BÖLÜM 02

2619 Words
Ayaz   Annemin eczanesine saldırılması, evdeki tadı tuzu kaçırmıştı. Herkes kimseye bir şey olmadığı için şükredip şanslı olduğumuzu söylüyordu ama annemin ne kadar üzüldüğünü görüyordum ben. Üstelik bu yüzden de kendimi çok suçlu hissediyordum. Arkadaşlarım bana moral vermek için çok uğraştı, işe de yaradı aslında. Üzerine bir de Sinemis teyzenin söyledikleri eklenince kendimi daha iyi hissettim. Ama yine de aklım hep annemdeydi ve onunla konuşmak için fırsat kolluyordum. Zaten pamuk ipliğine bağlı olan ilişkimiz, bu başlarına açtığım sorunlar yüzünden kopup gidecek gibiydi. Çok üzülüyordum. Çocuklarla kediler için yer hazırlamak iyi gelmişti. İyice temizlenip de karnımın acıktığını fark edince mutfağa indim ve balkondan gelen konuşma seslerini duyunca kulağımı oraya verdim. Babamın sesi geliyordu, iyice yaklaştım görünmeden ve dinlemeye başladım. “Bu olayın en iyi tarafı hiç kimsenin zarar görmemiş olması, gerisi yerine gelir” dedi. “Evet, çok korkmuş bizim eczanedekiler ama toparlandılar hemen. Allah beterinden korusun” diyen de annemdi. “Çok şükür herkes iyi ama Ayaz’ı çok iyi görmedim ben. Bu olay onu da çok etkiledi, aslında her şey onu çok etkiliyor. İsterseniz konuşun, kendini suçlu hissediyor olabilir” diyen Sinemis teyzeye: “Onun kendini suçlu hissedeceği bir şey yok ki ama canım” diye cevap veren annem oldu. “Onun ne kabahati var? Çocuğum iyilikten başka bir niyet gütmedi ama onun da başına gelmeyen kalmadı. Umarım bunları düşünüp üzülmüyordur ama ben ilk fırsatta onunla konuşurum.” “Ayaz’ın yaptığı şey en doğrusuydu ki abim de ben de ona tamamen destektik. Yani bu işte illa suçlu aranacaksa, abimle beni de eklemek gerek. Ben de konuşurum onunla. Eczane gider yerine yenisi gelir ama çocuklar iyi olsun ya, önemli olan tek şey bu” diye ekleme yapan da babamdı. Bunları duymak bana o kadar iyi gelmişti ki. Hem de benim olmadığım, duyduğumu bilmedikleri bir yer ve zamanda bunları yani gerçek düşüncelerini duymak üzerimden çok büyük yükler almıştı. “Yalnız Ayaz Elçin’e epey âşık ya” diyen Beril teyze ortamın havasını değiştirdi ve beni de biraz utandırdı. Dinlemeyeyim dedim ama alamadım kendimi. “Başta bir şey yoktu aralarında, ondan çok eminim. İşe başladığında aşk kadar kuvvetli değildi bağları ama sonra ne olduysa ne paylaştılarsa kuvvetlenip büyümüş. Ama ben çok memnunum bu durumdan. Elçin’i az da olsa iş yerinde de gözlemlemiştim, düzgün bir kız ve çok güçlü. Neler yaşamış ama hepsine direnip ayakta kalmış. Hatta öyle bir babanın karşısında bile dik durabilmiş, ben gurur duyuyorum onunla” diyen babamın sözleri içimdeki sıkıntının çoğunu aldı götürdü. “Başta Ayaz’ı alıp götürmelerine falan kızdım ama sonra olanları iyice öğrenip bir de Elçin’le tanışınca benim de bakış açım değişti. O kız Ayaz’ı mutlu edecek, birlikte mutlu olacaklar ben öyle inanıyorum” diye hiç beklemediğim yorumları da annem yaptı. Daha fazla dinlemedim, duyduklarım yetmişti bana. İçten içe ya bizi suçluyorlarsa diye düşünüp çok üzülüyordum ama öyle değildi fikirleri. Aksine çok olumluydu. Tam ayrılayım oradan diye arkamı dönmüştüm ki Aybars’la burun buruna geldik. O kadar korktum ki bağıracaktım neredeyse ama susturdu beni: “Sakın bağırma” dedi ve çekerek mutfaktan çıkardı. “Ulan kaç yaşında adamsın hala kapıları dinliyorsun ayıp ya” diyerek dalga geçmeye başlayınca ciddi bir tavırla durdum karşısında: “Hiç utanmıyorum çünkü ihtiyacım vardı!” dedim ve o da ciddileşti hemen. “Ne duydun peki?” diye sorunca: “Boş ver, bana kalsın ama iyi şeyler” dedim ve yukarı doğru yöneldim. “Gel ya gitme, kediler girmiş mi içeri diye bakacağız. Setenay da ışığı deneyecek, becerebildin mi düzeneği diye kontrol edelim” demesine sinirlensem de kabul edip onunla çıktım. Kontrolümüzü yaptık ve çalıştığını görünce gerinerek çıktım bodrumdan. Kediler de sıcak yataklarına yayılmış yatıyorlardı. Yalnız bizim gördüğümüz iki kedi varken üç olmuşlardı. Üçüncüsü diğerlerinden biraz daha küçük, muhtemelen beş altı aylık falandı. Biz çıkınca Aybars: “Havanı sevsinler” dedi hemen. “Laf atma yaptığım işe, benim yeteneklerimi test etme kardeşim” diye cevap verdim ben de keyifle. “Ya gel bir sigara içelim de hem konuşuruz” deyince kabul edip arka tarafa doğru geçtim onunla, söyleyeceği bir şey var gibiydi. “Senin ağzında bir bakla var, çıkar bakalım” diye sordum ve bunu bekler gibi anlatmaya başladı. “Şimdi Jan görse yine bozulacak ama çağırdım gelmedi ne yapayım. Ben bir şey yaptım Ayaz ama iyi mi kötü mü emin olamıyorum” deyince: “Ulan evlenme mi teklif ettin yoksa?” diye sordum. “Yuh ama ya!” dedi. “Ne evlenmesi ya bir tarafımız sıkışmış dururken. Ya bu düğün için gelen kıyafetlerden bir tane gördüm ve onun Hezaren’e çok yakışacağını düşündüm. Annemle şey yaptık, neydi hani bütünlüyorlar ya elbiseyi başka parçalarla?” “Kombin” “İşte ondan yaptık, sonra annem ona gönderdi. Nasıl yaptı bilmiyorum ama ulaşacak yani. Ama korkuyorum ya, şimdi yanlış anlarsa beni diye takıldı aklıma” “Neden yanlış anlasın ki, sen hediye gönderdin ona” “Ya buraya konuşmaya geldiğinde teklif ettim ama ben hallederim demişti. Şimdi üzerine elbise gönderdim diye kırılır mı acaba bana? Yani bir sürü şey düşündüm, ezilir mi hediyemin altında ya da ne bileyim onun alacağı kıyafeti küçümsediğimi falan düşünür mü? Düşünmekten fenalık geldi” “Abi sen de ne kurmuşsun ya” dedim. “Elbise eline ulaşıp da sana dönüş yaparsa, dersin ki bu rengin sende çok güzel duracağını düşündüm. Ya da dışarıya çıkman riskli olur, seni merak ederim diye bunu yaptım dersin. Bir şekilde doğru izahı yaparsan yanlış anlamaz. İsterse giymesin ama sen bunları söyle ona, o zaman kırılmaz sana” “Bence kırılmasını gerektirecek bir şey yok ama bizimkiler butiği ayaklarına falan getirdi ya şimdi, bizi yanlış tanısın istemiyorum” diye sunduğu gerekçeler çok saçma geldi bana. Durması gerekiyordu ve bu kurma işini de bırakması. “Babacım, sizin eve elbise getirtmekten başka şansınız olmadığını bu kız da biliyor. Ayrıca sen yeni zengin olmadın, kıza çarptığın arabayı görünce anlamıştır zaten durumunu. Ayrıca hepimiz toplanıp gittik yanına, bizim de iyi şartlarımız olduğunu fark etmiştir. O yüzden evine kıyafet gelmesi falan onun için abartı değildir. Senin ona bir şey hediye etmen de yanlış değil. Ama diyelim ki yanlış anladı, o zaman da izah edersin anlar. Bu kadar farklı fikir ve olasılık üretme, akışına bırak. Belki de teşekkür edip geçecek” “Onu hiç sanmıyorum, illaki bir tepki verecek ama dediğin gibi yaparım ben de” “Sen samimi bir şekilde izah edersen asla yanlış anlamaz.” “Sağ ol kardeşim, için biraz rahatladı” “Ne demek abi, sen benim onca kahrımı çektin benim yaptığım ne ki?” “Eyvallah” dedi, sigaralar da bitti ve içeri geçtik beraber. İki tembel hayvan yine oturmuş oyun oynuyorlardı. Biz Jankat’ın odasına girince: “Ne yapıyor kediler, girmişler mi?” diye sordu Yiğit gözünü ekrandan almadan. Bir dövüş oyunu oynuyorlardı ve Jankat o kadar konsantreydi ki bize bakmak bir yana sesi bile çıkmadı. “Alo!” diye ona seslenen Aybars’a: “Şu an Yiğit’i parçalarına ayırmakla meşgulüm, bitince konuşalım” dedi ve yine oyuna odaklandı. Bu kadar hırslı oyun oynadığını ilk kez görüyordum. Normalden daha hırslı yani… “İyi tamam, biz de mobil oyun oynayalım bunlar bitirene kadar” dedi ve biz de yataklara yerleşip oyuna daldık. Günün geriye kalanını da oyun, yemek, biraz sohbet ve sonra uyku olarak tamamladık.   BİRKAÇ GÜN SONRA   Düğüne artık dört gün kalmıştı ve biz yarın yola çıkacaktık hep birlikte. Evde muhteşem bir telâş hakimdi ve ben olabildiğinde kaçıyordum bundan. Gerçekten, özellikle kadınların yarattığı gerilim ve stres çok yorucuydu. Zaten içinde bulunduğumuz durum olabildiğince sıkıntılıyken, bir de onların bu durumu çok yoruyordu insanı. Günlerce süren kıyafet seçme işleri yüzünden hepimizi bıktırmışlardı. Zaten Sinemis teyzenin odası da bildiğin butik gibi olmuştu ve bu işten en çok mağdur olan Ali amcaydı. “Abi odaya giriyorum, yatağı kazıyarak buluyorum ya. Her yer kıyafet. Bir de uyuyacağım deyince Sinemis beni erken diye gönderiyor, neymiş karar veremiyorlarmış. Bitseydi şu kıyafet olayı artık!” diye söylenmesine hepimiz çok güldük. Ama bunu söylerken kadınlardan biri, özellikle Sinemis teyze geliyor mu diye kontrol etmesine daha çok güldük. Sonunda hanımların abiyeleri, erkeklerin takım elbiseleri ve benim de damatlığım hazır olunca hepimiz huzura kavuştuk. Ama kısa sürdü tabi ki. Bu defa da eksik bir şey kalmasın, herkes çantasını valizini bir kez daha kontrol etsin, aman şunu da alalım, aman şöyle de yapalım diyerek evin içinde fırtınalar estirdiler. Bu sebepten ben de kaçıp saklandım onlardan.   Aybars geldi yanıma, buldu hemen beni tabi ki. “Annen seni arıyor yana yakıla, bir görün istersen” dedi ama hiç mecalim yoktu annemle uğraşmaya. Yolculuğu, yaşayacağımız gerilimi ve düğünde neler olacağını düşünmekten sinirlerim harap olmuştu. Bir yandan da korkudan mahvolan Elçin’i yatıştırıp ona moral vermeye çalıştığım için enerjim kalmamıştı hiçbir şeye. “Annemi boş ver de sen Hezaren’i ikna edebildin mi?” diye sordum konuyu değiştirmek, biraz da onun sıkıntısını paylaşmak için. “Yani sayılır diyelim, hala biraz kırgın gibi” “Abi o kadar dil döktün, hala kırgın olmasını da anlamıyorum ben” “Ya işte yanlış anladı beni. Sana söylediğim o ihtimallerin hepsi geçmiş aklından. Ama düzelttik gibi, bakalım” “Sen sıkıntı yapma, düzelir her şey. Yani niyetinde bir kötülük yok, en nihayetinde anlar. Ama düğüne geliyor değil mi kesin? Elçin çok mutlu oldu çünkü onun geleceğini öğrenince” “Geliyor merak etme. Elçin için geliyor o da. Birbirlerini hiç görmeden, hiç konuşmadan nasıl bu kadar sevdiler anlayamıyorum ama inşallah hep böyle devam eder” “İnşallah abi, yoksa tadımız kaçar ki ben hiç gelemem o işlere” “Aynen. Onu bırak da sen annene bir bak yoksa seni parçalayacak. Aşağıda üç atom bombası gücünde geziyor, patlarsa canımıza okur” deyince mecburen kalktım ve annemin yanına geçtim. Öyle gereksiz şeyler için arıyordu ki beni, bir şey dememek için zor tuttum kendimi. Söylediklerini cevapladım, istediği şeyleri kontrol ettim ve Jankat’ın odasına kaçtım. İçeri girdiğimde yüzümün halini görüp hemen anladılar: “Bu Gülçin teyzenin hezimetine uğramış ya” deyip güldü Jankat bana. “Evet, annem gerçekten bezdirdi! Şu düğün olsaydı da bir rahatlasaydık yemin ederim fenalık geçirdim!” diye isyan edişime de güldüler. Sonra dayanamayıp ben de güldüm onlarla.   Gece olunca etraftaki telâş da bitti ve sakinledik. Aybars hala Hezaren’i niyetine ikna etmekle meşguldü, ona hiç bulaşmadım. Niyeti asla kötü değildi ama işte yanlış anlamıştı onu. Rahatça konuşup anlaşsınlar diye ben kendimi uykuya verdim. Bedenim dinlenmiş halde olsa da aklım çok yorgundu ve ancak uyku paklardı beni. Aybars   Hezaren’e gönderdiğim hediye, tam da beklediğim gibi sonuçlanmıştı ve bana çok kırıldı. Bir süre kendimi anlatmama bile izin vermedi hatta. Sonra çok şükür ki geçti o ilk büyük tepkisi de konuşabildik. Annem hediye paketini Hacer teyzeye ulaştırmıştı. Ondan da bir iki gün önce Hezarenlerin eve gitmesini rica etmişti. Alışsın babaannesi, hem de Hezaren’in içi rahat etsin diye yapmıştı bunu. Hacer teyze hediyeyi ona vermiş, o da içinde elbise ve diğer şeyleri görünce alınmıştı bana. O gün teklif ettiğim için ona dayatma yaptığımı bile düşünmüştü. Önce mesaj geldi: “Hacer teyze geldi Aybars ve elinde bana bir hediye kutusu da vardı. İçinde elbise, ayakkabı hatta takılar da vardı. Buna neden gerek gördüğünü anlamadım” Mesajı görünce tüylerim diken diken oldu. Derin nefes alıp düşündüm ve en doğru şeyin aramak olduğuna karar verip: “Arayacağım müsaitsen” dedim ama kesin bir şekilde: “Şu an değil, sonra…” yazdı. Ben açıklamaya çalışmak için bir sürü mesaj attım ama okumadı bile bir süre. Saatler geçti, artık sinirlerim iyice bozulmuştu. “Hezaren ben konuşmaya tahammül edemeyeceğin kadar kötü bir şey yapmadım. Keşke izin verseydin de anlatabilseydim. Mesajlarımı okumuyorsun bile, bu nefretin nedenini gerçekten anlayamıyorum. Sakinleşirsin umarım ve konuşabiliriz” yazıp gönderdim. Çok geçmeden bir mesaj geldi nihayet: “Şu an müsaidim” yazmıştı. Sinirlendim ama aradım. “Efendim” diye açışı çok can sıkıcıydı ama alttan aldım. Önce dinlemesi gerekiyordu. “Beni yanlış anladın ve bunun için çok üzgünüm” dediğim an tepkisi geldi: “Yanlış anladığımı sanmıyorum, bildiğin dayatma bu!” dedi sinirle. “Ne dayatması? Neyin dayatması olabilir yani?” “Aybars bak ben seni anlıyorum. Senin kendine göre bir hayatın ve çevren var. Muhtemelen benim seçeceğim kıyafetlerin de o çevreye uygun olmayacağını düşündün. O yüzden de takısına kadar kombin yapıp gönderdin bana. Ama hiç gerek yoktu, ben seni mahcup edecek kadar kötü giyinmezdim” “Sana inanamıyorum! Sormadan etmeden düşünüp kararını vermişsin ya sen, bu çok adaletsiz!” “Asıl senin yaptığın adaletsiz! Bana sormadan bunları bana göndermen, böyle bir dayatma yapman adaletsizlik” “Saçmalıyorsun gerçekten. Sordun mu bana içimden ne geçti onları sana gönderirken? Annemle saatlerce bunları hazırlamaya çalışırken niyetimiz neydi öğrenmeyi denedin mi? Yargıladın astın, bu mu adil olan? Senin yaptığın adil de benimki mi değil?” dediğimde duruldu bir an için. “Annenle mi hazırladın?” diye sorarken daha sakindi, ben de sakinleştim. “Evet, annemle hazırladık. Sana o gün sordum ister misin kıyafet bakmak diye ama sormaktaki niyetim tamamen güvenliğin içindi. Sen dışarı alışverişe çıksan benim aklım sende kalacaktı, Allah korusun başına bir şey gelecek diye ölecektim merakımdan. Ayrıca bu eve geldin, çok dikkat ettik ama ne olur ne olmaz diye dışarı çıkman beni tedirgin edecekti. Sormak istedim ama sen kabul etmeyince zorlamadım seni. Sonra kıyafetler geldi, onlar önümden geçerken sana gönderdiğim elbise takıldı gözüme. O kadar beğendim ki, başka birine asla yakışmayacağını düşündüm. Senden başka kimsenin o elbiseyi giymesini istemedim. Anneme gösterdim, o da çok beğendi. Senin bedenini o tahmin etti, tabi sen önyargıların yüzünden deneyip bakmamışsındır ama bedenini bile annem ayarladı. Ayakkabı numaranı öğrenebilmek için uğraştı, takılarını kendi eliyle seçti. Bunların hiçbirini ‘O seçemez, uygun şeyler giyemez’ diye yapmadı. Sana ve benim sana olan duygularıma değer verdiği için yaptı” dedim ve soluk almak için sustum. “Teşekkür ederim, annenin benim için böyle özenle hazırlanması beni gerçekten çok mutlu etti. Ama sen keşke annene bunu söylemeden önce benimle konuşsaydın. Kadını da boşuna uğraştırıp o kadar zamanını almazdın” “Annem bunu yapmaktan çok mutlu oldu Hezaren” “Beni tek mutlu eden de bu zaten” “Ha başka mutlu olduğun bir şey yok yani?” dedim alınarak. Gerçekten tepkisi çok üzmüştü beni. “Şu an diğer kısımlara sinirim geçmedi, onları sonra konuşuruz” deyince: “İyi tamam, sonra görüşürüz o zaman. Dikkat et” dedim ve vedalaşıp kapadım telefonu. Bir süre kendi başıma düşünüp sonra çocukların yanına gittim. Olanları onlarla da paylaştım, Jankat zaten bir şeyler olduğunu anlamıştı ve anlatmasam yine kriz çıkacaktı. Güzelce dinlediler beni, Ayaz daha sakin karşılamış olmam gerektiğini söyledi. Diğerleri de biraz sabırlı olup beklememi, mutlaka anlayacağını söylediler ve bekledim. Hiç iletişim kurmadım sakinleşsin diye. Gece yatmadan mesaj geldi: “Benim senin iyi niyetinden yana şüphem yok. Tepkim büyük geldi sana biliyorum ama benim hassas olduğum şeyler var ve bu onlardan biri. İstemeden de olsa kendimi kötü hissediyorum böyle durumlarda. Umarım anlayabilirsin beni, benim de amacım seni üzmek değil” Yumuşamıştı biraz, çocukların söylediklerini de dikkate alarak daha sakin yaklaştım ben de: “Niyetlerimiz iyi, benimki de masumdu gerçekten. Sadece çok güzeldi, senin üzerinde görmek istedim. Aklından geçenleri biliyorum, gönderdikten sonra bunları düşünmenden endişe ettim ve başıma da geldi. Ama ben senin aklından geçen gibi biri değilim. Ne olur bunu aklında tut” yazıp gönderdim. “Aklımda, öyle olmasa zaten bugün birbirimizin hayatında bu şekilde olmazdık. Bu arada elbiseyi denedim, annen hiç yanılmadı tam oldu bana. Diğer her şeyi de o kadar güzel seçmiş ki bayıldım. Teşekkür ederim ikinize de” diye gelen cevap mutlu etti beni. En azından denemişti. “Beğenmene çok sevindim, anneme de ileteceğim yorumlarını. Eminim çok mutlu olacaktır.” “Yarın konuşuruz detaylıca, şimdi Hacer teyzenin yatağını falan hazırlayıp iki hanıma gece sütlerini vereceğim. İyi geceler” yazıp konuşmayı bitirdi. Tam geçmemişti kızgınlığı, konuşmadan da geçmeyecek gibiydi. Ben de ona iyi geceler diledim ve sıkıntı içinde uyumaya çalıştım. Kaç kez döndüm yatakta bilmiyorum ama sonunda uykuya dalabildim. Ertesi gün detaylıca konuştuk ve biraz daha iyiydi. Söyleyemese de anlamıştım, onu küçümsediğimi hissetmişti ama yanıldığını anlatmak için uğraştım. Yine çok sıcak kapamadık telefonu ama öncekilere nazaran daha iyiydi. Artık ne olacağını, nasıl davranacağını havaalanında karşılaştığımızda görecektim. Çünkü yarın düğün için Adana’ya gidiyorduk ve bir arada olacaktık. İyi olmasını umdum, sadece kırgınlık kalmamasını ve iyi olmasını…
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD