2.BÖLÜM: “KATİL”

1143 Words
"Ölmek bir çare sayılmaz dertlerden kurtulmak için. Ölmek, sonsuz bir yolculuktur sadece." derdi babam, ölüm konusu açıldığı her zaman. Oysa ben çoğu zaman bir an önce ölmeyi dilerdim. Bir an önce ölmek ve annemin yanına gitmek istiyordum. Bunun yanı sıra ne malumdu ki hangimizin cenneti hak edip hangimizin cehennemi hak edeceği?  Bunu bilmiyordum. Kimse bilmiyordu.  Ayaklarımı yataktan sarkıtıp küçük, genel olarak pembe tonlarından oluşan odama baktım. Şimdi başımda annemin olup,'Su, hadi kalk kızım.' deseydi nasıl hissederdim diye düşünmüştüm. Ama istediğim sonuca varamamıştım. O duyguyu tatmadan nasıl hissettireceğini nereden bilecektim ki?  Titreyen telefonuma alışkanlıkla uzanmış ve mesajlar bölümüne tıklamıştım. Bu kesinlikle günaydın mesajı olmalıydı. Yani her zaman öyle olurdu.  Günaydın, okula geç kalmak istemiyorsan kalk ve hazırlan. Mesajı okuduğumda istemsizce gülümsemiştim. Başımda annem yoktu ama yakınlarımda bir yerde gizemli biri vardı. Ve o, beni düşünüyordu. Beni düşünen birinin var olduğunu bilmek bana hayata tutunma isteği veriyordu.  Saçlarım açık kahve tonlarındaydı. Gözlerim de saçlarımla aynı tondaydı. Beyaz tenli olmayı oldukça seviyordum. Basit ve sıradan bir kızdım.  Binadan hızlı bir şekilde çıkarken kapıcı Salih abi ile karşılaşmıştım. Her zaman ki gibi eindeki poşetlerle koşuşturuyordu.  "Günaydın salih abi!" diye seslenmiştim arkasından, neşeli bir sesle.  "Günaydın kız cimcime!" diye şakıdı merdivenlerden koşarcasına çıkarken. Üst katımda oturan Nönü adında huysuz bir teyzemiz vardı. Sanırım her sabah yaptığı gibi bu sabah da Salih abinin canına okuyacaktı. Onlara gülüp yürümeye devam etmiştim. Yokuştan dikkatlice inerken etrafa bakınıyordum, öğrenciler gruplar halinde okula doğru ilerliyorlardı. Yalnız olan sadece ben miydim? Öyle görünüyordu. "Su abla, topumuzu yollar mısın?"  Arkama dönüp yokuşun başında bana doğru bakan çocuklara bakmıştım. Topları yokuş aşağıya doğru yuvarlanıyordu. Ayağımın ucuna doğru gelen topu elime almış ve eteğimin açılmamasına dikkat ederek topu havaya doğru fırlatıp daha sonra ayağım ile vurmuş, onlara doğru göndermiştim.  "Teşekkür ederiz abla!"  Gülümseyerek onlara el salladıktan sonra okula giriş yapmış ve sınıfıma girip en arka sıraya doğru ilerlemeye başlamıştım. Bana bakarak aralarında fısıldaşan kızların hepsinden nefret ediyordum. Her zaman bunu yapıyorlardı.  İlk ders ingilizceydi. Zil çaldığında uykumun açılması için kantine inip bir kahve almış ve gözüme kestirdiğim boş bir masaya doğru ilerlemeye başlamıştım. Tam da o an da ayağım bir şeye takılmış, dengemi kuramayarak yere düşmüştüm.  "Siktir, önüne baksana lan!"  Elim şaşkınlıkla havada kalırken, üzerine kahve döktüğüm çocuğa bakıyordum. Beyaz gömleği berbat bir hale gelmişti ve kahve sıcak olduğu için canı yanmış gibi görünüyordu. Bana çok öfkeli bakıyordu.  "Özür dilerim, cidden çok üzgünüm." dedim ne yapmam gerektiğini bilemeden. Öyle şaşkındım ki, yerden bile kalkmamıştım henüz.  "Üzgün müsün?" diye sordu çocuk öfkeli bir sesle. "Üzgünsen hemen üzerimi temizle o zaman! Bütün gün böyle mi dolaşacağım ben?!"  "Efendim?"dedim şaşkınlıkla onun gözlerine bakarken. Bembeyaz olan ve kahve dökülmüş bir gömleği hemen burada nasıl temizleyebilirdim?  "Temizlemeyecek misin, küçük katil?" Yavaşça ayağa doğru kalkmış ve geriye doğru bir kaç adım atmıştım. Gözlerim dolduğu an da titreyen ellerimi birbirine bastırmış ve dolu gözlerle karşımdaki çocuğa bakmıştım. Söylediği bu cümle beni eritiyordu. Bitiriyordu. Cehennemin ortasında kalsaydım eğer canım daha az acırdı, öyle hissediyordum.  "Bana böyle seslenme." dedim tireyen sesime ellerim de eşlik ederken.  "Neden seslenmeyim?" dedi alaylı bir sesle. "Bütün okul biliyor. Annenin katili sensin."  Kantindeki tüm insanların bakışları benim üzerimde toplandığında sesimi çıkaramamıştım. Sahiden öyle miydim? Annemin katili gerçekten de ben miydim? Henüz yeni doğmuş bir bebek nasıl annesinin katili olabilirdi ki? İnsanlar neden bana böyle sesleniyordu? Koşarak okulun arka bahçesindeki ağacın altına gitmiş ve orada gizlenmiştim. Utanıyordum. Annesinin katili bir kız olmaktan, babasının terk edip gittiği bir kız olmaktan utanıyordum. Ben doğmasaydım eğer annem ölmeyecekti ve babam da bu durumda olmayacaktı. Beyaz gömleğimin kollarına gözyaşlarımı silerken, beş on dakika önce üzerine kahve döktüğüm çocuk bana doğru gelmeye başlamıştı.  Ama farklıydı. Az önceki halinden eser yoktu. Çok kötü görünüyordu.  Sadece on dakika önce gömleğinin üzerinde kahve lekeleri vardı ama şimdi kan lekeleri de eklenmişti. Yüzü berbat bir haldeydi. Bu kadar kısa bir süre içinde ne olmuştu da bu hdale gelmişti birden?  "Sen iyi misin?" diye sordum endişeyle. "Ne oldu sana böyle?"derken ona doğru ilerlemeye başlamıştım. Benim ona doğru ilerlediğimi gördüğünde elini hızlı bir hareketle yukarı doğru kaldırıp, bir kaç adım gerilemişti.   "Sen yaklaşma." dedi aceleyle. "Özür dilemek için geldim."  "Efendim?" dedim şaşkınlıkla. "Anlamadım?" derken idrak etmeye çalışıyordum. Sadece 10 dakika önce bana neler yapan bu çocuk şimdi özür dileyeceğini mi söylüyordu?  "Özür dilerim." dedi çocuk birden. "Az önce sana yaptığım bir piçlikti, ben bir piçim ve sen annenin katili kesinlikle değilsin."  Çocuk cümlesi biter bitmez arkasına bile bakmadan koşup giderken, şaşkınlıktan iri iri açılmış gözlerle arkasından bakıyordum. Az önce ne olmuştu? O kendine piç mi demişti gerçekten?  Gülsem mi yoksa ağlamaya devam mı etsem bilemiyordum. Bana neden önce kötü davranmış ve sonra neden gelip böyle özür dilemişti anlayamıyordum. Ne kadar düşünürsem düşüneyim bu durum bana mantıklı gelmiyordu.  Sınıfa çıkıp çantamı almış ve güvenlik görevlisine yakalanmamak için dikkat ederek okuldan çıkmıştım. Bu okul kötü bir kolejdi ve kötü öğrencileri vardı. Sadece iki yıl daha dayanmam gerektiğini kendime hatırlatıp duruyordum.  Çalıştığım kafeye geldiğimde çantamı yerine bırakmış ve saçlarımı toplayıp işimin başına geçmiştim.  "Erkencisin bugün? Hayırdır güzel kızım?" dedi, o şefkatli ve tatlı ses. Bu adamı her gördüğümde üzgün olsam bile gülümseyebiliyordum.  "Bugün böyle oldu işte." diye bir şeyler gevelemiştim. Okuldan kaçtığımı anlarsa eğer kızacağını biliyordum. Ahmet amca bana tatlı bir gülümsemeyle karşılık vermiş ve kafenin arka tarafında olan odasına girmişti. Burası küçük bir kafeydi. Bir de Ahmet amcanın torunu vardı. Adı Kutay'dı. kutay yurt dışındaydı ben de bu yüzden kafede tek başıma çalışıyor ve biraz daha fazla yoruluyordum.  Bir süre sonra Ahmet amcanın hiç sabit kalmayan tansiyonu yine fırlayınca anahtarları bana bırakmış ve evine gitmişti. Bugün işe erken bir saatte başladığım için ölüden tek farkım yürüyor olmam olmuştu. Yorgunluktan bitmiş gibi hissediyordum. Kafeden çıktığımda gördüğüm ilk taksiye atlamış ve eve gelip büyük bir yorgunlukla yatağıma bırakmıştım kendimi. Açtım ve yemek yiyecek halim bile yoktu. O sırada telefonum titremişti. Bugün biraz geç mesaj göndermişti, ama ben neden bunu düşünüyordum?  İyi uykular, küçük kız.  O an da anlık bir cesaretle dolup taşmıştım. Bana iki yıldır mesaj gönderiyordu ve ben ona tek kelime dahi yazmamıştım. Neden karşıma çıkmıyor diye düşünüp duruyordum. Belki de benim de ona yazmamı bekliyordu. Olamaz mıydı? Deneyip görecektim. Hızlı bir şekilde bir cevap yazmış ve göndermiştim.  Tatlı uykular.  Heyecandan elim titrese de gönder tuşuna basmış ve mesajı ona göndermiştim. Bu gece de ağacın altına gelmiş miydi acaba? Hızlı bir şekilde ayağa kalkmış ve cama doğru ilerleyip dışarıya doğru bakmıştım. Evet, oradaydı. Ağacın altında duruyordu. Ben ona baktığımda sanki ona baktığımı hissetmiş gibi başını yerden almış ve gözlerini benimle buluşturmuştu. Yüz hatlarını doğru düzgün seçemiyordum karanlıktan. Siyahlar içindeydi ve parmaklarının arasında yanan bir sigara vardı. Sanki cama geleceğimi biliyor gibi emin bir duruşu vardı. Sigarasını bitirene kadar ağacın altında durup sonra da gidiyordu.  Bu adamın sigara ve benim penceremle olan ilişkisi neydi?  Tülü kapatmadan önce elimi yukarıya doğru yavaşça kaldırmış ve tereddüt ederek ona el sallamıştım. Ne tepki vereceğini, görmezden gelip gelmeyeceğini bilmiyordum ama yine de bunu yapmıştım. O, el sallamak yerine elini havaya kaldırmış ve bir kaç saniye sonra indirmişti.  Onu merak ediyordum. Fazlasıyla. 
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD