REFERANS

1606 Words
10 Mayıs Salı Saat 13.30 Sonuçların asılı olduğu panodan ismimi bulmak için kalabalığa daldım.Bir sürü öğrenci benim gibi panonun etrafına üşüşmüştü sonucunu öğrenen gidiyor yenileri geliyor ortamda kalabalık bir sirkülasyon vardı. Okulun inatla internetten değilde eski usul panodan açıklaması tam bir saçmalıktı.Neymiş efendim nostaljikmiş koyun sürüsü gibi üst üstte eziliyoruz burda onlar nostalji peşinde.Allah'ım nerde bu devlet nerde bu millet! Neyse hah buldum bak sonunda! Ecem Çelik ve karşısında yazılı olan tüm derslerin sınav sonuçları:neredeyse tüm derslerim AA dı. 'Evet kızım bu iş bu kadar.' Kendimi kalabalıktan sıyırıp bir an önce fakültenin bahçesine attım yoksa az daha dursam fakültenin koridorlarında çığlık atabilirdim. %100 burslu okuduğum üniversitenin eğer ortalamayı tuturamazsam ödemek zorunda kalacağım 80.000 TL'yi hesaba katarsam çığlıkta az kalabilirdi. Ortalamanın baya üstünde olsamda ortalamayı tuturamama korkusu her zaman bende var ne yazıkki okul bitinceye kadar da hep olacak. Ailemin benim ısrarımla okutması,babamın emekli maaşı dışında başka bir gelirinin olmaması hatta evimizin kira olması galiba korkumunda yersiz olmadığını gösteriyordur. Devlet üniversitesinde okumak isterdim ama bu riski aldım çünkü okulun imkanları müthiş bunu asla herhangi bir devlet üniversitesinde bulamazdım.Bu da benim büyük hayallerime giden yolu mu çok zorlaştırırdı. Fakültenin bahçesinde bulduğum ilk banka başarmış olmanın haklı mutluluğu ile oturdum.Huzurla gözlerimi kapatıp baharın her yeri saran cıvıltısına,enerjisine verdim kendimi.Ne de olsa şu an şu gökyüzünün altında ülkenin en iyi özel üniversitesinde 3. sınıfı bitirmiş Cemre Çelik olarak bulunuyordum.Tam kendimi gazlamış gözlerimi kapatıp hayalere dalmıştımki. Aklıma buğünkü iş görüşmesi geldi esas hayallerimi gerçeğe dönüştürecek olan şeyi nasıl da unuttum. Hemen Selin'i aramalıydım yoksa bu yaz yine mahalledeki terzi Sevim teyzenin yanında çalışmak zorunda kalacaktım.Malum günümüz de deneyim olmadan bakkala çırak bile almadıklarından... Bir hışımla kaltım çantamdan telefonu alacaktımki Selin'nin süper mini turkuaz elbisesi geçen ay İtalya'dan özel olarak getirtiği 'Alexander McQeen'çantası ilebana doğru geldiğini gördüm. Haa bu arada Selin kim mi?Selin bu okuldaki en iyi arkadaşım.Zordur özel okulda arkadaş edinmek heleki benim gibi bursluysanız.Bizim Selin'le bu durumu aşmış bir arkadaşlığımız var.Bugün de beni eniştesinin şirketine asistan olarak işe girdirecek.Saolsun bu hayatta hayallerimi en çok destekleyen o. Yanıma gelen Selin: "Naber Cemre sınav sonuçların nasıl diyecem ama sen bayan başarı kesin yine çok iyidir"dedi mutsuz bir ses tonuyla. "Seninki diyecem ama anlaşılan kötü gibi" ' 'Yani bu duruma şaşırmalımıyım?Hayır! Selin diğer derslerini zaten benim sayemde geçti.Şimdi kaldığı şu derslerin adını say desem onu bile sayamaz ahh Selin frambuazlı kekim' "Evet hiç iyi değil yine kahrestsin 4 dersten kalmışım bu benim kaderim oldu bir sene de yaa bir sene de alttan dersim kalmadan geçeyim çok mu şey istiyorum Allah'ım!" derken dua eder gibi ellerini göğe kaldırdı. "Üzüldüm senin adına takma ben seni çalıştırırım." "Saol kuzum ama kalırsa kalsın bu yaz asla yaz okuluna gidemem tatile gideceğim geçen sene de yaz okuldan dolayı az tatil yaptım zaten." "Ne diyeyim kanka Allah başka dert vermesin."dedim. Az tatil mi en son ayaklarımı denize soktuğumu hatırlamıyorum bile ahh şu zengin dertleri. "Unutmadın demi senin işini halledelcektik buğün eniştemin şirketine gidecektik" dedi elindeki telefonu sallayarak.En son telefonda konuşmuştuk bu konuyu. "Yok tabi unutmadım ben de seni arayacaktım şimdi." "Hadi bir an önce gidelim eniştem de bizi bekliyor hem de bir an önce şu okuldan da kurtulmak istiyorum vallahi fenalık geldi okuldan" deyip arabasına doğru yürüdü. Zaten dünden beri heycandan uyumamış olan ben de onu takip ettim. Şirkete vardığımız da tahmin ettiğimden de büyük bir binaydı.Resmen o hayallerini kurduğum gökdelenlerden biriydi.Şirkete adım atmamızla bende hayal dünyama giriş yapmış gibi oldum. Selin yürüyor ama ben yanında uçuyordum.Asansöre bindiğimizde elimi kalbime bastırdım dışarı çıkacak gibiydi 180'le gidiyordu.Selin gayet rahat rujunu tazeliyordu yanımda ben çoktan iptal olmuştum bile. Bu arada ne kalbim ne asansör durmak bilmiyordu 47 48 48 49 biz hala yükseliyorduk.Hayatımda ilk defa bu kadar yükseklikteydim şu an gerçekten uçuyor olabilirdim. 61 62 63 nihayet asansör durdu ve biz duvarları camla kaplı bir salona giriş yaptık.O kadar yükseklikteydik ki şöyle bir baksam Çamdibi'ni görebilirdim. Ben etrafı incelemeye dalmışken Selin de o arada danışmadaki kadına eniştesini soruyordu.Sonra bir anda asansör açıldı sesin geldiği tarafa başımı çevirdiğim de gözlerime 1.90 boylarında yapılı hayatımda gördüğüm en yakışıklılar top 10 listesinde birinci olabilecek ama tüm heybedine rağmen ilgiyi gözlerinde toplamayı başaran bir çift deniz mavisi gözlere takıldı.Bir insan yok yok insan olamaz olsa olsa Yunan tanrısı falan olmalı mitolojiden fırlamış gibi bir şeydi bu.Yunan Tanrısı tüm heybeti yakışıklılığıyla bize doğru geliyordu. Geldi. Durdu. Bilin bakalım sonra ne oldu. Yunan Tanrısı konuştu. "Naber Selin napıyorsun buralarda" dedi Selin ona dönerek "Selam enişte ben de seni soruyordum iş görüşmesi için geldik bahsetmiştim yaa sana arkadasım Cemre" dedi Selin beni göstererek. (Enişte mi dedi şimdi bu? En son Yunan tanrısı diyorduk.) "Bu o arkadaşın mı unutmuşum canım "dedi üzülmüş gibi yaparak. (Saol Selin yaa iyiki bizi bekliyormuş adam az daha ölcek rol yapmaktan.) Elini uzatırken mavilikleri gözlerimdeydi. "Merhaba ben Can Aslanoğlu zaten Selin anlatmıştır siz benim asistanım olacaksınız" dedi bir anda ciddileşen ses tonuyla. Elini sıktım gözlerine inat elleri sıcaktı. (Ne dedi o Can Aslanoğlu mu şu bildiğimiz Aslanoğlu mu ahh Selin.) "Tabi efendim" diyebildim aniden atış hızını saniyede 200'e çıkaran kalbimin etkisini sesime yansıtmamaya çabalayarak. "Efendim yok Can Bey diyeceksiniz" dedi yine aynı soğuk ses tonuyla. "Bu arada Selin olmasa kesinlikle böyle bir emri vakiyi kabul etmem umarım övdüğüne değersiniz yoksa" dedi biraz duraksadı. "Deneme süresi falan yok beğenmezsem hemen çıkarsınız "diye sözlerine ekledi deniz mavisi gözleri buz gibi bakıyordu.Sanki konuşmamış azarlar gibi söylemişti.Yok gibi yok bildiğin beni azarlamıştı ama neden? "Selin'i mahçup etmeyeceğim Can Bey güvene bilirsiniz"dedim sesini mümkün olduğunca sabit tutmaya çalıştım. "Güveni siz vereceksiniz!Dediğim gibi beğenmezsem çıkarsınız!Sorunuz yoksa ben odama geçiyorum gerekli bilgiyi danışmadan alırsınız" dedi Selin'e küçük bir gülümseyip odasına geçti Can Aslanoğlu. İyiki geçti yoksa biraz daha konuşsa şu cam duvarların dibine oturup hıçkıra hıçkıra ağlayabilirdim. Selin'le kalakaldık öyle Can Aslanoğlu'nun arkasından.Olayın şokunu atlatınca Selin'e döndüm. "Burası Aslanoğlu şirketiymiş ve ben az önce Can Aslanoğluyla mı konuştum.Sen Aslanoğlu gibi büyük bir detayı söylemedin mi yoksa söyledin de ben Aslanoğlu gibi detayı atladım" dedim şaşkınlıktan büyük büyük açılan gözlerimle Selin'e bakarak. "Şey canım ne önemi varki şirket şirkettir" dedi Selin her zamanki umursamazlığınla. "Şirket şirket midir Selin.Sen dalga mı geçiyorsun Aslanoğlu şirketinden bahsediyoruz" şaşkınlığımı atamamıştım daha. "Ne var canım sonuç olarak eniştemin şirketi" dedi yine zengin umursamazlığındaki Selin. "Tabi senin enişteyin şirketi ama ben buranın hayalini bile kuramazdım Selin" diyerek etrafımda şaşkın bir o kadar da mutlu bir şekilde dönerken. "Haa bu arada niye kızdı ki bana bir an kovacak sandım şirketten" dedim anlık mutluluğum yerini hüzne bırakmıştı. "Yok canım senle alakalı değildir o,eniştem iş konusunda fazla disiplinlidir ondan yoksa özünde çok iyi biridir tanıyınca çok seversin" dedi hiç bu konuya takılmamış telefonuna mesaj yazmakla meşguldü. "Önemli değil alınmadım zaten ayrıca çok teşekkür ederim sen olmasan asla böyle bir iş bulamazdım" Yalan söylemiştim tabi Can Aslanoğlu'nun üslubuna çok içerlemiştim ama mecburdum bu işe. "Umarım seni mahçup etmem". Son söylediğimden sonra başını telefondan kaldırıp bana bakan Selin: "O ne demek canım tabiki etmezsin sen tanıdığım en zeki en yetenekli insansın kesinlikle halledeceģinden hiç şüphem yok" deyip elimi morel vermek için sıkıca tuttu. Özgüvenim az önceki konuşmada yerle yeksan olmasaydı bende böyle düşünebilirdim.Ama bu adam Selin olmasa bu şirkete beni çaycı bile olarak almayacağından o kadar emindimki. Sonra şirketteki işlemleri Selin'le beraber halledip vedalaştıktan sonra eve dolmuşla gelebilmiştim sonunda. Eve vardığımda kimse yoktu.Zaten olsaydılar bile kimse benim kadar sevinmezdi böyle bir işe girdiğime. Üstünü değiştirmek için odama geçtim.Dolabı açtığında farkettim yarın için giyecek hiç uygun kıyafetim yoktu kot tişörtle gidemeyeceğime göre bir şeyler almalıydım ama param da yoktu.Üstümü bile değiştirmeden hemen evden çıkıp koştur koştur terzi Sevim teyzenin yanında gittim.Sevim teyzeyi de tamda dükkanı kapatırken yakaladım. "Sevim teyze kapama lütfen!"diyebildim kesilen son nefesimle. "Bu ne panik dur hele kız "dedi benim soluk soluğa kalmış haline o da panikleyerek. "Yarın için giyecek hiç bir şeyim yok,bana etek gömlek dikelim,yeni işe girdim,ilk iş günüm,Aslanoğlu şirketi Sevim teyze asistanım hem de Can Aslanoğlu'nun asistanıyım!"konuşurken bir anda gaza gelmiştim. "Tane tane anlat kız ne işi ne eteği" dedi Sevim teyze dediklerimden hiç bir şey anlamamıstı. "Sevim teyze ben buğün yeni işe girdim.Aslanoğlu şirketinde.Ama giyecek uygun bir şeyim yok.Paramda yok.Son çare geldim bana iş için etek gömlek diker misin" dedi kendimi olabildiğince iyi anlatmaya çalışarak. "Kız başardın haa sonunda şu televizyonda gördüğümüz Can Aslanoğlu'nun mu asistanı olcan sen şimdi bak hele bak benim güzel Cemre'me" dedi o da şaşırmıti.Nasıl şaşırmasin ben bile inanmıyorken. "Orası yaa Sevim teyzem ama giyecek hiç bir şeyim yok böyle de gidilmez ki koskoca şirkete" dedim üstümdeki yine onun diktiği beyaz elbiseyi göstererek. "Geç hadi bakalım buğün de geç gideyim eve" dedi elinle derme çatma dükkannın içini göstererek. Acelece bana dükkandaki bulabildiği kumaşlardan siyah kalem etekle beyaz bir gömlek dikti saolsun canım Sevim teyzem. Hava karamaya başlamıştı evdekiler bir şey der diye denemeden aldım elime kıyafetleri eve doğru hızlı hızlı yürümeye başladım. Bir kaç yüz metre yürüdüm ki karanlık yeni yeni çökmeye başladığından tam seçemediğim uzaktan biri bana baktığın farkettim. Kim diye iyice baktım aaa kahretsin! Murat bu.Uzakta durmuş aç kurt gibi bana bakıyordu tam da yolumun üstü. Yolumu değiştirip diğer sokağa geçsem mi diyordumki Murat bana doğru gelmeye başladı. Oof nerden çıktı şimdi bu.. Diğer sokağa geçip tam yardırmaya başladım. Noldu bilin aaa deli! O da koşuyor peşimden ben koşuyorum o koşuyor ben koşuyorum o koşuyor böyle bir km falan koştuk. Durdum. Soluk soluğa kalmıştım arkamı döndüm.Aramazıda 50 metre yaa var yaa yok. "Noluyor Murat?" "Bilmem sen öyle güzel koşunca bende koşayım dedim" dedi normal bir şeyden abhsediyormuş gibi. (Ben size deli demiştim demi.) "Tamam ben şimdi yürüyeceğim umarım çok güzel yürüyorum diye peşimden gelmezsin."dedim "Elimde değil Cemre sen ne yaparsan bana güzel geliyor sen şu Çamdibi'ni beğenmiyorsun yaa burası sen varsın diye Cennet bana" dedi titreyen ses tonuyla. "Ama bana değil sen olsan da olmasanda Çamdibi bana cennet değil burası benim cehennemim!"dedim ve arkamdan geliyor mu diye bile bakmadan yoluma devam ettim.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD