Simya, kahvaltıdan sonra odasına çıkmış, olanları düşünüyordu.
İbrahim.
Dün gece...
İlk defa, bir koca gibi ona sahip çıkmıştı. Onunla aynı yatakta yatmış, onu korumuş, onuru için bir kadına hesap sormuştu. O anlarda İbrahim’in içindeki sert adamın ardında saklı, kimsenin bilmediği başka bir yüzü olduğunu hissetmişti. Onun zalim ve katı görüntüsünün ardında, sadece kendisinin gördüğü farklı bir şey vardı: Sevgi ve saygıyla harmanlanmış onurlu bir adam...
Bu düşünce içini garip bir sıcaklıkla doldururken, bir yandan da rahatsız ediyordu.
Ben... gerçekten ona bağlanıyor muyum?
Bunu kendisine sormaya bile çekiniyordu. Ama yadsınamaz bir gerçek vardı: İbrahim güçlüydü, etkileyiciydi, koruyucuydu. Onun yanında olmak, onun gözlerinin içine baktığında gördüğü o derinlik... Simya’yı içine çekiyordu.
Ama bir sorunu vardı.
Ben, onun istediği kadın olabilir miyim?
Gözlerinin önüne Seda’nın görüntüsü geldi.
Kadınsı, çekici, havalı... İbrahim’in geçmişindeki kadınlardan sadece biri belki de. Ama hepsi onun gibi miydi? Göz alıcı, cesur ve dişiliğiyle baş döndüren kadınlar mıydı?
Simya aynaya dönüp kendine baktığında, hayal kırıklığını içinde hissetti.
Sıradan bir genç kız...
Ne Seda gibi gösterişliydi ne de bir kadının sahip olduğu cazibeye sahipti. Küçük bir kız gibi gösteriyordu. Onun yanındaki diğer kadınlar gibi İbrahim’i etkileyebilir miydi?
İçini tarifsiz bir hüzün kapladı.
Onun gözünde ben ne ifade ediyorum?
Dün gece ona sahip çıkmış olması, gerçekten bir anlam taşıyor muydu? Yoksa sadece onuru için mi yapmıştı?
Simya bu düşüncelerle aynadaki yansımasına bakarken, içinde yeni bir his filizlenmeye başladı.
O da çekici ve güzel olmak istiyordu.
İbrahim’i etkilemek istiyordu...
Onun gibi güçlü, karizmatik ve etkileyici bir adamın yanında basit bir kız gibi kalamazdı.
Simya, aynadaki yansımasını bir süre daha inceledi. Saçları hafifçe dağılmış, yüzünde hâlâ uykunun masum izleri vardı. Oysa içinde fırtınalar kopuyordu.
Gerçekten bunu yapmalı mıyım?
Bu sorunun cevabını bilmiyordu. Tek bildiği, İbrahim’in yanında artık farklı hissettiğiydi. Dün gece, onun sahiplenici tavrı, Seda’ya karşı duruşu, her şeyiyle Simya’nın içinde bir şeyleri harekete geçirmişti.
Sessizce iç geçirdi. Sonra derin bir nefes alarak banyoya yöneldi.
Su, tenine değdiğinde bir an ürperdi ama sonra sıcak suyun rahatlatıcı etkisine teslim oldu. Gözlerini kapattı, suyun sesi etrafındaki dünyayı sustururken kendi düşüncelerinin içinde kayboldu.
İbrahim...
Onun sert bakışları, otoriter duruşu, kaslı kolları, güçlü bedeni...
Güçlü bir adamdı. O gücün, o sertliğin ardında bir güven hissi vardı. Onun yanında kendini güvende hissediyordu. Ama o, Simya’yı gerçekten kadını olarak görebilir miydi?
Elini saçlarına götürüp uzun uzun taramaya başladı. İpek gibi kayıyordu parmaklarının arasından. Çocukken annesi tararken ne kadar şikayet ederdi oysa... Ama şimdi tararken kendini farklı hissediyordu. Sanki her hareketiyle daha fazla farkına varıyordu kendisinin.
Çıkıp aynanın karşısına geçti.
Daha önce hiç yapmadığı bir şeyi yapmaya karar verdi.
Çeyiz bohçasını açtı. O bohça, düğünden önce hazırlanmıştı. İçinde el emeği göz nuru işler, ağır işlemeli şallar, zarif gecelikler vardı. Ama o, bugüne kadar hepsini bir köşeye kaldırmış, hiç dokunmamıştı. Çünkü kendini hiçbirine ait hissetmemişti.
Ama şimdi...
Bohçanın içinden en özel olanı çıkardı.
Siyah, ince işlemeli bir gecelik. Omuzlarından kayacak kadar zarif askıları, vücudu nazikçe saran kumaşı ve dantel detayları vardı. Daha önce hiç böyle bir şey giymemişti.
Ellerinde tutarken kalbinin nasıl çarptığını hissetti.
Gerçekten bunu giymeli miyim?
Bir yanıyla korkuyordu. İbrahim’in tepkisini bilemiyordu. Ama diğer yanıyla, içinde yeni filizlenen bir his ona bunu yapmasını söylüyordu. Onun gözünde sadece küçük, korunması gereken biri olmaktan çıkmak istiyordu.
Yavaşça geceliği yatağın üzerine serdi.
Akşam giyecekti.
Bunu yapacak cesareti bulabilir miydi?
Kalbi deli gibi atarken, bu kararın doğru olup olmadığından bile emin değildi.