Ayakta durabiliyordum… en azından fiziksel olarak. Ruh hali dersen, tam bir ergen fırtınası. Bacaklarım zangır zangır, kalbim ise bir yerlerde davul zurna eşliğinde halay çekiyordu. Ama o, Erdem, sanki az önce kucağında taşımış, gözümün içine aşkı yeni icat etmiş gibi bakmış adam değilmiş gibi bir ciddiyetle dikildi karşıma. "Duş al, sonra yaralarına bakarız." dedi. Cümlesi tıbbi, yüzü serindi ama o ses… ah o ses…! Ben de mırın kırın etmeden banyoya yöneldim. Küçücük bir banyo. Kalorifer borusu bile kamuflajlı gibi görünüyordu o askeri havada. Soyunurken bir an kendime aynada baktım… Dizimde hafif bir sıyrık, kollarımda toz… ama esas sorun içerideydi. Beynim komple Erdem 'le kaplıydı. Her hücrem “sen bu fena adama tutuluyorsun kızım” diye marş söylüyordu. Sanki daha önce tutulmamışım gib

