Kararlar

1217 Words
İbrahim, Yusuf ile birlikte konaktan çıkarken derin bir nefes aldı. Sabahın erken saatleri olmasına rağmen, içindeki sıkıntı bütün gün sürecekmiş gibi hissediyordu. Yusuf, direksiyona geçerken ona göz ucuyla baktı. “Ağam, iyi misin?” diye sordu endişeyle. İbrahim gözlerini kapattı, alnındaki damarı ovuşturdu ve başını salladı. “İyiyim,” dedi kısa bir duraksamayla. Sonra, konaktan uzaklaşırken pencereden dışarıyı izlemeye başladı. Yol boyunca konuşmadılar. Yusuf, İbrahim’in dalgın bakışlarından onun ne kadar gergin olduğunu anlayabiliyordu ama üstüne gitmedi. Ofise vardıklarında, İbrahim hızla içeri geçti. Sekreteri, onu görünce ayağa kalktı. “Günaydın İbrahim Bey,” dedi yumuşak bir sesle. İbrahim başını hafifçe salladı ve “Günaydın,” diye karşılık verdi. Sonra, sert adımlarla odasına yöneldi. Masanın başına geçerken, bilgisayarını açtı, evrakları gözden geçirmeye başladı. Ama ne kadar uğraşırsa uğraşsın, zihni bambaşka yerlere gidiyordu. Elindeki kalemi sinirle masaya bıraktı. Saatine baktı. 10:27. Zaman geçmek bilmiyordu. Parmaklarını masaya vurarak derin bir nefes aldı. İbrahim gözlerini kısmış, ekrana bakıyordu. Kafamı toparlayamıyorum, diye düşündü. Seda meselesini halletmeden içi rahat etmeyecekti. Tam o sırada kapı çaldı. İbrahim, istemsizce başını kaldırdı. Esra’nın sesi duyuldu: “İbrahim Bey, Seda Hanım geldi.” İbrahim’in kaşları hafifçe çatıldı. “Gelsin,” dedi kısa bir süre düşündükten sonra. Kapı açıldığında içeri giren Seda, her zamanki gibi iddialı ve çekiciydi. Kırmızı, derin dekolteli elbisesi vücudunu sararken, yüzünde kışkırtıcı bir gülümseme vardı. Yavaş adımlarla yürüyerek odanın ortasına kadar geldi ve kapıyı kapattı. “Seni çok özledim,” dedi kadifemsi bir sesle. İbrahim, oturduğu yerden kalkmadan, sert bir ifadeyle ona baktı. Seda ise hiç istifini bozmadan, hafifçe belini kıvırarak masaya doğru yaklaştı. Sonra, aniden İbrahim’in yanına gelerek ona doğru eğildi. “Sen de beni özlemedin mi?” diye fısıldadı. Tam İbrahim’in kucağına oturmak üzereyken, İbrahim elini kaldırdı ve soğuk bir ifadeyle karşısındaki koltuğu gösterdi. “Otur,” dedi sert bir sesle. Seda bir an duraksadı. Gözlerindeki ışıltı solmaya başladı. Dudakları hafifçe aralandı. “Ne oldu İbrahim? Yoksa bana oyun mu oynuyorsun?” İbrahim derin bir nefes aldı ve sandalyesine yaslandı. Gözlerini Seda’nın yüzüne dikti, ifadesi ciddiydi. “Hayır Seda, ben evlendim.” Bu sözler, oda içindeki havayı bir anda değiştirdi. Seda’nın gözleri büyüdü. Birkaç saniye boyunca hiçbir şey söylemedi. Şok içinde ona baktı, gözlerindeki baştan çıkarıcı ifade yavaş yavaş yerini öfkeye ve hayal kırıklığına bırakıyordu. “Ne?” diye fısıldadı, sanki duyduklarına inanmak istemiyormuş gibi. İbrahim başını eğdi, elini çenesine götürdü ve net bir şekilde konuştu: “Ve bu ilişkiyi bitirmek istiyorum.” Seda, gözlerini kıstı, dudaklarını büzerek geriye yaslandı. “Beni buraya bunun için mi çağırdın?” dedi sinirle. İbrahim başını salladı. “Evet.” Seda’nın nefesi hızlandı. Yüzündeki şok, yerini incinmiş bir ifadeye bıraktı. Gözlerini kısmış, ona meydan okuyan bir şekilde bakıyordu. “Ciddi değilsin değil mi? Bana bütün bunların kötü bir şaka olduğunu söyle!” İbrahim, gözlerini onun yüzünden ayırmadan, ciddi bir ses tonuyla konuştu: “Hayır, herşey gerçek.” Seda, ani bir kahkaha attı ama içinde acı vardı. “Benim tanıdığım İbrahim, güçlü, istediğini alan, insanların ne düşündüğünü umursamayan bir adamdı… Şimdi bana, birdenbire evlenip sadık bir koca olacağını mı söylüyorsun?” İbrahim, sandalyesinden hafifçe öne eğildi. Masaya dirseklerini dayayarak Seda’nın gözlerinin içine baktı. “Bundan sonra öyle olacağım.” Seda, birkaç saniye boyunca onun gözlerini taradı. Sonra, dudaklarını sıktı ve kafasını iki yana salladı. “Bana bunu yapamazsın,” dedi fısıltıyla. “Beni böyle harcayamazsın.” İbrahim gözlerini kırpmadan ona baktı. “Bu bir pazarlık değil, Seda. Artık bitti.” Seda derin bir nefes aldı. Gözleri dolmuştu ama ağlamıyordu. Çenesini kaldırdı ve İbrahim’i süzdü. “Peki,” dedi sesi titreyerek. Sonra, sandalyeden kalktı. “Ama şunu bil, İbrahim... Beni böyle silmek o kadar kolay olmayacak.” İbrahim hiçbir şey söylemedi. Sadece onu izledi. Seda kapıya doğru yöneldi, ama tam çıkarken durdu ve başını çevirip son bir kez baktı. “Buna pişman olacaksın,” dedi soğuk bir sesle. İbrahim derin bir nefes aldı ama ona cevap vermedi. Kapı kapandığında, odada sessizlik hâkim oldu. İbrahim sandalyesine yaslandı, gözlerini kapattı ve alnını ovuşturdu. Bir karar vermişti. Ve biraz da olsun huzur bulmuştu. ... İbrahim, konağın büyük kapısından içeri adımını attığında, yüzündeki yorgunluk dikkat çekiyordu. Seda ile yaşadığı ayrılık ve iş yerinde zorlu bir günün ardından, bedeni kadar zihni de tükenmişti. O an sadece biraz sessizlik ve dinlenmek istiyordu. Salona adım attığında, yemek masasında annesi Mihriban, kızkardeşi ve diğer aile üyelerinin çoktan oturduğunu fark etti. Mihriban, oğlunun geldiğini fark edince dikkatini ona çevirdi. “Hoş geldin oğlum,” dedi Mihriban, sesinde gururlu bir sıcaklık vardı. İbrahim başını hafifçe sallayarak karşılık verdi. Yorgun bir şekilde, “Ben yatacağım anne, yemeğe oturmayayım,” dedi. Mihriban, o an duraksadı. Göz ucuyla masada oturan Simya’ya baktı. Kadınların dedikoduları ve sürekli azarları arasında kendini iyice küçülmüş hisseden genç kız, masanın köşesine sinmiş, sessizce oturuyordu. Mihriban, Simya’nın varlığına her zamanki küçümseyici ifadesiyle tepki verdi. “Sen bilirsin oğlum,” dedi Mihriban, ardından yemeğine döndü. Simya, İbrahim’in annesinin ona attığı o keskin bakışı fark ettiğinde, boğazında düğümlenen bir acı hissetti. Mihriban, belli belirsiz bir homurdanmayla tabağındaki yemeği karıştırırken, Simya’nın varlığını neredeyse aşağılarcasına, “Bir işe yarar mı bilmem, ama oğlum için böylesi bir yükü taşımak elbette kolay değil,” dedi, daha çok kendi kendine konuşur gibi. Simya bu sözlere karşılık vermedi. Sadece kafasını eğerek önündeki yemekten bir lokma aldı. Ancak yemeğin tadını hissetmekten uzaktı. Bu evdeki yeri, kaynanası Mihriban’ın gözünde, hizmetçilerden bile daha düşüktü. Masada yaşanan bu kısa gerilim, Simya’nın iyice içine kapanmasına neden olmuştu. Kaşığına birkaç lokma yemek alıp çiğnemeye çalışsa da boğazından geçmediğini hissediyordu. Mihriban’ın ona yönelik küçümseyici bakışlarını ve Fatma’nın alaycı tavırlarını fark etmemek mümkün değildi. Sessizce tabağını bıraktı ve masadan kalktı. “İzninizle,” dedi hafif bir sesle ve kimsenin ona bir şey söylemesine izin vermeden hızla yemek odasından çıktı. Kendi odasına doğru yürürken, içindeki huzursuzluk giderek artıyordu. Bu evdeki yeri, bir hizmetçiden bile daha değersizdi ve bu, her geçen gün daha da belirginleşiyordu. Simya, oradan kaçıp yatak odasının kapısını açıp hızla içeri girdiğinde, gözleri şaşkınlıkla açıldı. İbrahim, banyodan yeni çıkmıştı ve üzerinde yalnızca beline sardığı bir havlu vardı. Vücudundan süzülen su damlaları, omuzlarından göğsüne kadar akarken, güçlü fiziği ve esmer teni odanın havasını dolduruyordu. Simya, bir an olduğu yerde donup kaldı. Gözlerini istemsizce ona doğru dikip bakarken, farkına vardığı şey karşısında yüzü aniden kızardı. Arkasını dönüp “Özür dilerim,” dedi hızlıca, utançtan yere bakarak. İbrahim, Simya’nın bu mahcubiyetini fark etti. Ancak, kızın bakışlarında dolaşan o kısa ama belirgin hayranlık hissi, içinde beklenmedik bir hareketlenmeye neden oldu. Erkekliği kaya gibi sertleşirken derin bir nefes alarak kendi kendine fısıldadı: *“Saçmala.”* Hızla dolaba yöneldi, bir yandan düşüncelerini toparlamaya çalışırken bir yandan da temiz kıyafetlerini çıkardı. “Önemli değil,” dedi kısa ve soğuk bir tonla. Simya arkasını dönük, gözlerini yerden kaldırmadan beklerken, İbrahim çabucak üzerini değiştirdi. Pijamalarını giyerken bir yandan da kendini toparlamaya çalışıyordu. Kendi içindeki bu garip his, aklının ona oynadığı bir oyundan ibaret olmalıydı. İbrahim, kıyafetlerini giydikten sonra yatağın kenarına yöneldi. Her zamanki gibi yastığını alıp yere attı ve üzerine uzandı. Gözleri tavana dikilmişti, ancak zihnindeki karmaşık düşünceler durmuyordu. Simya, onun yere yattığını anlayınca kendisi de yatağın uzak tarafına uzandı. İbrahim’in bir kez daha ona mesafeli davranması, içindeki güven duygusunu biraz daha pekiştirmişti. Odaya yayılan sessizlik, ikisi için de rahatlatıcıydı. İbrahim’in sakin nefes alışları duyulurken, Simya yatağında dönüp durmaya başladı. O kısa bakışma ve İbrahim’in güçlü vücudu, aklından kolay kolay çıkacak gibi değildi. Ancak bu düşüncelerle mücadele etmekten başka bir seçeneği yoktu. O adam babasının ve hayallerinin katiliydi. Bunu unutmamalıydı...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD