Sabah gözlerimi açtım, elimle yatağı hafifçe yokladım, Selim yok. Biri bugünün tarihini bir yere yazsın; adam ilk defa benden önce yataktan kalkmış. Gözlerimi açıp fark ettiğim şeye inanamayarak baktım. Cidden, Selim ilk defa benden önce uyanmıştı. Odaya şaşkın bakışlarla göz gezdirmeye başladığımda gözlerim yatağın ayak ucunda oturan Mine’ye takıldı. Gayet enerjik bir şekilde bağırıyordu, “Saat yedi olmuş, sen hala uyuyorsun. Kalk bir an önce şu lanet yataktan, hazırlanmalıyız!”
Odanın içinde sağa sola giderek yapmamız gerekenleri sıralıyordu. Ben anlattıklarını tek birine bile kulak asmadan “Selim nerede?” dediğimde “Kovdum yapacak işleri var,” demesiyle kahkaha atmaya başladım. Bu kızdan korkulurdu.
“Gülmeyi bırak ve hemen kalk,” dediğinde ben bile yatakta bir dakika daha kalamamıştım çünkü elinde içi buz dolu bir sürahi vardı. Kesin Selim'i de benzer bir şekilde tehdit etmiştir derken “hayır düğün istediğin gibi olmazsa, hayır diyeceğinden bahsettim bana dün anlattığın gibi,” derken “ben öyle bir şey demedim,” dediğimde lafımın devamını getirmeme bile izin vermeden hızla konuşmaya devam etti.
Keyifle “tabi ki demedin ama o bunu bilmiyor. Yataktan düştü melisa kahkahalarıma uyanmamana şaşırdım. Doğrusu tam seyirlik manzaraydı. Birileri bu çocuğun pijama ile yatmadığını bana söylese fena olmazdı doğrusu,” derken üzerimdeki örtüyü çekip çıplak bacaklarıma bakmasıyla yüzü kızardı. Kendi ima ettiği şeyden utanan Mine'nin yüzü kıpkırmızı olmuştu. Bu kız nasıl bir patavatsızdı ya... Hem utanıyor hem de sormadan duramıyordu. Bana bakarak “Siz şey,” derken sözünü kesip “hayır!” dedim kesin bir dille. Yüzünün rengi normale dönerken “bir daha Selim yanımdayken kendi düğünümü bile kaçırsam yatak odasına girmiyorsun Mine,” dedim kendi sesimin sertliğine şaşırarak. Geri adım atmaya niyetim yoktu çünkü kız Selim'i üzerinde bir tek boxer varken görmüştü. Bu benim damarımda hala gezinen buz gibi zehrin daha da yayılmasına sebep olmuştu. Kıskançlık! Benim için yeni çok yeni bir duyguydu ve ben, bundan hiç hoşlanmamıştım. Hem canımı yakıyor hem de can yakma isteği uyandırıyordu! Gözlerimi bir an sımsıkı yumsam da “özür dilerim,” demeyi başardım kısık bir sesle.
“Haklısın aslında hiç o açıdan düşünmemiştim. Ben de aynı tepkiyi verirdim,” diyerek hızla yapılacaklar listesini saymaya devam etmesiyle gerginlik az da olsa azalmıştı.
Kolumdan tutup beni banyoya iteklediğinde sesimi çıkarmadan banyomu yapıp havluya sarıldım ve odaya dönerek hızla giyindim. Salonda televizyon izleyen Mine, telefonda birilerini daha fırçalıyordu. Konuşmasını bitirdiğinde “hadi bebeğim büyük gün,” diyerek koluma girdi ve hızla işlerimizi halletmeye koyulduk. Bugün çok uzun olacağa benziyordu.
***
Mine'nin evine de uğrayıp elbise ve ayakkabılarını da aldıktan sonra hızla Nazlı annelerin evine geçtik. Kuaför, bakım uzmanları, gelinliğim bile orada hazır beni bekliyordu; tek eksikleri bir gelindi. Salona girdiğim saniye koşuşturanlardan biri beni görerek “şükürler olsun, tam vaktinde! Hadi başlıyoruz, ancak yetişir,” deyince gözlerimi devirdim. Evlenecek olan bendim ve herkes yeterince benim adıma telaşlandığı için, gayet sakin bir şekilde verilen emirleri yerine getiriyordum. Ne tarafa isterlerse o tarafa sürükleniyor, ne yapmamı isterlerse yapıyordum.
Beni büyükçe bir odaya alıp baştan ayağa ilgilenmeye başladılar. Hayatım boyunca bu kadar çok bakıma maruz kalmamıştım. Şımarmaktan ölebilirdim her an. Ayaklarımın birine bir kız diğerine bir başkası pedikür yaparken iki kız da ellerimle ilgileniyordu. Birileri saçlarımla uğraşırken biri de yüzüme bir şeyler yapıyordu.
Sonunda hep birlikte biraz nefes almama izin vererek geri çekildiler.
Gelinliğimin yaratıcısı elinde gelinliğimle gözlerime bakarak geliyordu. Odadaki herkesi kovarak bana doğru yürümeye devam etti. Hiçbir şeyden korkmayan ben, kadının bana yürüyüş şeklinden fena halde korkuyordum. Herkes hızla odadan çıkarken Mine'nin bile ses çıkarmaması dikkatimi çekmişti. Demek ki bu kadından korkan sadece ben değildim.
Üzerimdekileri çıkarmama yardım ederek, gelinliği olabilecek en zarif şekilde giydirdi. Geri çekilirken kadının bile gözleri dolmuştu, “Melek gibi...” diye fısıldadığında aynaya ilk kez baktım. Renkli gözlerim heyecanla parlarken toplanmış saçlarım, sırtımdaki kanatlar ve hafif pırıltılı makyajım ile cidden melek gibi duruyordum. Şaşkınlıkla ağzım aralanırken aşağıdan hafif bir müzik sesinin gelmesiyle ilk kez heyecanla bir nefes aldım. Odadan çıktığımda kapının kenarında bekleyen Mine ve Nazlı anne hemen gözlerini kırpıştırdılar, “melek gibi” dediklerinde arsızca “biliyorum,” dediğimde yaşlı gözleri yerini gülen dudaklara bırakmıştı. Aşağıya indiğimde filmlerdeki gibi Selim beni merdivenlerin önünde falan beklemiyordu. Aşağıda beni bekleyen annem ve babamdı. Onları gördüğümde annemin ağlamasıyla hızla yanlarına giderek onlara sarıldım. Geldikleri için çok teşekkür ettim. İçimden daha fazlasını yapmak duygularımı dökmek geçse de kimseyi şüphelendirmemek adına kendimi kısıtladım.
Annem hızla boynundaki kolyesini boynuma geçirirken ben donmuş bir şekilde yaptığına bakıyordum. Uğur getirmesi için diyerek babamın ona evlilik teklifi ederken verdiği ince zinciri boynuma takmasıyla dişlerimi sıkarak “teşekkür ederim,” dedim. Sıkmazsam hüngür hüngür ağlardım çünkü bu kolyeyi çok seviyordum. Bir gün evlenirsem bana takıp takmayacağını merak ediyordum. Anlayışla gülümseyerek son bir kez sarılıp tebrik ettiklerinde hep beraber dışarı çıktık. Çıktığımda batmakta olan güneş gözlerimi alırken çalan şarkıyla yerinde hafifçe salınan genç kızlara, orta yaşlı kokoş teyzelere ve Ethem babanın etrafını sarmış takım elbiseli suratı ekşi amcalara, kenarda oynayıp gülüşen çocuklara, orkestraya göz gezdirirken Selim'i gördüm. Aradığımı bulmanın rahatlığı ile yavaşça Melih, Oğuz, Mustafa ve tanımadığım pek çok kişi ile sırtı bana dönük bir şekilde duran Selim'den gözümü ayırmadan yavaşça ilerliyordum. Her yerden kahkaha, hafif kıkırdama, şen konuşma sesleri gelirken ben yürürken yanından geçtiklerim bir an sessizleşip ardından “Melek gibi” diyorlardı.
Mustafa bir şeye kahkaha atarken beni görünce donup kaldı.
“Yenge melek gibi olmuş lan!” dediğinde Selim hızla dönüp bana baktı. Yanındakiler de bana bakarken benim gözüm Selim'den başkasını görmüyordu.
Selim, sadece gülümseyip ellerini uzattığında eteklerimi hafif toplayarak adımlarımı hızlandırdım. Elini tuttuğumda “Mel…” dediğinde gözlerimi devirdim.
“Hıhı, evet; Melek gibi!” dedim.
“Aslında, Melisa nerede kaldın?” diyecektim demesiyle yüzüm utanç ve kızgınlıkla yanarken hırsla gözlerimi çevirdim. Ne yani melek gibi olduğumu düşünmüyor muydu? "Hey aptal ben zaten bir meleğim!" dememek için zor tutarken kahkahası ortalığın bir anda sessizleşmesine sebep oldu.
“İşte şimdi tam bir melek gibi!” Sağ elinin tersi ile yanaklarımı yavaşça okşadı. Az kalsın yüzümü elleri arasına bırakıp kedi gibi mırıltılar çıkarmaya başlayacaktım. Bir an için sadece gözlerimi kapatıp açtım. Gülümseyerek ellerini tuttum. Elimi öperek nikah memurunun olduğu yere doğru beni götürmesini izledim. Gözlerimi Selim’den alamıyordum. Kalbim deli gibi çarpıyor, karnıma kramplar giriyordu. Masaya oturduğumuzda benim şahidim Mine olurken Selim'in şahidi de Oğuz olmuştu. Melih ve Mustafa işleri olduğunu söyleyip geri dururken ben bu olaya pek anlam verememiştim. Memur sorduğunda Mine'nin isteği üzerine üç saniye kadar beklemiştim. Üç saniye sonra Mine kahkaha atarken evet demiştim. Selim de hızla "Evet!" diyerek rahat bir nefes almıştı. İmzaları da attıktan sonra nikah cüzdanını bana uzatan memura bile sarılmak gelmişti içimden. Beni öpmek için yaklaşan Selim, ona kötü kötü bakan babamı görünce Selim sadece yanağımdan öperek uzaklaşmıştı. Onun bu haline gülümserken gözlerinde gördüğüm bir ışık parlaması beni korkutup anında susturmuştu adeta “evde görüşürüz!” demişti.
Babamı ve annemi, Nazlı anne ve Ethem babayla tanıştırmak için Selim'in yanından ayrıldığımda Selim de çocukların yanına gitmişti. Sonrasında başlayan yavaş müzikle ki bu benim Selim'i ilk gördüğümde barda çalan parçaydı, hızla Selim'e bakıp gülümsedim. Aramızdaki uzun mesafeyi yavaşça kapatırken Selim'in attığı her adımda karnımdaki kramp daha da büyüyordu. Artık evlendiğimize ve her şey iyi gittiğine göre biraz rahatlayabilirim dedim kendi kendime ama hiçbir şey değişmiyordu. Başım hafifçe dönüp karnıma daha şiddetli bir acı saplandığında hızla doğrulup bana doğru telaşla gelen Selim'e baktım. Ben bunu daha önce de yaşamıştım.
Hızla etrafı tararken bir yandan Selim'e doğru koşuyordum. Selim açıklığın ortasında çok kolay bir hedefti şu an. Aramızdaki mesafe kapanmak nedir bilmiyordu. Selim durumu pek anlamasa da bana doğru ilerlemeye devam ediyordu. Evin bahçe duvarına yakın bir an gözümü alan parlaklıkla durup gözlerimi kıstım. Daha dikkatle baktığımda birinin elinde büyük bir silahla Selim’i hedef aldığını gördüm. Ayakkabılarımı fırlatıp gelinliğimin eteklerini elime alarak ne kadar kötü hissettiğime aldırmaksızın “yere yat,” diyerek koşmaya devam ettim ama sesimi bastıran gürültü yüzünden Selim sadece bana doğru ilerlemeye devam ediyordu.
Herkes donmuş neden deli gibi koştuğuma bakıyordu. Bir silahlı adama bir Selim'e bakarak hızla aradaki açığı kapattım. Kendimi Selim’in üzerine attığımda sırtıma saplanan acıya karşılık yüzümde bir gülümseme vardı.
“Seni çok seviyorum Selim Uluocak,” derken gözlerim kapanıyor ayaklarımdaki güç hızla kayboluyordu.
“Melisaaaaa!” diye bağıran Selim'in sesini duyarken gözlerimi aralamaya çalışıyordum. Tanıdığım tüm yüzler etrafımı sararken keskin acıyla gözlerimi güçlükle açık tutuyordum.
“Benimle kal lütfen!” dediğinde Cemil'in sesi ile yakından gelen tanıdık olmayan sert bir kız sesi daha duydum.
“Çekilin kenara bir! O ölmeyecek!” diyen sesin sahibini tanımasam da üzerime eğilmiş Mustafa'yı itekleyerek bana eğilen kızı zar zor gördüm. Çok güzeldi, melek gibi! Esmer siyah saçlı bir kızdı. Cemil, “çok geç kaldık!” diyerek yanıma çökerken Aslı “hayır kalmadık o ölmeyecek!” dedi sakin bir sesle “sen nereden biliyorsun?” dediğinde kız hırçınca Mustafa'ya bile dönmeden “ölmeyecek diyorsam ölmeyecek! Kuzenin burada tatlım. Bana güven daha vaktin gelmedi,” dediğinde gülümsemeye çalışsam da gözlerim kararıyordu, hızla “ambulans çağırın aptallar,” diyen Aslı’ya baktım. Bana dönerek “ölmeyeceksin. Kuzenin geldi meleğim!” dedi. Bilmeyen biri kesinlikle bizi kuzen sanırdı. Öyle içten konuşmuştu ki ben bile kendimi kaptırmıştım.
“Aslı” dediğimde herkes bir an sussa da kızın bana bakan gözlerine bakıp kimseyi umursamadan konuştum. Dudağımdan dökülen son kelimeler “biliyorum daha teyze olacaksın!” oldu ve sonra yine karanlık her yanımı sardı.