Gözlerim titrerken, yerin dibine girmeyi istedim. Deve kuşu gibi başımı bir yerlere sokmayı diledim. Ama gerçekler suratıma tokat gibi çarpıyordu. Karşımda gözü yaşlı ve şaşkın olan Cemile teyzeyi gördükçe babamdan bir kez daha nefret ettim. Neden her akşam şiddetle karşı karşıya geldiğimi bilmesemde, bir kez bile babama karşı gelmemiş 'Neden bunu yapıyorsun?' Diye sormamıştım. Annem hayattayken yüksek sesle konuştuğunu dair görmediğim babam, annemden sonra çok değişmişti. Durumumuz kötü değildi ama iyi de sayılmazdı. Babamın emekli maaşı sürekli gece hayatına giderken benim aldığım maaş ile evi geçindirmeye çalışıyordum.
"Mehmet!" Diye yüksek sesle konuşan Cemile teyze ile ürperdim. Cemile teyzenin sesini duyan Mehmet amca, hızla içeri girdi. Gözümün önünde olan hareketliliği anlamakta zorluk çekiyordum.
"Ne oldu?" Diye merakla konuşan Mehmet amca gözlerini, eşi ile benim aramda gezdiriyordu. Biran önce gelecek cevabı dinleme istediği, sabırsızca olan hâl ve hareketlerinden belli oluyordu. Onun bu telaşlı ve meraklı haline tebessüm ettim. Öz babamdan çok düşünüyordu beni. Gözlerim dolarken, başımı iki yana salladım.
"Babası yapmış Mehmet..." dedi fısıltılı çıkan sesiyle. Gerçekler bir kez daha yüzüme tokat gibi çarparken ürperdim. Gözlerimi, onlardan çekerek başımı yere eğdim. En savunmasız hâlimi, ben bile kabullenememişken başkasının görmesini istemiyordum. Gözlerimden süzülen yaşlar, yanağımı teğet geçerek yere damlıyor ve sessizlik çöken odada tok bir ses oluşturuyordu.
"Baban mı yaptı bunu?" Dedi doğrulamak ister gibi. Sessizliğe alışan kulaklarım, Mehmet amcanın şefkatli sesiyle sızlarken göz yaşlarımı sildim. İnkar etmenin bir faydası yoktu artık. Başımı, zorlukla sallayarak onayladım. Daha ne kadar utanabilirdim? Daha ne kadar kendimi, çaresiz hissedebilirdim? Ne kadar üzülebilirdim? Bilmiyorum. Ama hissettiğim bu utanç, beni benden alıyor ve yok ediyordu. Dayak yediğimi bilmeleri, buradan kaçıp gitme isteğimi teşvik ediyordu.
Ortamdaki sessizlik ağlama isteğimi arttırırken, Mehmet amca bir adım yaklaşarak, kolları arasına sardı bedenimi.
Etrafıma dolanan kollarla, titredim. Böyle bir şeyi beklemiyordum ama bir babanın sıcak kollarına hasrettim. Saçlarımda gezinen şefkatli elleri, dudaklarım arasından feryadın kopmasına neden oldu. Omuzlarım şiddetle sarsılırken, etrafımı saran kollar sıkıştı. Kemer izleri sızlıyordu ama umursamadım. Geçmişim yanarken, bu sızı bir hiçti.
"Ağlama kızım. Sen ağladıkça ben kendimi çaresiz hissediyorum." dedi hüzünlü sesiyle.
"Elimden bir şey gelmiyor. Babanı en fazla şikayet edebiliriz ama buna sen izin vermezsin." diye devam etti çaresiz sesiyle. Haklıydı. Elinden bir şey gelmezdi. Ve yine haklıydı annemden bana son kalan kişiyi, şikayet edemezdim. Göz yaşlarımı durdurup kendimi, zorlukla geriye çektim.
"Biliyorum Mehmet amca. Ne olursun kendini benim yüzümden çaresiz hissetme. Ben alıştım artık." diyerek gözlerine tebessümle baktım. Gözlerinde oluşan hüzün, şefkatle yer değiştirirken daha çok gülümsedim.
"Sen benimde kızım sayılırsın Seren. Ne zaman derdin olursa, bunalırsan, kapımız her zaman açık." dedi uzun zamandır sesi çıkmayan Cemile teyze. İkisine minnetle bakarak, yüzümü sildim.
"Sağolun, iyi ki varsınız." diyerek ikisine bir sarıldım.
"Neyse hadi ben, elimi yüzümü yıkayıp, işimin başına dönüyorum." diyerek gülümseyip, odadan çıktım. Ağlamaktan kızaran, burnumu ve gözlerimi kimse görmesin diye başım yere eğik tuvalete doğru ilerledim. Tuvalete girip, elimi yıkayıp, gözlerimi sildim. Yüzümü yıkamak istemiyordum. Eğer yıkarsam morluklar meydana çıkacaktı. Ve bu en son istediğim şey bile değildi. Ayna da son kez kendime baktım. Boynumdaki yer yer olan morluklar fazla dikkat çekmiyordu. Ama dikkat edenlerin yanlış anlayacağını biliyordum. Sanki, geceden kalma hayat kadını gibi görünüyordu. Hızla geri soyunma odasına geri döndüm. Mehmet amca ve Cemile teyze yoktu. Sanırım Cemile teyze eve gitmişti. Gözlerim odanın içinde dolanırken, kanepenin üzerinde gördüğüm düz siyah renginde olan floru alıp, boynuma doladım.
....
"Saat geç oldu artık, istersen çık kızım. Eve geç kalma." diyen Mehmet amca ile derin bir nefes aldım. Çok yoğun bir günü daha devirmek üzereydik. Sabahtan beri, o masa senin, bu müşteriler benim diye diye canım çıkmıştı.
"Sorun değil Mehmet amca, son masada kalksın, direk çıkarım." dedim tebessümle.
"Ama biraz hava alıp, gelsem fena olmaz." diyerek devam ettim sözlerime. Gülümseyip, başını salladı. Aldığım onayla beraber boynuma sardığım fuları çıkarıp kenara bıraktım. Sabahın ilk saatleri soğuk olsa da öğlende sıcak başlıyor ve güneş batana kadar devam ediyordu. Bu sıcakta flor boynumu yakmıştı. Artık dayanamayıp çıkarmıştım. Zaten karanlık çökmek üzereydi. Farkeden kimse olmazdı. Kapıya doğru ilerlerken, ellerimi cebime atarak, arada bir kullandığım sigara paketini aradım ama bulamadım. Başımı eğerek, diğer ceplerimi kontrol ediyordum. Paketi, arka cebimde bularak gülümsedim. Başımı kaldırıp, kapıyı açacakken, birisine tosladım.
Dudaklarım arasından dökülen "Ah" iniltisi ile kendimi geri çektim. Elim başıma giderken, gözlerimi karşımdaki kişiye çevirdim. Gördüğüm kehribar gözler, tüylerimi ürpertirken, gözlerimi kırpıştırdım. Gördüğüm bu beden bana bir şeyleri anımsatırken düşünmekten vazgeçtim.
Düşünmeyecek ve kendimi geçmişe götürmeyecektim.
"Kusura bakmayın, buyrun." diyerek kenara çekilip yol verdim. Bu adam, sürekli müşterimizdi. Ondan hoşlandığımı kabulleneli uzun zaman olmuştu ama sol yanıma gömmekten başka çarem yoktu. Evet, adını dahi bilmediğim adamdan hoşlanıyordum ve anında vazgeçmiştim. Çünkü onunla, ben olamazdık. Eski sevgilimin(!) kopyası gibiydi ama değildi, bunun bilincindeydim. Belki de bu yüzden ondan hoşlanıyordum. Giyim ve kuşamı, iş adamlarını andırıyordu. Zengin olduğu belliydi. Üstelik, kehribar gözleri, sert çene yapısı, kadınları kıskandıracak kalkık burnu ile nefes kesiciydi. Böyle bir adam, benim gibilerine bakmazdı.
Gözleri, yüzümde dolanıyordu. Sert bakışları altından bir anlam çıkaramıyordum. Rahatsızca yerimde kıpırdanıp, başımda olan elimi indirdim. Gözleri, boynuma doğru inerken titredim. Kaşları çatılırken, elim hızla boynuma gitti.
"Afedersiniz, içeri girmeyi düşünüyor musunuz?" Dedim dikkatini dağıtmak için. Gözleri, gözlerimi buldu. Delici bakışları ile ürperirken, bir adım geri attım.
"Yalnız kapatmak üzereyiz." diyerek devam ettim. Beni farketmeyen adamın, bu kadar yakınımda olması nefesimi kesiyordu.
"Benimle ilgilenmeni istiyorum." dedi sert sesiyle, beni duymamış gibi yaparak. Kaşlarım çatılırken, gözlerine baktım.
"Beyfendi kapatmak üzereyiz ama isterseniz, arkadaşlar sizin için kapanışı erteleyebilirler." dedim nazik olmaya özen gösterdiğim sesimle. Her ne kadar ondan hoşlanıyor olsamda kendimden ödün vermezdim. Küçük yaşta öğrenmiştim, kendi ayaklarımın üzerinde durmayı. O günden bu yana, babamdan başka kimseye ödün vermemiş, kendimi ezdirmemiştim. Gözleri, gözlerimi istila ederken tekrar, titredim. Kehribar gözleri, koyulaşmış mıydı?
"Ben, senin benimle ilgilenmeni istiyorum." dedi sakin ama bir o kadar da itiraz istemeyen sesiyle. Tek kaşımı yukarı kaldırarak gözlerine öfkeyle baktım. Neden bu kadar öfkelenmiştim bilmiyorum. Sanırım, beni o kadar gün farketmeyen bir insanın, bana emir vermesi ve kendisini üstün görmesinden kaynaklıydı. Aradaki mesafeyi aza indirecek şekilde bir adım yaklaştım.
"Size, arkadaşlar sizinle ilgilenecektir dedim." diye üstüne basa basa söyledim. Yakınında olmak, soğuk ter dökmeme neden olurken, kokusunun burnuma dolması, nefesimi kesmek üzereydi. Terleyen avuç içimi kotuma silerken, nefesimi tuttum. Algısından kurtulmak için bir adım geri atarak, uzaklaştım.
"Şimdi müsaade ederseniz, dışarı çıkmak istiyorum." dedim gözlerine bakmaya devam ederek. Roller değişmiş gibi tek kaşını kaldırarak, bir adım attı. Aradaki fark, yok denilecek kadar aza inerken, nefesini suratıma bıraktı.
"Nereye gidiyorsun?" Sorusuna cevap veremedim. Sorduğu soruya mı yoksa yüzümü yalayıp geçen nefesine mi tepki verecektim?
Hangi zamandayız?
Neredeyiz?
Ben kimim?
Yeri, zamanı ve kendimi bile unutmamı sağlayan bu adamın kokusu, bana şiddetle zarar veriyordu. Zorlukla yutkunarak başımı iki yana salladım.
"Aradaki mesafeyi koruyalım lütfen. Ayrıca nereye gidiyor olmamdan, sizene?" Diyerek yakınımda, bir kaç santim uzağımda olduğunu düşünmemeye çalıştım. Kafası, yüzüme doğru yaklaşırken nefesimi tuttum. Ne yapıyordu? Derdi beni nefessiz bırakıp, öldürmek miydi? Gözlerim istemsiz kapanırken, adını dahi bilmediğim kişinin nefesini kulağımda hissettim. Tuttuğum nefesi dışarı verirken, bedenimin kasılmasına neden olan fısıltılı ve hadsiz sözlerini duydum.
"Boynundaki izlerin yerine, yenisini eklemeye mi gidiyorsun? İstersen, ben yardımcı olabilirim?"