Karım

800 Words
İbrahim, sofradan kalkmaya hazırlanırken, Yusuf’a eliyle çalışma odasına gitmesini işaret etti. Sonra dönüp; "Bize bir kahve yapın." dedi. Sesinde bir emrin keskin tonu vardı. Ayşe atılıp "Hemen ağam." derken İbrahim arkasına dönüp "Karım yapsın" dedi. Sesinden bir ayrıcalığın ve ilginin açıķ tonu seçiliyordu. Herkes "karım" kelimesini duyunca bir anlığına donakaldı. Simya, İbrahim’in söylediklerini tam anlamamış gibi birkaç saniye öylece oturdu. "Karım yapsın." Bu kelimeler odada yankılanmış, herkesi kısa bir sessizliğe sürüklemişti. Mihriban Hanım’ın kaşları hafifçe çatıldı, hizmetçilerse birbiriyle bakışıp meraklı bir şekilde Simya’yı izlediler. İbrahim’in otoriter sesi, tartışmaya yer bırakmayan bir netlik taşıyordu. Ama aynı zamanda sesinde bir ayrıcalığın yankısı da vardı. Simya’nın yüzü bir anda alev aldı. İbrahim’in gözlerinde sevgi dolu bir ifade vardı ona bir rol biçen, belki de onu sahiplenmenin küçük ama kesin bir işaretini veren bir bakış. Simya kendi içinde karmakarışık duygular içinde hızla yerinden kalktı. İbrahim, derin bir nefes alıp Yusuf’a dönerek bir şeyler söylerken, Simya mutfağa doğru yürüdü. Arkasından herkesin ona baktığını biliyordu. Özellikle de Mihriban Hanım’ın. Sırtına kazınan bakışları hissedebiliyordu ama umursamıyormuş gibi davranmaya çalıştı. Mutfağa girer girmez tezgâha yaslanıp derin bir nefes aldı. Elleri hafifçe titriyordu. İlk defa İbrahim’in herkesin gözleri önünde ona "Simya" yerine "karım" demesi, bunu herkesin içinde söylemesi, Simya’nın içinde bir yerleri altüst etmişti. İçten içe, İbrahim’in ilgisini görmek hoşuna gidiyordu. Onun tarafından önemsenmek, fark edilmek... Belki de sevilmek. Ama bu gerçekten bir sevgi miydi, yoksa sadece İbrahim’in kendince ortaya koyduğu bir koruma şekli miydi? Kafasını toparlamak için derin bir nefes aldı ve kahveyi yapmak için ocağa yöneldi. Ellerini titrememesi için zorladı, bakır cezveyi alıp suyu ölçtü. Kahveyle şekeri ekleyip cezveyi usulca karıştırırken düşünceleri dağıldı. Köpüğünü ayarlamak için dikkatlice fincanlara dökerken kapıdan bir çift gözün kendisini izlediğini fark etti. Başını kaldırınca, Fatma’yla göz göze geldi. Fatma, merak ve biraz da şaşkınlıkla onu süzüyordu. "Ne oldu?" diye sordu Simya, sesi tahmin ettiğinden daha kısıktı. Fatma hafifçe gülümsedi, gözlerinde hafif bir alay vardı. "Ağamızın yeni gözdesi oldun galiba." Simya bir an duraksadı. Fatma bunu öylesine mi söylemişti, yoksa gerçekten böyle mi düşünüyordu? İçinde bir şey kıpırdadı. Ama ona cevap vermedi. Kahveleri tepsiye koydu ve kendini daha fazla sorgulamamaya çalışarak çalışma odasına doğru ilerledi. Kapının önüne geldiğinde derin bir nefes aldı, kapıyı usulca itip içeri girdi. İbrahim çalışma masasının başında oturuyordu. Yusuf karşısındaki sandalyeye yerleşmiş, hafifçe arkasına yaslanmıştı. İçeride sigara kokusuna karışan yoğun bir odunsu parfüm vardı. İbrahim’in parfümü... Simya içeri girince, İbrahim gözlerini kaldırdı. Simya, o bakışların kendisine kaydığını hissettiği an yutkundu. İbrahim’in yüzünde ciddi ama aynı zamanda memnuniyet dolu bir ifade vardı. Gururlu ve sahiplenici Ona alenen karısı demişti ve şimdi o karısı olarak kahvesini getiriyordu. İçine bir sıcaklık yayıldı. Yavaş adımlarla masaya ilerleyip tepsiyi zarifçe bıraktı. Kahveleri tek tek önlerine koyduğunda, Yusuf küçük bir baş hareketiyle teşekkür etti. Ama İbrahim… Sessizce ona baktı. Simya başını kaldırıp ona döndüğünde, gözlerinin içine çekildiğini hissetti. İbrahim’in bakışları… Yoğundu. Sahiplenen, sınayan, keşfeden bir bakış. Simya’nın kalbi hızlandı. Ama İbrahim hiçbir şey söylemedi. Sadece kahvesini aldı ve gözlerini ondan hiç kaçırmadan ilk yudumu içti. Bu onun teşekkür etme şekliydi. ... Simya odadan sessizce çıkarken İbrahim gözlerini kıstı. Artık odağı Yusuftaydı. Onun getireceği haberleri bekliyordu. Kahvesini kenara koyup, Yusuf’a döndü. Neler anlatacağını merakla bekliyordu. "Ee neler öğrendin?" dedi, sesi tehditkâr bir fısıltıydı. Yusuf başını hafifçe eğerek "İsa’yı görenlerden haber aldım," diye yanıtladı. "İntikam yemini etmiş, seni öldürmeden durmayacakmış, ağam." dedi çekinerek. İbrahim derin bir nefes aldı, göğsü hızla inip kalkıyordu. Gözlerinde karanlık bir parıltı vardı, içinde kan isteyen eski bir hesaplaşmanın yankıları. Babasının kanı hâlâ yerdeydi ve şimdi yüzsüz İsa onu da almak için yemin ediyordu. Ama bu iş öyle kolay değildi. "Devam et," dedi, sesindeki soğukluk Yusuf’un ensesinde bir ürpertiye sebep oldu. Yusuf gözlerini kaçırarak sakalını sıvazladı. "Ağam, duyduğuma göre o günkü kavganızdan sonra sakat kalmış ama pes etmemiş. 'Beni sakat bıraktı, ama ben onu mezara koyacağım' diyormuş. Şimdilik saklanıp toparlanmaya çalışıyormuş. 'Onu öyle bir şekilde öldüreceğim ki, son nefesinde bile bana yalvaracak' diyormuş." İbrahim’in çenesi gerildi. Yumruklarını sıktı. Öfkesi dalga dalga içini kaplıyordu. Derin bir nefes alarak masaya yaslandı. "Gelsin bakalım pezevenk İsa." dedi kısık bir sesle, ama odadaki hava titredi sanki. Yusuf, ağasının yüzündeki o ölümcül ifadeyi görünce tedirgin oldu. Onu uzun zamandır tanıyordu, ama onu hiç böyle görmemişti. İbrahim’in gözlerindeki karanlık, geçmişten beri sakladığı ama hiç kimseye göstermediği tehlikeli bir yanını dışa vuruyordu. İbrahim sandalyesinden kalktı, eliyle masaya sertçe vurdu, çarpmanın etkisiyle üzerindeki kahve fincanları hafifçe titredi. "Geleceği varsa, göreceği de var," dedi, sesindeki tehdit açık ve netti. Yusuf yutkundu ama bir şey söylemedi. İbrahim hızla kapıya yöneldi, adımları sert ve kararlıydı. Odadan çıkarken içerideki hava hâlâ yoğun bir gerilimle doluydu. Koridora çıktığında, tam merdivenlere yönelmişti ki, Simya’yla göz göze geldi. İbrahim’in içindeki fırtına, gözlerindeki sert bakışlardan okunuyordu. Birkaç saniye daha onun gözlerine baktı. Sonra, hiçbir şey söylemeden yürümeye devam etti. Simya’nın içinde garip bir sıkıntı vardı. İbrahim'in ela gözleri farklı bir ateşle yanıyordu. Ve bu onu, hiç olmadığı kadar kaygılandırıyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD