BÖLÜM 07

2039 Words
Hezaren   Aybars’ın o kocaman ailesiyle beraber düğüne gitme fikri karnıma kramplar saplasa da bunu yapmayı çok istiyordum. En büyük nedeni de Elçin’e destek olmaktı. Hiç tanımadığım, yüzüne dahi görmediğim birinin yanında olup ona destek vermeyi bu kadar istediğim hiç olmamıştı daha önce. Ama Aybars’ın anlattıklarından sonra onun için çok üzüldüm. Ayrıca benim de gidecek olmama hem Aybars hem de Ayaz çok sevinmişti. Otele vardık, her şey çok güzeldi ama ters giden bir şeyler olduğunu hissediyordum sürekli. Aybars’ın kardeşi ve diğer kızların bakışları sürekli üzerimdeydi, garip bir şekilde bana tuhaf tuhaf bakıyorlardı. Başta görmezden geldim, onları iyi tanımadığım için üzerinde durmadım ama giderek rahatsız edici boyuta taşıdılar bu durumu. İlk hamle saunaya indiğimizde geldi. Hazırlıksızdık hepimiz, mecburen otelden aldık sauna için giyeceğimiz şeyleri. Ben de çok sevdiğim mavi renkte bir tane seçtim ve yanlarına gittim. Ama o bakışları… Kendimi ne kadar kötü hissettiğimi anlatabilecek bir kelime bulamadım. Yağmur abla, Elçin ve Denef abla çok iyiydiler bana karşı ama küçük grupta garip bir tepki vardı. Daha doğru düzgün sohbet bile etmeden bana neden böyle duvar ördüklerini anlamadım ama uzamamasını diledim içimden. Bir ara ne kadar ince ve ne kadar beyaz tenli olduğumla ilgili yorumlar yaptılar. Sinirlendim ama belli etmedim. O günü de böyle atlattık. Kahvaltıda, yemekte hatta yukarıda birlikte otururken bile özellikle Setenay’ın bakışları beni rahatsız ediyordu. Bunu kimseye söyleyemezdim. Daha doğru düzgün kimseyi tanımıyordum ve onlar da benim hakkımda fikir sahibi değillerdi. O yüzden sadece bekledim. Ama asıl kıyametin başlangıcı kına gecesinde oldu. Herkes Elçin’in kınasını yakmak için müzik eşliğinde etrafında dönerken, anlamadığım bir şekilde eteğim tutuştu. Tek bir an olur ya hani asla tekrarını yaşamaz insan ama o yaşadığı bir iki saniyeyi de asla aklından çıkaramaz, işte tam olarak onu yaşadım. Eteğim tutuştuğunda bir an için Setenay’la göz göze geldim. O an yüzünde beliren o ürkütücü tebessümü asla unutamayacağımı biliyorum. Onun yaptığı kafamda da kalbimde de o kadar netti ki, dile dökemesem de bunu bütün varlığımla biliyordum. Yanan eteğimi söndürdük ama bacağım da yanmıştı. Yağmur abla beni odaya götürmek için ısrar etse de zaten çok korkmuş olan Elçin’i daha fazla endişelendirmek istemedim ve kaldım. Kına işini tamamladık, biraz eğlendik ve benim canım giderek daha çok yanmaya başladı. O sırada nasıl oldu bilmiyorum ama Aybars’ın annesi yanıma gelip odaya gitmemizi istedi. Benim de dayanabilecek hâkim kalmadığı için kabul ettim ve birlikte odaya çıktık. Salondan ayrılmadan önce de bize yardımcı olan görevliden ilaç ve birkaç şey daha istedi. Sinemis teyzeyle beraber benim odama çıktık. “Otur kızım da bir bakalım” deyince yatağımın üzerine oturdum. Elbisemi sıyırdık yavaşça ve bacağıma bakıp: “Şükürler olsun korktuğum kadar değilmiş” dedi derin bir nefes alıp. Sonra da “Çok acıyor mu?” diye sordu. “Çok değil ama biraz acıyor” dedim, aslında deli gibi canım yanıyordu. “Ah kızım, bu öyle biraz acıyacak bir yanık değil ki zaten yanık dediğin acısız olmak. Merhem istedim, inşallah benim de kullandığım bir tane var ondan getirirler” demişti ki kapı vuruldu. Kalkmaya yeltenince: “Otur yavrum, şu haliyle kapıya bakacak bir de” dedi gülümseyerek ve gidip açtı. Görevli kadının getirdiği kutuyu alıp yanıma geldi ve içini açınca: “Ah çok şükür istediğimden” dedi sevinçle. Sonra gözlerime bakıp: “Bu merhem çok kuvvetlidir, bunu şimdi süreceğim ve değmesin diye saracağım hafifçe. Gece uyumadan açıp yeniden sür. Kuruduğunu hissettiğin her an sürebilirsin, bak gör yarına ne kadar fark edecek” dedi ve merhemi açıp yanık yerlere sürmeye başladı. Canım acıyordu ama kendini kötü hissetmesin diye sesimi çıkarmadım. Bir anda dönüp yine bana baktı: “Bağır kızım sıkma kendini. Bunun acımasından daha doğal bir şey yok” dedi ama yine de sesimi çıkarmadım. Nihayet bitip de sardıktan sonra gitti ellerini yıkayıp geri geldi. “Ben gidip bizimkiler ne yaptı bakacağım kızım. Sen de dinlen olur mu?” dedi ve tam bir iki adım atmışken geri dönüp: “Üzerini giyinmene yardım etmemi ister misin?” diye sordu. Ağlayacaktım, göz yaşlarım patlamak için bekliyordu: “Çok teşekkür ederim, ben halledebilirim” dedim gülümseyerek ve o da gülümseyip çıktı. Arkasında bıraktım kendimi. Canımın acısı bir yana, bu kadının bana olan şefkati beni çok etkilemişti. Sanki annemmiş gibi, öyle güzel davrandı ki bana kalbim yumuşacık oldu. Kendimi biraz toparladım ve üzerimi değiştirdim. Sonra Yağmur abladan mesaj geldi, yukarıya çıkacağımızı söyledi. Ben de zorlanarak bile olsa gittim yanlarına. Aybars halimi görünce panik oldu birden, ama sakinleştirdim. Çok üzerinde durmadan, Yağmur ablanın sözlüsünün de olduğu ekiple uzun uzun sohbet ettik. Artık herkesin iyice uykusu gelmişti ve Aybars: “Hadi gel, seni bırakayım canım ben. Yorgunsun, dinlen” dedi önden kalktık. Yavaşça yürüdüm ve asansöre bindik. “Çok acıyor mu ya?” diye sordu üzüntüyle. “Başta acıyordu ama annen merhem sürdü, güzelce sardı ve çok iyi geldi” dedim. Bu cevap onu çok mutlu etmişe benziyordu. “Bu konularda annemin üzerine tanımam ama ikinizin birbirinizle bu şekilde de olsa vakit geçirmeniz mutlu etti beni” dedi. “Aslında söylemem doğru mu bilmiyorum ama paylaşmak istiyorum. Annen benimle öyle güzel ilgilendi ki, sanki benim annemmiş gibi hissettim. Çok etkilendim Aybars, harika bir annen var ve inan ne kadar şanslı olduğunu bilemezsin” “Teşekkür ederim canım. O kadar mutlu oldum ki bu söylediğine… Ama o senin de annen sayılır, öyle düşün. İleride ona anne dersin belki, belli mi olur?” demesi bir anda heyecanlandırdı beni ama neyse ki asansör bizim kata geldi de cevap verme durumum ortadan kalktı. Odamın kapısına geldik, Aybars başımdan öptü beni. “İyi geceler canım, güzel dinlen” dedi ve gitti. Ben de odama girdim, pijamalarımı giydim. Sonra Sinemis teyzenin tembihlediği gibi yapıp kremimi sürdüm ve yeniden sardım bacağımı. Tam ışığı kapatacaktım ki kapı vuruldu yeniden. Kalktım, açmadan: “Kim o?” diye seslendim. “Benim kızım Sinemis” deyince şaşırıp açtım kapıyı. Bir şey dememe izin vermeden: “Kusura bakma yavrum rahatsız ettim, inşallah uyandırmadım” dedi. “Estağfurullah, uyumamıştım merak etmeyin” deyince gülümsedi. “Yanık ağrı yapar, sana ağrı kesici getirdim. Rahat uyursun” deyip bir ilaç uzattı bana. Sonra devam etti konuşmaya: “Merhemini sür mutlaka, gece de uyanırsan eğer yine sür. İlacını alırsan kolay uyursun ama olur da bir terslik olur ya da kendini kötü hissedersin, bana mutlaka haber ver olur mu kızım?” dedi ve oda numaralarını söyledi. “Çok teşekkür ederim, gerçekten” dedim gözlerim dolarken. Ama kendimi tuttum. “Merhemi sürdüm, dediğiniz gibi bir kez sürmemde bile çok işe yaradı. İlacı alırım uyumadan önce, çok sağ olun” dedim. “Rica ederim yavrum, lafı bile olmaz. Hadi dinlen sen, iyi geceler” dedi ve yanağımı okşayıp gitti. Tabi ki yine ağladım arkasından. Onda öyle bir hal vardı ki, insan baktığında kalbini teslim ediyordu ona. Sevmemek mümkün değildi… Gece birkaç kez uyanıp merhem sürdüm ve söylediği gibi çok hızlı toparladı yanıklarım. Sabah da sürdüm ve sarmaya gerek görmedim. Çünkü epey toparlanmıştı üzeri ve yanık açıkken daha kolay iyileşirdi. Üzücü olan tek kısım gelin hamamının olmasıydı ve ben orada mecburen kenarda oturacaktım. Hepimiz toplandık ve hamam bölümüne geçtik. Herkes üzerini değiştirdi, ben de bir değiştirdim ama kenarda oturmak için. Yağmur abla baktı bacağıma: “İyileşmeye dönmüş gibi kuzum bu, maşallah” dedi sevinerek. “Sinemis teyze bir merhem buldu, onun sayesinde böyle toparladı” dedim ve aynı anda üzerimde bir bakış hissettim. Setenay bana bakıyordu, ben de başımı ona çevirdim ve bu kez bakışında öfke ya da negatif başka bir duygu yerine üzüntü gördüm. Herkes çok güzel eğleniyordu ben de kenardan eşlik ediyordum. O arada Sinemis teyze: “Hezaren! Kızım merhemini sür istersen” deyince onu onaylayıp eşyalarımın olduğu kabine geçtim. Tam merhemi sürerken arkamda biri belirdi, dönüp baktım Setenay’dı. “Yardım ister misin?” deyince gülümseyip teşekkür ettim, bitmişti zaten. Kabinden çıkıp hamam kısmına dönecekken: “Bir dakika konuşabilir miyiz?” dedi ve durdum. “Tabi” dedim ama gergindim. “Geldiğinden beri sana pek hoş davranmadığımı biliyorum. Bizimkilerin de bir kabahati yok, onları da ben doldurdum. Bunun için üzgünüm ama asıl sana bunu yaptığım için çok üzgünüm” dedi bacağımı gösterip. Hiçbir şey diyemedim, o devam etti konuşmaya: “Zor bir dönemden geçiyorum, normalde böyle biri değilim. Kendimi tutamadım, nasıl oldu bilmiyorum inan ama yaptım bir hata. Zor biliyorum ama unutup yeni bir başlangıç yapsak olur mu?” deyince gözlerinin içine baktım. Üzgündü ve bu üzüntüsünde de samimiydi. “Neyi unutmamız gerektiğini hiç hatırlamıyorum ben” dedim göz kırpıp. “Teşekkür ederim” dedi ve yüzü aydınlandı birden. “Hadi gel, sarmaları biz olmadan bitirmesinler” dedim ve birlikte içeri geçtik. Biz yan yana girince herkesin bakışı bize döndü ama ikimiz arasındaki pozitifliği fark etmek onları da gülümsetti. Gelin hamamı, akşam yemeği, düğün için hazırlık yapılması derken yatıp uyuduk ve düğün gününe uyandık. Elçin de biz de hazırlandık bin bir özenle. Erkekler de kendi aralarında bir hazırlık aşaması geçirdiler ve düğün vakti geldi. Bir ara Ayaz’a bir not iletmek için beylerin olduğu odaya gittim ve içeri girdiğimde Aybars karşımda durdu kaldı. Onun hediye ettiği elbiseyi giymiştim, annesinin seçtiği ayakkabı ve takılarla da tamamlamıştım. Mutlu oldu muhtemelen diye düşündüm ama: “Çok güzelsin hayatım” dediği an kıpkırmızı olduğumu hissettim. Bakışı elbiseyi giymemin mutluluğu değil, beğenisindendi. O kadar alışık değildim ki böyle şeylere, utancımdan kaçacak yer aradım. Ayaz’a hızlıca notu iletip hemen kaçtım oradan. Ama gelin ve damat bahçeye çıkmadan önce yine karşılaştık. Onların önünden biz yürürken Aybars: “Gözlerimin bu güzelliğe şahit olması için hangi sevabı işledim bilmiyorum ama iyi ki yapmışım” demesine güldüm. Susmuyordu hiç: “Büyülendim ya, bir elbise bu kadar mı yakışır ve bir insan bir kıyafeti böyle güzel mi taşır? Çok güzelsin inan bana, çok yani” diye söylene söylene yolu nihayet bitirdik ve kalabalığa karışınca sustu. Sonra düğün başladı, her şey güzeldi ama babası yapacağını yapıp bu dünyadan gitti sonunda. Geri dönüş, cenaze işleri falan derken sonunda evime dönebildim. Aybars ısrar etti biraz daha kalmam için ama zaten akşam geç vakte kadar kalmıştım ve dönmek istedim. Beni o bıraktı eve ve yol boyu olanları konuştuk. Elçin’in hiç üzülmemesi üzerineydi daha çok diyaloğumuz. “Bence üzüldü ama öfkesi daha büyük olduğu için onu bastırıyor” dedi Aybars. “Bilmiyorum” dedim. “Ben onda üzüntüden daha farklı bir şeyler gördüm” “Nasıl yani?” “Yani nasıl anlatayım bilmiyorum ama senin de dediğin gibi öfkesi çok büyük. Sanırım nasıl öldürüldüğünü görmediği için içi soğumadı onun” “Anlayamadım hayatım, yani anladım da garip geldi” “Bak canım, yıllardır bu adam bu kıza bir sürü sıkıntı vermiş. Ama en büyüğü de manyak herifin biriyle zorla evlendirmek istemesi olmuş. Ondan sonra evini de basmış, işine de engel olmuş, kızı çok sıkıntıya sokmuş. Bu kadar sıkıntıdan, hele ki hayatını bile tehlikeye sokacak birine karşı kızını korumamış olmasından dolayı Elçin’in içinde iyi bir şey kalmamış babasına dair. Kızın bütün anıları kötü ve bu şartlarda öldüğüne üzüldüğünü sanmıyorum. Ama içindeki kin çok büyük ve hem tavırlarından hem de kurduğu birkaç cümleden anladığım kadarıyla onun gözünün önünde ölmemesi içinde kalmış” “Ama bu çok fazla değil mi?” “Bize göre fazla ama Elçin’e göre değil. Onun yaşadıklarını bilmiyoruz ki biz. Ben onunla şurada bağlantı kurabiliyorum, mesela o amcam olacak pislik ölse ama ben görmesem benim de içimde kalır. Onun acı çekerek öldüğünü söyleseler etkilenmem ama görsem içim soğur mesela” “Hayatım, bak bu duygular çok uç noktada ve iyi değil” deyince onu korkuttuğumu fark ettim. Ama anlamıyordu normal olarak. “Biliyorum sana çok fazla geliyor ama aileni öldüren birine karşı asla sınırın olmuyor. Bunu hiç anlama, hiç bilme ama benim deli ya da psikopat olduğumu düşünme olur mu?” deyince elimi tuttu. “Merak etme, öyle bir düşüncem yok. Sadece kendini hırpalamanı istemem o kadar. Yoksa o adamı ellerinde parçalara ayırmak istediğini söylesen bile seni yargılamam, haklısın çünkü” dedi ve konuyu kapadık Eve geldik, beni kapıya kadar teslim etti. Babaannem onu görünce çok mutlu oldu. El öpüp hâl hatır sorma faslından sonra Aybars: “Emanetinizi getirdim Mediha teyze” dedi gülerek. “Allah razı olsun oğlum, düğününüz de hayırlı uğurlu olsun” diye cevap verdi babaannem de. Kapıya çıkan Hacer teyzeyle de biraz sohbet etti ve gitti. Tam içeri girmiştik ki: “Gel bakalım Zaren hanım, anlat bize Adana’da havalar nasıldı?” diyen babaanneme baktım. Sormak istediği Adana değil, Aybars’la durumun nasıl olduğuydu. “Üzerimi değiştireyim, bir de çay koyayım geliyorum” dedim ve odama geçtim. Kötü olan şeyleri tamamen eleyip, ona güzel olan kısımları anlatıp içini rahatlatmam lazımdı. Tıpkı benim içimin rahat olduğu gibi…
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD