1.BÖLÜM

1817 Words
... Her insanın kendisine göre zorlu bir hayatı vardır elbette. Tabi her zorluk farklı kategorilerde görünüyor olsa da kişinin yaşadığı olayda duyduğu acıyı kimse bilemezdi. Belki bana göre çok basit bir olay gibi görünen ona göre duyduğu acı dünyalara bedeldi... Kim bilir, belki de benim senelerdir içimde tuttuğum acı bir an bile soğumazken, bir başkasına göre çocuk oyuncağıdır... Ellerimi birbirine dolayıp derin bir nefes alırken omuzlarımı düşürdüm. Sabah geç kalmamak adına evden hızla çıkmış ve ailemden geriye kalan evin anahtarını evde unutmuştum. Günleri ve ayları, yaşadığım her anı ertesine güne uyanınca unuttuğum yetmiyormuş gibi arada sağda solda bir şeyler unuttuğum oluyordu.  Tek başıma kurduğum hayat,-Her ne kadar hatırlayamadığım da olsa- zordu. Sürekli birilerini ve bir şeyleri unutmamak için kısa kısa renkli kağıtlara not almak ve bu notları evin her yerine yapıştırmak kolay değildi. Yaşadığım küçük kasabada herkes beni tanırdı ama ben bazı kişileri tanır -Kazadan önce tanıdıkları- diğerlerini unuturdum. Özellikle kazadan sonra olanları... Gökyüzü yıldızlarını içine hapsetmiş ve yağmur başlamıştı. Kendime korunacak bir yer arıyordum. Evimin hemen alt tarafında ormanlık, ortasında ise küçük bir göl vardı. Karanlığı sevsem de, orman karanlıktan ziyade korkutucu hayvan sesleri ile doluydu. Bu nedenle kolay kolay akşamları girmezdim ormana. Evimin olduğu bahçeden çıkıp kendimi sokağa attım. Bu saatte nereden bulabilirdim kalacak bir yer? Herkes beni tanıyabilirdi ama ben her gün aynı yüzleri görmüş olsam da unuttuğum için tanımadığım insanların evine gidemezdim. Bardaktan su boşalırcasına yağmur yağıyordu. İç çamaşırıma kadar ıslanmıştım ve sabah evden çıkarken giydiğim polar hırkamı nerede unuttuğuma dair bir fikrim yoktu, hasta olmaya yüz tutmuştum. Ellerimi kollarıma sararak ısınmaya çalıştım. Sonbahar mevsiminde olmak, yağmurlu havalarla beraber hastalıklara da 'Merhaba!' demekti.  Kimsenin olmadığı boş sokakta, başım yere eğik yürürken birisine çarpmam ile dengemi kaybedecek gibi olsam da hemen toparlanmıştım. Kafamı yerden kaldırıp çarptığım kişiden özür dileyecekken endişeli gözlerini görmemle yutkundum. 1.85-1.90 boylarında, esmer bir adamdı ama beni susturan gözlerinden geçen farklı bakışı anlamlandıramamış olmamdı. Gözleri gözlerimi talan ederken burnundan soluyan adamda usluca göz gezdirdim. Yağmurdan ıslanmış gömleği, vücuduna yapışıp kaslarını, 'Ben buradayım' der gibi sergilemişti. Sık sık aldığı nefesten dolayı ya koşuyordu ya da sinirliydi. Gözlerindeki öfkenin nedenini bilmediğim halde, arasından geçen korku ve endişe duygularıyla bedenimi ürperirken, gözlerimi kaçırdım. "K-kusura bakmayın, ö-önüme bakmıyordum." dedim, soğuktan titreyen çenemin sonucu kekelemiştim. Ellerini dizlerine koyup belini bükerken derin derin nefes almaya devam etti. Gözlerindeki öfke yerine durgunluk bırakırken başını iki yana salladı. "Önemli değil. Buralarda kumral, 1.70 boylarında, 20 yaşlarında zayıf bir kız gördünüz mü?"  "H-hayır g-görmedim." dedim kafamı iki yana sallayarak. Yağmur hızlanmış, rüzgar şiddetini ortaya çıkarmıştı. Giydiğim ince kazağın kumaşından içeri sızıp tenimi yalayan rüzgar, yağmurun etkisiyle ıslandıkça daha fazla üşümeme neden oluyordu. Titremesi artan bedenimi bir umutla ısıtmak için kollarımı birbirine daha sıkı doladım. "İyi misiniz?" "İ-iyiyim." Çenem titredikçe sesim titrek çıkıyordu, önlemek adına dudaklarımı birbirine bastırdım. "Emin misiniz? Titriyorsunuz?" dedi yerinde doğurulup elini omzuma koyarken. Kaşlarım istemsizce çatılırken omzumdaki eline baktım. Gün içinde kimlerle temas ettiğimi hatırlamıyor olabilirdim ama bu şu anın bilincindeyken temasa gerek yoktu. Kendimi bir adım geri atarak elini çekmesini sağlamadan önce "Üşüyorum." dedim.   Ondan uzaklaşmama tepki vermezken "Evin nerede? Bu yağmurda dışarıda ne yapıyorsunuz?" diye sordu ve üzerindeki ceketi çıkarıp omuzlarıma sardı.  Ceket sayesinde biraz daha ısınırken "Anahtarı evde unuttum, dışarıda kaldım." dedim. Gözlerimin içine bakıp, derin bir nefes aldı ve omzumdan tutup bedenimi geldiğim yöne doğru çevirdi. "Seni evine bırakayım, bir şekilde eve girmenin yolunu buluruz." Bir kaç adım atıp durdum. Kaşlarım istemsizce daha çok çatılırken yanımda yürüyen bedene döndüm.  "Kimsiniz, nesiniz bilmiyorken size neden güvenip evimin adresini belli edeyim?" Mantıklı bir soru sorduğuma emindim ama karşımdaki adamın gülmesine neden olacak komik bir soruydu sanırım. Onun bu gülümseyen suratına anlam veremeyerek baktım. "Benden korkmana gerek yok. Ben, bu kasabanın Ağası olan Mahsun ağanın oğlu Kartal ağayım. Daha bu sabah geldim. Beni tanımıyor olabilirsin ama babamı tanırsın. Sana bir şey yapmam merak etme, sadece sana yardım etmek istiyorum, iyi görünmüyorsun." dedi sonlara doğru sesindeki samimiyeti hissettirirken.  Mahsun ağayı küçüklüğümden tanıyordum. Şu kasabada unutmadığım sayılı kişiler arasında gelirdi. Amma ve lakin bu Kartal'ı yarına unutacağım kesindi. Yine de bugün Mahsun ağanın evinde oğlunun geleceğine dair bilgiler dönüyordu ve bunu onlardan başka kimse bilmiyordu, bu yüzdendi ona inanarak cevap verme gereği duymadan kafamı sallayıp yoluma devam ettim. Evime kadar eşlik edip, beni eve bırakabilirdi.  Bu kasabada ailemin ölümünden sonra kimseyle kolay kolay konuşmamıştım, bunu aldığım notlardan anlamak zor değildi. Bu durumda çalıştığım bir işim vardı, üstelik bu işi bana Mahsun ağa vermişti. Kendi evlerinde, yemek ve temizlik işlerinde görevliydim. Sağolsun, ailemin ölümünden sonra beni kolay kolay yalnız bırakmamış, sürekli yanımda olmaya çalışmıştı. Ama bu durumu, yarına unutacağım oğluna anlatmaya gerek yoktu. Evin oraya gelmiş bahçe kapısını açıp içeri girmiştim. Arkamdan gelen ayak sesleriyle kaşlarımı kaldırıp arkamı döndüm ve 'Neden hala peşimden geliyorsun?' diye soracakken, dibimde yürüyen Kartal'ı fark etmediğim için burnumu sert göğsüne çarptım. Ağzımdan istemsiz acı dolu inleme dökülürken, burnumdan oluk oluk akan kanı durdurmak için elimi burnuma siper ettim. Burnum da ki kılcal damarlarımda çatlaklık olduğu için en ufak darbede kanama yapıyordu. Kartal'a baktığım da gözlerinde ki korku gün yüzüne çıkmış, eli ayağı birbirine dolaşmış, ne yapacağını şaşırmış bir hali vardı. "Özür dilerim istemeden oldu. Gerçekten çok özür dilerim." diyerek cebinde ki mendili burnuma bastırdı. Kartal'ın mendili burnuma bastırması ile dudaklarımdan tekrar bir inleme döküldü. "Özür dilerim acıdı mı? Ben kanı durdurmak için bastırmıştım ama acıdığını hiç düşünmedim. Özür dilerim lütfen çok özür dilerim." diyerek burnuma doğru üflemeye başladı. Şaşkınlıkla ne yaptığına bakarken gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Panikleyince aptallaşan insanlardandı sanırım.  Yüzümde hissettiğim nefesi ile gülüşüm anında silinirken elinden mendili alıp, kendimi geri çektim. "Tamam sorun değil, burnumda ki kılcal damarlarda çatlaklık olduğu için küçük bir darbede bile kanıyor. Sorun yok o yüzden, birazdan geçer."  Gözlerindeki korku biraz dindi ama hala kökü kendisini koruyordu. Elini ıslak saçlarına atarak karıştırdı. "E o zaman ben evin etrafını dolanayım, eve girebileceğimiz bir yer vardır belki." diyerek evin arkasına doğru gitti. Olduğum yerde dururken omuzlarıma sarılı olan cekete daha çok sindim, bedenimin titremesi geçmişti ama hala üşüyordum. Aradan geçen bir kaç dakikanın ardından kapı açıldı. Az önceki halinden eser yoktu ve gözlerindeki şaşkınlığın net farkındaydım. Kaşlarımı kaldırırken neden bir anda bu şekilde olduğunu düşünmeye çalıştım ama üşümeye devam eden bedenim yüzünden kafama takamadım. Nasıl olsa sabaha hiç biri yoktu aklımda. "Daha fazla kapı ağzında durma da içeri geçelim, donuyorum." diyerek onu kenara itip içeri girdim. Direk oturma odasına gidip sobanın arkasına geçtim. Ev doğal gazlıydı ama soba aileden gelen alışkanlıktı, haftada bir kez kesinlikle soba yakardım, daha doğrusu Mahsun ağa soğuk eve gitmeyeyim diye benden önce kadın gönderir sobayı yaktırırdı. Yere oturup sırtımı duvara yaslarken Kartal'a baktığımda karşıma denk düşen koltuğa oturmuş bana bakıyordu. Bakışındaki garipliğe aldırmadan yerime daha çok sindim, sıcaklık bedenime temas ettikçe mayışmaya başlamıştım. "Duş almalısın, hasta olacaksın." diyerek yanıma geldi Kartal. "Duş almaya dermanım yok, biraz uyusam geçer. Sabah duş alırım." dedim uykulu sesimle. Ellerimi tekrar kollarıma sararken cayır cayır yanan sobanın yanında titremeye başlayan bedenimle kaşlarım çatıldı. Kesinlikle bu gece hastalığın kapısını açmıştım ve hapşırık hiç zaman kaybetmeden içeri sızmıştı.  "Güzellik yanakların kızarmaya ve daha çok titremeye başladın. Hadi kalk duş al, hem hasta olma hem de üzerindeki kanlı kıyafetlerden kurtul." diyerek yanıma eğildi ve elinin tersi ile ilk önce sağ yanağıma ardından alnıma koyarak ateşime baktı. "Ateşin var kalk hemen. Banyo nerede?" Kolumdan tutup kırgın bedenimi zorla kaldırdı. Yüzümü buruşturup burun kıvırdım ama mecburen kalkıp, titreyerek banyoya girdim. Kendimi yıkayacak ne gücüm ne de isteğim vardı. Evlatlar hastalandığında yanında olan aileleri vardı, onları ateşi çıkınca ılık duş aldıracak anneleri... Ama benim yoktu, benim kendimden ve unuttuğum için aldığım notlardan başka kimsem yoktu, bu yüzden her hastalığımda yalnız kalmanın acısını sol yanımda hissederken duş almazdım. Sadece yatar sanki annem gelecek ve bana duş aldıracakmış gibi hayal ederken uyuya kalırdım.  Kartal tişörtümün uçlarından tuttuğunda kendime gelip irkildim. Onun beni soymasına izin vermek gibi bir düşüncem yoktu ama ilk kez birisinin bana duş aldırmasının nasıl bir his olduğunu düşünmek bu fikrimden uzaklaştırıyordu. Yine de o bir yabancı erkekti ve ben yalnız hasta bir kız.  "Sana bakmayacağım söz veriyorum, gözlerim gözlerindeyken üzerini çıkaracağım." Kendisi bir açıklama yapıp söz verirken gözlerimi gözlerine sabitledim. Ne demek istediğimi anlamış gibi aramızda az bir mesafe kalacak kadar yaklaşıp tişörtü usulca yukarı çekti. Gözleri gözlerimden bir an olsun ayrılmazken tişörtü kenara bıraktı. Parmakları pantolonun düğmesinde yerini alırken karnıma dokunan sıcaklıkla bedenim kasıldı. Gözlerinin rengi koyulaşıp, nefesleri sıklaşınca kaçmak istercesine hızla düğmeyi açıp pantolonu aşağı indirdi.  Karşısında sadece iç çamaşırı ile kalmıştım ama gözlerini bir kere olsun vücuduma çevirmiyor sadece gözlerime bakıyordu. Gözlerini kapatıp kafasını yana çevirdi ve suyu açıp küvetin dolmasını bekledi. Kısa bir süre sonra dolan küvete bakıp "İçeri girebilecek misin?" diye sordu.  Titreyen bedenimi ayakta tutmak zordu ve su dolmasını beklerken yaslandığım duvardan kendimi zorlukla kaldırdım. Bana arkası dönük olan Kartal'ın yanından geçip küvetin içine girmeye çalışırken dönen başımla sırtından tutundum. Hızla bana dönüp elleri belimi bulurken kucağına alıp küvetin içine bıraktı, sesimi dahi çıkaramamış sadece ılık suyun içine girince acıyla inlemiştim. Köpükler arasında kaybolan bedenimle rahat nefes verip gözlerini bana çeviren Kartal'a baktım minnetle. Bana göre yabancı bir adamdı ama onun bu davranışları yabancı hissettirmiyordu.  "Sen duşunu al, ben dışarıdayım. Bir şey olursa seslen." dedi ve banyodan çıktı. Arkasından bakarken başımı geriye atıp yaslanırken yabancı adamla düştüğüm hallere gülmeden edemedim.  ... Sonunda ateşim düşmüş kendime az da olsa gelebilmiştim. Benden sonra, kendisi için de duş alması gerektiğini söyleyip, babamın kalan kıyafetlerinden şort ve tişört vermiştim. Duştan hemen sonra doğalgazı da açtığım için evin içi sıcaktı, yine de hastalığı terleyerek atmak için üzerime hırka almam gerekiyordu, odama ilerledim, içeri girip dolabın kağanı açarken gözüme takılan notlara bakıp burukça gülümsedim, hazır Kartal banyodayken notumu alsam iyi olacaktı. Üzerime hırka alıp, çalışma masasına kuruldum. Mavi Renk: Bugün anahtarı evde unuttum ve kendime kalacak yer ararken yolda Kartal ile tanıştım. Sarı Renk: Kartal beni evime bıraktı. Ani hareket yüzünden burnumu Kartal'ın göğsüne çarptım ve kanadı. Pembe Renk: Ateşim çıktı, hastalandım bu yüzden Kartal'ın yardımıyla duş aldım. En önemlisi, sanırım bu gece Kartal evimde kalacak. Yazdığım notları, kitaplığın arkasındaki 'Okunacaklar' panosuna astım. Avuç içime tükenmez kalem ile 'Sabah kalkar kalkmaz ilk işin panoya bakmak olsun.' yazarak kalemi yerine bırakıp odadan çıktım. Kartal pencere önünde, elindeki havlu ile saçlarını kurulamaya çalışıyordu. "İstersen bu akşam burada kalabilirsin, yağmur durmayacak gibi." Odanın içine ilerleyip yavaş bir şekilde üçlü koltuğa kuruldum. Konuşmamdan ötürü irkilmişti, arkasına dönerek gözlerime baktı. Yavaş adımlarla yanıma gelerek baş tarafımda ki tekli koltuğa oturdu. Sağ elinin tersini alnıma koyarken diğer eli ile havluyu ortadaki masaya bırakıyordu. "Ateşin düşmüş yine de üzerine ince çarşaf örtelim." dedi beni hiç dinlemeyerek. "Banyonun yanındaki oda, misafir odası orada uyuyabilirsin." dedim bende onu dinlemeyerek. Yerinden kalkıp söylediğim odaya gitti. Bende kendimi yavaşça uykunun kollarına bırakmak için hazırlandım. Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama üzerime örtülen çarşaf ve alnımda hissettiğim ıslak bez ile hafif gözlerimi araladım. Kartal yanı başımda oturmuş, masanın üzerinde, su olduğunu tahmin ettiğim tasa bez batırıp, sıkıyor ardından alnıma koyuyordu. Gözlerimi açtığımı fark edip gözlerime baktı. Ardından saçımı okşayıp "Adını bile bilmiyorum güzellik ama uyumalısın, ben buradayım." diyerek fısıldadı. Kartal'ın dokunuşları bana aile özlemini hatırlatırken kendimden geçip, uykuya dalmadan önce hafif tebessüm ettim. ...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD