Bölüm 5: "Fahişe!"

1259 Words
Jiyan Dilşad Canım yanıyordu. Hem de hiç olmadığı kadar. En yakın arkadaşımı öldürmekle suçlanıyordum ve işin kötü yanı ise... Bunu yapıp yapmadığımı bile hatırlamıyorum. Ya hatırlanmayacak kadar kötü şeyler yapıp sonra ona zarar verdiysem düşüncesi bedenimi yoklarken gördüğüm fotoğraf gözlerimin önünden gitmiyordu. Onun o kanlar içinde ki cansız bedeni gözlerimin önünden gitmiyordu! Ben ona zarar veremem ki.. o benim bu hayatta ki tek varlığım, tek umudum, hayallerimde ki yol arkadaşımdı. Biz birlikte İzmir’e gidip bir iş bulup çalışacaktık güya... Ama her şey sadece hayal de kalmıştı. Biz yarım kalmıştık. Aslan Miroğlu aniden bileğime yapıştı. “Yürü! Madem öyle sana düğün falan da yok! Zaten hak ettiğin de yok.” Ben daha ne olduğunu anlamadan beni çekiştirmeye başladığımda yaşlı gözlerimle ailemden medet ummak ister gibi kafamı arkaya çevirdim ama... Sonuç hüsrandı. Çünkü hiçbiri bana yardım etmek için yeltenmedi. Annemin bana olan öfkeli bakışlarını gördüğümde ise dünya benim için durdu. Bir anne evladına kol kanat gelmiyorsa hiç kimse germezdi. Abime baktım sonra. Bomboş bakıyordu bana, önemsizmişim gibi... Sonra da babama. Bakamıyordu bile bana. Belki baksa yardım edecekti ama bakmıyordu işte. Gözlerimden yaşlar şelale misali akarken bir hıçkırık dudaklarımdan firar etti. “Ağlama lan kansız orospu seni!” diye bağırdı aniden Aslan Miroğlu bana hiddetle. Olduğum yerde irkilirken ettiği hakareti hak edecek ne yaptığımı düşündüm. Hiçbir şey yapmamıştım. “O kadar adın çıktı, yine de anamlara bırakın arkadaş kalsınlar, iyi kızdır dedim seni savundum ama belli ki değilmişsin! Belli ki orospuluk kanına işlemiş de kız kardeşimi de o yola sokamadığından onu öldürdün!” Bağırması üzerine hıçkırdım tekrardan. “B-ben ona öyle bir şey yapmam.” “Kes lan kes!” dedi beni arabaya fırlatırken. “Senden şu saatten sonra her şeyi beklerim! Madem orospuluğu sevdin, seni kendi orospum yapayım da gör dünya kaç bucak. Bak bakayım seni siken o andavallar gibi mi oluyormuş! İşte sikilmek nasıl oluyormuş e o zaman göstereceğim sana.” Söyledikleri üzerine şok üstüne şok yaşıyordum. Öfkesini, bedenimden çıkaracaktı. Bunu gözlerinden görüyordum. “S-sen ne dersin öyle ağam? Ne kusurum oldu bu zamana kadar size?” desem de düşüncesinden ve kafasında kurduğu planlardan asla vazgeçmeyeceğini görebiliyordum. “Kes lan demedim mi ben sana? Sen baştan aşağı kusurmuşsun demek ki! Önce kardeşimi öldürdün, en sevdiğim elimden aldın.... Sonra da hayatımı siktin!” Hıçkırıklarımın artık haddi hesabı yoktu. Gerçekleri hatırlamadığım için, kendimi savunamıyorum bile. Hayatını sikmiştim çünkü nişanlısı vardı, ne olacak diye düşünüyordur muhtemelen... Diyecek başka kelimem yoktu. Adım çıktığı için beni orospu sanıyordu muhtemelen... Sevdiğim adam tarafından gördüğüm muamele canımı yakıyordu. Ama en yakın arkadaşımın ölmüş olması düşüncesi kadar değil. Hala daha idrak edemiyor ve kabullenemiyordum. Kardelen gerçekten ölmüş müydü? Umarım biri çıkıp bunun bana şaka olduğunu söylerdi. Araba aniden durduğunda öne doğru bocalasam da bu Aslan’ın umurunda olmadı. Öfkeli bir şekilde arabadan indikten sonra kapım açık kolumun sertçe tutarak beni kendi devasa konaklarının kapısının önüne getirdi. Ne de heyecanlanırdım bu konaktan içeriye girmek için... Aslan Miroğlu’nu görmek için... Mardin'in en büyük ve en devasa konağı burasıydı. Herkesin hayalini kurduğu Konak benim mezarım olacaktı. Beni konak kapısında içeriye sürüklediğinde, avludaki curcuna mideme kramplar sokmaya başladı. Etraftaki ağıtlar kulaklarımı tırmalıyordu. Gerçekten şimdi buraya kusacak gibiydim. Tam bu esnada, Aslan Miroğlu’nun annesi, Kudret Hanım Ağa’yı gördüm. Kara sürmeli gözleri ve başından neredeyse düşmek üzere olan siyah şalıyla ağlamamak için dimdik duruyor, o sert ifadesini koruyordu. Gözleri aniden atmacaca misali üzerime döndü. “Sen!” dedi alev gibi yanan gözleriyle. Hiç beklemediğin bir anda büyük adımlarla bana doğru gelirken ben yaprak gibi titriyordum ve konuşamayacak kadar kötü bir haldeydim ağabeyimden dayak yediğim için. “Kalleş!” dedi Kudret Hanım Ağa ve okkalı bir tokadı yüzüme indirdi. Kesinlikle abimin vurduğundan daha çok acıkmıştı. Gerçekten kuvvetli bir kadındı. “evime aldım, yedirdim içirdim! Adın çıkmasına rağmen kızımla arkadaşlık kurmana izin verdim! Ama sen ne yaptın? Benim kızımı öldürdün! Demiştim sana bırak kızımın peşini diye!” Sesi öyle yüksek bir oktavdaydı ki, kulaklarım çınlamıştı aynı zamanda Tokat'ın da etkisiyle. “Kalleş katil seni! Küçük orospu! Ama ben sana yapacağımı biliyorum! Ayrıca siz niye bunu konağa getirdiniz? Niye bu kızın pis nefesi ile konağımı kirletirsiniz?” diyerek bu sefer oğlu Aslan Miroğlu’na doğru döndü. “Ben öyle uygun gördüm Kudret!” Daha Aslan bir şey diyemeden, dedesi elleri arkasında avludan içeri girdi. “Bu ne demek olur baba?” “Aslan ve Jiyan evlenecek demek olur! Gerçekler ortaya çıkana kadar bu konakta onun dini nikahlı eşi olarak kalacak! Edeceğiniz bir şey varsa burada edersiniz.” Kudret Hanım Ağa'nın yüzü şok içerisinde sarsıldı. Bunu beklemediği için geriye doğru bir adım attı. Gelinlerinden biri kolunu tutup ona destek oldu. Şu an isimlerini bile hatırlayamayacak kadar kafam gidikti. Yerde saçlarımı önümde ağlar vaziyetteydim. “Baba... Oğlanın nişanlısı vardır! Hem de Özdemirlerin kızıdır! Ne diyeceğiz biz onlara?” Dedesi Sado sertçe baktı kızına. Saçlarımın arasından görebiliyordum. “Bu konuyla ilgili büyükleri Kara Ali Özdemir 2 gün sonra iş seyahatinden dönünce kararımı açıklayacağım. Ve o gün bu ikisinin dini nikahı kıyılacak!” Herkes şok içerisinde olanları dinliyor ama kimse tepki veremiyordu Çünkü Sado Ağa'nın diyeceklerine kimse karşı gelemezdi. “Bu kız benim kızımı öldürdü! Benim yiğidime, bu kızı mı yamayacaksınız bir de kan bedeli olarak?” Öfke içinde derin derin soluklar alıyordu Kudret hanım ağa. Ona hak veriyordum. Gördükleri beni işaret ediyordu ama ben yapmış olamazdım. Ne olur ben yapmamış olayım Allah’ım ... “Lafımın üstüne laf söyleme Kudret seni de çiğner geçerim! Ne dediysem o. Kan bedeli alındı. Şimdi bu kız ile biz ne yapacağımızı biz karar vereceğiz! Ama bu süreçte nikahlı karısı olacak, sonrasında var benim planlarım sorgulama.” Evet o planı biliyordum, beni ve ailemi küçük düşürecek iğrenç planlar... Nasıl da kendilerini ikna etmişlerdi benim öldürdüğüme, daha ortada hiçbir şey belli olmamışken. Avludaki sessizlik o kadar yoğundu ki nefes alışverişler bile yankılanıyordu. Sado Ağa’nın dediği her söz, bir hançer gibi herkesin üzerine saplanmıştı. Kudret Hanım Ağa öfkeyle tıslarken, diğerleri hâlâ dedenin hükmüne karşı bir şey söyleyememenin ağırlığını taşıyordu. Ben ise dizlerimin üstünde, ağlamaktan yorulmuş halde öylece duruyordum. Bu yaşadıklarım bir kabus olmalıydı. Gözlerimi her kapatışımda, yeniden açtığımda bambaşka bir yerde olmayı umuyordum. Ama ne yazık ki, gerçeklerden kaçış yoktu. Kudret Hanım Ağa tiksinircesine baktı bana. “Pis fahişe!” diye fısıldadı. “Tüm Mardini elden geçirdin sıra oğluma mı geldi? Planın bu muydu?” Şaka gibilerdi gerçekten. Onların düşündükleri şeytanın aklına gelmezdi. Aslan’ın gözleri bana bir kez daha döndü. Şimşek gibi çakan bakışlarında ne kadar öfkeli olduğunu görebiliyordum. Yüzü taş gibi sertti, dudakları nefretle sıkılmıştı. Yanıma doğru bir adım attı. Eğilerek çenemi avuçladı, yüzümü kendine kaldırdı. Beni incelerken gözlerinde o eski arzuyu değil, yalnızca öfke ve tiksinti vardı. “Duydun işte,” dedi sertçe. “Artık karım olacaksın. Ama bunu sakın ödül sanma. Bu nikah, sana ölümü yaşatmak için olacak.” Sesi alçak ama tehditkârdı. “Her anını burnundan getireceğim. Bu konağa adım attığın için pişman olacaksın.” Tüm bedenim titrerken ondan kurtulmaya çalıştım ama çenemi daha da sıkıca kavradı. “Bana direnme, Jiyan,” dedi alaycı bir tonla. “Direnmen sadece daha acı verici olur.” Kelimeler boğazıma düğümlenmişti. Konuşamıyordum, çünkü bu duruma karşı ne diyebilirdim ki? Kendimi nasıl savunabilirdim? Gördükleriyle, duyduklarıyla beni suçluyordu. Ama ben yapmadım! Yapmadım! Bunu haykırmak istiyordum ama sesim çıkmıyordu. Nefes almak bile zor geliyordu. Kudret Hanım Ağa işaret parmağının ucuyla kafamı geriye doğru ittirdi. “Madem öyle, bu fahişeyi kızımı öldürdüğü yere götür. Odası orası olacak! Nikah kıyılana kadar orada kalacak! Yaptıklarıyla birazcık yüzleşsin! Ve sen Aslan oğlum, bu fahişeyi koynuna alacaksan bile orada yapacaksın! Sizden isteğim budur!” Her şey daha ne kadar kötüleşecek dediğim her an daha da kötüleşiyordu. Kız kardeşim gibi gördüğüm kızın öldüğü yerde mi kalacaktım yani? Ve Aslan Miroğlu bana orada mı sahip olacaktı? Bunu kaldırabileceğimi hiç zannetmiyorum.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD