ARAF

2307 Words
Instgram:gecegunesi06 Huzursuzca çalan telefonun sesiyle gözlerimi araladım. Başımın içinde yankılanan uğultu düşünmemi bile zorlaştırıyordu. Ne zamandır yerde yattığımı bilmiyordum. Soğuk zemin sırtıma işlemiş, bedenim uyuşmuştu. Bu durum artık iyice sinirlerimi bozuyordu; hiçbir şey mantığıma sığmıyordu. Bayılma konusunda Feriha'yı geçmiştim tek eksiğim bir de bayıl istersen Feriha diyen Emir'di. Zorlukla toparlanıp telefona uzandım. Ekrana baktığımda arayanın Ahsen olduğunu gördüm. Derin bir nefes alıp cevapladım. “Neredesin kızım sen? Sabahtan beri arıyorum, ulaşamıyorum! Yanına gelmemi istemedin, kalmamı da. Meraktan öldüreceksin beni! İnsan bir haber verir, değil mi?” Ahsen’in sesindeki kızgınlık, endişeyle karışmıştı. Onu dinlerken başımı geriye yasladım, tavana boş boş bakarken derin bir iç çektim. Her kelimesi haklıydı, ama kendime bile ne söyleyeceğimi bilmiyordum. “Ahsen, haklısın. Anlıyorum ama bilerek yapmadım,” dedim yorgun bir sesle. “Başım döndü, yere düşmüşüm.” Daha cümlemi tamamlamadan Ahsen’in panik dolu sesi kulağımda yankılandı. “Ne? Meva! Yere mi düştün, iyi misin sen?” “Sakin ol Ahsen, bir şey yok. Gerçekten iyiyim,” onu teskin etmeye çalışarak. “Sadece başım döndü, o kadar. Sonra telefonun sesiyle uyandım zaten.” Ahsen bir süre sessiz kaldı. Telefonun diğer ucundan sadece nefes alışını duyabiliyordum. O an, içimde hem minnet hem de suçlulukla karışık bir duygu belirdi. Birinin bu kadar endişelenmesi iyi hissettirse de, ben hâlâ neyin içinde olduğumu tam olarak anlayamıyordum. Telefonda morali bozulan Ahsen’in sesi yumuşadı. “Mevam… Aslında ben seni şey için aramıştım,” Ses tonundan anlayabiliyordum benden bir şey isteyecekti. Ne zaman bir ricası olsa, o tanıdık ‘yavru kedi’ sesiyle konuşurdu zaten. “Ne isteyeceksin, söyle bakalım?” dedim gülümseyerek. “İstemek değil de rica diyelim biz ona,” diye kıvırdı. “Yani şey Of Meva! Biz Burak’la dışarı çıkacağız. Hani biliyorsun, hiç yüz yüze görüşmedik ya…” Kaşlarımı kaldırdım. “Bak sen Ee, burada bana patlayan kısım ne?” Ahsen hemen savunmaya geçti. “Canım, biliyorum. Ailenden sonra hiçbir yere çıkmaz oldun, hep evi tercih ediyorsun. Ama bu kez yanımda olmanı istiyorum. Benim için önemli birisin. Kendini bu kadar kapatma artık. Asosyalleşmeni istemiyorum.” Haklıydı. Ailemden sonra kendim için hiçbir şey yapmamıştım. Günlerim okul, dershane ve karakol arasında geçiyordu. Tüm çabalarıma rağmen ailemden bir iz bulamamıştım. Her arayış olumsuzlukla sonuçlanıyor, beni daha çok karamsarlaştırıyordu. Kendime bu kadar eziyet etmenin, acıyı diri tutmanın ne anlamı vardı? Artık bunun beni iyileştirmediğini, yavaş yavaş tükettiğini biliyordum. Bir yıldır bu evden yalnızca okula gitmek için çıkıyordum. Şimdi dönüp bakınca, bu kadar süre boyunca aklımı yitirmemiş olmam bile mucize gibiydi. Evet, zor zamanlardı, ama Ahsen haklıydı artık bu döngüyü kırmanın zamanı gelmişti. “Pekâlâ,” dedim derin bir nefes alarak. “Nereye gideceğimiz belli mi?” “Evet! Bizim sahilin oradaki eğlence mekânına. Sen hazırlan, ben haber verince aşağı inersin. Ama bak,” dedi endişeyle, “kendini kötü hissediyorsan ya da gerçekten hasta gibiysen ben de gitmem. Evde seninle kalırım. Olur mu? “Hayır, gerek yok. Gidelim. Benim için de iyi olacak,” dedim. Sesim kararlıydı. “Artık bir şeyleri değiştirmemin vakti geldi.” Telefonu kapattıktan sonra dolabın kapağını araladım. Genelde açık renkler giyinmeyi severdim ama bugün içimden siyah giymek geldi sanki o renk, yeni başlangıcımın sessiz bir parçasıydı. İnce askılı siyah mini elbisemi elime aldım, aynaya baktım. Uzun zamandır kendime bu kadar dikkatli bakmamıştım. Evet, biraz zayıflamıştım ama elbise üzerime yakışıyordu. Bel kısmı korseliydi, eteği kabarık, omuzları zarif iplerle tutulan bir modeldi hem sade hem de dikkat çekiciydi. Hafif bir makyaj yaptım. Tenim beyaz ve pürüzsüzdü kapatıcıya bile ihtiyaç duymadım. Uzun kirpiklerime maskara sürdüğümde ela gözlerim belirginleşti. Eğlence yerine gideceğimiz için ince bir eyeliner çektim, dudaklarıma kırmızı ruj ve biraz parlaklık verdim. Aynaya son kez baktığımda aklımdan “fazla mı iddialı oldu?” diye geçirdim, ama o anda telefon çaldı Ahsen kapıdaydı. Son hazırlıklarımı tamamlayıp saçlarımı açık bıraktım. Uzun, düz ve doğal hâliyle gayet yeterliydi. Çantamı alıp aşağı indim. Kapının önünde duran siyah, markasını bile anlayamadığım o gösterişli arabaya baktım parıltısı göz kamaştırıcıydı. Kapıyı açıp içeri girdim. “Hazır mısın?” dedi Ahsen heyecanla. “Hazırım,” dedim gülümseyerek. Yola çıktığımızda sohbet koyulaştı. Arabanın içi lüks detaylarla doluydu Burak’ın varlıklı bir aileden geldiği her hâlinden belliydi. Gerçi bunu öğrenince pek de şaşırmadım o araba zaten her şeyi anlatıyordu. Burak, kendisinden ve ailesinden bahsederken ben aynadan Ahsen’e kaçamak bakışlar atıp hafifçe gülümsüyordum. Bu bizim dilimizde şunu demekti Hadi bakalım Ahsen, yine iyisin. Bulmuşsun Yunan heykeli gibi bir çocuğu, üstüne parası da var. Ohhh Bir Yunan’ı yersin artık bir de ....., afiyet olsun! Ahsen, ne demek istediğimi çok iyi anlamıştı. Gözlerini kaçırıyor, dışarıyı izliyormuş gibi yapıyordu. Arada bir aynadan bana bakıyor, bakışlarımız çakıştığında hemen kızarıp başını başka yöne çeviriyordu. Gülmemek elde değildi. Eee, bu işler böyleydi. Madem geldim, eğlenmek benim de hakkım, diye geçirdim içimden. Sadece biraz erken başlamış gibiydim. Gecenin serinliği camlardan içeri süzülüyor, şehir ışıkları pırıltılar halinde önümüzden kayıp gidiyordu. Uzun zamandır bu kadar huzurlu hissetmemiştim belki de kendime verdiğim küçük bir ödüldü bu gece. Mekânın önüne geldiğimizde araçtan indik. Kapıdan içeri adım attığımız anda bizi yoğun bir sigara ve alkol kokusu karşıladı. Hava ağırdı, boğucu bir şekilde ciğerlerime doldu. Ama yine de geri dönmek istemedim. Kalabalığın uğultusu, müziğin ritmi, renkli ışıkları her şey bana yaşadığımı hatırlattı. İçeride ilerleyip insanların arasından geçtik. Kalabalığın içinden geçerken kulaklarımda basların titreşimi yankılanıyordu. Sonunda lojamıza ulaştık. Oturup yerlerimizi aldık. Siparişlerimizi verdikten sonra bir sessizlik çöktü masaya. Sanki herkes aynı anda ne düşüneceğini bilememişti. Ben, elimdeki su bardağına bakarken kendi içimde bir şeylerin kıpırdadığını hissediyordum. Bu gece sıradan bir geceden fazlası olacaktı bunu içimde bir yerde hissediyordum. Ortamın gürültüsü arasında Burak’ın telefonu çaldı. Kısa bir konuşmanın ardından telefonu kapatıp hafif bir gülümsemeyle bana ve Ahsen'e döndü. “Sizi biriyle tanıştırmak istiyorum,” dedi ve karşıyı işaret etti. Başımı çevirdiğimde, loş ışıkların arasından bir adamın bize doğru yaklaştığını gördüm. Adımları ağır, bakışları sakindi dikkat çekici bir havası vardı. Masaya yaklaştığında Burak ayağa kalktı. “Bu kuzenim Karan,” “Bugün iş seyahati için buraya gelmişti. Yarın döneceği için burada buluşmak istedik.”Karan elini uzatarak, “Merhaba, Sesinde yumuşak ama kendinden emin bir tını vardı. Ben de hafif bir tebessümle elini sıktım. “Merhaba, ben de Meva,” Karan, ardından Ahsen’e dönüp onunla da tokalaştı. O an kısa bir tanışma sessizliği çöktü masaya. Fakat Karan’ın bakışları, sanki fark ettirmemeye çalışsa da ara ara bana dönüyordu. Ahsen ise onun arkasından bana kaş göz yaparak gülüyordu. Sanırım bu kez eğlenme sırası ona geçmişti. İçeceklerimiz masaya geldiğinde ortama karışan müzik sesi biraz daha yükselmişti. Kadehimi elime alıp birkaç yudum içtim. Alkol boğazımdan geçerken içimi ısıttı, kaslarım gevşedi, zihnim bulanık bir rahatlığa büründü. Müziğin ritmi sanki beni çağırıyordu. Adımlarım beni farkında olmadan piste götürdü. Loş ışıklar üzerime vurduğunda, kalabalığın arasında kendi dünyama çekildim. Müziğin her vuruşuna bedenimle cevap verirken, alkolün verdiği cesaret damarlarımda dolaşıyordu. Sarhoşluğun etkisiyle rahat ve cesurca dans ediyordum dolgun kalçamı her salladığımda kısa olan eteğim daha çok açılıp etraftakilere görsel şölen sunuyordu. Gözlerim bir anlığına masaya döndü Karan’ın bakışları üzerimdeydi. O an, ne müziğin sesi ne de kalabalığın gürültüsü vardı Karan’ın bakışlarını görmezden geldim. Müziğin ritmi hızlandıkça, adımlarım daha cesur, hareketlerim daha özgür hale geldi. Tüm gözlerin üzerimde olduğunu biliyordum ama bu gece hiçbirinin önemi yoktu. Tek istediğim, içimde biriken tüm ağırlığı buraya bırakmak, kendimi yeniden hissetmekti. Etrafımdan geçen garsonlardan birinin tepsisinden bir kadeh daha aldım. İçkinin sıcaklığı boğazımdan geçerken, dünya yavaşça bulanıklaşmaya başladı. Müzik artık bedenimle birlikte atıyordu kalbim ritme karışmıştı. Tam o anda belimde bir dokunuş hissettim. Refleksle arkamı döndüğümde Karan’ı gördüm. Sessiz, ama gözlerinde bir davet vardı. Hiçbir şey söylemeden uzattığı elini tuttum. Birlikte ritme kapıldık. Karan’ın adımları düzenli, yönlendirmeleri sakindi Işık yüzüne vurduğunda gözleri kehribar gibi parladı saçlarının arasına düşen gölgeler yüz hatlarını daha belirgin kılıyordu. “Bu yakışıklılık genetik mi acaba?” diye geçirirken, Karan’ın gülümsemesiyle düşüncelerim darmadağın oldu. Karan birkaç adım yaklaştı. Bakışları, sessiz ama kendinden emin bir şekilde üzerimde geziniyordu. Önce yüzümde, sonra boynumda, sonra da yavaşça vücudumda dolaştı. En sonunda kehribar rengi gözleri, ela gözlerimle buluştu. O an, kalabalığın sesi bir anda uzaklaştı sanki pistte yalnızca biz vardık. “Allah vergisi,” dedi gülümseyerek. Kaşlarımı çattım, şaşkınlıkla yüzüne baktım. “Nasıl yani?” dedim. “Diyorsun ya, genetik mi diye merak ettin…” Sözlerine kısa bir duraksama ekledi, sonra başını hafifçe yana eğerek devam etti. “Cevap basit Allah vergisi.” Bir an donakaldım. Oysa bunu sadece içimden söylemiştim. Yada alkolün verdiği etkiyle böyle sanıyodum. “Aslında bunu duyduğum iyi oldu,” dedi alçak bir sesle. “Ben de senin güzelliğine kayıtsız kalamadım.” Sözleri kulağımda yankılandı. Dudaklarının kıyısında beliren o kendinden emin gülümseme içimde bir şeyleri rahatsız etmişti.“İstersen”dedi cümlesini bilerek uzatarak, gözlerimin içine bakarken, “Yarın dönmeden önce benim evimde biraz vakit geçirebiliriz.” O an anladım. Etrafımda aç gözlerle dolanan kalabalıktan farkı yoktu. Onunki sadece daha güzel bir yüzün arkasına saklanmış, daha tehlikeli bir açlıktı Suratına tiksinir gibi baktım. başka hiçbir söze gerek yoktu. Arkamı döndüm ve onu dans pistinde öylece bıraktım. Masaya yöneldiğimde Ahsen’le Burak’ın dünyası çoktan birbirine karışmıştı. Kahkahalar, fısıltılar, dokunuşlar Her şey birbirine geçmişti. Çantamı kaptığım gibi, “Ben gidiyorum,” dedim soğuk bir sesle. Ne Ahsen ne de Burak fark etti. Belki fark etseler bile, umursayacak hâlde değillerdi. Mekândan çıktığımda gece serinliği yüzüme çarptı. Alkol hâlâ damarlarımda dolaşıyor, adımlarımı ağırlaştırıyordu. Her nefesimde öfke ve pişmanlık birbirine karışıyordu. Taksi çağırdım ama beklemek boşunaydı. Dakikalar geçti, ne gelen vardı ne giden. Sinirle ekranı kapatıp telefonu çantama attım. “Yürürüm,” dedim kendi kendime. Sahilden gelen tuzlu hava burnuma çarptı, içimde bir anlık serinlik yarattı. Ay ışığı suyun üzerine düşüyor, dalgalar kıyıya sessizce vuruyordu. Birkaç dakika yürümek istemiştim, belki de sadece kafamı toparlamak için. Ama adımlarım beni farkında olmadan sahilin arkasındaki dar sokaklardan birine sürüklemişti. Etraf sessizdi, fazla sessiz. Sonra bir köşeden gelen boğuk kahkahalar ve şişe sesleriyle irkildim. Bir grup adam, kaldırım kenarında oturmuş alkol alıyordu. Duman ve içki kokusu birbirine karışmıştı. Kalbim hızla atmaya başladı. Geri dönmek için arkamı döndüğümde, içimden bir ses çoktan geç kaldığımı söyledi… Sokağın sessizliği kulaklarımı tırmalıyordu. Rüzgâr bile bu dar sokakta yankılanıyor, çöp kutularının arasından geçen kedilerin gölgeleri duvarlarda ürkütücü şekiller çiziyordu. Birkaç adım geri çekildim. Ama zemindeki küçük bir taş ayağımın altından kayınca çıkan ses, sanki sessizliği yırtan bir çığlık gibiydi. Kahkahalar bir anda kesildi. “Hey! Güzelim biraz eğlenelim ne dersin? Bir ses yankılandı karanlığın içinden. Sert, alaycı, tehditkâr bir ton. Donakaldım. Kalbim mideme doğru çekildi sanki. Başımı hafifçe çevirdiğimde, karanlığın içinden beliren üç siluet gördüm. Sokak lambasının solgun ışığı yüzlerini tam aydınlatmıyordu ama üzerlerindeki buruşuk tişörtlerin, ellerindeki şişelerin parıltısını seçebiliyordum. “Ne arıyorsun burada, güzelim?” dedi biri, sarhoş kahkahalarla. Diğeri ayağa kalktı, sendeleyerek birkaç adım attı bana doğru. Geri çekilmek istedim ama ayaklarım birbirine dolandı. Adımlarım dar sokakta yankılanıyordu. Kalbim öyle hızlı atıyordu ki, sesini bastırmak için nefesimi tutmaya çalıştım. “Dur hele, nereye gidiyorsun ki bu saatte?” dedi biri daha. Sesi yılan gibi soğuk, nefesi kadar yakındı. Ellerim titredi. Çantamı sımsıkı kavradım, aklımdan tek bir şey geçiyordu Koş Ama vücudum bana itaat etmiyordu. Sanki zaman yavaşlamıştı. Adamın biri kolunu kaldırdığında refleksle geri sıçradım. Koşmak için hamle yaptığımda çoktan mesafeyi kapatmış bileğimden tutmuştu beni kendine çekmeye çalışıyordu bir sinirle kolumu çektim. Fakat bu seferde diğeri devreye giriyor beni sürüklemeye çalışıyordu boş bir an bulup bacaklarının arasına tekme attım fırsatını bulmuşken koşmaya başladım. Topukluklu ayakkabılarım koşmamı zorlaştırıyordu. Şaşkınlıklarını atlatınca peşimden onlarda gelmeye başladı. Arkamı dönüp mesafeyi kapattıklarını kontrol edecekken bileğimi burkup yere düştüm. Kalkmak işin hamle yaptığımda burktuğum ayak bileğimi tutup beni kendine çekti. Acının verdiği etkiyle inledim. Çırpınarak çığlık atıp yardım istiyordum Uzun tırnaklarımı suratına geçirip canını yakmaya çalışım faydası olmuyordu üzerimdeki ağırlıktan kurtulamıyordum. Diğerlerinin bizi izleyerek aldığı keyiften kahkahalar sokağı dolduruyordu. Pis elleriyle bana dokunmaya her çalıştığında daha fazla çırpınıp kurtulmaya çalışıyordum bağırmaktan sesim kısılmış gücüm tükenmeye başlamıştı kısa olan eteğim ekmeğine yağ sürüyor işini kolaylaştırıyordu. “Hayır,hayır, hayır lütfen yapma bırak beni yalvarırım ne istersen veririm” Elleriyle kalçama dokunuyor ben çırpındıkça gülerek geri çekiyordu. Tiz kahkahaları ne istediğini belli ediyordu daha fazla güçsüz çırpınışlarıma katlanamayıp elini kaldırıp suratıma vurmaya başladı. Kendimi korumaya çalışsamda gücüm yetmiyordu. Vurmanın şiddetiyle başım yana savruldu yüzüme düşen saçlarımın kırmızılığı ağzımdaki metal tadın gerçekçiliğini kanıtlıyor dudağımın patladığına işaret ediyordu. Bilincim gitmeye başlamış gücüm kalmamıştı son çırpınışlarımla kurtulmaya çalışıp yardım istedim ,çatallaşmış sesimi kendime bile zor duyuruyordum ki başkasının bunu duyarak gelmesi mucize olurdu. Kapanan gözlerimin ağırlığında. Son sessiz haykırışımdı yalvarıyor bırakmasını diliyordum. Yakasından tuttuğum ellerimin gücü kalmadı. Artık dayanamadığımda kendimi bırakıp ellerimin yere düşmesini izledim. Soğuk zemin parmak uçlarımı sarıyordu. Üzerimdeki ağırlık yok olmuş beni bilinmeze bırakıyordu belkide ölüm kollarını açmış beni bekliyordu, belki de ölüm hafifliğiyle beni ödüllendiriyordu. Bu hayat bana fazlaydı zaten hiçbir güzelliği bana sunmamış şimdide ruhumu almaya çalışıyordu varsın alsındı artık umudum kalmamıştı. Kulağıma acılı bağırışlar dolmaya başlamıştı yumruk ve kemik sesleri boş sokakta yankı yaparak etrafa savruluyordu birisi küfürlerini savuruyor ve saldırıyordu nereden geldiğini anlamak için gözlerimi aralamaya zorladım. Saç tutamlarının arasından yarı baygın araladağım gözlerim onu bulmuştu bütün heybetiyle karşımda duruyordu. Gerilen sırt kaslarından nekadar öfkeli olduğu belliydi. Hırıltılı nefesler alıyor burnundan soluyordu. Anlındaki damarlar şişip belirginleşmişti. Bütün gücüyle yerde karşılık veremeyen adama yumruklarını savuruyor öfkesini dindiremeyince kaldırıp duvara vuruyordu. İnsan üstü bir güce sahipti. Yerde cansız gibi yatan adamlara son bir bakış atıp yüzünü bana döndü. Kara gözlerinin içinde cehennem ateşi yanıyor baktığı her yeri ateşe veriyordu derin nefes alışı gögüs kafesinin hızlı inip kalktıgından belli oluyordu. Gelmişti hayal değildi burdaydı bir yıl boyunca kabusum olan her gördüğümde beni korkuya salan, bu sefer bana değil başkalarına korku salıp karanlığı yaşatıyordu. Bir kaç adım atarak aramızda ki mesafeyi kapattı yerde yatan bedenime bakıyor açıkta kalan bacaklarımı görüyordu. Gözlerinde ateş daha da büyümüştü burnundan soluyordu. Çenesi kasılmış sakin olmaya çalışır gibi derin bir nefes aldı. Üzerindeki deri ceketi çıkartıp bacaklarımın üzerine bıraktı. Bana doğru eğilerek bir elini bacaklarımın diğer elini sırtımın altına yerleştirdi. Soğuk zeminden ayrılan bedenim sıcacık kucakla sarılıyordu. Gögsüne düşen başımla erkeksi kokusu ciğerlerime dolmuştu. Bu sıcaklığın kollarına kendimi bırakmak için bedenim yalvarıyor ,savaş veriyordu. Bana doğru eğilerek burnunu saçlarımın arasında gezindirdi başını hafif kaldırıp gözleri gözlerimle buluştu gecenin eşi olan hareleri beni içine çekerek tutsak etmişti. Dudaklarını aralayıp sadece ikimizin duyacağı bir ses tonuyla fısıldadı. "ARAFINA HOŞGELDİN"
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD