UmayVibes; 🪷

1072 Words
Merhaba sevgili takipçilerim. Genelde kitapların girişleri sıkıcı olur, bilir misiniz? Kitabı açarsın ve karşına hemen çok edebi, çok süslü cümlelerle başlayan bir giriş çıkar. Ve itiraf etmeliyim ki, çoğunlukla benim uykum gelir. O yüzden birinci ve ikinci sayfaları hep atladığım doğrudur. Ama bugün sizlere, hiçbir kelimesini atlamayacağınız, soluksuz okuyacağınız bir hikaye sunuyorum. Ben kim miyim? Benim adım, Umay Ata. Ama siz beni, @UmayVibes adıyla sosyal medyada çektiğim videolardan, okuduğum okullardan, giydiğim kıyafetlerden, taktığım lüks çantalardan ya da Paris sokaklarında yürürken çektiğim pozlardan tanıyor olabilirsiniz. Bir süredir “Bu kızın kafasına taş mı düştü acaba?” dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız. Çünkü şu an Suriye’de, savaşın tam ortasındayım. Ve sizler bunları yakından izliyorsunuz. Peki... Bu sosyete kızı buraya nasıl geldi? Hemen anlatayım: Babam. Benim o soğuk, işkolik ve beni sevmediğine inandığım babam. Yıllar önce, annemle babam boşandıktan sonra annemle birlikte Paris’te yaşamaya başladım. Annem, ağzında altın kaşıkla doğmuş bir kadındı. Ama babam için tüm bunları elinin tersiyle itti. Dedemden yediği tüm ambargoya rağmen, beş parasız aşkı seçti. Babam mı? Babam bir asker. Şu anda albay rütbesinde. Ama aşkları ne yazık ki uzun sürmedi. Ben on iki yaşındayken boşanma kararı aldılar. En son hatırladığım şeyler genellikle şunlardı: “Bize neden vakit ayırmıyorsun?” “Neden askerliği bırakmıyorsun?” diye annemin yakarışları. Babamın ise, “Sen bu hayatı bilerek seçtin, şimdi neden şikayet ediyorsun?” tavırları. Çocuk aklıyla kimi kötü olarak seçtiğim ortadadır, sanırım. Babamı... İşte bu trajedinin ortasında, tek bir soruya takılı kaldım: Babam neden askerliği bırakmadı? Babam neden bizimle olmadı? Babam neden annemin peşinden gelmedi? Bu soruların cevabını yıllar sonra öğrenecektim. Ama oraya birazdan geçeriz... Çünkü şuan daha acil konularımız var. Sanırım başım bağlanıyor! Çocuk gelin olacağımı hiç düşünmemiştim. (28 yaşında, Göreceli.) Şimdi size asıl meseleyi net olarak anlatayım: Genelde asker bir babanız varsa, evlenmenize karşı olur değil mi? Damat adayınızın sicilini didik didik eder. Annesi, babası, ilkokul arkadaşları hatta ebesine kadar araştırma yapar. Huylarını, geçmişini, sağlık kayıtlarını... hepsini çıkarır. Ama benim durumumda işler biraz... farklı. Çünkü babam beni zorla nişanlıyor. Hem de kendi askerlerinden biriyle. Evet, yanlış duymadınız. Zoraki bir nişan. Sahte bir ilişki. Gerçekten saçma bir durumun içindeyim. Ve olaylar... Buradan sonra fena halde karışacak. Spoillersiz hikayeleri hiç sevmem, Bu yüzden. Hazırsan, hikâyeme başlıyoruz... 1 Ay önce; Paris... Merhaba sevgili takipçilerim. Şu an Paris’teyim. Ama Eiffel Kulesi'ni arkama alıp poz vermiyorum. Bir kahve zincirinin penceresinden dışarıyı izleyerek story çekmiyorum. Yanımda Marc da yok. Marc kim mi? Benim deccal, Ex. Evet, yanlış duymadınız. Sosyete dünyasının parlayan çifti, markalı çantaların gölgesindeki büyük aşk, bu sabah... çöpe gitti. Ve evet, sabah 06.43’te polise Marc hakkında şikayette bulundum. Bakın, “aldatıldım” demek kolay. Ama defalarca aldatılmak? Hani bir noktada durup haber vermeyi düşünmedin mi? Be adam! Onu da geçtim, yakaladıktan sonra hâlâ “Ama biz modern insanlarız Umay. Tek eşlilik, artık bilimsel değil, Sen böyle geri kafalı biri değilsin!” cümlesini duyduktan sonra… Sanırım benim için orada film koptu. Elimde kahve kupası, karşısında donmuş haldeydim. Gözüm bir yandan onun telefon ekranındaki kız profiline takıldı. Bio'da ne yazıyor biliyor musunuz? “Free spirit, no boundaries.” (Ruhun özgür, sınırların yok) Ben de dedim ki: “Harika. Ruhun özgür, sınırların yok. O zaman kendine yeni bir ev bul." Ve ona, Kapıyı gösterdim. Marc'ın gözleri kısıldı, bakışlarını kaçırdı. Ama gitmedi. Yüzsüz herif. O ev resmi olarak, benim evimdi. Kira bile ödemediği halde, kira sözleşmesi vardı. Ve o evde kalması yasalara aykırı değildi ama bana aykırıydı. O yüzden polisi aradım. Hukuka ve hormonlara aykırı her şeyle vedalaşmak için. Sonra ne mi yaptım? Her şeyin ortasında, story attım. Aynen şöyle yazdım: “Bazen modernlik yorar. Geri kafalı olmayı tercih ediyorum. Mağaramda mutluyum. Teşekkürler Marc. #UmayVibes #RetroHayatlar #YobazAmaSadık” Dakikalar sonra, o evde ki herşey bana batıyordu. Ve sığınacak tek yere, Anneme koşmak istiyordum. Valizimi hazırladım. Elimde bir valiz, bir çanta ve kırılmış bir kalple annemin evine doğru yola çıktım. Ona hiçbir şey söylememiştim. Belki de biraz utanmıştım. Paris’in jet sosyetesinin en çok konuşulan ilişkisinin çöktüğünü kendi anneme bile anlatamıyordum. Anahtarımla kapıyı açtım. Ve... Hayatımın belki de en büyük ikinci kırılmasıyla o anda yüzleştim. Evin içinde, Annem, babamdan sonra evlendiği yeni eşi Dominique bağırışıyordu. Dominique’in sesi, karşı duvara çarpıp üstüme düştü adeta. Kelimelerin ilk kez bu kadar can yakabileceğini anlamıştım. O gün, o dakika. Yüzü sinirden kıpkırmızı olmuş bir halde, Anneme bağırıyordu. “Sen beni başından beri sevmiyordun! Hep o Türk askere aittin. Ama evlenince ondan da sıkıldın, beni aradın. Ben hep sana koştum, O seni bırakınca yine bana döndün! Ama ben seni hep sevdim Lale, hep! Şimdi de benden sıkıldın, değil mi?” Duyduklarımın şokuyla nefes alamıyordum, yutkundum. Sakinleşmeye çalıştım ama kalbimin üzerinde bir ağırlık vardı sanki. Ellerim güçsüzleşti, başım döndü. Elimdeki anahtarlar yere düştü. ve Çıngırtısı , odada ki sessizliği kesti. Annem bana döndü, yüzü bembeyazdı. Dominique ise gözlerini benden kaçırdı ve sustu. Ben öylece kalakaldım. Yüzümden, ruhumdan hayal kırıklığı akıyordu. Dudaklarım kıpırdadı ama sesim çıkmadı. Tüm bu karmaşanın içinde, Annem bana doğru koştu. “Umay... Hayır, düşündüğün gibi değil. Kızım Lütfen beni dinle, Umay!” diye mırıldanıyordu. Bakışlarımı çevirdim ve o an düşündüm. Babamla evliyken başka bir adamla mı? görüştü. Babamın yaşadığı duyguları düşündükçe kalbim sıkışıyordu, Aynı kaderi mi yaşamıştık, o da benim gibi aldatılmıştı.. O an yapmak istediğim, tek şey 'Bu iki yüzlü, iğrenç insanların yanında durmamaktı'. Valizimi aldım ve Koşmaya başladım. Asansöre bindim. Ama Annem hızla yaklaşıp bileğimi tuttu. Durdum. Gözlerinin içine baktım ve kalbimden geçen o cümleyi söyledim: “Bunca yıl ‘babam sebepsizce bizi görmek istemedi, bizi neden görmek istemiyor.’ dedim. Ama eğer bu yaptıkların bana yapılsaydı, ben de çocuğumu bile görmek istemezdim. Bu konuda en suçlu sensin anne. Ama benim suçum neydi? Senin yüzünden babam beni de sevmedi.! Yaşadığım duygular canımı öyle çok yakıyordu ki, Şuan güçlü durmak isterdim ama göz yaşlarıma ve titreyen çeneme hakim olamıyordum. Annemin gözleri doldu. Sesinde suçluluk vardı. “Hayır! Umay, hayır... Baban seni çok sevdi. Sana defalarca mektup yazdı. Hiçbirini sana vermedim. Adresimizi değiştirdim, ondan kaçtım. Sonunda da sana, onun seni istemediğini söyledim. Kızgındım Umay! Beni yanlız bıraktı diye düşünüyordum. Kızgınlığımdan yaptım. Hepsi... benim suçumdu. O seni sevdi. Ben de seviyorum. Tüm bunları farkettiğimde herşey için çok geçti. Sana bunları anlatsam bana işte böyle kızacaktın, beni terkedebilirdin. Ben... seni kaybetmekten korktum.” Sesim istemsizce yükselmişti, '' 28 yaşındayım Anne! Söyleseydin, Babamla geçebilecek yıllarımı çalmazdın. Asıl şimdi beni kaybettin! O an içimde bir şey daha kırıldı. “Rezil bir insansın anne. Bir daha seni görmek bile istemiyorum.” Valizimi çektim ve çıktım. Böylece, Artık evsiz ve kimsesiz hissettiğim günlerim başlamış oldu. İşte, Bu da benim modern dram masalım...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD