PART2

1939 Words
Hayat yaptığınız planlardan değil, başımıza gelenlerden ibarettir. Daha düne kadar Yusuf’la evlenip mutlu bir yuva kurmanın hayaliyle yaşayan Ewin, bugün avlunun ortasında oturmuş, eline kına yakan ablasının feryadını dinliyordu. Tek bir damla gözyaşı bile akmamıştı gözünden dünden beri. “Gelin kınasız olmaz,” diyip eline kına yakan ablası, annesi, yukarıda durmuş kurbanlık koyun gibi hazırlanan kızını izleyen babası, kardeşini kendi sevdasına kurban eden abisi… Hepsi ağlamıştı ama Ewin’in gözünden tek damla yaş akmamıştı. Yüreği başka bir adama aitken bedeni, yarın akşam yüzünü bile doğru dürüst görmediği o adama ait olacaktı. Onlar burada feryat figan ederken Karakoçan konağında ise Hesna’nın feryatları yankılanıyordu. Kocasını başka bir kadınla paylaşmak istemiyordu çünkü hem bir kere kaybetmişti, bir daha kaybedemezdi. Bundan yıllar önce kızı Şevin’i doğurduğu gece kocası Şervan geçirdiği trafik kazasında hayatını kaybetmiş, aşiretin verdiği hüküm yüzünden Welat’la nikâhlanmıştı. İlk başlarda karşı çıksa da zamanla alışmış, hatta âşık olmuştu kocasına. Her ne kadar Welat’in onu hiç sevmediğini bilse de… Şimdi genç bir kadının bu konağa Welat’in karısı olarak gelecek olması, Welat’in onu sevme ihtimaline engel olacaktı ona göre. Bir kez daha kaybetme fikri, onun gibi hırslı bir kadını çıldırmaya yetmiş de artmıştı bile. Kayınvalidesi Xate Hanım, “Kalk artık, aklını başına topla. Aşiretin kararını kim sorgulayabilmiş ki sen sorgulayacaksın? Git kızınla ilgilen,” diyip kızmıştı. Zaten Pelda’nın yaptığı yüzünden kolu kanadı kırılmıştı. Bir de Welat vardı tabii. Yedi köyün ağası Welat Karakoçan. Herkese hükmedip bir kendine faydası olmayan… İstanbul’da okurken gelen telefonla memleketine dönmüş, bütün hayatını değiştirmek, kendinden vazgeçmek zorunda bırakılmıştı. Yaşadıkları ve yapmak zorunda kaldıkları için yüreği taşlaşmış, öfkesi yüzünden kimsenin yanına yaklaşmaya cesaret edemediği Welat… Babası “Abinin karısına nikâh kıyacaksın,” dediğinde 25 yaşına yeni girmiş, düğünü dışında yüzünü bile görmediği Hesna ile kendini nikâh masasında bulmuş, abisinin kızına babalık yapmak zorunda kalmıştı. Her gece sevmediği bir kadının yatağına girmemek için evin yolunu bile unutmuştu Welat. “Hayatım, uyumayacak mısın?” diyen kadına, “Yat sen, benim uykum yok,” diyip geçip oturmuştu Welat. Sabahtan beri kaç paket sigara içmişti bilmiyordu. Yarın yüzünü bile görmediği bir kadın daha girecekti hayatına. Kendi rızasıyla yatağına, hayatına aldığı tek kadın vardı; o da karşısındaki yatakta uyuyan Eflin’di. Ama ona da aşk ya da sevgi beslemiyordu. Nefsinin esiri olduğu için yanındaydı belki de. O da bilmiyordu. Güneş doğmaya başladığında üstünü giyinip çıkmıştı evden, konağa doğru. Kapıda duran korumaların açtığı kapıdan girdi içeri, direkt kızının odasına çıktı ama yoktu. Şevin nerede olduğunu bildiği için oraya doğru attı adımlarını. Yavaşça açtı odanın kapısını; annesine sarılmış uyuyordu kızı. Üstündeki ceketi çıkarıp bıraktı köşedeki koltuğa, sonra geçip uzandı kızının yanına. Saçlarını sevip öptü. O anda gözlerini açıp “Geldin mi?” diyen Hesna’ya, “Sana bu kız buraya gelmeyecek demiştim. Daha kaç kere tekrar etmem gerekiyor?” diye çıkışmıştı sessizce. “Senin için ağladı, aradım açmadın, ben de yanıma getirmek zorunda kaldım. Bir daha olmaz,” diyen Hesna’ya, “Olmaz,” diyip kızının kollarında dalmıştı uykuya. Gözlerini açtığında yatakta zıplayan Şevin’i kucağına çekip öpmüş, “Günaydın babacım,” demişti küçük kız. “Günaydın babacım, dedem seni kahvaltıya çağırıyor, acele edecek misin?” diye sorunca, “Tamam, sen in, ben de geliyorum,” diyip çıkmıştı yataktan. Kızı kapıdan çıkarken Hesna içeri girmiş, “Lacivert takımımı hazırla,” diyip banyoya girmişti. Genç kadın kocasının takımını hazırlayıp yatağın üstüne bırakmış, sonra soyunup ardından girmişti banyoya. Sessizce tenine değen ellerle aniden arkasını dönüp Hesna’yı gören Welat anında yapışmıştı karısının boğazına. “Sana bir daha dokunmayacaksın demedim mi?” diyerek… “Neden? Sen benim kocam değil misin? Sana dokunmak benim en büyük hakkım değil mi? Sen benim hakkımsın Welat, benim kocamsın. Kaç yıl oldu o geceden sonra bir daha el sürmedin, dokunmadın bana,” demişti Hesna. “Ben o gece sana isteyerek dokunmadım, bunu sen de ben de çok iyi biliyoruz. Şimdi kendine gel, aklını başına topla. Bugün o geldiğinde de bir taşkınlık ettiğini görürsem karışmam,” demiş, çıkmıştı banyodan. “Neden bana yapmadığın kocalığı ona mı yapacaksın yoksa?” diyen karısına, “Sen neysen o da o olacak benim için, unutma Hesna. Sen de benim zorunluluğumsun, şimdi gelecek olan da… Bu gece olması gereken olduktan sonra o bir odada, sen bir odada yaşayıp gideceksiniz. Ve bu konakta huzursuzluk çıkaranın canına okumam, yakarım. Bunu unutma. Şimdi boş boş konuşmayı kes de giyin kendini, daha fazla küçük düşürme,” diyip çıkmıştı odadan. Ve çok değil, birkaç saat sonra yüzüne örtülen kırmızı örtüyle baba evinden çıkan Ewin, Karakoçan konağının kapısından girmişti. Pelda çıkmıştı onu bekleyen yaşlı kadına yaklaşıp elini öpmüş, “Hoş geldin kızım, ben Welat’in anasıyım,” diyip kendini tanıtmıştı Xate Hanım. Sonra merdivenleri döve döve inen birini fark etmişti Ewin ama başını kaldırıp bakmaya cesaret edememişti. “Hoş geldin gelin hanım,” diyip karşısında duran adama ne diyeceğini bilemediği için susup kalmıştı öylece. “Afferin, demek karşımda konuşmaman gerektiğini öğretmişler en azından. Hadi içeri geçin, hoca bekliyor,” diyen adamın arkasından yürümüştü. Avludakilerle beraber… Hiç böyle hayal etmemişti oysaki evleneceği günü. Telli duvaklı, güle oynaya gelin olacaktı ama şimdi sevdiği adamın kuzenine kuma olmak için yürüyordu, hem de kendi rızasıyla. Hocanın sorduğu soruya bile cevap verirken o kadar cılız çıkmıştı ki sesi korkudan. Nikâh kıyılır kıyılmaz “Hadi kızım, odaya çıkaralım,” diyip yukarı çıkarmışlardı genç kadını. Merdivenleri çıkarken yukarıda öfkeyle ona bakan kadının kim olduğunu tahmin edebiliyordu az çok. “Geç kızım, odan burası. Bundan sonra burada kalacaksın,” diyen kayınvalidesiyle girdi odaya. Xate Hanım gelininin korktuğunu, isteyerek gelmediğini biliyordu elbette. Kim kuma olmak isterdi ki? Zaten kimse istemezdi. “Bak kızım, neler hissettiğini biliyorum az çok. Sen hem abinin hem benim kızımın hayatını kurtardın, bu yüzden hakkın ödenmez. Sen artık bu konağın gelinisin. Buraya bir kez girdin mi bir daha çıkamazsın. O yüzden kocana alışmaya, onu da kendine alıştırmaya bak,” demişti. “Bana da ana de, çünkü ben senin ananım artık. Şimdi burada otur, bekle. Birazdan kocan gelir, ona hürmet et ki hürmet göresin,” diyip çıkmıştı odadan. Parmaklarını sıkmaktan kıracaktı neredeyse Ewin. Xate Hanım çıkarken kapıda karşılaşmıştı Welat’la. O da istemeden duymuştu söylenenleri. “Yazıktır, unutma ki onun bir suçu yok oğlum. O başkanların kurbanı, tıpkı senin gibi. Canını yakma,” diyen anasına, “Senin çocuklarının yaptığı her şeyin bedelini ben ödüyorum ana. Bari kime nasıl davranacağıma karışma,” diyip kapıyı açıp girmişti odaya. Ok gibi fırlamıştı Ewin oturduğu yerden. Zangır zangır titreyen dizleri onu taşısın diye dua ederken gelip tam karşısında durmuştu Welat. Yüzündeki örtüyü açıp fırlatmıştı yatağa. Başı önünde duran Ewin’i daha önce hiç görmemişti. Çenesinden tutup kaldırdı yüzünü. Doğru söylemek gerekirse böyle bir güzellik beklemediği için kısa süreli de olsa afallamıştı. Sonra “Yüzüme bak,” diyip başlamıştı konuşmaya. “Bundan sonra bu konağın gelini… Benim için pek bir önemi olmasa da benim karımsın. Adıma leke getirecek tek hareket yaparsan gözünün yaşına bakmam. Ben ne senin o şerefsiz abine ne de tanıdığın başka erkeğe benzemem. Anama, babama saygısızlık ettiğini görür duyarsam da kötü olur, anladın mı?” demişti. “Anladım ağam,” diyip susmuştu Ewin. “Şimdi soyun, geç yatağa. Ben geliyorum,” diyip gitmişti Welat banyoya. Kalbi yerinden çıkacakmış gibi atmaya başlamıştı Ewin’in. Utancından ne yapacağını şaşırmış, öylece kalakalmıştı. Welat döndüğünde hâlâ ayakta duran yeni karısının utandığını anlayıp önce ışığı kapatmış, sonra yatağın baş ucundaki gece lambasını yakmıştı. “Bu olmak zorunda, biliyorsun değil mi?” diyip Ewin’e yaklaşmış, elbisesinin fermuarını indirmişti aşağı. Yatağa girdiklerinde ise “Merak etme, bu ilk ve son olacak,” diyip üstünde kalan son parçaları çıkarıp fırlatmıştı kenara. Ama bedeni başka, dili başka konuşuyordu. İstediği kadar “mecburiyetten ibaret” desin; karşısındaki kadının güzelliği etkilemişti onu. Dudakları ne kadar direnmek istese de ona itaat etmemiş, genç kadının tenine değmişti. Bembeyaz tenine dokunmamaya kendini bile ikna edememişti. Welat Ağa eliyle ayırdığı bacaklarının arasına girdi Ewin’in. Tir tir titriyordu genç kadın. Bacak arasında hissettiği sertlik daha da korkutmuştu onu. Welat yavaş yavaş hareket etmeye başladığında bağırmaması için dudaklarıyla kapatmıştı dudaklarını. Aniden kendini Ewin’in içine ittiğinde elini istemsizce kocasının sırtına geçirmişti acıyla baş edebilmek için. Welat nefes nefese geri çekildiğinde ise tek kelime etmeden kalkıp banyoya girmiş, sonra da giyinip çıkmıştı odadan. İşte o an günlerdir tuttuğu gözyaşlarını akıtmaya başladı Ewin. Hem canının acısı, hem elinden zorla alınan hayatı, hayalleri, hem de sevdiği adamın ihaneti bitirmişti onu. Bunu hak etmemişti. O sevmenin bir günah olmadığını savunurken artık sevgi denen bir şeyin olmadığını düşünen bir kadındı. Hele bu geceden sonra inanmaya hiç niyeti yoktu. Kalkıp yatağın üstündeki çarşafı kendine sarmış, köşede duran çantadan elbiselerini çıkarıp duşa girmişti. Kapıyı kilitleyerek içi çıkana kadar ağlamış, sonra da gidip yatağı toplamış, çarşafı katlayıp koymuştu kenara; tıpkı annesinin tembih ettiği gibi. Sabaha kadar oturmuştu pencere kenarında. Yaşadıkları kötü bir rüya gibi geliyordu ona. Üç gün önce neler hayal ederken şimdi neler yaşamıştı… Sabah çalan kapıyla kalktı yerinden. Kilidi çevirip açtı. Kapıda genç bir kadın vardı. “Yenge merhaba, Meryem ben. Welat Ağa’nın küçük kardeşi. Şey… Beni anam gönderdi, çarşaf için. Bir de şey… Aşağı inip kahvaltıya gelecek misin? Abin inmeden burada olsun dedi,” demişti. “Tamam, geliyorum,” diyip kenarda duran çarşafı vermiş, sonra da Meryem’in ardından inmişti. Avluda duran kayınvalidesinin elini öpüp, “Ben kahvaltıya yardım edeyim, sorun olmazsa,” demiş. “Olur tabii, gel yenge, ben sana mutfağı göstereyim,” diyen Meryem’le girmişti mutfağa. O sırada avluda duyulan zılgıt sesleriyle yukarıda kıskançlıktan aklını kaybetmek üzereydi Hesna. Welat’in ona dokunmayıp başka bir kadına dokunması, hem de onunla aynı çatı altındayken bunu yapması ona ölmekten beter gelmişti. Hırslı, kıskanç bir kadındı Hesna. Ewin’i kabul etmek, ona rahat bir nefes aldırmak gibi bir niyeti de yoktu elbette. Mutfakta kahvaltı hazırlarken koşarak içeri giren küçük kız çocuğu, karşısında gördüğü Ewin’e şaşkın şaşkın bakarken, “Ne oldu halacım, bir şey mi istiyorsun?” diyen Meryem’e, “Açım ben,” demişti. Welat’in kızı olduğunu anlayan Ewin, o el kadar çocuğa bile mahcup hissetmişti kendini. “Tamam halacım, sen babaannenin yanına git, biz sofrayı kuruyoruz hemen,” dedi Meryem. El ele verip sofrayı avluya kurarken merdivenlerin başında durmuş aşağı bakan Hesna, “Allah’tan yerini biliyor,” diye fısıldamıştı. “Evet, haklısın. O olduğu yeri ilk günden öğrenmiş. Keşke sen de ait olduğun yeri, mevkiyi bilsen,” diyerek yürümeye başlayan Welat’a, “Şey ben…” diyip toparlamaya çalışırken, “Seni bir daha uyarmam. Sorun çıkarırsan kendini bir daha sorun çıkaramayacağın bir yerde bulursun,” diyerek inmişti merdivenlerden. Elinde çay tepsisi içeriden çıkan Ewin’le göz göze gelmiş, Ewin hızla kaçırmıştı gözlerini. Herkes oturduğu anda, “Gel kızım, geç buraya,” diyen kayınvalidesinin gösterdiği yere geçip oturdu Ewin. “Hadi afiyet olsun,” diyen kayınpederinin sesiyle başladılar kahvaltıya. Ama tek lokma yiyecek hali bile yoktu Ewin’in. Tabii bir tek o değil, Şevin de bir şey yemeden gözlerini dikmiş öylece bakakalmıştı sofradaki yabancıyı. “Niye bir şey yemiyorsun kızım?” diyen Welat’a, “Baba, bu abla kim?” diye sormuştu dayanamayıp. Welat “O abla…” diyip tam açıklama yapacakken, “Hizmetçi kızım, bundan sonra burada çalışacak,” diyen Hesna yüzünden buz kesmişti herkes. “Ağzından çıkanı kulağın duysun Hesna, sabrım taşıyor artık,” diyip araya giren annesine, “Tamam ana,” diyip Hesna’nın kolundan tuttuğu gibi masadan kaldırmış, “Seni daha biraz önce uyardım,” demişti. “Ağam ben Şevin için öyle söyledim, açıklayamayız çocuk daha, anlamaz,” diyen Hesna’ya, “Keşke o çocukta olan aklın çeyreği sende olsa,” diyip açmıştı konak kapısını. Korumalara, “Gelin hanımı babasının evine götürün, ben diyene kadar da getirmeyin,” diyip kapatmaya kalkmıştı ki… “Yapma ağam, kurban olayım,” diyip yalvaran kadına, “Tek kelime daha edersen bir daha bu kapıdan bile geçemezsin,” diyip kapatmıştı. Gözü karardımı kimseyi görmezdi Welat. “Annem nereye gitti?” diyen kızına canı sıkılmış, “Biraz gezecek, sen merak etme,” diyip kucaklamış, “Hadi gel, biz seninle biraz gezmeye çıkalım,” demişti. Bu konakta hayat zor olacaktı. Daha şimdiden anlamıştı Ewin. Her gün çayır çayır yanacağını çok iyi anlamıştı. Maalesef…
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD