10. Bölüm: Abdulsıtar GÖÇMEN Sahada

2173 Words
#Abdulsıtar Ladin'in yanından ayrıldıktan sonra eve yorgun argın bir şekilde gelip kendimi yatağa bıraktım. Başım o kadar ağrıyordu ki şu an hiçbir şekilde durum tahlili yapacak durumda değildim. Onun için en iyisi uyumak ve tahlili yarın sakin kafayla yapmak. ♡♡♡♡♡ Sabah çalan alarmla uyandığımda kendimi yataktan çıkartmak için ekstra bir çaba harcamam gerekiyordu. Çünkü dünün yorgunluğu hâlâ bedenimde varlığını göstermekteydi. Fakat bu günün gerçeği her günün iş hayatı yüzünden sıcacık yatağımdan kalkmam gerektiği gerçeğini değiştirmiyordu. Ayaklarımı yataktan aşağı sallandırmaya başladım. Başımı sağa sola sallayıp kendime gelmeye çalıştım. “Of, işe gitmek istemiyorum!” diye seslice isyan ettim. Başımı geri yastıkla buluşturup gözlerimi yumdum. Alarm ikinci defa çalınca gözlerimi yumduğum gibi geri açıp yataktan doğruldum. Aslında işimi seviyorum ama işim gereği bedenim ne kadar uykuya hasret olsa da insanlar da bedenime hasret. Aslında bedenime değil de neyse şimdi oturup uzun uzadıya bunun anatomisini düşünemem. Yataktan kalkmayı başardığım gibi kendimi odamın yanında kalan banyoya attım. Aynaya bakınca dünden kaldığım çok belliydi. Mavi gözlerimdeki kızıl halkalar uykusuzluğumun habercisi gibi aynadan bana göz kırpıyordu. Avurtlarım da hafiften çökmüştü. Öncelikle bir duş alıp üzerimdeki kirden arınmalıydım. Üzerimi çıkarıp kendimi sıcak suyun altında bıraktığımda bedenime değen her bir damla suyla kendimi yeniden doğmuş hissediyordum. Tertemiz ve masum. Elime aldığım orkide çiçekli duş jelinin kokusu her zaman beni mest etmiştir. Kokusu o kadar hoşuma gidiyor ki elimde olsa her şeyimi orkide çiçeği yapacağım. Duş da işimi bitirdikten sonra bornozumu giyip odama geçtim. Elime aldığım saç kurutma makinesiyle saçlarımı kurutup dolaptan bugün giyeceklerimi seçtim. Üzerimi de giyindikten sonra son bir kere aynaya baktığımda gayet yakışıklı görünüyordum. Aynada kendime göz kırpmayı ihmal etmeden odadan çıktım. ♡♡♡♡♡ Odamda otururken kapının tıklatılmasıyla daldığım dalgalı düşüncelerimden sıyrılmak zorunda kaldım. Kendime çeki düzen verdikten sonra tok bir sesle "Gir." diye seslendim. İçeriye sekreterim Bahar girdi. Boğazını temizleyip hafifçe gülümsedi. "Abdulsıtar Bey, Arslan Bey geldi." "İçeriye alabilirsin Bahar." dedikten sonra Bahar odadan çıktı. Masamdaki gereksiz eşyaları toparlarken kapı çaldı. "Gir." komutunu verdikten sonra önde Bahar arkasından da Arslan Bey içeriye girdi. Ayakta durduğumdan dolayı Bahar'a bundan sonrasını ben hallederim bakışı attım. "Hoş geldiniz Arslan Bey." deyip elimi uzattım. "Hoş bulduk Abdulsıtar Bey." diyerek elimi sıktı. "Buyurun şöyle geçin." deyip koltukları gösterdikten sonra koltuğuma geçtim. Arslan Bey gösterdiğim koltuklardan birine oturduktan sonra Bahar "Bir şeyler alır mısınız?" diye sordu. Arslan Bey "Orta şekerli bir Türk kahvesi alayım." dedi. "Bana da orta şekerli bir Türk kahvesi." Bahar başını sallayıp "Hemen getiriyorum." dedi. Bahar odadan çıktıktan sonra bakışlarım Arslan Bey'i buldu. "Görüşmeyeli nasılsınız?" diye defterime göz ucuyla bakıp gülümseyerek sordum. Arslan Bey elini alnına götürüp alnını kaşıyarak "Nasıl olayım Abdulsıtar Bey!? Hayatın koşturması bizlere kendimize bakmamıza izin veriyor mu ki nasıl olduğumuzu bilelim!?" diye kızgınlıkla konuştu. "Bunu sorduğunuza ve burada bulunduğunuza göre izin vermiş gibi görünüyor." dedim sakinlikle. "Desenize sayın hayat bizlere bu lütfu gösterebilmiş. Ne mutlu bize!" diye kızgın sesine alay ekledi. Başımı sallayıp biraz sakinleşmesi için soru sormamaya karar verdim. Arslan Bey eliyle alnına masaj yapmaktan vazgeçip elini masanın üzerine koyup ritim tutturdu. Ardında ritmi durdurup eliyle yüzünü örtüp derin bir sessizliğe gömüldü... Arada kısa bir sessizlik olduktan sonra bu sessizliği kapının tıklatılma sesi bozdu. "Gir." Bahar gir komutunu alıp içeriye girdikten sonra kahveleri önümüze bıraktı. "Başka bir şey ister misiniz?" diye kibarca sordu. Arslan Bey "Hayır, teşekkürler." dedi. Başımı olumlu anlamda sallamakla yetindim. Bahar odadan çıkınca bu sefer söze Arslan Bey girdi. "Abdulsıtar Bey kendimi çok kötü hissediyorum. Hâlen o kadının beni aldatmasını şu an yaşıyormuşum gibi hatırımda tap taze yer edinmekte.” diye yorgunlukla konuşup sustu. Elini kahve bardağına götürünce konuşmak için ağzımı açacakken “Zaten hayatın sillesi sağ olsun her gün onun o meymenetsiz yüzünü bana gösterdiğinden dolayı bu kötü durumu aklımın uçlarından silmek kolay olmuyor." diye nefretle konuşup sakinleşmek için kahvesinden bir yudum aldı. "Hastanede durmadan karşılaşıyor musunuz?" Arslan Bey bana kısa ve net bir bakış atıp gözlerini karşıdaki cama dikerek "Ne yazık ki aynı iş yerinde bulunduğumuz için yüz yüze bakıyoruz ve bu durum olayla beni daha çabuk yüzleştireceğine beni günden güne yıpratmakta. Böyle onu gördükçe kendime hakim olamamaktan korkuyorum." der demez bana döndü. “Öfkeme yenilip kötü bir şey yapmaktan korkuyorum!” diye yenilmişçesine konuştu. Defterime birkaç not alıp "Karşılaşınca ne yapıyorsunuz?" diye sordum. "Yolumu değiştiriyorum." diye net cevap verdi. "Bu siz de bir tatmin duygusu meydana getiriyor mu?" Arslan Bey şaşkın bir şekilde "Nasıl yani, anlayamadım?” dedikten sonra biraz düşünür gibi olup “Söylediğinizi daha da açar mısınız?" diye sordu. Başımı sallayıp gülümsedim. "Alev Hanım'ı gördüğünüzde yolunuzu değiştirmeniz ve bu durumun insanlar tarafından da fark edilmesi sonucunda insanların suçlu tarafın Alev Hanım olduğunu düşünmesini sağlamak siz de bir rahatlatma duygusu hissettiriyor mu?" diye açıkça sordum. "Zaten suçlu o ki!" diye sert bir tepki aldığımda Arslan Bey’in bu aldatılma olayını kolay kolay atlatamayacağını tekrar anladım. "Bunun başkalarının hissetmesi, anlaması, bilmesi siz de ki intikam alma duygusunu tatmin ediyor mu?" diye asıl noktaya dikkat çekmeye çalıştım. Arslan Bey dudaklarını ıslatıp kahvesini eline aldı. Kahveden birkaç yudum aldıktan sonra kahveyi sehpaya bırakıp kelimelerini özenle seçerek konuşmaya başladı. "Onu gördüğümde yolumu değiştirince ondan ne kadar nefret ettiğimi hissetmesini sağlamak istiyordum ve öfkemi kontrol altına almaya çalışıyordum. Yani sizin deyiminizle bir nevi intikam alma şekli ama bunun diğer insanlar tarafından fark edilip anlaşılması durumunu düşünmemiştim ama öyle ise iyi ki yapmışım ve burada kalacağım süre zarfında yapmaya devam edeceğim!" diye sona doğru yine öfkeli bir sesle konuşmaya başladı. "Kalacağım süre zarfı derken?" diye merakla sordum. Arslan Bey elini masaya koyup ritim tutturarak "Abdulsıtar Bey, size önemli bir şey söylemem gerek." dedi. "Buyurun." dedikten sonra ritim tutturmayı bırakıp gözlerime baktı. "Dün onu o pisliğin arabasına binerken gördüm. O an kan beynime sıçradı. Vücudumda hissettiğim sinir dalgaları bedenimi sarmaşık misali sardı ve o pisliğe tekrardan saldırıp, dövmek için beni yönlendirmekteydi. Fakat sizin bana söylediklerinizi hatırlayıp kendime yapmaya çalıştığım telkinler sayesinde onları görmezden gelerek arabama binmeyi başardım. Fakat şu an bu durumu size anlatırken bile o sinir dalgaları bedenimi sarıyor. Bundan dolayı bir karar aldım." dedi tüm samimiyetiyle. "Ne türden bir karar?" diye merakla sordum. Önüne bakıp kahvesinde kalan birkaç yudumu da yudumladıktan sonra konuşmaya başladı. "Tayinimi isteyeceğim olmadı istifa edip kendi özel kliniğimi başka bir yerde ondan veya onlardan uzak bir yerde açacağım. Böylelikle onları görmedikçe bu durumu unuturum." Kaçmayı tercih ediyor. Kaçarak unutacağını böylelikle atlatacağını düşünüyor. Masamdaki sudan bir yudum alıp Arslan Bey'e dikkatlice baktım. "Arslan Bey yapılan hava değişiklikleri elbette insan üzerinden olumlu etkiler bırakabildiği gibi olumsuz etkilerde bırakabilir ama siz kurulu düzenizi tamamıyla değiştirip yeni bir düzene merhaba demek istiyorsunuz. Bazen bu tür şeyler tek düzleşen hayatımıza bir heyecan katabilir. Fakat siz bunu bir kaçış yolu olarak kullanmaktasınız. Bunun yerine 1-2 haftalığına bir tatile çıkmanız daha iyi olur." diye sona doğru kaçmak yerine başka yollar göstermeye çalıştım. "Tatil yaparak bu durumu atlatabileceğimi mi söylüyorsunuz? Bu o kadar kolay bir durum değil!" diye inatla konuşmaya devam edince dudaklarımı dilimle ıslatıp kelimeleri daha bir özenli seçerek konuşmaya devam ettim. "Arslan Bey bunun yerine kurulu düzenizi bozarsanız bu sizin hayatınıza yaptığınız bir değişlik olmaz. Sizin hayatınıza yaptığınız; olaylardan ve durumlardan kaçmaktır. Sizin kaçtığınız ne varsa hepsi sizin peşinizden gelecek. Unutmayınız ki geçmişin hayaletleri gün yüzüne çıkabilmek için akrebin arkasında zaman kollar. Bundan dolayı şimdiki zamanda geçmişin gölgeleriyle barışamadığınız için gelecek zamanın gölgelerine bir acaba ile yaklaşırsınız. Bu da sizi bu durumdan daha çok yıpratacak. Aslında şu an kurtuluş olarak gördüğünüz çözüm gelecekte sizin esaretiniz olabilir." diye açık bir dille konuşmayı noktaladım. Arslan Bey sinirle elini yüzüne sürüp ardında saçlarına daldırarak bitkin bir sesle konuşmaya başladı. "O zaman siz söyleyin ne yapayım? Her gün onu görmek bana katlanılmaz acılar yaşatıyor. Ruhum parçalanıyor. Acaba diyorum nerede hata yaptım ki bana bunu reva gördü. Hani bunu yapmak yerine karşıma geçip bu ilişkiyi bitirmek istediğini, eskisi gibi hissetmediğini daha sonra ikimizi üzecek bir durum meydana gelmemesi için iyi bir çözüm olduğunu söyleseydi daha az yara alarak atlatırdım ama şu an ölmek ya da öldürmek istiyorum. Bir türlü bu durumu sindiremiyorum. Ruhum parçalandı, onurum yerle yeksan oldu. Ailem ne kadar belli etmese de üzüldü. Düşmanlarım bile hâlime üzüldü. Bunları bildikçe gördükçe kendimi bir türlü toparlayamıyorum. Beni anlıyor musunuz?" Adamın hâline üzülmüştüm. Keşke böyle olmasaydı ama yapacak bir şey yok. Şahsi düşüncelerimden sıyrılıp konuya psikiyatrist edasıyla bakmaya kaldığım yerden devam ettim. "Arslan Bey, Alev Hanım size bu ilişkinin bittiğini, eskisi gibi hissetmediğini, dostça bir ayrılık ile ayrılmak istediğini söyleseydi kabul eder miydiniz?" diye sormamla Arslan Bey’in öfkeden koyulaşan yeşillerinin siper noktası oldum. "Bunun yerine beni aldattığında mı kabul edeceğimi söylemek istiyorsunuz?" diye bağırarak sorduğunda sakin kalmaya çalıştım. "Hayır, öyle bir şey demek istemiyorum. Sadece Alev Hanım size bu ilişkinin eskisi gibi olmadığını bu durumdan dolayı ayrılmak istediğini size açıkça belirtseydi o zaman sizin cevabınız veya teklifiniz ne olurdu?" diye sorumu daha ne kadar net sorabilirim bilmeden beni anlamasını umarak tekrar sordum. Arslan Bey sinirini arka plana itip beni anlamaya başladığını sessizleşmesinden anladım. Ben de sabırla konuşmasını bekledim... Aradan geçen bir iki dakikanın ardında Arslan Bey soluyup bana bakarak konuşmaya başladı. "Tabii ki hayır derdim.” dedikten sonra bana baktı ama nedenini sormadan kendisini söyleyeceğini bildiğimden susmayı tercih ettim. “Neden hemen kabul edeyim. Sonuçta biz severek evlendik. Yani en azından ben öyle zannediyordum!” diye öfkeyle konuşup derin bir nefes alarak tavana baktı. Ardında bana dönüp sakin kalmaya çakıştığı her hâlinden belli olan bir edayla “Neden böyle düşündüğünü ona bu düşünceye iten bir şey mi yaptığımı sorardım. İlişkimizi tek düze indirecek kadar yoğun bir tempo yaşıyorsak bunu biraz azaltıp kendi ilişkimize zaman ayırmak için elimden geleni yapardım. Bu ve buna benzer şeyler yaptıktan sonra eğer hâlen ayrılmak istemekte ısrarcı olursa o zaman tamam derdim. Sonuçta eskiler ne demiş bülbülü altın kafese koysan da vatanım der.” dedi. Son söylediğini anlamlandırmaya çalışırken Arslan Bey geldiğinden beri ilk defa gülümseyip “Yani bunca çabaya rağmen durağanlaşmış bir ilişkiyi canlandıramıyorsak zaten o ilişki toprağa gömülmüştür. İki tarafında birbirine acı çektirmesine gerek olmayacağını düşünüp ona göre kararımı verirdim ama o ne yaptı beni aldatmayı seçti!” diye tekrar bağırmaya başlayınca kısa vadeli bir umut olduğuna ama yine de umut olduğundan hafifçe gülümsemeyi ve Arslan Bey’i dinlemeyi tercih ettim. “Ya bir insan bir insanı nasıl aldatır? İlişki yaşadığı insanın onurunu hiç mi düşünmez? Başka biriyle olmak istiyorsan ol ama önceden bir ilişkin varsa onu bitir sonra o kişiyle birlikte ol.” dedikten sonra durup yutkunduktan sonra üzgün bir sesle “Hem kendi onurunu hem de karşındaki kişinin onurunu niye zedeliyorsun ki?” diye yıllarca cevabı bulunmayan soruyu boşluğa sordu. Daha sonra Arslan Bey derince soluyup elini alnına götürdü. Alnını ovalayıp bana baktı ve hüzünlü bir sesle konuştu. “Abdulsıtar Bey, aldatmanın ne kadını ne erkeği vardır. Gözümde aldatmak en büyük karaktersizliktir. Ben onu sadece bir kere aldattım." "Ne!" diye tepki göstermekten kendimi alamazken Arslan Bey telaşla bana bakıp "Yanlış anlamayın ya da anlayabilirsiniz. Sonuçta o da aldatmak oluyor ama onun yaptığı gibi onur kırıcı olmuyor. Aslında aldatmak yerine hata diyelim ve başka bir şey diyelim ya da ne dersek diyelim sonuçta kendimde hata olarak gördüğüm tek nokta." dedi. Kendimi toparlayıp koltukta dikleştikten sonra su içip Arslan Bey’e baktım. "Az önceki tepkimden dolayı özür dilerim.” dediğimde Arslan Bey başını olumlu anlamda sallayıp “Sorun değil.” dedi. “Teşekkür ederim. Peki Alev Hanıma karşı nasıl bir hata yaptınız?" diye asıl sorumu sordum. Arslan Bey tekrar eliyle masada ritim tutturup "Ben onu işimle aldattım. Hastanenin işini eve taşıdım. Hem evde hem de hastanede işimle ilgilendim ve onu ihmal ettim. İşte bu iki dengeyi sağlayamadığımdan dolayı hatalı olabilirim ama bu benim aldatılmamı onaylamaz." diye bu sefer sakinlikle konuşup bana baktı. Onu onaylamalı istiyordu çünkü böylelikle kendisini tamamıyla suçsuz görüp tüm öfkesini Alev Hanım’a kusabilecekti. Belki de şimdiye kadar Alev Hanım ve o adama karşı öfkesini içten içe dizginleyen, yanlış hareket etmesini engelleyen kendisinde hata olarak gördüğü eş ve iş arasında oluşturduğu dengesizlik terazisiydi. "Düşünme biçiminiz güzel ama dediğim gibi kaçmak yerine 1-2 haftalığına bir yerlere tatile gidin. Böyle hiç bilmediğiniz ama sizin ruhunuza hitap edecek bir yere gidiniz. Orada daha güzel ve açık bir şekilde düşüncelerinizi dinlersiniz." diyerek istediği cevabı vermek yerine onu asıl cevaba götürecek başka bir öneride bulundum. "Yani burada kalıp bu durumla yüzleşmem gerektiğini söylüyorsunuz." diye konuşmasıyla beni anlamaya başladığını anladım. "Aynen öyle diyorum." dedim sevinç ve umut barından bir sesle. "Ya bu 1-2 haftalık tatil işe yaramazsa o zaman ne yapacağız?" diye korkuyla sordu. "O zamanı o zaman görelim. Biz şu anki zamana odaklanalım." dedim güven vermek istercesine. Arslan Bey ayağa kalkıp ikinci defa gülümseyerek "Haklısınız. O zaman ben 2 haftalık bir tatil için bavullarımı hazırlamaya başlayayım." dedi. Masadan kalkıp karşısına geçtim. "Çok iyi yaparsınız." "Teşekkür ederim." "Önemli değil." Arslan Bey ile tokalaşıp ona kapıya kadar eşlik ettikten sonra masama geçtim. Aklıma Ladin geldiğinde yüzümde istem dışı bir gülümseme oluşmuştu. O gün evlerinde annemin aldatma lafına gösterdiği tepki sonucunda onunda bu tür ilişki türüne karşı olduğunu anlamıştım. Aslında Arslan Bey düşüncesinde çok haklı. Aldatmak yerine şu anki zamanda yaşadığın ilişkini bitir yeni ilişkine başla. Neden onur kırıcı bir şekilde asıl var olan ilişkini bitiriyorsun ki? Bazen insanlar çok aptal oluyorlar. “Birazdan tekrar psikolog Abdulsıtar kimliğine bürüneceğim daha sonra gerçek Abdulsıtar onun için kişisel düşüncelerimi akşama bırakayım.” diye telefona uzanıp Bahar’ı aradım. Etrafı toplaması için onu çağırdıktan sonra yerimden kalkıp odamın bahçeye çıkan kapısından dışarıya çıkıp temiz sonbahar kokusunu solumaya ve rahatlamaya başladım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD