldım. Merak etme yarın benimle karşılaşmak zorunda kalmayacaksın. " "Ben yanlış bir şey söylemek istemedim ki. Rahatsız olma gibi bir lüksüm yok zaten. Burası senin evin, misafir olan benim. Neyse, ben artık odaya gitsem iyi olacak sanırım." Mutfağı toparlamış, ortalıkta bir şey bırakmamaya özen göstermiştim. Ama bu evde geçirdiğim her saat yeni yeni merak dalgaları ile karşılaşmama sebep oluyordu. Koskocaman eve üç kişi neden sığamamıştı ki? Aralarını bozan bir şey mi olmuştu? Yoksa artık evli olduğu için mi başka evde yaşıyordu? Son aklıma gelen ihtimalle neredeyse gözle görülür bir şekilde ürpermiştim. Ben az önce pansuman yapmak için bile olsa, evli bir adama mı dokunmuştum? Hissettiğim utançla yanaklarımın kızardığını ve avuç içlerimin gereğinden fazla ısındığını fark ettim. Ya birine yakalansaydık? Tamam belki yaptığım kötü bir şey değildi ama durumu açıklayana kadar, görenin farklı çıkarımlar yapabileceği yakınlığa ulaşmıştık. Bu geceyi kendime ders olarak bir kenara kaydedip, sonraki zamanlarda böyle güç durumlara düşmemek için dikkatli davranacağjma söz verdim. Bu evde misafirliğim sonlanana dek, attığım her adıma özellikle dikkat edecektim... ******* Timur'dan... Birkaç gün önce polis telsizlerine düşen Fener Mahallesindeki taşkınlık olayına öyle istemeye istemeye gitmiştim ki, kendime bir sote bulup birkaç fotoğraf çekmekten ve olayın yarışmasını beklemekten başka bir şeye yeltenmemiştim. Yine de meraklı bakışlarla etrafı izlerken, birkaç yapı ötede, sokağın tam köşesinde kalan ve yokuşu aşağıdan gören bakkal dükkanının camından, olanı biteni dehşetle izleyen, ürkek bir kızla karşı karşıya gelmiştim. Belli ki evine varması için, kavganın içinden geçmesi gerekiyordu. Kavgalı gurup biraz olsun ara sokağa sapınca o da tahmin ettiğim gibi dışarı çıkmış ve hızlı adımlarla benim olduğum tarafa doğru gelmeye başlamıştı. Yaklaştıkça uzun ama düzgün fiziği, beline kadar dökülen açık kumral saçları ve korkuyla daha da irileşmiş koyu yeşil gözleri ile olduğum yerde sendelememe sebep olmuştu. Kendimi biraz toparlayıp, elinde bıçak olan bir gencin ona doğru koştuğunu görmemle kendimi onun için siper edişim bir anda gerçekleşti. Onun bu ürkek hali içime işlemişti resmen. "Gözün kapalı nereye gidiyorsun? Az kalsın yaralanacaktın!" dediğimde sesim istemediğim kadar sert çıkmış ve gözlerindeki korkuyu arttırmıştım. Güçlükle iki bina sonraki evi gösterdiğinde bileğinden tutup bedenimi ona siper ettim ve gösterdiği eve kadar onunla birlikte yürüdüm. O çift kanatlı kapı yüzüme kapandığında adeta tatlı bir rüyadan uyandırmıştı. Bu gün de Kadıköy'deki evime giderken, motorun yönünü bir anda Balat yokuşuna çevirmiş, ve onu gördüğüm bakkal dükkanından bir sigara almak istemiştim kendime. Niyetim biraz da gazetecilik yanımı tatmin etmekti. Ben bakkaldaki adamla muhabbet kurmaya çalışırken dışarıda birinin adım sesleri çalındı kulağıma. Başımı kaldırdığında ise onun, bakkalın solunda kalan ara sokağa koşar adım saptığını gördüm. Sırtındaki çantası ile sanki bir şeylerden kaçıyor gibiydi. Onun gibi ben de aynı sokağa sapıp kendimi bir binanın kuytusuna gizlemiştim. Olduğum yerden tam net göremesemde bindiği aracın baabamınkine, şoförün de babama olan benzerliği adeta bütün algılarımı kapatmıştı. Zaten bu şekilde dalgınlaşmasaydım o kapkaca da uğramayacaktım. Yine de her şeye rağmen oldukça hafif atlatmıştım durumu. Ama ne uğradığım kapkaç, ne cüzdanımı almaları ne de sızlayan yaralarım, babamın arabasında o kızın ne aradığı sorusu kadar zihnimi meşgul etmemişti. O an çok fazla düşünmeye fırsatım olmadığı için oraya giderken gördüğüm nöbetçi eczaneye uğrayıp bacağımdakinde göre daha derin olduğunu fark ettiğim yaraya pansuman yaptırdım. Ben derin olduğunu sanıyordum ama eczacı dikiş gerekmediğini söyleyerek yarayı dezenfekte edip kapattı. Bacağımdaki yara zaten kendisini varla yok arasında belli ediyordu. Onu da önemsemeyip, iki yıl önce sakiniyken misafiri konumuna geçmeyi tercih ettiğim eve doğru sürdüm motorumu. Babamın arabasını sokakta göremeyince içimi garip bir şüphe sarmıştı. Yol boyunca aklıma getirmemeye çalıştığım ihtimal eğer gerçekse annemin düşeceği durumda nasıl tepki veririm diye düşünmekten kendimi alamıyordum. Bacağımdaki yara uzun zamandır eve gelmediğim için sitem eden anneme sızlanmama bir bahane olmuş ve düştüğü telaş ile bana söylenmeye fırsat bulamamıştı. Tam yerine yeni oturmuştu ki, kapıda bir hareketlenme oldu. "Hah işte geldi baban da. Yanında da bir misafirimiz var. Eşek sıpası senin yarana daldım kızın geleceğini unuttum ben." diyerek kapıya yöneldi. Söylediği sözlerle beni ne kadar rahatlattığını bir bilseydi...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD