Bölüm 32: Her yerde kan var!

1117 Words
Selim’den… “Hadi uyanın ya kendi düğün gününüzde bu kadar uyumanız mantıksız! ben bile gece üçten beri ayaktayım ya... Kalkın çabuk,” Sabahın köründe odaya dalan Mine delisiyle gözlerimi açtım. Melih’in bu kızda ne bulduğunu hiç anlamıyorum. Bir benim meleğime bak, bir de bu ağustos böceği kılıklıya bak. Küfredip geri yattım yatağa. Hala sayıp sayıştırıyordu deli böcek. Bazen karşısında kim olduğunu unutuyordu. Gözlerimi açıp hızla ona döndüm. Yataktan fırlayıp boğazından tutup duvara yasladım. Konuşmaya çalışıyor hala! Kısa bir an bıraktığımda tekrar konuşmaya çalıştı yine; bu kız adam olmaz. “Dediklerimi Melisa istiyor. Dün bunları yapmazsan memur sorduğunda 'hayır' diyeceğini söyledi,” dediğinde gözlerimi kısıp bir ona bir de hala uyuyan meleğime baktım. Yapmaz öyle şey dedim kendi kendime. Emin olamıyordum ama risk almaya değmez dedim. O istiyor mademki yapacaktım. Yeter ki o mutlu olsun. En son içimi çekip bön bön bana bakan Mine'yi kenara iterek banyoya geçtim, elimdeki gömlek ve pantolonla birlikte. On dakika sonra evden çıkmıştım. Melih piçini ayrıca dövmeyi kafama koymuştum daha evden çıkmadan. Bu manyak kıza benim evin anahtarını vermek nedir gösterecektim ben ona. Önce Melih, Mustafa, Oğuz hepsini aradım. Hepsi babalarının yanında ve dolayısı ile de benim babamın yanındalar. Telefonda hepsine yapmaları gerekenleri saydım. Bana sadece giyinip tıraş olmak ve gece meleğime takacağım kolye için kuyumcuya uğramak kalmıştı. Mine manyağı meleğimi de o çenesiyle uyandırdıysa onun saçlarını da bizim berbere kestirtecektim. Kesilmiş saçlı halini düşününce hafifçe gülümsedim. Aynada kendimi görmemle yüzümü buruşturdum. Bu aralar çok fazla gülümsüyordum. Meleğim yüzümü çok güldürüyordu ama bu hiç iyi değildi benim için. Ethem babanın oğlunun gülümsemesi demek onun yumuşaması demekti herkesin gözünde. Kalbi yumuşayan bir Selim onların gözünde güçsüz de demekti. Şu gülümseme işini evle sınırlı tutmak en iyisi. Babamın yanına giderken suratıma katı bir ifade kendiliğinden yerleşmişti bile. Babam ve diğerlerinin babalarıyla henüz karşılaşmak istemiyordum. Uzunca bir süredir ilk defa Melisa ile tanışmalarını istediğimi söylemek için girmiştim bu eve. Şimdi ise Melisa ile düğünüm için geliyordum. Babamın yaptıklarını onaylamadığım gibi onun gibi olmak da istemiyordum. Ben elimde kanla akşam eve gelip çocuklarımla, karımla yemek masasına oturmayacaktım. Buna on altı yaşımda karar vermiştim. O zamandan beri ayak basmadığım eve son zamanlarda ne çok girer olmuştum. Herkes düğünün olacağı arka bahçedeyken ben eve girip eski odamda biraz kafa dinlemek istedim ama ne mümkün. Her yer karma karışık herkes bir yerlere koşturuyor. Birileri birilerine bağırıyor. Bana hızla gelen annem beni kapı dışarı etti, “Melisa inmek üzere zaten. Sen de dışarı çıkıyorsun hemen,” dedi ve eliyle resmen kış kış işareti yaptı bana. Sinirle kaşlarım çatılırken kendimi dışarı attım. Arka bahçeye yönelip bizim çocukları buldum. İlk işim gidip Melih'e “sen bittin!” demek oldu. Piç korkudan yutkunurken Mustafa manyağı acayip esprileriyle yine bizi güldürmüştü. “Güvenliği kontrol ettiniz değil mi?” dediğimde hepsi birbirine bakarken salak Mustafa hala kendi esprisine gülüyordu. Kimse cevap veremeden Mustafa “yenge melek gibi olmuş lan,” dedi ve ağzı açık bir şekilde kaldı. Hızla arkamı döndüğümde gülümsedim yine ister istemez. Bu kızın gözlerinde ölebilirim ben. Gözlerini benden hiç ayırmadan bakması beni pek çok kişinin katili olmaktan kurtarmıştı. O gözlerin değdiği herkesi öldürebilirdim. Elimi uzattığımda hızlanarak gelip hemen elimi tutunca memura doğru ilerledim. Bir an önce bu güzelliğin benim olduğunu herkese duyurmak istiyordum. Memur sorduğunda duraklayınca gözlerine baktım. Bana değil etrafına bakınıyordu. Kaçacak yer arıyor gibiydi. Yoksa hayır mı diyecek derken, “Evet!” dediğinde bana yöneltilen sorunun sonunu bile dinlemeden “Evet!” dedim. İmzalar atıldığında ben de öpmek için Melisa'ya yaklaştım. Sabahtan beri öpememiştim. Gözünü bana dikmiş bakan Kenan Beyi görünce dişimi sıkıp, yanağına bir öpücük koyup çekildim. Çok yakında tamamen benim olacaktı zaten. O Kenan Bey ve Sevim Hanımın yanına gidip neşeyle konuşurken ben de telaşlı gözüken Mustafa ve Melih’in yanına gittim. Abi bu salaklardan hiçbiri güvenlikle ilgilenmemiş diye patladı Mustafa. Kolay kolay sinirlenmezdi ama sevdiklerinin güvenliği söz konusu olduğunda hiç görmediğiniz bir Mustafa görürdünüz. Bana doğru gelen Melisa’yı gördüğümde Mustafa ve Melih güvenlikle ilgilenmek için hızla uzaklaşırken ben de meleğimi alıp bir an önce eve gitmek istiyordum. Yanından geçtiği herkes konuşmasını bölerek onu izliyordu hayranlıkla. Birden durakladığında bir terslik olduğunu anladım. Hasta falan mı olmuştu yoksa? Ben adımlarımı hızlandırırken deli gibi ayakkabılarını çıkarıp eteklerini tutup koşmaya başlamıştı artık. Bağırıp birkaç kelime söylese de çok uzaktı ve fazla gürültü vardı. Kendini kucağıma attığı an gülümsemem ve ardından kaşlarımı çatıp bağırmam bir oldu, “Melisa...!” Öyle hızlı atlamıştı üstüme, rezil olmamamız sadece benim o an çok sert durmamdan kaynaklıydı. Deli aşkım bizi yere serip rezil edecekti az kalsın. Kollarımdan kayarken gözlerinin kenarından süzülen yaşları fark etmemle daha sıkı tuttum. Gözleri kapanıyor sertçe sarılmama rağmen elimden kayıyordu. Sağ elimi kaldırıp baktığımda kıpkırmızı olduğunu görmemle “Melisa!” demem bir oldu. Gözlerini açıp “seni seviyorum Selim Uluocak” derken veda eder gibi gelince sesi çıldırdım. Adını seslensem de cevap vermiyordu, “benimle kal lütfen!” dedim. Biri onu kollarımdan almaya çalıştığında almaya çalışanı gebertmeye ant içerek başımı çevirdiğimde Cemil “Bırak bize Selim! Aslı bir baksın,” dediğinde yanıma diz çökmüş gözlerinde şokla bize bakan Mustafa bile başını kaldırdı. “Ölüyor! ölüyor Selim bir şey yap,” diye mırıldanmaktan öteye gidemeyen Mustafa’yı birisi kenara itekledi, “hayır ölmeyecek!” dedi hızla. Cemil “geç kaldık,” dese de ısrarla “ölmeyecek!” dedi kız. Umutla ona baktım. Bir altmış beş ancak vardı boyu. Simsiyah giyinmişti. Çok sert bir ifadesi vardı. Mustafa “sen nereden biliyorsun!” dediğinde kız artık sinirden dişlerini sıkıp “Ölmeyecek diyorsam, ölmeyecek! Kuzenin burada tatlım. Bana güven daha vaktin gelmedi,” diyerek Melisa’yı kucağımdan çekip yarı yatar pozisyona çevirdi. Eteğinden yırttığı bir parçayı yaraya bastırarak, “Hızla ambulans çağırın aptallar,” dedi. O sırada gözlerini aralayan Melisa kıza baktı, “ölmeyeceksin kuzenin geldi meleğim!” dedi kız az önceki hareketlerine tam bir tezat oluşturacak yumuşacık bir sesle, “Aslı” diyen Melisa ile herkes gözünü ona çevirmişti. “Biliyorum daha teyze olacaksın!” diyerek gözlerini kapattı. Şoktan saçmalamıştı Melisa en sonunda, bu beni daha da korkuttu. Ben adını bağırdığımda kız yine çirkefleşerek bağırma be! İyi olacak,” dedi. Az önceki melek kızdan eser kalmamıştı. Ambulans geldiğinde gerekli bilgileri verip hemen araca geçti. Ben, Cemil ve Aslı ambulansa binerken diğerleri arabalarına doluşmuştu bile. Kız bir yandan Ambulans doktoru ile konuşuyordu, yola çıkarken bir yandan da Cemil'e laf yetiştiriyordu. Aslı, Cemil'e döndü çok sert bir şekilde, “ne oldu yakalayabildiler mi?” diye sordu. Cemil şimdi bu kızın ağzına çakacak derken başını yere eğen Cemil, “Kaçtı komiserim!” dediğinde şokla gözlerimi açtım. Sonra Melisa'nın hafifçe inlemesiyle derin bir nefes alıp dişlerimi sıktım. Gözlerimi Melisa’dan ayırmadan onları dinliyordum. Elini tuttum. Her şey o kadar hızlı olmuştu ki düşünememiş, hissedememiştim bile. Ben Melisa olmadan yaşayamazdım ki. Kendini benim önüme atmıştı. Hem de önüme geçebilmek için koşmuştu. Benim için kendi canını hiçe saymıştı. Uyandığı zaman çok güzel bir ceza verecektim ona.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD