HAZZIN ATEŞİ

2414 Words
Tapınağın taş duvarları sabahın ilk ışıklarıyla hafifçe soluk bir griye bürünmüştü. Geceden kalan gölgeler hâlâ kenarlarda saklanıyor, ışık içeri girmekte tereddüt ediyor gibiydi. Meva önce rüyadaymış gibi kıpırdandı. Başının altında yumuşak bir sıcaklık vardı. Nefesinin değdiği yer canlı, ritmik… Gözlerini araladığında, gece boyunca sarıldığı şeyin bir yastık değil, Araf’ın göğsü olduğunu fark etti. Araf hâlâ uyuyordu. Meva, onun kolunun belinin üzerinde gevşekçe durduğunu gördü. Parmakları istemsizce Araf’ın gömleğinin üzerinde durmuştu sanki gece boyunca bırakmamıştı. Bir an için nefesi kesildi. Bu kadar yakın Bu kadar gerçek. Araf’ın saçlarına düşen sabah ışığı, yüzündeki sert çizgileri daha yumuşak gösteriyordu. Dudaklarında hafif bir gölge vardı sanki o da rüyasında bir şey fısıldamıştı. Meva, kalbini dizginlemeye çalışarak yavaşça başını kaldırdı. Ama hareketiyle birlikte Araf’ın kolu daha sıkı sardı onu bilinçsizce, korur gibi. O an Meva’nın içinden bir ürperti geçti. Bu sadece bir gece değildi. Bu, onların arasında sessizce büyüyen bir şeyin sabaha taşan ilk iziydi. Meva tam Araf’ın kolunu nazikçe kaldırıp uzaklaşmaya çalışıyordu ki, Araf’ın nefesi değişti. Önce derinleşti sonra ağırlaştı. Meva dondu. Araf’ın kirpikleri titredi gözlerinin içindeki yoğunluk hafifçe kıpırdadı. Karanlık krallığın lordu uyanırken, yüzündeki sertlik önce çözüldü sanki birkaç saniyeliğine tüm yüklerinden arınmıştı gözleri Simsiyah ama sabah ışığında daha sıcak. Uyanır uyanmaz ilk gördüğü şey Meva’nın yüzü oldu. Saçları dağılmış, yanakları hafif pembeleşmiş, nefesi hâlâ göğsüne değiyordu. Bir an boyunca hiçbir şey söylemedi. Sadece baktı. Sanki yanında Meva’yı böyle bulmak onu hem şaşırtmış hem de içinde kontrol edemediği bir şeyi uyandırmıştı. Meva bakışlarında bunu fark edince gerildi yüzünde hafif bir sıcaklık yayıldı. Araf da bunu hissetti. Ama çekmedi elini. Yavaşça, uyanıklığın verdiği farkındalıkla değil içgüdüsel bir sahiplenmeyle tuttuğunu hissettirerek baktı ona. Aralarında kısa bir sessizlik oldu. Sonra Araf, sabahın bu kırılgan sessizliğini bozan ilk sözü fısıldadı “Gece seni böyle bırakmışım” Meva’nın boğazı düğümlendi ne diyeceğini bilemedi. Araf’ın sesi hafif kısık, geceden kalma bir sıcaklık taşıyordu. “Üşümedin değil mi?” Sorunun basitliği bile yüreğini titretti Meva’nın. Araf’ın gerçekten önemsediğini ilk kez bu kadar açık hissetmişti. Araf’ın sorusu Meva’nın göğsünde ince bir titreme bıraktı. “Üşümedin değil mi?” Bu kadar basit bir cümle, bu kadar derin bir etki… Meva gözlerini kaçırmadan cevap vermeye çalıştı, fakat sesi düşündüğünden daha yumuşak çıktı. “Hayır sen varken üşümedim.” Söz ağızdan çıkar çıkmaz Meva hafifçe utandı. Araf’ın gözlerinde bir şey kıpırdadı karanlıkla saklanan, ama sabah ışığında görünür hâle gelen bir ateş gibi. Başını çok hafif eğdi, Meva’ya daha yakın konuştu. Sesindeki ton, bir gecenin ağırlığını, bir sırrın sıcaklığını taşıyordu. “Sen böyle söyledikçe uzak durmam gerektğini unutuyorum.” Meva nefesini tuttu. Araf’ın bu kadar dürüst olduğu anlar seyrek olurdu. İçinde bastırdığı onca şeyin, Meva uyanır uyanmaz yüzeye çıkması ise onu tamamen savunmasız gösteriyordu. Araf’ın eli hâlâ Meva’nın belindeydi. Meva da bunu fark ettikçe kalbi hızlandı. Bir an için Araf’ın parmakları hafifçe hareket etti çekilmek ile kalmak arasında kararsız kalan bir dokunuş. Meva biraz daha doğrulmaya çalışınca, yüzleri beklenmedik kadar yaklaştı. Aralarında sadece nefeslerinin ılık aralığı kalmıştı. Araf hiçbir şey söylemedi. Ama gözleri söylüyordu. Bir adım daha atsan, artık geri dönemeyiz. Meva da hissetti bunu. Göğsünde, boğazında, parmak uçlarında Her yerde. O anda tapınağın taş duvarlarından gelen hafif bir rüzgâr, Meva’nın saçını Araf’ın yanaklarına doğru savurdu. Araf’ın bakışı bir an saç tellerinde dolaştı nefesi belirgin şekilde değişti. Meva eliyle saçını geri çekmek istedi ama hareketi yanlış zamanda geldi Parmakları Araf’ın yüzüne hafifçe dokundu. Düşünmeden, tamamen refleksle Araf’ın Gözleri Meva’ya kilitlendi. Ve fısıltıya benzeyen o çatlak ses çıktı dudaklarından “Meva…” İçinde uyarı da vardı, arzu da. Sınır da vardı, geçme isteği de. Araf’ın adını söyleyişindeki ton, Meva’nın içini sarsan bir şeydi. Ne tamamen uzak duruyordu. Ne de yaklaşmasına engel oluyordu. Meva elini geri çekmek istedi ama hareket başlamadan Araf’ın parmakları, belinin üzerindeki o sıcak tutuşu bir an daha sıkılaştırdı. Dur demek için değil Bir saniye daha kal der gibi. Meva’nın kalbi ince bir ritimle hızlandı. Araf’ın nefesi artık tamamen onun nefesiyle karışıyordu. Aralarında yalnızca bir adımlık mesafe değil, bir kararın ağırlığı duruyordu. Meva istemsizce ona doğru yaklaştı. Sanki tapınağın duvarları itiyordu ikisini de birbirine sanki gece boyunca örtük kalan her şey sabaha karşı görünür oluyordu. Meva’nın sesi, sadece fısıltı olabilirdi: “Araf…” Araf gözlerini kapatıp kısa bir nefes aldı, sanki kendini kontrol etmek için son bir hamle yapıyormuş gibi. Ama gözlerini yeniden açtığında, bakışı daha karanlık, daha dürüsttü. “Bu doğru değil.” Sesi bir yasak koyan kişinin sesi gibi değildi. Daha çok, kendi kalbine söz geçiremeyen birinin itirafıydı. Meva’nın dudakları hafifçe aralandı. “Doğru değilse,” kısık bir sesle, “neden böyle bakıyorsun?” Araf’ın boğazı gerildi, gergin bir nefes verdi. Göğsü Meva’nınkine neredeyse değiyordu artık. “Çünkü seni böyle görmek…” Sözcük yarım kaldı. Araf tamamlayamadı. Meva tamamlamasını beklemedi zaten ne olduğunu anlamıştı. Araf yanıt veremediği için, bakışı konuştu Meva’nın yüzüne düştü, yanağına kaydı, boynunun kıvrımında durdu. O bakış, bir dokunuş kadar gerçek hissettirdi. Bir anlığına zaman durdu. Tapınağın içindeki ışık bile soldu sanki. Araf, Meva’nın yanağına doğru çok hafif eğildi. Dudakları, Meva’nın tenine değmeyecek kadar uzakta. Ama değseydi, dünya değişirdi. Meva gözlerini kapattı,derin titrek bir iç çekti. O an, her şey bir kararın ucundaydı: Bir öpüşme değil Bir kaderin kırılmasıydı Araf’ın dudakları Meva’ya yaklaşırken, bir titreşim yankılandı tapınağın derinlerinden. Taş duvarlar kısık bir homurtuyla sarsıldı. Araf anında irkildi. Yakınlık bir anda tehlikenin gölgesine karıştı. Araf’ın elinin sıcaklığı hâlâ belindeyken, gözleri bir anda karardı. “Bir şey geliyor.” dedi. Ve o büyülü an, ince bir çizgide asılı kaldı tamamlanmadan, dağılmadan. Tapınağın duvarları tekrar titrediğinde, Meva’nın kalbinden geçen o sıcak dalga bir anda buz kesmiş gibi oldu. Araf, bir saniye önce dudaklarına yaklaşan adam değil, savaşın içgüdülerine geri dönen karanlık bir lord hâline geldi. Elini hâlâ Meva’nın belinden çekmedi. “Kıpırdama.” dedi, sesi bu kez daha derindi, daha sertti. Meva’nın nefesi boğazında kaldı. Tapınak duvarlarının arasından geçerek içeri sızan o uğultu, bir yaratığın nefesi gibi kesik kesikti. Sanki karanlık tapınağın zemininde dolaşıyor, yankı değil de bir adımın ağırlığı geri dönüyordu. Araf, Meva’yı yavaşça arkasına aldı. Hâlâ tam uyanmamış olmasına rağmen bedeni savaş için çoktan hazırdı. Meva, onun sırtındaki o ani gerilimi hissetti. Kasları, yaklaşan tehlikenin ritmine göre gerginleşiyordu. Ama bir yandan da Meva’yı koruyan kolunu hiç bırakmadı. Tapınağın kapılarına yakın bir yerde, taşların arasında siyah bir çizgi kıpırdadı. Meva gözlerini kısarak baktı. Karanlığın içinde bir şey sürünmüyordu, yürümüyordu da. Daha çok süzülüyordu. Araf’ın sesi, kelimeleri keskin bir bıçak gibi böldü “Gölge izleri.” Meva irkildi. “Dün geceden kalan yaratığın mı?” Araf başını hafifçe eğdi, gözleri kararan çizgiye sabitlenmişti. “Hayır. Bu daha eski. Daha inatçı.” Çizgi büyüdü. Bir damla mürekkep gibi yayılıp şekillendi. Tapınağın zemininde bir silüet oluştu kol ve bacak gibi görünen ama hiçbir insan formuna benzemeyen kıvrımlar Meva geri çekilmek istedi ama Araf bileğinden tutup durdurdu. “Kaçma.” “Ben—” “Kaçarsan seni takip eder. Yakın durursan benden korkar.” Meva’nın boğazı düğümlendi. Araf’ın bu kadar kararlı, koruyan tonunu daha önce duymuştu, ama bu farklıydı. Bu sanki Meva onun zayıf noktasıymış gibi bir tını taşıyordu. Gölge kıpırdandı. Bir anda şekil aldı Tam bir beden değil, parçalanmış bir varlık gibi. Gölgeyi tutan bir ruh değil de, ruhu kemiren bir gölge. Meva istemsizce fısıldadı: “Ne istiyor?” Araf yanıt verdi, adımını ileri atarak: “Seni.” Meva’nın nefesi kesildi. Gölge birden üzerlerine doğru hamle yaptı. Araf bir elini kaldırdı Avcunun içi siyah bir parıltıyla doldu, tıpkı geceleri karanlığa hükmederken yayılan o tanıdık ama tehlikeli ışık gibi. Siyah ışık, gölgeyi geri savurdu. Duvara çarpan varlık çığlık atmadan, sadece titreşerek geri kaydı. Tapınağın içi karanlık bir uğultuyla doldu. Araf, Meva’nın kolunu bırakmadan diğer eliyle saldırıya hazırlanırken, Meva Araf’ın sıcaklığını hissediyordu Korkunun içinde bile, onun yanında olmak tehlikeden daha güçlü bir şey hissettiriyordu. Gölge bir anlığına hareketlendi, tapınağın içinde kısa bir titreşim bıraktı ama saldırmadı, duvarın kenarından hafifçe geri çekildi. Sanki onları kovalamaya değil, uzaktan izlemeye gelmişti. Bir işaret bir hatırlatma gibi. Araf derin bir nefes aldı, bakışını Meva’ya çevirdi. “Tehlike geçti.” dedi yumuşak bir tonla. Meva nefesini bıraktı farkında olmadan tutmuştu. Gölge tapınağın duvarına çekildi, ardından karanlığın içinde sessizce çözülerek kayboldu. Bir anda tapınak sessizleşti. Tehlike yoktu. Sadece geriye kalan onların aralarında yarım kalan o yakınlıktı. Ve sabah, ikisi için yeni bir başlangıma dönüşüyordu. Sabahın soğuğu tapınaktan çıktıklarında kayboldu. Araf, Meva’yı kendi krallığının iç avlusuna götürdü koridorlardan geçerken askerler sessizce başlarını eğdi, Meva’ya bakmaktan çekiniyorlardı. Meva hâlâ yorgundu ama içindeki huzur, gecenin ağırlığını eritmişti. Araf onu salona götürdü, hafif bir tebessümle “Sana sıcak bir yemek hazırlattım.” Meva masaya oturdu. Araf karşısına geçti. Göz teması bile karınlarında bir kıpırtı yaratıyordu. İkisi de fazla konuşmadı. Konuşurlarsa geceyi, uyanışı, dudaklarının ne kadar yakın olduğunu hatırlayacaklardı. Bunca yaşananlardan sonra sıcak bir kase çorba ikisinede çok iyi hissettirmişti. Meva daha fazla yiyemeyeceğini düşünerek dinlenmek istediğini söyleyip odadına çıkmıştı. Gözleri banyoya kaydı aslında sıcak bir duş alıp biraz uyusa hiç fena olmazdı. Dolaptan bir kaç parça kıyafet çıkarıp yatagın üzerine bıraktı havluyu alarak banyoya geçti. Meva saçlarını suyun altına bıraktığında gözleri kapandı. Omuzlarındaki sıcaklık bütün yorgunluğu çözdü. Arafla konuşması gereken bir sürü konu birikmişti ama olayları bitirip bir türlü fırsat bulamıyordu. En kısa sürede konuşmak istediğini söyleyecekti. Ahsen’i çok özlemişti, onu tekrar göremeyecek olma ihtimali ,düşüncesi canını yakıyordu bütün hayatı alt üst olmuş değişmişti. Kim bilir Ahsen ne durumdaydı çıldırmış gibi heryerde onu aradığını düşündü. Tam o sırada kapının açılma sesiyle bütün düşüncelerinden ayrıldı. Meva irkildi, havluyu kendine çekerken “Kim-“ Araf kapıda duruyordu. Bakışları şaşkındı, ama kaçmıyordu. “Özür Ben duş aldığını düşünemedim.” Sesindeki çatlak her şeyi belli ediyordu. Kelimeler ağzından zor çıkmış şaşkın ördek gibi Meva’ya bakıyordu mantığı gitmesi gerektiğini söylerlen kalbi asla adım atmıyordu. Meva nefes aldı. Tam kapatacakken Araf geri adım atmadı. Suyun buğusu aralarındaki mesafeyi yumuşattı. Araf’ın gözleri, Meva’nın omzundan süzülen damlalara istemsizce kaydı. Meva fısıldadı “Neden gitmiyorsun?” Araf başını eğdi, o karanlık bakışı iyice yaklaştı. Kalbine yenik düşmüş halde “Çünkü gitmek istemiyorum.” Meva geri çekildi ama duşun duvarına kadar. Meva bedeninde ki arzuyu bastırmaya çalışıyordu ama daha önce bu kadar yogun bir duygu hissetmemişti kontrol etmek zaten çok zordu. Kontrolden çıkması bir o kadar kolay.. Araf yavaşça içeri adım attı. Suyun sesi, nefeslerinden daha yüksek değildi artık. Araf ona yaklaşınca sıcaklık artmış gibi oldu. Aralarında sadece buğu ve nefes vardı. Araf elini uzattı, Meva’nın ıslak saçından bir tutamı parmaklarının arasından geçirdi. “Bütün gece”dedi kısık bir sesle, “yakınımdaydın. Şimdi senden uzak durmamı nasıl beklersin?” Meva’nın sırtı duvara dayanmıştı kaçması mümkün değildi. Ama kaçmak istemediğini ikisi de biliyordu. Araf’ın alnı Meva’nın alnına yaslandı. Ellerini Meva’nın beline koyduğunda Meva’nın nefesi kesildi. Islak tenine dokunuşu bir kıvılcım gibi yayıldı. Meva parmaklarını Araf’ın göğsüne koydu. Kaslarının gerildiğini hissetti. Araf konuşamadı. Sadece Meva’nın dudaklarına baktı çok yakına, dokunacak kadar, ama hâlâ izin ister gibi. Meva zor dayandığı arzunun hazzına kapılmış.. Titrek sesiyle “ Araf “ diyebilmişti. Araf’ın sabrı o anda çözüldü. Meva’yı belinden çekip kendine bastırdı. Dudakları Meva’nın boynuna değdi ısırmadan, yakmadan, ama tüm tutkusuyla. Meva’nın başı geriye düştü. Araf’ın sıcak nefesi, dudakları, parmaklarının belde bıraktığı baskı Suyun sesi ikisinin de etrafında kaybolmuş gibiydi. Araf fısıldadı “Şimdi başlarsak geri dönüşü olmaz.” Meva gözlerini kapadı, dudakları Araf’ınkine bir nefeslik mesafedeydi. “Zaten hiç geri dönmedik.” Araf’ın nefesi Meva’nın dudaklarına karıştı. Aralarındaki sınır, o andabir öpüşmeyle bir kararın ağırlığına dönüştü. Araf’ın nefesi Meva’nın dudaklarına değdiğinde, Meva’nın dizlerinin bağı çözüldü. Araf, Meva’nın çenesini parmaklarıyla hafifçe kaldırdı ve bu kez geri durmadı. Dudakları Meva’nın dudaklarına dokundu. Önce yavaş… Sonra Meva’nın bedeninin ona nasıl karşılık verdiğini hisseder hissetmez daha derin, daha sahiplenici. Meva’nın elleri Araf’ın omuzlarına kaydı ıslak teninin altında kasları titriyordu. Araf onu belinden kavrayıp duvara yasladı, öpüşleri Meva’nın nefesini tamamen çaldı. Araf dudaklarını Meva’nın boynuna indirdi. Bir sıcaklık, bir titreme, bir iç çekiş. Meva’nın parmakları Araf’ın saçlarına karıştı. “Araf…” Adını söylemesi bile onu daha da ateşlendirdi. Araf, Meva’nın omzundan aşağıya doğru birkaç öpücük bıraktı parmakları Meva’nın belinde dolaşırken teninin buğusunu hissediyordu. Büyük bir sabırsızlıkla Meva’yı kollarına aldı. Duştan çıkarken Meva’nın bacakları hafifçe Araf’ın beline sardı Araf’ın nefesi yeniden hızlandı. Bacaklarını sarmasıyla Araf’ın kabaran erkekliği kendini hissettiriyordu. Meva altındaki şeyin büyüklüğünü hissettiğinde ağzından Araf’ın dudaklarına doğru bir inleme döküldü. Araf deliye dönmüş gözlerinin karası geceyi andırıyordu. Daha hırçın olmak sertçe öpmek dokunmak istesede onun canını yakmaktan korkuyordu. Kendini bu kadar zor kontrol ederken Meva’nın hazzın duygusuyla yanlış bir şey yapmasını istemiyordu. Odaya girdiklerinde Araf Meva’yı yavaşça yatağın üzerine bıraktı. Meva’nın ıslak saçları yastığa yayıldı o hâliyle bile baştan çıkarıcıydı. Araf yatağa eğilip Meva’nın yüzünü elleri arasına aldı. “Durmam gerek”dedi nefes nefese. Ama durmuyordu. Dudaklarını Meva’nın boynuna bastırdı, omuzlarına, köprücük kemiğine Her öpücük Meva’nın göğsünde bir kıvılcım gibi patladı. Meva kollarını Araf’ın boynuna doladı, onu kendine çekti. Araf’ın göğsü Meva’nınkine değdiğinde ikisi de nefesini tuttu. Araf bir an başını kaldırdı, gözleri kararmıştı “Bunu gerçekten istiyorsan…” Meva cevap vermedi. Gerek yoktu. Onun yerine, ellerini Araf’ın yüzüne koydu ve dudaklarına tekrar uzandı. Bu öpüş daha uzun, daha derin, daha dürüsttü. Araf iradesini kaybediyordu Meva’nın belini kavrayıp onu kendine çekerken tamamen teslim olmuş gibiydi. Havluyu üzerinden çekerek odanın bir köşesine fırlattı. Açıkta kalan diri göğüsleri erkekliğinin sızlamasına sebeb oluyordu. Yumuşak tenine dokundu ağzına alıp tadına baktı artık bütün yetkisini kaybediyor onun içinde kaybolmak istiyordu. Her dokunuşunda Meva kendini ona bastırıyor beli yay gibi gerilip inliyordu. ikiside kendinden geçmişti. Araf biraz toparlanıp üzerindekileri yırtar gibi çıkarttı Meva sabırsızlıkla onu bekliyordu. Araf pantolonu da çıkarıp attığında Meva’nın göz bebekleri yoğunlaşıp büyüdü… Kendini kaybetmiş şekilde dudaklarında memnun olmuş bir gülümsemeyle Araf’a baktı.. Araf bu bakışın bir onay olduğunu anlayıp Ellerini Meva’nın dizlerine yerleştirmiş bacaklarını iki yana açmıştı. Bembeyaz teninin tadına varmak için bir kaç öpücük kondurdu. Meva artık dayanamayıp kendinden geçiyordu Arafı bir hamleyle kendine çekti ve üzerine gelmesini sağladı. Araf büyük erkekliğini sıcak ve yumuşak kadınınlığının üzerine bıraktığında ikiside inliyor daha fazlasını istiyordu. Tutku yükseldi,yükseldi Ve Araf aniden durdu. Birden, sert bir nefesle geri çekildi. Gözleri hâlâ karanlık, hâlâ arzuyla doluydu ama yüzünde bir çizgi vardı kendini tutan bir adamın çizgisi. Başını Meva’nın omzuna yasladı, gözlerini kapattı. “Eğer devam edersem kendimi durduramam.” Sesindeki kırılganlık Meva’nın kalbini deldi. Araf birbirlerine karşı hisleri arzuları olduğunun farkındaydı. Böyle olsun istemiyordu Meva henüz karar vermemişti. Geçit kapanmamıştı, onu burda kalmaya mecbur etmek istemiyordu.. Meva da kollarını onun sırtında tuttu, başını Araf’ın saçlarına yasladı. Bir süre ikisi de öyle kaldı Dudakları hâlâ dudaklarında nefes hâlâ birbirine karışık Ama hareket yok. Araf sonunda Meva’nın yanağına bir öpücük bıraktı. “Bu noktada durmak seni istediğim için daha zor.” Meva gülümsedi, parmakları Araf’ın yüzünü okşadı. “Durduk.” dedi fısıltıyla. Araf gözlerini açtı. Gülümsemesi yavaş, karanlık ve tamamen Meva’ya aitti. Onu kollarının arasına alıp tamamen sardı huzur bedenine yuva yapıyordu. Ve o gece, sınırın tam ucunda, karmaşık ama dokunaklı bir yakınlıkla birbirlerine sarılarak kaldılar….
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD