HADİ CANIM

1585 Words
Okul iş arasında savrulup gidiyordum. Yoğun tempo resmen tüm enerjimi almıştı. Azra ise sanki her gün kendisine yeni bir enerji deposu veriliyormuş gibiydi. Kendini öylesine kaptırmıştı ki neredeyse hiç vakit geçiremiyorduk. Eski duygusal anlarından eser kalmamıştı. Neredeyse tam anlamıyla bir iş kolik olmuştu. Hasan Bey'in en güvendiği elemanlardan biri olma yolunda emin adımlarla ilerliyordu. Artık hayatına bir yön vermiş ve bu da başarı olmuştu. Artık ayrı bir eve çıkma konusunu dile getirmiş ve ben her ne kadar hayır desem de onu durduramayacağımdan emin olduğum için çok fazla tepki gösterememiştim. Sonuçta hayata başlamak istiyordu. Acıları ile savaşma yeteneğini kazanmış, gülmek için bir yol bulmuştu. Bunu benimde yapmam gerekiyordu ama bir tarih veya zaman veremiyordum. Gerçi ben gülmek için bir yol aramıyordum. Çünkü her zaman gülüyordum ama içimdeki bu acı hislerin kaybolması gerekiyordu. O mükemmel kahvaltının üzerinden neredeyse üç ay geçmişti. Hayat rutin düzeninde geçiyordu. Azra'nın o gece ve kahvaltıdan hiç haberi olmamıştı. Olmayacaktı da. Gerçi benimde o günün gerçekten yaşanıp yaşanmadığına dair şüphelerim vardı. Çünkü Çağlar Bey öyle bir davranıyordu ki o günün benim hayal dünyamda gerçekleştiğini düşünüyordum. Yani neşesi yerindeydi ama her hangi bir konuşma veya sıcaklık yoktu. Sanırım bu kadar samimiyetin fazla olduğuna karar verip, müdür asistan ilişkisine karar vermişti. Bende bu durumu bozmuyordum. Şimdi ise ekranda ben bekleyen 100 maile cevap vermekle ve bir düzen içinde çalışmakla meşguldüm. Ta ki telefonum çalana kadar. Normal şartlarda iş saatleri içerisinde telefonum hep kapalı oluru ama bu gün sanırım açık unutmuştum. Telefonun ekranına baktığımda ise Ceyda'nın aradığını gördüm. Derin bir nefes aldım çünkü Ceyda katlanılacak bir kız değildi. Arıyorsa mutlaka bir parti vardı ve benimde gelmemi isteyecekti. Bana değer verdiğinden değil sadece partide ne kadar çok kişi olursa Ceyda kendisini o kadar değerli hissediyordu. Kalabalığın kendisi için toplandığını hayal ettiğinde sanki ikon veya ünlü biri gibi dolanmak en büyük eğlencelerindendi. Tabi ki kimse onu sevmezdi. Fakat herkese karşı kullanabileceği bir avantajı vardı. Bölüm başkanı annesiydi ve bir öğrencinin ayağına basmak isterse kesinlikle istediğini yapar ve bundan da zevk alırdı. Yani tipik şımarık zengin kızlarındandı... Telefonun sesinin elimde yankılanmasına bir son vererek cevapla tuşuna bastım ve "Efendim Ceyda" diye cevapladım. Ceyda gayet cırtlak çıkan sesi eşliğinde "Merve akşama Kareoke barda partim var. Bahane kabul etmiyorum senide göreceğim" dedi ve ben hızla "Ceyda çalışıyorum çıkabileceğimi sanmıyorum. Kareoke bar karşıda ve benim arabam yok. " diyerek karşılık verdiğimde ise daha da incelen bir sesle "Taksi ile gelebilirsin canım çok tutacağını sanmıyorum. Üstelik iki hafta sonra vize sınavları var ve baraj dersinizin hocasının annem olduğunu hatırlatırım. Son günlerde üzerime çok düşüyor ve üzülmem pek hoşuna gitmeyecektir." Dediğinde ise susmak zorunda kalmıştım. Birkaç gereksiz sözden sonra telefonu kapatmıştım. Ve bu kadar yorgunluğun üzerine birde bara gitmek için hazırlanmam gerekiyor. Gece o güzelim yatağıma kim bilir saat kaçta girecektim. Neyse ki yarın tatildi. Saatler hızlı ve yoğun geçiyordu ki mesainin ne zaman sonlandığını fark etmemiştim. Çağlar Bey henüz odasındaydı ben ise çoktan toparlanmıştım. Bilgisayarımı kapadığım esnada kapıda beliren Azra bana gülümseyerek, "Çıkıyor muyuz?" diye sordu. Onunla beraber eve gidip, yemek yedikten sonra ayaklarımı uzatıp keyif yapmayı ne kadar çok isterdim ama katılmam gereken bir sürtük partisi vardı. Onun için dudaklarımı üzgünce büzerek, "Evet, çıkıyoruz ama benim eve gelip hazırlanıp hemen çıkmam gerekiyor. Kareoke bara gitmem ve orada düzenlenen gereksiz bir partide olmam gerekiyor" dediğimde Azra gözlerini kısarak, "Yine Ceyda mı?" diye sordu. Derin bir nefes aldım ve sadece başımı sallayarak evet anlamında cevap verdim. Azra dişlerini sıkarak, "O sana hiç bir şey yapamaz Merve isteklerini yerine getirmek zorunda değilsin. " dediği anda gözleri arkama odaklandı. Kapıda beliren kişinin Çağlar Bey olduğunu tahmin etmek hiçte zor değildi. Ve sorun konuşmanın ne kadarını duymuş olduğuydu. O benim sadece müdürümdü ve her şeyi duymuş olması, her şeye karışabileceği anlamına gelmiyordu. Onun için Azra'ya gülümseyerek, "Eminim bu gece ki parti diğerlerinden farklı olacaktır. Biraz eğlenmeye hakkım olduğunu düşünüyorum. Sende gelebilirsin" diye söylendim. Azra durumu toparlamak adına "Ben felaket yorgunum ve Karoeke bar fazlasıyla uzakta" demişti. Çağlar bey yanımızdan "Hanımlar iyi akşamlar" diyerek hızla çıkarken arkasından derin bir nefes almıştım. Her şey olması gerektiği gibiydi. Onun için rahatlamam gerekiyordu. Ama gelin görün ki rahatlamıyordum. İçimde hep bir sancı vardı. Bu durum olması gerektiği gibi olsa da ben böyle olmasını isteyip istemediğimden emin falan değildim. ......................... Eve gelişimiz hazırlanmam ve çıkıp bara gelmem 3 saatimi almıştı. İçeride o kadar fazla gürültü vardı ki kulaklarımı tıkama ihtiyacı duyuyordum. Gözlerim Sürtük Ceyda ile buluştuğunda yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirerek yanına doğru yürüdüm. Mini bir elbise giymiştim. Siyah ve parlaktı. Uzun topuklu ayakkabılar ise gün boyu topuklu ayakkabı giymiş ve istikatımı tamamladığımı hissetmemi sağlıyordu. Bu geceye fazla dayanamayacağım her halimden belli oluyordu. Yüzümde biraz koyu bir makyaj vardı ve Azra'nın ısrarı ile kırmızı ruj sürmüştüm. Gerçi bunu sadece dalga geçmek için sürmüştü ama sürünce ortaya çıkan ifadeyi her ikimizde beğendiğimiz için kalmıştı. Saçlarım her zaman ki gibi açık ve buklelerim artık sönmüştü. Ceyda'nın tam dibinde durduğumda daha da sırıtarak, "her şey çok güzel görünüyor canım ama inan yorgunluktan bitiyorum fazla kalamazsam kusuruma bakmazsın değil mi?" diye sorduğumda bana gülümseyerek sarılıp, "Gecenin sonuna kadar buradasın. Hem seninle tanışmayı isteyen bir arkadaşım var. Okulda görmüş seni eminin sende beğeneceksindir. Hem şu yalnızlığına bir son vermeyi dene bu gidişle bakire öleceksin" dediğinde gözlerim kocaman oldu. Bu kadarı fazlaydı. Not için bunca işkenceye katlanmak zorunda değildim. Onun için biraz sert çıkan sesimle "Buraya sen rica ettiğin için geldim ve kim olursa olsun tanışmaya niyetim yok. Üstelik bakireliğim veya yalnızlığım senin üstüne vazife değil" dedim ve cevap vermesine fırsat vermeden hızla bara yöneldim. Nedir bu insanların erkek arkadaş merakı? Yani insan sır yalnız kalmamak, tek uyumamak için hayatına birini dâhil eder mi? Ya aşk nasıl bir şey diye sorsam buradaki çoğu kız hayallerinde ki adamı tarif etmeye ilk arabasından başlardı. Bu kadar değersiz ve bu kadar hissiz yaşıyorlardı. Aşk dediğin his kalbini yerinden uçurmuyorsa ne işe yarardı ki? Diye düşündüm ve barmene bir içki söyledim. Ardından bağırarak "Mümkünse sert bir şeyler olsun" diye de ekledim. İki saniye sürmeden önüme koyulan minik bardaktaki içkiyi tek dikişte içtiğimde boğazımı yakarak indiğini hissettim. Ama sertliği başımı döndürmüştü. Fakat fazlasıyla iyi gelmişti. Onun için ikinciyi söyledim ve ortama bakmaya başladım. Gece yeni başlamış sayılmazdı. Saat çoktan 11:00 olmuştu. İnsanlar gecenin akışında kaybolmaya başlamış ve tüm çirkin yüzler bir bir ortaya çıkıyordu. İkinci içkimi de bir dikişte içince bedenimi bir alevin sardığını hissettim. Bu ardık durmam gerektiğine işaretti ama duramıyordum. Üçüncü bardağı sipariş ettiğimde ise barmen uyarıcı bir tonda "Bunu da bir dikişte içersen gecenin kalanını hatırlamayabilirsin. " dediğinde ise ona ters ters bakıp, bardağı bir dikişte yine bitirdim. Gözlerim kaymaya başlamıştı bile... Neden bu kadar içme isteği ile dolduğumu bilmiyordum. Yalnız kelimesi ilk defa suratıma vurulmuyordu. İlk defa içimi bu kadar acıtmıyordu. Ben doğduğum günden beri yalnızdım. Neden bu kadar sinirlenmiştim ki. Ama bu sinir bende deli gibi dans etme isteği uyandırmıştı. Orada anlamsızca dans eden kişilerin arasına girmek ve kendimi kaybetmek istiyordum. Ya da mikrofonu elime alıp, bu iğrenç sesimle sesimin son noktasına kadar haykırarak şarkı söylemek istiyordum. Hızla yerimden kalktım ve ayaklarımın birbirine dolanmasına rağmen sahneye çıktım. Bedenim alev almıştı. Yinede mikrofonu elime aldım ve şarkı çalmaya başladı. Emel Müftüoğlu'ndan – hovarda şarkısı yankılandı barda. Avazım çıktığı kadar, nasıl çıktığını umursamadığım sesimle şarkıyı söylemeye başladım. Her bir kelimesini vurguladım. Her bir nakaratından, zevk alarak söyledim. Sonuna kadar üstelik ne gariptir ki bardakilerde bana ayak uydurmuşlardı. Neyse ki şarkının sonuna geldiğimde pistten inmiştim bara oturmuş ve sesliğime yeniden gömülmüştüm. Birkaç dakikanın ardından, bardağı da istemiş ve yine tek dikişte içmiştim. Artık tam anlamıyla kafam uçmuştu. Kendimdeydim ama her şey dönüyordu. Hemen yanımda duran adam kulağımın dibine kadar eğilip, içki kokan nefesini ensemden yüzüme üfleyerek, "Anlaşılan sende yalnızsın. Takılmaya ne dersin?" diye sorduğunda kelimeler bedenimde resmen soğuk duş etkisi yarattı. Hızla adama söndüğümde, kahverengi gözleri, itici gülümsemesi ve ben hiçte iyi bakmıyorum diyen bakışları ile karşı karşıya kaldım. Sanki cevabımdan eminmişçesine suratıma bakıyordu. Bu sefer bedenime dolan öfke ile "Git başımdan" diye mırıldandım. Adam sanki ne dediğim duymamışçasına bana daha da yaklaşarak, "Hadi ama yalnız olduğuna eminim" dediğinde hızla barmene parasını uzatıp, çantamı aldım. Sanırım bu gece burada bitiyordu. Zaten ayakta durmakta bile zorlanır duruma gelmiştim ve eminim ki gücüm bu adamın kafasını kırmaya yetmeyecekti. Onun hızla tabureden kalktığımda yerin kaydığını hissettim ve masaya tutunmak zorunda kalmıştım. Kulaklarıma karoekenin başladığını belirten ses geldiğinde kendimi toparlamıştım. Kızın biri hadi beni yine sev diye haykırıyordu. Ve kesinlikle sesi mükemmeldi. Dinlemek istiyordum ama artık başım durmuyordu ve gözlerimi sabah kendi evimde ve yatağımda açmak istiyordum. Onun için biraz toparlanıp yürümeye kalktığımda tam adım atıyordum ki kolumu kavrayan adam ile olduğum yerde kaldım. Adam, "Seni götürmemi ister misin?" diye sordu. Bazı erkekler neden hayırdan anlamıyor ve karşısındakini yalnız bırakmıyordu? Yani neden illa tartışma istiyordu ki? Hızla kolumu elinden kurtardım ve "Sülük gibi yapışmaktan vazgeç ve uzak dur!" diye söylendim. Adam yine sırıtarak, "Sert kadınları severim" dedi ve işte tamda o anda suratında patlayan yumrukla geriye savrulurken "Peki, sert erkekleri sever misin?" diye yükselen kelimeler ile olduğum yerde kalmıştım. Gözlerim kocaman olurken, ayaklarım titremeye bedenim alev almaya başlamıştı. Gözlerim bir kolu beni kavrayan sese doğru yöneldiğinde ise kalbim tepinmeye başlamıştı. Yine o gözler. O mavi parlak ben aşkım diye bakan gözler. Yine ruhumu başka diyarlara uçuran ayaklarımı titreten benliğimi kaybetmemi sağlayan gülüş. Eli belimde beni sıkıca kavramıştı. Uzun boyu ile bana bakıyordu. Şaşkınlık dolu sesimle, "Hadi canım bu siz olamazsınız" diye söylendim. Çağlar Bey yüzüne yerleşen alaycı gülümseme ve alaycı ses tonu ile "Evet, canım ben olabilirim" diyerek karşılık verdiğinde başım daha da fazla dönmeye başlamıştı. Her şey bulanıklaşıyordu. Ve o arada Çağlar Bey'in "Hayır, Yeşil bayılamazsın!" diye söylediğini duydum ve ardından "Uyandığında pişman edeceğim" diye de eklediğini. Ardından karanlık gelmişti. Ve her şey kaybolmuştu.....
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD