ŞURAYA BİR TARİH ATALIM:
Küçük adımlarla girdiğim yurt bahçesinde yüzümdeki kocaman gülümsemeyle kaldığım odaya doğru ilerliyordum. Bugün hem okuduğum liseden birincilikle mezun olmuş aynı zamanda da benim doğum günümdü. Bütün neşemle girdiğim yatakhanede bana ait olan dolabın başına giderek anahtarımla kapağını açtım. Elimdeki karnemi ve de diplomamı diğerlerinin yanına koyduğumda eşofmanlarımı alarak dolabı kilitledim. Banyoların olduğu tarafa doğru gidecekken yatakhaneye girerek önümde duran Şehri 'ye baktım.
Şehri altı yaşında çok güzel bir kızdı. Onu da ailesi olacak insanlar beni olduğu gibi doğar doğmaz bırakmışlardı. Bu yurda geldiği günden beri ona içim çok ısınmış ve her daim yanında olmaya çalışmıştım. Hatta ona işaret dilini bile öğretmiştim. Bütün içtenliği ile bana bakan şehri 'ye bakarak bende gülümsediğimde ellerini arkasında birleştirip hafifçe sallanarak konuştu.
" İpek abla Müjgan hanım(yurt müdürü) seni çağırıyordu." Elimdeki eşofmanları yattığım yatağın üzerine koyup onun yanına yaklaşarak önüne diz çöktüm. Aramızda sadece benim el hareketlerimi okuyacak kadar mesafe bıraktığımda ellerimi oynatarak cevap verdim.
" Tamam ablacım giderim şimdi. Peki sen nasılsın. Gene rahatsızlanmadın demi?" Yüzünde güzel bir gülümseme belirdiğinde neşeyle konuştu.
" Kalbim bu gün çok güzel abla hiç ağrımadı. " yüzümdeki buruk gülümsemeyle ona bakarken onu kendime çekerek başının üzerine dudaklarımı bastırdım.
Gözlerimin yavaş yavaş dolduğunu hissederken yavaşça ayağa kalkarak kızaran gözlerime ellerimle yelpaze yaptım. Tekrar Şehri 'ye döndüğümde ellerimi oynatarak konuştum.
" Ablam sen dur burada. Ben müjgan hanımın yanına gidip geleyim." Başıyla beni onayladığında yavaşça yattığım yatağa giderek oturdu. Müjgan hanımın odasının önüne geldiğimde yavaşça kapıyı tıklatarak içeriye girdim.
Geniş masasının ortasında oturmuş bütün ciddiyetiyle bana bakan kadının karşısında dikilirken içinde bulunduğum stresten dolayı tırnaklarımı kot pantolonuma geçirdim. Müdire hanım gözlüklerini düzelterek önündeki dosyaya kısaca baktığında keskin bakışları beni buldu.
" İpek fazla uzatmadan konuya gireceğim. Bu gün on sekiz yaşına bastın o yüzden yurdumuzla ilişiğin kesildi. O yüzden bir saat içinde sana ait ne varsa toparlayıp ayrılıyorsun." Gözlerim irice açılmış karşımdaki kadının söylediklerini dinlediğimde gözlerimin dolmasına engel olamadım. Hararetle ellerimi oynatarak konuştuğumda bakışlarının ellerime odaklandığını fark etmiştim.
" Müjgan hanım yapmayın!!! Nereye giderim ben" Kadın otoriter bir şekilde sert bakışlarını yüzüme döndürdüğünde umursamazca konuşup önündeki dosyalara döndü.
" Orası senin bileceğin iş. Şimdi önce odamdan daha sonra ise yurttan ayrıl." Boğazıma koca bir yumrunun oturduğunu hissederken işe yaramayacağını belsem de bir kez daha ellerimi hareket ettirerek dikkatini çektim.
" En azından bir iki gün daha kalsam, kalacak bir yer bulsam."
Dolu gözlerle ona bakarken bakışlarını yüzümden çekip tekrar önündeki dosyalara döndü. Gözlerimden akan yaşlarla odadan çıktığımda bir süre odanın kapısına dayalı vaziyette sıkılaşan nefeslerimi kontrol altına almaya çalıştım ama ne yazık ki bu uğraşım zor tuttuğum hıçkırıklarımın serbest kalmasıyla dahada artarak tamamen nefesimi kesti. Elim göğsümde duvarın dibine çökmüş şekilde hırıltılı nefesler alıp verirken Mehtap teyzenin(Temizlik personeli) beni o halde görmesiyle koşarak yanıma gelmesi bir oldu. Elinin birini başımın altından geçirdiğinde diğer eliyle ise pembe önlüğünün cebinden çıkardığı hava tüpünü ağzıma yaklaştırarak üç defa içime derin nefes çekmemi sağladı.
Nefeslerimin düzene girmesinin ardından Mehtap teyzenin boynuna sarılarak hıçkırıklarımla baş başa kaldığımda üzgün çıkan sesini işittim.
" Yapma kızım böyle her işte vardır bir hayır. Elimden gelen bir şey yok inan. On sekiz yaşına gelen herkesi bu duruma sokuyorlar kızım." Konuşması bittiğinde yavaşça ondan uzaklaşarak yere çöken bedenimi ayağa kaldırdım. Mehtap teyzeye bakarak titreyen ellerimi oynattığımda pürüzlü elleriyle yanağımı okşadı.
" Teşekkür ederim bu güne kadar yaptığın her şey için. Hakkını helal et teyzem" yanağımdaki elinin çekilmesiyle yavaş adımlarla yanından uzaklaştığımda yatakhaneye doğru ilerlemeye başladım.
Küçük dolabımda olan bütün eşyalarımı ve kitaplarımı ufak bavula yerleştirdiğimde, son olarak dolabın kapağındaki fotoğraflarımı da aldım. Onları da bavuluma yerleştirdikten sonra kapattığım fermuar ile bakışlarım dolu gözlerle bana bakan Şehrimi buldu. Masmavi gözlerinden boncuk boncuk yaşlar akarken yatağın üzerinden indirdiğim bavulumla beraber siyah deri ceketimi üzerime geçirdim. Önüne çöktüğüm küçük kızın örgülü saçlarını okşayarak onu kendime çektim. Küçük meleğimi göğsümden uzaklaştırarak ellerim görebilecek bir mesafeye getirdiğimde ellerimi oynatarak beni anlamasını sağladım.
"Şehri çiçeğim ağlama sakın. Küçük kalbini sakın üzme tamam mı? Ben bir süre gelemesem de gelebildiğim ilk fırsatta geleceğim. Ama şimdi maalesef gitmem gerekiyor." Göz yaşları hiç durmaksızın akarken hızlıca küçük kollarını boynuma doladı.
" Çabuk gel olur mu?" dolan gözlerimle başımı usulca salladığımda benden ayrılarak iki yanağıma da dudaklarını bastırdı.
" Sakın geç kalma ben seni merak ederim sonra." Tekrar başımı salladığımda ayağa kalkarak elini tuttum. Bavulumla beraber yatakhane bölümünden ayrıldığımızda yurdun çıkış kapısına kadar benimle gelmişti. Çıktığım yurt kapısından arkamda gözü yaşlı bir melek bırakarak uzaklaşmaya başladığımda aklımda gidebileceğim tek yer dahi yoktu. İstemsiz olarak gözlerimden akan yaşlar görüşümü bulanıklaştırsa da bunu umursayacak durumda değildim. Elimde küçük bir bavul üzerimde ince bir ceketle soğuk havaya karşı yürürken burnumun soğuktan üşüdüğümü hissediyordum.
Karanlık gecede hiç durmaksızın ilerlerken bulunduğum bölgedeki bir parka girmiştim. Hava çok soğuk olmasının aksine parktaki çoğu lamba yanmıyordu. Karanlıkta attığım her adım ürkmeme sebep olsa da bavulumun sapını daha sıkı kavrayarak adımlarımı hızlandırma başlamıştım. Belli bir güzergahı olmayan adımlarımı.
Çıt dahi çıkmayan parkın sonuna geldiğimde duyduğum silah sesiyle yerimde çakılıp kalmıştım. içimden bir ses hiç bir şey yapmadan sadece kaçmamı söylüyordu. Bense içimdeki sesi dinlemeyerek ürkek bakışlarımı etrafımda gezdirmeye başladım. Çok değil elli metre civarı uzağımda uzun boylu esmer bir adamı fark etmemle kaşlarımın çatılmasına engel olamazken aynı anda adamında karanlıktan dahi belli olan sert çehresi beni buldu. Anlamsızca karanlığın ortasında bir birimize bakarken bakışlarım bu seferde az ilerisinde yerde hareketsiz yatan adamı buldu.
Fark ettiğim gerçeklikle başımı iki yana sallayarak bakışlarım tekrar ayaktaki adamı bulduğunda bakışlarının hala bende olduğunu gördüm. Bakışlarım bu seferde adamın elindeki silahı bulduğunda içimdeki sesin verdiği komuta uyarak arkamı dönerek koşmaya başladım. Bu zamana kadar sım sıkı tuttuğum bavulum elimden kayıp geriye düştüğünde arkamdan gelen yüksek ıslık sesiyle geriye dahi bakmadan daha hızlı koşmaya başladım. Arkamdan gelen sert adım seslerini hissederken başımı çevirip arkaya baktım.
Uzun bacaklarıyla benim iki seferde attığım adımları tek seferde atarak peşimden koşarken arkasındaki iki adamda benim bavulumu alıyordu. Hissettiğim korkuyla bütün gücümle koşmaya çalıştım. Koşmanın şiddetiyle yüzüme gelen saçlarım görüşümü kapatırken ayağıma takılan taşla yuvarlanarak yüz üstü yere düştüm. Tam kalkmak üzereyken kolumda hissettiğim sıkı tutuşla ayağa kaldırıldığımda sırtımın iki adım uzağımızdaki ağaca çarpması bir oldu.
Ürkek bakışlarım sert çehresinde dolaşırken karnımın üzerinde hissettiğim metal baskıyla göz yaşlarım tek tek süzülmeye başladı.
" Kimsin sen? Ne işin vardı burada?" Gür çıkan erkeksi sesini duyduğumda bir iki adım gerilemek istesem de şuan için bu mümkün değildi. Sorduğu sorunun cevabını almak ister gibi yüzüme bakarken verebilecek bir cevabım yoktu. Daha doğrusu cevap verebilecek bir sesim yoktu. Üzerime bir adım daha attığında aramızda hiç bir engel kalmamıştı.
" Sana bir soru sordum lan!!! Dilini mi yuttun, yoksa sağır mısın? Cevap ver bana." hissettiğim karmaşık duygular o kadar fazlayken, bir gün içinde yaşadığım olayların yoğunluğu istemsiz olarak omuzlarımım çökmesine neden olmuştu. Anlıma dayalı olan metal silahtan burnuma dolan barut kokusuyla kararan gözlerime engel olamazken ağaçla sert bakışlı adamın arasındaki bedenim pelteleşerek kendini saldı. Zihnimdeki algılar kapanmadan hemen önce hissettiğim en son şey belime dolanan kollarla birlikte işittiğim ağır küfürdü.
" Sikeyim böyle işi."
!!!BÖLÜM SONU!!!