8. Bölüm: Kendinden Şüphe Etmek

1189 Words
#Ladin Kafamda cirit atan düşüncelerle tavan aşkımla bakışıyorum. Yiğit Bey'in belirttiği gibi egolu biri miyim? Bence öyle biri değilim. Yani olsaydım bilirdim. Bir de kendini bilmek ne zamandan beri küstahlık olmaya başladı. Asıl mesele kendini beğenmiş iki ego yığınından başka bir şey olamayan insancıkların ne zamandan beri kıymetli düşüncelerimin merkezine oturmaya başladılar. Bu sorunun cevabı zor olmasa gerek. Neyse en iyisi bu iki sorunu ortadan kaldırmak. Gerçeği uzun süredir maraton geçen hayatıma renk katmadılar değil ama daha fazla kalırlarsa ben renkten renge geçiş yapacağım. Ayağa kalkıp masamın üzerinden dizüstü bilgisayarımı alıp yatağıma geçtim. Dizüstü bilgisayarımı kucağıma alarak beynimi, elimi ve gözümü Google amcaya gerçeği Yiğit Bey'e adayıp arama tuşuna "Yiğit Ali POYRAZOĞLU" yazdım. Arama motoruna tıklayınca gördüklerim karşısında dilimi yutmak yerine dilimi çıkardım. Google'da ki fotoğraflarına bak! Sanki burası deniz ya da vücut sergileme yeri. Kas yığını! Aşağıda **'ını görünce üzerine tıklayıp sayfaya yönlendirmesini bekledim. Sayfaya yönlendirdiğinde beyefendinin takipçi sayısının azımsanmayacak kadar iyi olduğunu fark ettim. Fotoğraflarının altındaki yorumları inceleyince aklımdan geçen tek düşünce "Ya buna mı yakışıklı, zeki diyorlar. Yakışıklı ve zeki görmezsek anlayacağız." düşüncesiydi. Bir de bir insanın fotoğrafına bakarak zeki olduğunu anlamak sanırım çok zeki insanların yapabileceği ultra bir öngörü. Instagram sayfasından çıkıp ana sayfaya gittim. Aşağıda gördüğüm biyografisine tıkladığımda sayfada 7 ceddinin biyografisinin de yer aldığını fark ettim. İlk önce dedelerini incelemeye karar verip üzerini tıklayıp incelemeye başladığımda adamın neredeyse 7 ceddine canı gönülden selamlarımı yollayacaktım. Maşallah ailenden Karunlar bunlar. Mübarek yüksek sosyetendenim diye geçinenler sanırım POYRAZOĞLU sülalesini tanımıyor. Genel olarak yedi ceddini incelediğimde şirketin başına geçmeden önce evlilik müessesine adımlarını atmış bulunmaktadırlar. Demek ki söylediklerinde doğrululuk payı varmış. Yedi ceddinden çıkıp Yiğit Bey'in ayrıntılı biyografisine bakınca aramızda beş yaş olduğunu fark ettim. Resmen aramızda beş yaş var! Bu ne be, benim gibi çıtır bir kız bu Allah'ın içi geçmişine mi kaldı? Bir kere yaştan kaybediyor sayın ukala! Biyografisini inceledikçe düşüncelerimde değişiklikler meydana gelmeye başladı. Yiğit Bey, başak burcu bu güzel bir ayrıntı. Anlaşabileceğim bir burç. Burçlara inanan biriyim. Doğduğumuz günden saniyesine kadar önemli olduğunu düşünüyorum. Fakat günlük burçlara inanmıyorum. Burçların uyumu zaten sosyal hayatımızda yaşadığımız ilişkiler sonucunda ortaya çıkıyor. Yiğit Bey'le burçların uyumundan kaynaklanan bir benzerliğimiz var. Bunu arka plana itmek istemediğimden dolayı defterimdeki çizelgeye not ettim... Aslında mantıklı düşününce beş yaş ideal. Çünkü erkeklerin beyni sonradan olgunlaştığı, kadınlarından daha genç bir yaşta yaşlandıkları için uygun bir yaş farkı oluyor. Gerçeği Yiğit Bey'in beyninin olgunlaştığını pek söyleyemem. Adama hâlen saydırmakla meşgul olduğuma inanamayıp bilgisayarı kapattım. Masamın başına geçip defteri çekmeceye koyup çekmeceyi kilitledim. Bence böyle araştırma yapmaya gerek yok. En iyisi yarın Zehra'ya numarasını bulmasını isteyip bu konuyu tamamıyla kapatmak. Eğer oturup güzel bir şekilde konuyu konuşup sonuca bağlamazsam(k) hayatımda bu belirsizlik olarak kalacaktır ve ben hayatımda belirsizlik istemiyorum. Yatağıma uzandıktan sonra pikeyi üzerime çekip kendimi karanlığın şefkatsiz kollarına bıraktım. ♡♡♡♡♡ Sabah alarmın sesiyle güzelim uykumdan uyanmak zorunda kalmanın acısıyla yataktan çıktım. Banyodaki işlerimi halledip mutfağa annemin yanına gittim. Annem kahvaltılıkları masaya dizmekle meşgul olurken geldiğimi fark etmedi. Yanına varıp "Günaydın efendim." dedim. Annem irkilerek baş parmağını ağzına götürüp damağını kaldırdı. Daha sonra elini göğüs kafesinin üzerine koyarak "Kızım hırsız gibi ne yaklaşıyorsun!?" diye korkuyla konuştu. Annemin yüzüne hafif tebessümle bakıp "Anne ne bileyim senin bu kadar daldığını. Altı üstü bir kahvaltı hazırlıyorsun bu kadar dalgın olacak ne var ki?" diye merakla sordum. "Bugün Lila, erkek arkadaşını bizimle tanıştırmaya getirecek. Acaba ne yapsam diye düşünüyorum." "Anne düşünecek ne var ki Lila'ya sor. O bilir çocuğun neler sevdiğini." Annem bana ters ters bakıp "Nereden bilecek benim kızım elin oğlunun ne sevdiğini!?" diye kızarak sordu. Anneme gerçekten mi bakışı atıp "Anne sence sevgili oldukları için olabilir mi?" diye sordum. Annem her an üzerime atlayacakmış gibi durarak "Biraz kardeşinden feyz al. Bak kendisine ne kadar güzel, eli yüzü düzgün bir çocuk bulmuş. Üniversiteden sonra evlenip kendi yuvasını kuracak. Böylelikle beni hiç görücü zahmetine sokmayacak ama sen mezun oldun, işini kurdun ama bir yuvanı kuramadın!" diye serzenişte bulunmayı da ihmal etmedi. Ne yapayım demek vardı da annemin beni öldürmesi şart olurdu! "Anne ilk önce çocuğu görmeden eli yüzü düzgün olduğunun kanısına nasıl vardın gerçekten çok merak ediyorum. İkinci ise benim gibi bir afeti devran evlenirse hayranlarımın hâli ne olacak? Hiç düşündün mü?" Nıç Nıç sesi çıkararak "Sen resmen hayranlarımı depresyona sokuyorsun." dedim. Annem hafif gülüp sonra sopa göstererek "Havalara bak havalara! Görende seni Jennifer Lopez, Adriana Lima ya da Barbara Palvin zanneder. Kızım sen bir gözüme bak ben de bu laflara kanacak göz var mı? Senin bu laflarına ancak çocuklar kanar." dedi haklı olarak ama benim adım Ladin KÖKSAL asla geri adım atmam! "Anneciğim ben kendimi kimseyle kıyaslamam ki. Şu dünyada sözlükte bile karşılığım olamaz. Neden diye bir soru takılıyor gibi bakıyorsun. Çünkü anneciğim diğer sözcükler arasında heba olmayayım ve sözcükler anlamlarından utanmasın diye sözlük beni karşılıksız bırakıyor." Annem bana bakmakla yetinirken ben kazandığım zaferin coşkunluğuyla ona bakmaktaydım. "Ladin Köksal tüm asaletiyle sahalara giriş yapmış bulunmaktadır." Yiğit Bey! Hay senin Yiğit Bey diye tepki veren beynine Ladin... Kendime saydırmayı bırakıp arkadan gelen Lila'nın sesine döndüm. Lila bana gözlerini kısarak bakıp gülümsedi. "Ya da asalet yerine ego mu, ukala mı desem ya da bir şey daha demek istiyorum da ama büyüğüm olduğun için söyleyemiyorum." diye sözde üzülerek benimle dalga geçmeye başladı. Acaba Lila, Yiğit Bey ile bir tanışıklığı olup sözleşerek mi bana psikolojik baskı uyguluyorlar? Saçmalama Ladin! Evet iç sesime hak veriyorum ama bu kadar da tevafuk olmaz kardeşim. Lila gülümsemeye devam edince gözlerimi kısarak "Anne, bugün akşam yemeğine geç katılacaktım ama şu Erhan'ı bir de ben de daha yakında tanıyayım." deyip Lila'ya zafer kazanmışçasına gülümsedim. Lila, hemen dibimde bitip "Abla!" sert bakışlarımı görünce "Ladin zaten abim, annem ve babam çocuğa ecel terleri döktürecekler bir de sen karışırsan sonumuz hastanede bitecek." dedi. "Neden hastanede bitsin ki Lilacığım? Sen zaten doktorluk eğitimi almıyor musun, bakarsın çocuğa!" dedim alayla. Lila masum olduğunu düşündüğü bakışlarını bana yollayıp medet umarcasına bakması beni pek fiklemedi. "Ladin senle de hiç şakalaşmıyor. Ben canını hiç sıkmak ister miyim ki? Sadece ortamın enerjisini daha çok arttırmak için öyle bir şey söyledim." Lila'nın üzülerek söylediği bu sözler karşında içimde bir vicdan azabı başlamadı değil. Lila'yı kollarımın arasına alarak "Şaka yaptım deli kız, sadece seninle şakalaşmanın tadını çıkarıyorum." dedim. Lila yavaştan gülmeye başlayarak "Ladin ukala falan filansın ama vicdanına oynandığında geri tepiyorsun." deyip kahkaha atarak gülmeye başladı. Ben ise ancak Lila'ya en kötü bakışlarımı yollamakla yetindim. ♡♡♡♡♡ Ofise geldiğimde "Zehra bana sade bir Türk kahvesi yapıp odama gel." diye emir verip odama geçtim. "Tamam Ladin Hanım." Odamın kapısını açıp içeriye girdim. Masama kurulandıktan sonra çalan kapıyla "Gel!" diye seslendim. Zehra elinde kahve tepsisi ile içeriye girip önüme sade Türk kahvemi ve fındıklı çikolatamı bırakıp geri çekildi. "Zehra, Yiğit Ali POYRAZOĞLU'nu arayıp müsait bir zaman dilimi için randevu ayarla." Zehra başını sallayarak odamdan çıktıktan sonra elimdeki işleri bitirmeye koyuldum... Aradan ne kadar zaman geçti tam olarak bilmiyorum ama çalan kapı ile başımı dava dosyasından kaldırdım. "Gel." Zehra içeriye girip "Ladin Hanım, POYRAZOĞLU şirketiyle haftaya cuma günü öğleden sonra saat 14.00'da randevu ayarlayabildim." dedi. "Sağ ol Zehra." Zehra başını sallayıp "Önemli değil Ladin Hanım. Bir de dışarıda Abdulsıtar GÖÇMEN beyefendi sizinle görüşmek istiyor." dedi. Abdulsıtar'ın ismini duymam hoşuma gitti. Dün konuşmamız yarım kalmıştı. En azından bir belirsizliği ortadan kaldırmam için bana fırsat doğmuştu. "Gelsin." Zehra olumlu anlamda başını sallayıp odadan çıktı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD