Ella Roth (Dilan Ergani)
Çok düşünüyor en ufak bir şeyden bile emin olmak için tam kırk kere konunun üzerinden geçiyordu. Şüphe ve kuşku devamlı kanında kaynıyor temkinli davranarak devamlı müteyakkız halinde nefes alıyordu. Zekası ve titizlikle görevini başarıyla yerine getirmesine hayran kalmıştım. Kör karanlıkta dağ başında on saat yürüyerek köye giden yolu bir kere bile şaşırmadan aşmıştı.
Bu adamı anlatmaya kelimeler yetmezdi. Ona bir kez daha hayran kaldım. Bir kere daha zekasıyla vuruldum.
Ama diğer yandan yanında diken üstündeydim. Aldığım nefesi sorguladığına şahit olduğumdan beri her şey tehlikeli olmaya başlamıştı. Çünkü duygularıma kapılıp teslim olmak üzerine gittiğimde mağaradan ayrılışının üzerinden sonra geldiğinde benim nasıl bir görevde olduğunu anladığını ve kat kat görev bilinciyle kendini nasıl keskinleştirdiğine şahit olmuş ve gerçek korkuyla yüzleşmiştim.
Çok dikkatliydi. Yüzüme bir kere daha baksa kim olduğumu anlayacakmış gibi hissetmeye başlamış panik halinde elimdeki tek koza sarılıyordum.
Benim kim olduğumu bilmemeliydi. Bana baktığında kim olduğumu anlamak yerine başka şeyler düşünmeliydi.
Kadınlığımla etkilemeliydim. Düşünecek belirtileri anlayacak zihnini kendi bedenimin ateşiyle sarmalı kendi üzerimdeki bakışlarını şehvetle karalamalıydım. Kimse zararlı çıkmazdı. Hatta tam tersi ikimiz de istediğimizi elde edecektik. O yılların ateşini söndürecek ben de sızlayan vicdanımı onu mutlu etmenin rahatlığıyla gözlerimi bir gece de olsa rahat kapatacaktım. Keşke çektiği bütün acıların izlerini silebilseydim. Silmek için her şeyi yapardım. Her şeyi...
“Bütün yol boyunca neredeydi bu korkun?” diye saçlarımın arasına soludu. Maskesine rağmen nefesini hissetmiştim. Sıcaklığıyla gözlerimi kapattım. Başka bir histi bu. Aradığını bulmak gibi.
“Dar alanlarda kokrum perçinleşiyor.” diye elimin altındaki sert karın kaslarına biraz daha elimi bastırıp parmak uçlarında yaklaştım. “Seni rahatsız mı ediyorum?”
Sesimi bilerek kısmış heyecanıma ket vurmadan en yalın halimle göğsümü göğsüne yavaşça yasladım. Göğsü titredi kollarını açtığını hissettiğimde gözlerimi sıkıca yumdum. Beni kendisinden uzaklaştıracaktı aklının karışması için.
“Bilmişliğin rahatsız ediyor.” diye nefesini verdi. Sonunda benim belirlediğim yoldan ilerlemeye başlamıştı.
Ellerimi ince beline atıp kas boğumlarının üzerinden geçerek ince kollarımla gövdesine sarıldım. Ter kan toprak ve sıcaklık kokuyordu. Sıcağın kokusunu alıyordum. Yıllardır üşüyen Dilan sıkıca sarıldı.
“Kusura bakma uzun zaman oldu birine sarılmayalı. Bazen insan olduğumu unutuyorum. İzin ver biraz kim olduğumu hatırlayayım. Söz sana zarar vermem.” diye gülümsedim sağ yanağımı kalbinin tam üstüne yasladığım sırada. Kalp atışlarıyla irkilerek ciğerlerime derin bir nefes çektim.
“Çok güçlü... Çok hızlı... Çok sıcak....” dedim yanağımı iyice göğsüne sürterek. Bu koca beden... Bu koca beden benim yüzümden çok yara almıştı. Kanlar içinde kalmıştı. O günün acısıyla kendimi sıkıp daha sıkı sarıldım. Keşke her bir kuşun yarasını öpüp beni affet Karakurt diyebilseydim. Her birine gözyaşım düşseydi keşke. Keşke... keşke...
“Almanya’da da mı esirdin?” diye katı bir sesle sordu.
Sarılmamıştı ama sarılmama da bir şey dememişti. Beni uzaklaştıracağından o kadar emindim ki... Ella’ya izin vardı Dilan olduğunu bilseydi... Öldürmek ister miydi? Belki.
“Hayır özgürdüm. Ama senin yanında olduğum kadar değil.” dedim yine dilime hakim olamayarak.
Dayanamıyordum. Bu adamı karşımda kanlı canlı görüp dayanmak nasıl zordu bir bilseniz...
“Sen macera arıyorsun!” diye homurdanıp ellerini omuzlarıma koydu. “Yeter! Yemek yiyip uyumalısın. Senin tek işin hayatta kalmak. Bana bir şey olursa bile-”
“Olmasına izin vermem.” diye başımı hızla göğsünden çektim.
Yapma Dilan! Yapma! Dinleme kalbini! Aklını dinle! Görev bilincinin ete kemiğe bürünmüş halinden örnek al! Sen de görevdesin!
Karakurt’un şaşkınlıkla uzayan sessizliğine usulca nefes verdim. “Sen benim için cehenneme girdin beni imkansız gördüğüm yerden kurtardın. En iyi asker bile bunu yapamazdı. Can borcum var sana.” dedim kendimi toparlayarak.
Omuzlarımdaki elleri asılı kalırken düzenli nefes alışverişini dinledim kör karanlıkta. “Ama sen ne dersen onu yapacağım. Yemek yiyelim.” dedim kollarımı hiç çekmek istemesem de bedeninden kopardım. Ama bilerek kemerine dokunmuş çekiştirmiştim. “Sonra kemerini çöz sana iğne yapmam gerek. Yarana bakıp pansuman yapmalıyım. Komple soyun sonra.”