Borahan Soylu
Sayısız kurşun izi sayısız bıçak izi sayısız kırık... Küçük bir göl oluşturacak kadar kan. Canımı verdim kuru toprağa. Kanımla yeşerttim geçtiğim yerleri. Çok öldüm çok yaşadım. Azrail her an yakamda olmaktan sıkılmış öleceksen öl der gibi nefesini üflüyordu yüzüme. Hissediyordum. Ama korkmuyordum. Korkmadığım için yaşıyordum. Korkmadığım için yürüyebiliyordum.
Ama korku artık uzakta değil burnumun tam dibindeydi. Hatta içimdeydi. Damalarımda sisince dolaşıyor beynimin merkezini kolluyordu. Bana çelme takmak için en uygun anı kollayan korku...
Zambak kokuyordu.
Burnumun dibindeydi hatta. Elleri çıplak bedenimde dolaşıyor göğsümü tırmalıyordu. Ateş gibi yanan bedenimde dolaşan çıplak ellerle irkildim.
Bu... Gerçekti.
Nasıl olurdu?
Gözlerimi açmak için bütün gücümle savaştım. Sanki biri başımı bin tonluk kayanın altına sıkıştırmış gibi bir histi. Siktir! Yaram mikrop kapmış ateşim çıkmıştı! Bir de bu eksikti!
Ben en son duvar dibinde yatan kadını izleyerek kendime kızıyordum. Nasıl misillemesini merak eder ne yapacağını hayal edersin Karakurt diye kendi beynimi sikiyordum!
Sonrası... Sonrası kayıptı. Uyumuştum belli ki. Siktir uyamamam gerek dediğimde üç gün gözüm açık dağ dağ gezen adamdım şimdi sıcak yatağında yatan bir adama mı dönmüştüm?
Peki bu kadın neden çıplak elleriyle çıplak göğsümü okşuyordu?
“Ateşin var.” dedi başımdaki ince kadın sesi. Siktir maske olmadığında sesi nasıl da tüylerimi diken diken edecek kadar kadınsı bir tınıya sahip çıkıyordu!
Gözlerimi yumarak uzandığım daha doğrusu yatırıldığım yerde kıpırdandım. Her yerim ağrıyordu. Bir de bu çıkmıştı!
“Okşayarak mı anlıyorsun ateşim olduğunu?” diye sordum hırıltılı sesimle.
Elleri bir daha göğsümde dolaşmaya başladım. Terlemiştim elleri göğsümde kayıp karın kaslarıma doğru inince kendimi sıkarak ellerimi yumruk yaptım.
“Dikkat et!” dedim gözlerimi açarak. Ama bir şey vardı. Beynim çok fazla bulanıktı. Kendim gibi hissetmiyordum. “Sen bana bir şey mi verdin?”
Şüphe bir daha kanıma hızla yayıldı. Zehir gibi içimi yaktı.
Karnımın üstündeki kaslarımı bile bile pürüzsüz parmak uçlarıyla okşayıp “Hayır. Sana bir şey vermedim ama vermeyi isterdim.” diye nefes nefese konuştuğunda gözlerimi deli gibi atan kalbim yüzünden sıkıca kapattım. Başımı iki yana salladım. Bu kadın benim sonum olacaktı! Her şeyimin sonu!
“Sana tehlikeli- Siktir!”
Dudaklarını karın kaslarımın üzerinde hissettim. Yumuşacık serin iki et parçasıyla sıçradım. Çıldırtacak kadar yavaş dokunuşlarla öpmeye devam ederken karnımı gerdim. Aletim çoktan dokunuşlarıyla kendini belli etmişti şimdi öpücükleriyle canımı yakarak kendini kalınlaştırıyordu.
“Bana bir şey verdin! Ne verdin?” diye hırsla homurdandım. Normalde hangi şekilde olursa olsun kalkardım ama şimdi üzerimde tonlarca ağılık varmış gibi kıpırdayamıyordum bile. Bana bir şey vermişti!
“Hmm. Vermedim. Ateşin var. Onu almaya çalışıyorum. Bir şey yapmıyorum.” diye ince arzuyla sesiyle konuştuğunda zevk içimde kasırga gibi esti önüne çıkan her şeyi yakıp yıktı. Ama ben teslim olmadım!
“Alma! Sikerim alma!” dedim diye kısık sesimle bağırdım. “Alma!”
Alırsa irade de görev de beni sikerdi! Kendime geldiğimde yaptıklarımdan pişman olacak bildirmek zorunda kalarak kendimi utandıracaktım.
Dudakları karnımda dolaşmaya ve daha aşağılara doğru kaymaya başladığında titredim! Siktir! Düşündüğümü yapmayacaktı değil mi?
Yerimden kalkacak gücüm yoktu! Kılımı bile kıpırdatamıyordum. Bana her ne vermişse beni ölü gibi yatırmıştı. Beni görevini düşünmeyecek kadar çok istemesine şaşırmama bile izin vermeden elini aletime attı.
“SAAKIINN!”
Bağırarak yerimden kalktım. Oturduğum yerde kan ter içinde karşımdaki gözlerini sonuna kadar açmış şaşkın kıza öfkeyle kaşlarımı çattım ve hiç düşünmeden elimi boğazına attım. Sadece nefes alabileceği kadar gevşek bıraktım.
“Ne verdin bana?” diye hırıltılı sesimle yüzüne doğru yaklaştım. Hızla soluk alıp verirken bir daha zambak kokusu içimi titretti.
Siktir! Nedir bu böyle?
Gözleri korkuyla büyüdü. İncecik boynunu tek bir saniyede elimde parçalara ayırabileceğimi göstererek şiddetle sıkıp bıraktım.
“Ben- bir şey ver-me-dim.” diye zor nefes alırken ellerini elimin üstüne attı. “Ver-medim.” Başını iki yana sallamaya çalışmıştı ama ben ona bile izin vermedim.
Küçük pencereden içeri dolan güneşin aydınlattığı odada gözlerine iyice odaklandım. Korku en saf haliyle belli oluyordu. Lensleri yüzünden pek bir şey çıkaramıyordum ama. Tek bariz olan korkuydu.
“Sa-yık-lı-yordun.” dedi gözleri yaşlarla dolup taşarken. Gözyaşlarından biri maskesine düştüğünde gereğinden fazla sıktığımı fark edip gevşettim. Ama elimi çekmemiştim. Emin olana kadar elimde kalacaktı.
“Ne sayıklıyordum?” diye sordum daha iyi anlamak için.
Yaşlarla dolu gözlerini kırpıştırıp nefes almaya çalıştı. “Alma diyordun.”
Siktir! Rüya görmüştüm. Onların hepsi bir rüyaydı!
Elimi hızla kadının boğazından çekip öfkeden gözlerimin kararmasına engel olmaya çalıştım. “Ben bana bir şey verdiğini sandım. Rüyada olduğumu anlayamadım.”
Kadın elini boğazına götürerek kısık sesiyle “Çok ateşin var.” dedi ama sesi çok çıkıyordu. Bana kızıp küfretmesi gerekirken yine beni düşünerek devam etti. “Yaran enfeksiyon kaptı. Müdahale etmem gerek.”
Başımı utancımdan kaldıramadım. Ben neler düşünmüştüm öyle? Kadının beni etkisiz hale getirip kullanacağını-
Ah Karakurt senin düşüncelerin olmasın bunlar!
“Kusura bakma.” dedim başım hala yerdeyken. Bedenimin şimdi ne kadar ağır ve hasta olduğunu fark edip kendimi kalktığım yere bıraktım. Kolumu alnıma koyup nefeslendim. Alnım yanıyordu. Ama utancım daha ağır basıyordu sıcaklık olarak.
“Başımda ne yapıyordun peki?” diye sordum hala hızla inip kalkan göğsümle soluklanırken.
“Ateşine bakıyordum. İlaç verip kompres yapacaktım. Üstünü çıkarmam biraz zorladı. İrisin tişörtün çok dardı kaldırmak çıkarmak zor oldu.” diye kısık sesiyle konuşurken bir şeylerle de uğraşıyordu. Poşet ve fermuar sesi geliyordu.
“Bu konularda iyiyim demiştin.”
Siktir! Bunu ben mi demiştim? Az önce ne diye kızın boğazına saldırdın o zaman hayvan?
Ateşim vardı ne dediğimi ne yaptığımı pek anlamıyordum. Ondan olmuştu!
Güldü. Tını öyle güzel döküldü boğazından ki iç çektim. Bana bir şeyleri hatırlatıyordu bu kız. Sıcak bir yeri. Annemlerin bahçesindeki yaz akşamlarında dışarıda sigara içip huzurla iç çektiğim geceler gibiydi varlığı.
“O konuda şüphen olmasın.” dedi bilmişçesine. Kısa bir ara verip bir daha güldü. “Şüpheye yer bırakmayacak kadar iri.”
Kapalı gözlerimi açıp bacaklarımın yanında kasıklarıma bakan kadınla gözlerimi önüme çevirdim. Siktir! Çadırı kurmuştum! Hem de gözüne soka soka!
“Rüyanın etkisi.” dedim burnumdan soluyup ama orada da yanlış bir şey söylediğimi fark edip yanağımı ısırdım.
“Beni mi görüyordun?” diye sesi sanki az önce boğazını sıkmamışım gibi heyecanlı gelince bir tek delinin ben olmadığını anladım. Bari bir kızsaydı! Hayvan deseydi!
Cevap vermedim. Her şey ortadayken bazen susmak daha mantıklı kalıyordu.
“Senden ne alıyordum ki alma diye bağırıyordun?” dedi sesindeki oyunbaz tınıyla beni parmağında oynatacağını sanıyordu ha? Eh başarmıştı da.
Sustum. İşler lehime dönenene kadar susacaktım. Çenemi açtığım gibi kendi belamı sikiyordum.
“Utanıyorsun demek söylemeye. Anlayışlı kadınımdır. Benimle ilgili hayal kurmana bir şey demeyeceğim.”
“Hayal kurmadım rüyaydı!” diye hırladım.
“Hmm rüyanda pek özel anlar yaşanmış.”
Siktir beni oyuna getirmişti! Ağzımdan lafı ustalıkla almasına utandım doğrusu. Ama o bir geziciydi tabii ki de işinde iyi olacaktı. Yıllarca başka bir kimlikte yaşayabilir tek bir kere açık bile vermezlerdi.
“Sen de benim yakar yokluk mu çektin yoksa bana mı özel hala anlamıyorum.Bence ikimiz de bunu bir kenarı bırakıp işimize bakmalıyız.” dedim artık pes edercesine sesimi düşürüp. Yavaş yavaş üşümeye bilincimde bulanıklar görmeye başlıyordum. Kendimi acil toparlamalıydım.
“Haklısın bu yüzden de pantolonunu indir.” dedi sesindeki eğlenceli tınıyı saklamaya çalışarak. Ama devamlı bana şu pantolonu indir demesi sinir bozucu olmaya başlamıştı. En son inecek ve bir daha-
Sakın! Sakın Karakurt!