Tuzaklarla Çevrili

980 Words
Sığınağın kapısı açıldığında, Nehir Hanım’ın silueti karanlıkta bir hayalet gibi belirdi. O tanıdık, tekinsiz gülümsemesi yüzündeydi; elinde bir tablet, yanında iki silahlı adam ve bir avuç dronun vızıltısı. Gökyüzündeki filonun ışıkları, pazar yerini bir savaş alanına çevirmişti. İrfan öfkeyle çubuğunu kaldırdı, Mahir ise geri çekilip alet çantasını karıştırmaya başladı. Ben ise donakalmıştım; gözlerimdeki parlama, zihnimde bir fırtına gibi dönüyordu. Nehir Hanım’ın varlığı, sanki içimdeki biyoteknolojik kristali uyandırmıştı—bir çekilme hissi, bir teslimiyet arzusu. Ama dişlerimi sıktım. “Hayır,” dedim, kendi kendime. “Onun kölesi olmayacağım.” “Orhan,” dedi Nehir Hanım, sesi sakin ama emreder gibi. “Bu kadar koşmana gerek yoktu. Verileri ver, bu saçmalık bitsin.” Tableti hafifçe kaldırdı; ekranında benim dosyam—Denek 17—açıktı. İrfan öne atıldı, çubuğunu savurmaya hazır. “Sana hiçbir şey vermeyeceğiz!” diye bağırdı. Ama Nehir Hanım’ın adamlarından biri silahını doğrulttu, İrfan’ı durdurdu. “Sakin ol,” dedi Nehir Hanım, gülümseyerek. “Orhan zaten biliyor. Kaçamaz.” Elimi cebime götürdüm, veri çubuğunu parmaklarımda hissettim. O çubuk, Proje Luna’nın kirli sırlarını taşıyordu—denekler, deneyler, zihin yüklemeleri. Ama aynı zamanda Nehir Hanım’ın istediği şeydi. “Neden ben?” dedim, sesim titreyerek. “Neden bu kadar ısrar ediyorsun?” Nehir Hanım kaşlarını kaldırdı, sanki sorum onu eğlendirmişti. “Çünkü sen özel bir deneksin, Orhan,” dedi, bir adım yaklaşarak. “Tezin, Ay mikropları üzerineydi. Verilerin, bizim için bir hazine. Ama gözlerin… Onlar, seni bir köprü yaptı. Luna Ağı’na bağlı bir bilinç.” İrfan öfkeyle homurdandı. “Onu bir makineye çevirdin!” dedi, dişlerini sıkarak. Nehir Hanım ona döndü, gülümsemesi soğudu. “Makine mi? Hayır, İrfan. Onu bir tanrıya çevirdim. Ay’da yaşayacak, verileri toplayacak, insanlığın geleceğini şekillendirecek.” Mahir araya girdi, elinde küçük bir cihazla. “Bu delilik,” dedi, sakince. “İnsanları köleleştirmek, buna gelecek mi diyorsun?” Nehir Hanım omuz silkti. “Gelecek, fedakârlık ister. Orhan bunu anladı. Değil mi?” Gözlerimdeki parlama şiddetlenmişti; zihnimde bir görüntü belirdi—sığınağın içi, bir kontrol odası, ve bir kapsül. Aynı Depo 7’deki gibi, ama daha gelişmiş. “Beni yine yükleyeceksin,” dedim, nefes nefese. “Değil mi? Zihnimi çalacaksın.” Nehir Hanım sustu, sonra başını salladı. “Evet,” dedi, dürüstçe. “Ama bu kez, geri dönüş olmayacak. Luna Ağı, seni tamamen entegre edecek.” Tablete dokundu; o anda, gözlerimde bir acı patladı. Dizlerimin üzerine düştüm, ellerimle başımı tuttum. “Orhan!” diye bağırdı İrfan, bana koşmaya çalıştı, ama silahlı adam onu durdurdu. Mahir cihazını kaldırdı—bir sinyal bozucu, ama daha güçlü bir model. “Bunu denemek istemezsin,” dedi Nehir Hanım’a, tehditkâr bir sesle. Ama Mahir düğmeye bastı; bir vızıltı sesi yükseldi, dronların ışıkları titredi, bazıları yere düştü. Nehir Hanım’ın tableti de titredi, ama o gülümsemeye devam etti. “Aptallar,” dedi, fısıldayarak. “Sistem, sizden büyük.” O anda, gözlerimdeki acı hafifledi; bir veri akışı zihnimde belirdi—sığınağın kontrol odasının şeması, kapsülün bağlantı noktaları. “İrfan,” dedim, zorlukla ayağa kalkarak. “Sığınağa girmeliyiz. Kapsülü yok etmeliyiz.” İrfan bana baktı, gözleri faltaşı gibi açılmıştı. “Delirdin mi?” dedi. “Bizi orada kıstıracak!” Ama ben başımı salladım. “Başka çaremiz yok,” dedim. “O kapsül, beni ağa bağlıyor. Onu yok edersek, beni kaybederler.” Nehir Hanım kulak misafiri olmuştu. “Cesur,” dedi, alaycı bir sesle. “Ama aptalca. Adamlarım, sizi içeri sokmaz.” Ama o anda, Mahir’in bozucusu tam etkisini gösterdi; kalan dronlar yere çöktü, silahlı adamların iletişim cihazları cızırdadı. “Şimdi!” dedim, İrfan’ı çekiştirerek. Sığınağa doğru koştuk, Nehir Hanım’ın bağırışları arkamızda kaldı: “Onları durdurun!” Kapıdan içeri daldık; sığınak, labirent gibi koridorlarla doluydu. Gözlerim, kontrol odasını işaret ediyordu—soldaki bir koridor, iki kat aşağı. “Bu taraftan!” dedim, önden koşarak. İrfan ve Mahir peşimden geldi, ama ayak sesleri yaklaşıyordu—Nehir Hanım’ın adamları peşimizden geliyordu. Kontrol odasına vardığımızda, karşımızda dev bir kapsül duruyordu; camı parlıyordu, içinde yeşilimsi bir sıvı dalgalanıyordu. Yanında bir terminal, ekranında benim verilerim—Denek 17: Bağlantı Aktif. “Bu iğrenç,” dedi İrfan, kapsüle bakarak. Mahir terminale koştu, kabloları incelemeye başladı. “Bunu kapatabilirim,” dedi, ama sesinde bir tereddüt vardı. “Ama Orhan… gözlerin. Bağlantıyı kesersek, ne olacağını bilemeyiz.” Elimi gözlerime götürdüm; kristalin titreşimi hâlâ oradaydı, ama zayıflamıştı. “Risk almalıyız,” dedim, kararlılıkla. “Beni özgür bırakın.” O anda, kapıdan bir gölge belirdi—Nehir Hanım, elinde bir silah, yalnız. “Çok geç,” dedi, soğukkanlılıkla. “Sistem, seni zaten aldı.” İrfan ona doğru atıldı, ama Nehir Hanım silahı kaldırdı. “Dur,” dedi, emreder gibi. Ama ben durmadım. Gözlerim, terminalin sistemine sızdı; kapsülün komut zincirini buldum. Kapan. Parmaklarım terminalde uçtu, komutu girdim. Kapsül titredi, sıvı taşmaya başladı. Nehir Hanım’ın gözleri faltaşı gibi açıldı. “Ne yapıyorsun?” diye bağırdı, silahı bana doğrultarak. Ama çok geçti. Kapsülün ışıkları söndü, terminal karardı. Gözlerimdeki parlama durdu—ilk kez, tamamen durdu. Nefes aldım, özgür bir nefes. “Bitti,” dedim, Nehir Hanım’a bakarak. “Beni kaybettin.” Nehir Hanım silahı indirdi, ama gülümsemesi geri döndü. “Öyle mi sanıyorsun?” dedi, fısıldayarak. “Luna Ağı, seni unutmaz.” O anda, Mahir bir kabloyu çekti; sığınağın ışıkları titredi, bir patlama sesi duyuldu. “Kaçın!” diye bağırdı. Koştuk, koridorlarda kaybolduk. Nehir Hanım’ın adamları peşimize düştü, ama sığınağın sistemi çöküyordu—kapılar kilitleniyor, dronlar devre dışı kalıyordu. Bir yan çıkış bulduk, geceye çıktık. Şehrin sınırlarında, nefes nefese durduk. İrfan bana sarıldı, gözleri dolu. “Başardın,” dedi, titreyerek. Ama ben emin değildim. Gözlerim hâlâ oradaydı, kristal hâlâ içimdeydi. “Belki,” dedim, gökyüzüne bakarak. Ay, bulutların arasında sakin ve soğuk, bizi izliyordu. “Ne yapacağız?” dedi Mahir, veri çubuğunu elinde tutarak. “Bu veriler… dünyayı değiştirebilir.” İrfan gülümsedi, yorgun ama kararlı. “O zaman değiştiririz,” dedi. Ben ise sustum. Nehir Hanım hâlâ oradaydı, bir yerlerde. Ve Luna Ağı, belki de hâlâ beni çağırıyordu. Ama bu kez, kendi yolumu çizecektim. “Hadi,” dedim, yürümeye başlayarak. “Daha işimiz bitmedi.”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD