Burada durmak yerine, paytak adımlarla merdivenleri çıkıp, kendimi çıplak hissettiğim odaya girdim. Gözlerim, her yeri camdan olan odada dolanırken yatağa doğru ilerledim. Aslında oda güzeldi. Hatta fazla güzel. Bunu, yatağa uzanıp gökyüzünü izlerken kabul etmiştim. Her zaman yıldızları izlemek, onlara dokunacakmışım gibi kolumu uzatmak, mutlu etmişti beni. Kendimi güneş kadar parlak birisi diye tabir ettiğim zaman orada durup tekrar düşünüyorum. Sonra güneş olmak yerine bana en çok yakışanın yıldız olduğunu kabul ediyorum. Sevdiğim bir yazarın, 'Unutkan' kitabında okumuştum. 'En parlak yıldızlar bile, karanlık olmadan parlayamaz' yazıyordu. Eğer öyleyse, benim karanlığım; hayatımdı. Ve ben hayatımın en parlak yıldızıydım. Belki de annem hayatta olsaydı, hayatım karanlık yerine, gökkuşağı

