Yeni Görev Türkiye

1109 Words
Yatağımdan sıçrayarak uyandığımda ter su içindeydim ve boğazım kurumuştu. Sıktığım yumruklarımı yavaşça gevşetip nefesimi düzenlemeye çalıştım. Bedenimi ele geçiren öfkeyi yavaşça üzerimden atarken, etrafıma bakınmaya başladım. Sahi neredeydim ben? Gözlerim ağır çekimde odada gezindi, etrafı incelerken hafızam yavaş yavaş geri gelmeye başladı. Efsaneydim ben, para için adam öldüren, kiralık katil, hırsız, herkesin korktuğu adımı duyduklarında bile dizlerinin bağı çözüldüğü adamdım. Acımasızlığıyla ün salmış, Efsaneydim. Çocukluğumun belli bir döneminden sonra gecelerime musallat olan kabuslar bana uykuyu haram kılmıştı. Ne zaman huzur bulacaktı bu zavallı ruhum bilmiyordum. Karanlığa hapsolmuş ve çırpındıkça daha da bataklığın içine gömülen ben için artık hiçbir ümidin kalmadığını düşünüyordum. Kabullenmiştim artık Efsane olmayı. Nefesimi düzene soktuktan sonra başımı tekrar yastığa koydum ve isyan eden ruhumu dindirmeye çalıştım. Karanlık bütün kötülükleri örtsün istiyordum. Sabahın ilk ışıklarıyla gözlerimi araladığımda, geceye oranla kendimi bir nebze daha iyi hissediyordum. Aldığım iş aklıma gelince hemen yatağımın ucuna oturdum ve başucumdaki masanın üzerine bıraktığım dosyayı uzanıp aldım. Bakışlarım silik, siyah bir bilgisayar mürekkebiyle yazılmış kelimelerin üzerinde gitti geldi. Üzerinde yazan her bilgiyi zihnim özenle kaydetti belleğine. Farsça yazıyordu. Kaçırmamı istedikleri kişilerin adresleri ve onlar hakkında kısa bilgiler mevcuttu. Bir an gözlerim tek bir kelimenin üzerinde takılıp kaldı ve okuduğum şey ile bütün dünyam sarsıldı. Gidilecek yer Türkiye idi. Üstelik İstanbul. Benden iki Türk’ü kaçırmamı istiyorlardı. Allah’ım bu nasıl bir talihsizlikti. * Ne kadar zamandır burada öylece oturmuş elimdeki kağıda baktığımı bilmiyorum. On iki yıl aradan sonra kendi topraklarıma bu şekilde geri dönecek olmam içler acısı bir durumdu. Daha çocuk yaşta vatanıma dönmek için can atarken şimdi ayaklarım geri gidiyordu. Şu an bu işi almadan önce bu dosyayı okumuş olmayı diliyordum aksi halde bu işi asla kabul etmezdim. Sakinleşmeli ve düşünmeliydim, bunun için önce derin birkaç nefes alıp verdim, ardından kalkıp odanın diğer köşesinde bulunan küçük eski ve paslı lavaboda elimi yüzümü yıkadım. İşimi bitirince yüzümü kurulamadan geri gelip aynı yere oturdum. Kabul etmeliyim ki bu çok zor bir iş olacaktı benim için. Sonuç itibariye o küçük çocuğun yerini acımasız bir katil almıştı ve bir söz vermişsem ne olursa olsun bunu yerine getirmem gerekiyordu. Her ne kadar bir haydut olsam da, verdiğim sözde duran biriydim. Üstelik aldığım para hayli yüklü bir miktardı ve adamlarımın bu paraya ihtiyacı vardı. Onlar için yapmalıydım. Ve yapacaktım da. Odamın kapısı vurulduğunda düşüncelerimden sıyrıldım. “Gel.” Tahmin ettiğim gibi Miran girdi içeriye. “Bir sorun mu var Efsane? Uzun zamandır aşağıda seni bekliyoruz.” Sakin görünmeye çalışarak ayağa kalktım. “Hiç bir sorun yok. Uyuyakalmışım.” diyerek geçiştirdim onu. Pek de inanmış gibi durmuyordu, ne de olsa beni çok iyi tanıyordu aslında beni en iyi tanıyan tek kişiydi demeliyim. Şu anki huysuz halimle çekilmez olduğumu tahmin ettiği için sesini çıkarmamayı tercih etti. “Sen adamların yanına git. Ben yarım saate kadar geliyorum.” Endişeli bir yüzle başını salladı. Kapıyı sessizce kapatıp giderken beni yalnızlığımla baş başa bıraktı. Duş aldıktan sonra üzerime siyah tişört ve siyah kotumu giydim. Adamlarımın yanına gitmeden önce, Lidya'yı görmek istiyordum. Etrafta onu göremeyince o sırada yanımdan geçen kızlardan birine sordum. Odasında olduğunu söyledi ve bana eşlik ederek yerini gösterdi. Çamaşırhanede kalıyordu zavallı kız. Onu ehlileştirmek için bunu yaptıklarına emindim. Kim bilir daha ne işkenceler çektiriyorlardı kıza. İçimde yükselen volkana karşılık sakince kapıya vurduğum da çok geçmeden karşımda Lidya’yı buldum. Beni görmeyi beklemediği için şaşırmıştı, omuzlarında ki eski ince şala daha bir sıkı sarındı. “Ne istiyorsunuz?” Hazırladığım zarfı çıkarıp eline tutuşturdum. “Bunun içinde yüklü miktarda para var, senden buradan gitmeni ve kendine yeni bir hayat kurmanı istiyorum Lidya. Birazdan gidip Akram ile konuşacağım, ondan korkmanı istemiyorum, hemen bugün buradan gitmene izin verecek. Hatta seni koruması için adamlarımdan birini yanına vereceğim, bundan sonra daha güvende olacaksın.” Gözlerini kırpıştırarak ağzı açık bir şekilde bana bakarken şok olmuş görünüyordu. “Ama...” diye itiraz edecek olunca sözünü kestim. “Aması yok. Bana bu hayatından memnun olmadığını söyledin. İşte sana bir fırsat. Kendine temiz bir sayfa açabilirsin artık. Nasıl bir hayat yaşayacağına sen kendin karar vereceksin. Özgürsün…” Benim yapamadığımı yapmasını istiyordum. Dolan gözlerine tezat bir şekilde mutlulukla gülümsedi ve akabinde yanağına birkaç damla yaş süzüldü. “Size nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum efendim.” “Teşekkür beklemiyorum, istediğim tek şey bütün bunları geride bırakıp mutlu bir şekilde yaşaman. Kendine bir aile kurabilirsin.” “Allah’ım rüyada gibiyim. Buradan kurtulacağıma dair inancımı hiçbir zaman yitirmedim ama Rabbimin bana kurtarıcı olarak sizi göndermesini beklemiyordum. Üstelikte bu kadar çabuk… Bu sizin içinde bir dönüm noktası olabilir efendim.” Sadece ışıl ışıl parlayan gözlerine baktım ve hiç bir şey söylemedim. Aklımdan geçen tek düşünce, benim için artık çok geç olduğuydu ama bu kız hayatını kurtarabilirdi. “Allah sizden razı olsun. Umarım sizde bir gün bu hayattan kurtulursunuz. Allah’a size bir melek göndermesi için sabah akşam dua edeceğim… İnşallah bana yaptığınız bu büyük iyiliğin karşılığını bir gün size ödeyebilirim.” Kalbi iyiliklerle kuşatılmış saf bir kıza bakıyordum. “Bir daha karşılaşacağımızı sanmıyorum…” Uzatmak istemediğim için son noktayı koydum. “Hoşça kal Lidya.” Arkamı dönüp yürümeye başladım, o ise hem ağlıyor, hem gülüyor, dualar ve şükürler ediyordu. Akram'ın yanına gittiğimde dışarıdaydı, traktörün kasasındaki erzak çuvallarını ambara taşımakla meşguldü. Beni görünce hemen yaptığı işi bırakıp yanımda yer aldı. “Buyurun efendim, bir isteğiniz mi var?” “Evet bir isteğim var.” dedim sert bir tonda. “Yanında çalışan kızlardan biri olan Lidya bu gün buradan ayrılacak ve sende ona izin vereceksin, anladın mı beni?” Ben konuşurken kaşlarını çattı, duydukları onu memnun etmemişti anlaşılan. “Ama nasıl olur efendim. Annesi onu bana emanet etti.” “Kes lan...” diyerek üzerine yürüdüm. “Ben ses çıkarmayacaksın diyorsam, sesini çıkarmayacaksın o kadar. Bir dahaki gelişimde eğer Lidya’yı burada görürsem yemin ederim hiç düşünmeden beynine bir kurşun sıkarım.” Tereddütlü halini görünce koca bir adım atarak hemen dibinde bittim ve bıçağımı çıkardığım gibi gırtlağına dayadım. “Söylediğim şeyi iki defa tekrar etmekten hiç hoşlanmam bilesin.” “Bağışla Efsane, yalvarırım bağışla beni.” Korkuyla başını sallayınca onu bıraktım. Tehdidim işe yaramış olacak ki önümde diz çöktü ve ayaklarıma kapandı. “Söz veriyorum nereye gitmek isterse izin vereceğim yeter ki canımı bağışla.” Neden bu insanlar hep kabalıktan anlıyordu bilmiyorum. Bir şeyi yaptırmak için illaki onları tehdit etmek ve korkutmak gerekiyordu. Gönlüm rahat bir şekilde onun yanından ayrılıp adamlarımın yanında yerimi aldığım da önce Miran’ı kenara çektim ve ona olan biteni anlattım. En güvendiği adamlardan birini Lidya ile göndermesini ve hiçbir şekilde kıza zarar gelmemesini, kendine yeni bir hayat kuruncaya kadar onu koruyup kollamasını söyledim. Miran söylediklerimi yapmak için kısa bir süreliğine yanımdan ayrıldı. “İş tamamdır patron.” Bunu söylediğinde tuhaf bir şekilde huzur dolmuştu yüreğim. Oysa bu duyguyu kaybedeli uzun zaman olmuştu. Yola çıkmaya hazırlandığımız sırada adamlarımdan biri sordu. “Şimdiki görev nedir, nereye gidiyoruz patron?” “Türkiye”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD