O gün kahvaltıdan sonra mutfakta Aylin Abla 'yla bulaşık yıkıyorduk. Daha doğrusu o yıkıyordu, ben kuruluyordum. Yani ev işlerinde klasik "öylesine yardım" pozisyonundaydım. O sırada sanki çok normal bir şey soruyormuş gibi döndü bana: "Üniversitede hangi bölümü istiyorsun, düşündün mü biraz? Hangi şehir olsun mesela?" Kurutma bezini elimde çevirdim. Soru basitti ama cevabım pek öyle değildi. "Ankara." dedim. "Ankara mı?" diye tekrarladı. "Yani... puanım neye yeterse ama Ankara iyidir işte." Ankara iyidir. Çünkü Erdem yoktur orada. Bunu diyemedim tabii. Ankara uzak ama çok da uzak değil. Gidebilirsem, içim rahat olur. Erdem de oralarda dolanmaz, ben de daha az hayal kurarım. Aylin Abla derin bir iç çekti. Tabağı yıkarken parmakları daha yavaş hareket etmeye başladı. "Keşke İstanb

