Kuleye Doğru

1246 Words
Şehrin batısındaki terk edilmiş atölyeden çıktığımızda, gece daha da ağır bir sessizliğe bürünmüştü. Sis, sokakları bir tül gibi sarmış, uzaklardan gelen dron vızıltılarıyla karışıyordu. Ay, bulutların arasında soluk bir ışıkla parlıyor, sanki bize hem bir rehber hem bir uyarı gibi bakıyordu. İrfan, demir çubuğunu omzuna atmış, kararlı adımlarla önden gidiyordu. Mahir, elinde sinyal bozucusu, her gölgeye şüpheyle bakarak yürüyordu. Erol, yaşlı ama keskin gözleriyle etrafı tarıyor, cebindeki kristal devre dışı bırakıcıyı sıkıca tutuyordu. Ben ise veri çubuğunu cebimde hissederek, gözlerimdeki biyoteknolojik kristalin zayıf titreşimine karşı koymaya çalışıyordum. Nehir’in son sözleri—“Luna Ağı, seni unutmaz”—zihnimde bir yankı gibi dönüyordu. Ama bu kez, onun oyununu bozmaya kararlıydım. “Orhan,” dedi İrfan, bir an durup bana bakarak. “Yüzün hâlâ soluk. Emin misin devam edebileceksin?” Sesinde endişe vardı, ama gözlerindeki kararlılık, pes etmeyeceğini söylüyordu. Başımı salladım, ama dürüst olmak gerekirse, emin değildim. Gözlerimdeki kristal, sessizdi, ama hâlâ oradaydı—bir gölge gibi, her an uyanabilirdi. “İyiyim,” dedim, sesim kendime bile zayıf geldi. “Kilikya Kulesi’ne ulaşmalıyız. Nehir orada.” Erol kaşlarını çattı, elini omzuma koyarak. “Dikkatli ol,” dedi, fısıldayarak. “O kule, sadece bir bina değil. Luna Ağı’nın kalbi. Eğer sunucuya ulaşırsak, belki her şeyi durdurabiliriz. Ama Nehir, seni bekliyor olacak.” Mahir başını salladı, bozucuyu kontrol ederek. “Veriler elimizde,” dedi, veri çubuğunu işaret ederek. “Ama kuleye girmek kolay olmayacak. Güvenlik sistemleri, dronlar, belki daha kötüsü…” İrfan gülümsedi, o yorgun ama meydan okuyan gülümsemesiyle. “Daha kötüsü mü? Ne olabilir ki? Zaten bir ordu dronla, bir delirmiş bilim insanıyla ve Orhan’ın robot gözleriyle uğraşıyoruz.” Şaka yapmaya çalışıyordu, ama sesindeki gerginlik yalan söylemiyordu. Hepimiz korkuyorduk—ama geri dönemezdik. Şehrin merkezine doğru ilerledik, sokaklar giderek daha kalabalık ve ışıklı hale geldi. Kilikya Kulesi, ufukta bir cam devi gibi yükseliyordu; neon ışıklarıyla parlayan, modern ama soğuk bir yapı. Gözlerim, kendi kendine tarama yaptı; kuleye yaklaştıkça, zihnimde bir şema belirdi—girişler, asansörler, güvenlik noktaları. Ama en önemlisi, ana sunucunun yeri: en üst kat, kilitli bir odada. “Görüyorum,” dedim, nefes nefese. “Sunucu, kulede, 47. katta. Ama… korumalı. Dronlar, lazer tuzakları, her şey var.” İrfan kaşlarını çattı. “Lazer tuzakları mı? Bu ne, film seti mi?” Mahir ona ters bir bakış attı. “Nehir’in teknolojisi bu,” dedi. “Eğer Orhan’ın gözleri bunu görüyorsa, gerçek.” Erol sustu, ama gözlerinde bir huzursuzluk vardı. “Orhan,” dedi, sonunda. “Gözlerin… hâlâ Luna Ağı’na bağlı olabilir. Bu şemayı sana onlar mı gösteriyor?” Bir an durdum, kalbin hızlandı. Haklı olabilirdi. Gözlerim, beni yönlendiriyor gibiydi, ama bu Nehir’in bir oyunu olabilirdi. “Bilmiyorum,” dedim, dürüstçe. “Ama başka seçeneğimiz yok. Sunucuyu yok etmezsek, beni tamamen ele geçirecekler.” İrfan elimi sıktı. “Seni bırakmayız,” dedi, kararlılıkla. “Ne pahasına olursa olsun.” Kuleye yaklaştıkça, sokaklar sessizleşti. Şehir merkezi, gece olmasına rağmen terk edilmiş gibiydi; sadece dronların hafif vızıltısı ve rüzgârın uğultusu vardı. Kule, bir kale gibi önümüzde yükseliyordu—cam yüzeyi, Ay’ın ışığını yansıtıyordu. Gözlerimde bir parlama oldu; bir uyarı, kuleye girişte bir tarayıcı. “Durun,” dedim, fısıldayarak. “Girişte bir biyometrik tarayıcı var. Gözlerimi tararsa… Nehir beni bulur.” Mahir bozucuyu kaldırdı. “Bunu devre dışı bırakabilirim,” dedi. “Ama zamanımız kısıtlı. Dronlar her an gelebilir.” Erol cebinden kristal devre dışı bırakıcıyı çıkardı. “Ya da,” dedi, bana bakarak, “seni tarayıcıdan geçirmeden içeri sokarız. Ama bu, gözlerini riske atar.” İrfan öfkeyle Erol’a döndü. “Ne yani, gözlerini mi çıkaralım?” dedi. Erol başını salladı. “Hayır. Ama kristalin sinyalini geçici olarak durdurabilirim. Bu, tarayıcıyı kandırır, ama… acıtabilir.” Gözlerime baktı, bir onay bekleyerek. Derin bir nefes aldım. “Yap,” dedim. “Nehir’in beni bulmasını göze alamam.” Erol cihazı çalıştırdı; bir vızıltı sesi, sonra gözlerimde keskin bir yanma. Dişlerimi sıktım, bağırmamak için kendimi zor tuttum. Zihnimde görüntüler titredi, şema soldu, ama sonra her şey duruldu. “Bitti,” dedi Erol, cihazı cebine koyarak. “Ama bu geçici. Kristal hâlâ aktif.” Mahir bozucuyu girişteki tarayıcıya doğrulttu; bir cızırtı sesi duyuldu, tarayıcının ışıkları söndü. “Hadi,” dedi, kapıyı işaret ederek. Kuleye girdik. İçerisi, beklediğimden daha soğuktu; cam ve çelikten bir labirent, her köşede kameralar ve sensörler. Gözlerim, otomatik olarak tarama yaptı; asansör, sağ koridorda, ama korumalıydı. “Asansör,” dedim, fısıldayarak. “Ama bir şifre lazım.” İrfan homurdandı. “Tabii ki şifre lazım. Nehir’in işleri kolay olsa şaşardım.” Mahir terminale yaklaştı, bozucuyu denedi, ama ekran kilitliydi. Erol bir an düşündü, sonra fısıldadı: “Deney kodlarını dene. Nehir, eski projelerden kalma şifreleri kullanır.” Aklıma Depo 7’deki dosya geldi: Luna17Orhan. Parmaklarım klavyede uçtu, şifreyi girdim. Ekran yeşile döndü, asansör kapısı açıldı. “Hadi!” dedim, içeri dalarak. Asansör, hızla 47. kata tırmanırken, kalbim güm güm atıyordu. İrfan çubuğunu sıktı, Mahir bozucuyu hazır tuttu, Erol ise kristal cihazını cebinde tutuyordu. “Hazır mısınız?” dedim, sesim titreyerek. İrfan gülümsedi. “Her zaman.” Asansör durdu, kapılar açıldı. Karşımızda geniş bir oda: cam duvarlar, ortada dev bir sunucu, etrafında dronlar. Ve Nehir, terminalin başında, bize bakıyordu. “Hoş geldiniz,” dedi, o iğneleyici gülümsemesiyle. “Sizi bekliyordum.” Yanında silahlı adamlar yoktu, ama dronlar hareketlendi, sensörleri bize kilitlendi. “Verileri ver, Orhan,” dedi Nehir, tableti kaldırarak. “Ve bu saçmalık bitsin.” İrfan öne atıldı, ama dronlar hemen tepki verdi, metal kolları havayı yardı. Mahir bozucuyu çalıştırdı; dronların bazıları titredi, ama hepsi durmadı. “Bu işe yaramıyor!” dedi Mahir, panikle. Erol kristal cihazını çıkardı, ama Nehir ona döndü. “Erol Hoca,” dedi, alaycı bir sesle. “Eski dostum. O cihazı benden çaldın, değil mi?” Erol dişlerini sıktı. “Seni durdurmak için,” dedi. Gözlerim, sunucuya kilitlendi; veri akışı, zihnimde bir fırtına gibiydi. “İrfan,” dedim, fısıldayarak. “Sunucuyu yok etmeliyiz.” İrfan başını salladı, çubuğunu kaldırarak dronlara doğru koştu. Mahir bozucuyu bir drona fırlattı, makine yere yığıldı. Erol, kristal cihazını bana doğrulttu. “Orhan, hazır mısın?” dedi. “Eğer kristali devre dışı bırakırsam, sunucuya sızabilirsin. Ama… riskli.” Başımı salladım. “Yap.” Erol cihazı çalıştırdı; gözlerimde bir acı patladı, ama bu kez zihnim açıldı—sunucunun sistemine daldım. Komut zincirleri, veri akışları, her şey önümdeydi. Kapan. Komutu girdim, ama bir engel vardı—Nehir’in şifresi. “Nehir!” dedim, öfkeyle. “Şifreyi ver!” Nehir gülümsedi, tableti kaldırarak. “Asla,” dedi. Ama o anda, İrfan bir dronu devirdi, çubuğunu sunucuya indirdi. Kıvılcımlar saçıldı, ekranlar titredi. Nehir panikledi. “Durun!” diye bağırdı, ama çok geçti. Sunucu çöktü, dronlar yere yığıldı. Gözlerimdeki kristal sustu—tamamen. Nefes aldım, özgür bir nefes. Nehir yere çöktü, tableti düşürdü. “Bitti,” dedim, ona bakarak. “Seni yendik.” Ama Nehir gülümsedi, zayıf ama tekinsiz. “Öyle mi sanıyorsun?” dedi. “Luna Ağı, bir sunucudan ibaret değil. Ve sen, Orhan… hâlâ bir parçamsın.” O anda, kule sallandı—bir patlama, aşağıdan geldi. İrfan bana baktı, gözleri korkuyla doluydu. “Ne oluyor?” dedi. Mahir kapıya koştu. “Kaçmalıyız!” dedi. Nehir’i bıraktık, asansöre koştuk. Ama gözlerimde bir görüntü belirdi—kule çöküyordu, ve biz hâlâ içindeydik. “Merdiven!” dedim, panikle. Koştuk, merdivenlerden aşağı inerken kule sarsılıyordu. Nehir’in kahkahası, arkamızda yankılanıyordu. Sokağa çıktığımızda, kule hâlâ ayaktaydı, ama dumanlar yükseliyordu. Nehir kaybolmuştu, ama veriler bizdeydi. İrfan bana sarıldı. “Başardık,” dedi, nefes nefese. Ama ben emin değildim. Gözlerim, hâlâ bir titreşim taşıyordu—zayıf, ama gerçek. “Belki,” dedim, gökyüzüne bakarak. Ay, bize bakıyordu, sessiz ve soğuk. Ve ben, hâlâ onun gölgesinde miydim, yoksa kendi yolumu mu çiziyordum?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD