Korkmuş bir Kedi;

1400 Words
Fatih, nefesini tutarak siper aldığı yerden fırladı. Daha adımını atar atmaz, kulakları sağır eden kurşun sesleri yankılandı. Mermiler etrafındaki toprakları döverken, o ani bir refleksle radar kulesinin fener altındaki metal kapısının arkasına sığındı. Gözleri panikle yukarıya çevrildi. Deniz, Son iki basamaktaydı. “Aşağı atla! TUTACAĞIM!” diye bağırdı tüm gücüyle. Deniz, hiç tereddüt etmeden sanki yıllardır onun emrindeki bir asker gibi çelik halatın kopçasını çözdü ve kendini boşluğa bıraktı. Fatih, kollarını açtı. Deniz'in bedeni şiddetle çarptı göğsüne, sarsıldı ama dengesini korudu. Onu hızla kapının arkasına çekti. Deniz’in solukları düzensizdi, kalbi göğsünden fırlayacak gibiydi. Gözlerini Fatih’in gözlerinde sabitledi. Şaşkınlık, korku, güven… her şey oradaydı. “Fatih…” diye fısıldadı. Fatih bakışlarını onun gözlerinden bir an çekemedi, sonra alnı çatıldı. “Sadece siper al! Ben bu işi bitirene kadar, Sakın kımıldama!.” Deniz, şakaklarından terler süzülürken başını usulca salladı. Fatih yeniden doğrulurken bıçağını çıkardı. Parlayan kabzayı güneşe tuttu; yansıyan ışıkla görüş almaya çalıştı. Otların arasında kıpırtılar… Üç kişiydiler. Üniformasız, örgüt sembolleri yok. Ama ellerindeki silahlar ve saklandıkları yerler, acemi olmadıklarını gösteriyordu. Hızla şarjörünü kontrol etti. Hazırdı. İlk ateş. Sonra ikinci. Yakın mesafedeki iki hedef bir anda yere yığıldı. Üçüncüsü görünmüyordu. Belki o da kendilerini arıyordu. Ya Fatih onu indirecekti… ya da tam tersi. Tersini düşünmek bile istemiyordu, Çünkü tüm ruhuyla korumak istediği biri vardı.! O sırada gözleri Deniz’e kaydı. Köşeye büzülmüş, elleriyle başını koruyordu. Tüm bu sahne… bir kumardı. Ve Fatih bu kumarı oynamak zorundaydı, Derin bir nefesle aniden yerinden fırladı. Tam beklediği gibi kurşunlar anında etrafını sardı. Hedefin yönünü bir çırpıda kavradı. Yana savrularak, nişan aldı ve ateş etti. Üçüncü adamın bedeni geriye doğru savrulup yere çakıldı. Fatih, başka bir saldırganın olması ihtimaline karşı tekrar Deniz'in yanına döndü ve siper aldı. Her şey sakinleşmişti. Ama bu kadar basit olmamalıydı… Sadece üç kişiler miydi? Bu kadar plansız ve acemice amaçları neydi ki? Deniz’e döndüğünde, onu hâlâ çömelmiş hâlde buldu. Ama bu kez farklıydı. Soğuk terler yüzünü kaplamıştı. “Deniz… bitti. Güvendesin. Neden böyle titriyorsun?” Deniz, Yerde çömelmişti. Ellerini yüzüne kapatmış, dizlerini karnına çekmişti. Vücudu sanki kendini küçük bir çocuk gibi kozaya almıştı. Fatih hemen yanına çöktü. “Deniz?” dedi ama yanıt alamadı. Deniz'in Gözleri dalgın, nefesi hızlıydı. Boğazından çıkan o titrek sesler, bir şeyleri bastırmaya çalıştığını belli ediyordu. Fatih panikle dizlerinin üzerine oturdu ve iki eliyle Deniz’in ellerine uzandı. “Bitti. Duyuyor musun beni? Saldırı bitti.” dedi. Ama, Deniz’in gözleri onunla buluşmadı. Sanki bir transtaydı, dünyayla tüm bağı kesilmiş gibiydi. Fatih bir an duraksadı, sonra eğilerek yüzünü avuçlarının arasına aldı. “Deniz... bana bak. Gözlerime bak. Korkacak bir şey yok. Buradayım, tamam mı? Hiçbir şey olmayacak. Artık güvendesin!” Deniz’in gözleri yavaşça odaklandı. Titreyen dudakları aralandı. Sonra birden sanki içinde biriken tüm duygular dışarı taşmış gibi Fatih’in göğsüne sarıldı. Fatih, göğsünde hissettiği Deniz'in hızlı kalp atışlarına bıraktı kendini. Bu deli kadını kollarına aldı ve sımsıkı sardı... Dakikalar hızla geçiyordu, Deniz sanki Fatih'ten aldığı güçle nabzını yavaş yavaş dengelemişti. Küçük bir kedi gibi bakışlarını Fatih'e çevirdi. Fatih boynunun altından ona bakan kadına dikkatlice baktı. Gözyaşları kurumuş yüzü rahatlamıştı. Ama birden boynunda ince bir acı hissetti. Deniz’in elleri istemsizce omuzlarına, ardından boynuna kaymış, tırnakları hafifçe cildine geçmişti. Sıkı sıkıya sarılmıştı. Korkudan. Fatih acıya rağmen kıpırdamadı. Sadece onu sarmaladı kollarıyla ve kalbi hızla çarpıyordu. Bir süre öyle kaldılar. Sonra Deniz, küçük bir iç çekişle geri çekildi. Gözleri kızarmıştı. Ama gördüğü manzarayla aniden irkildi, Tırnak uçlarında kan vardı. Gözleri hemen Fatih'in üzerinde gezindi ve boynunu farketti. Yüzünde utangaç bir ifadeyle: “Özür dilerim... ne yaptığımı fark etmedim.” diye mırıldandı. Fatih, boynunu ovaladı. Hafif bir acıyla sırıttı. “Fark etmememiş halin buysa korktum doğrusu. Biraz daha sıksaydın şahdamarım çatlayabilirdi. Yakın dövüşte baya iyisin” dedi keyifle. Deniz gülümsedi ama utanmıştı. Gözleri yere kaydı. Fatih başını yana eğdi, gülümseyerek: “Bak eğer karargahta biri bu tırmık izlerini sorarsa... sokak kedisi derim. Hatta biraz sinirli bir dişi sokak kedisi… Ağız birliği yapalım şimdiden, sonra foyamız ortaya çıkmasın.” dedi. Deniz şimdi kahkahayla gülüyordu. “Sen cidden normal değilsin ya!” dedi, gözlerini silerken. Fatih de kıkırdadı. “Yok ciddiyim. Raporlara ‘Mühendis hanımın salya sümük ağlarken, gösterdiği psikolojik etkiden dolayı boyunda çizik oluştu’ yazamıyoruz. Kedi olayı daha inandırıcı.'' dedi. Deniz'in gülüşlerini görünce onu biraz daha rahatlatmak için devam etti. ''Bu arada bunlar olan şeyler biliyormusun? Daha önce bir nöbet çavuşunu kırmızı kalemle çizmişti bir kadın. Günlerce karargâhta muhabbeti döndü. Kendimi o hallere düşüremem.” Deniz gülerken elini uzattı, Fatih’in yüzüne ve vücuduna bir bakış attı. “Sen iyi misin peki?” diye sordu. Fatih iç geçirdi. “Artık iyiyim. Sen aşağıda olduğun sürece... biraz daha hayatta kalırım sanırım.” dedi. Bir an duraksadılar. Sessizliğin içinde birbirlerine baktılar. İkiside şuanda birbirine karşı deli bir tutku ve sevgi hissediyordu... Sonra Fatih derin bir nefes alarak silahını eline aldı. “Bekle burada. Cesetleri kontrol etmem lazım.” Deniz bir şey demedi. Sadece birkaç metre ötede ölü insan bedenlerinin olduğunu bilmek bile ruhunu daraltıyordu. Fatih ise hep böyle mi yaşıyordu? Gözleri doldu ama belli etmedi. Sadece başını salladı. Fatih sessizce siperden ayrıldı, düşmanların düştüğü noktaya doğru dikkatlice ilerledi. İlk adam yerde cansızdı. Üzerini aradı. Kimlik, belge… hiçbir şey yoktu. İkinci ve üçüncü kişide de aynı durum. Sanki... biri bu adamları sırf yok olsunlar diye göndermişti. Ama üçüncü adamın silah kabzasında işlenmiş tuhaf bir sembol dikkatini çekti: Bir zar. Altı yüzeyden biri işaretlenmişti. “3”. Fatih, gözlerini kısmış inceledi. Bu işareti daha önce görmüştü. Ama nerede? Aklına bazı eski dosyalar, yıllar önce ‘kapalı’ statüsünde bırakılmış operasyon belgeleri geldi. Ermenistan'ın en büyük uyuşturucu ve silah kaçakçısı baronu yaklaşık 10 yıl önce çökertilmişti. Bu sembol ülkede yakalanan, adamlarının silah ve dövmelerinde görülmüş ve belgelenmişti. Üzerinde ki rakam ve kodlar, Dağ gruplarında fark edilmeden büyüyen, isimleri bile bilinmeyen “şans grupları”dı.. Ama emin olamıyordu. Deniz’in sesiyle irkildi. “Bir şey buldun mu?” Fatih hızla kabzanın kaplamasını söktü ve ceketinin cebine koydu. “Yok. Sıradan silahlar. Kimlik yok. Muhtemelen kaçakçılar ya da... eğitimli sivil birimler.” Deniz başını eğdi. “Yani neden saldırdıklarını hâlâ bilmiyoruz?” Fatih omuz silkti. “Evet!.” Ama aklındaki şey belliydi. Deniz, ortamın güvenli olduğunu anlayınca Siper alanından çıktı. Fatih ise gözlerini araca çevirdiği anda suratını buruşturdu. “Sanırım başımız belada..” dedi. Deniz hemen yöneldi. “Ne oldu?” Fatih eğildi ve tekerlere baktı. Her biri kurşun saçmalarıyla parçalanmıştı. Telsizi denedi. Sadece cızırtı. Deniz korkuyla Fatih’e döndü. “ Silahlı kuvvetler, Ya bizi bulmaya gelmezlerse?” dedi. Fatih çevresine bakındı. Ardından dağlık alana gözleri takıldı. Orası... radar kulesinin kuzeybatı yamacındaydı. Dik, taşlık ama siper alınabilecek bir oyuk vardı. Orayı işaret etti. “Oraya gitmeliyiz. Burada açık hedefiz. Onlar geri dönerse... bu sefer şansımız olmaz.” dedi. Deniz ''İyide olduğumuz yeri burası biliyorlar ekibin. Ya ordayken bizi bulamazlarsa!'' itiraz edecek gibiydi ama Fatih gözlerinin içine baktı. Fatih sakin bir ses tonuyla Deniz'e gözlerini dikti, “Askeri prosedür gereği... dört saat içinde bölgeye ulaşılamazsa, ikinci tim sevk edilir. Endişe etme. En geç akşama bir helikopter burada olur.” Deniz'in gözlerinde korku vardı ama Fatih'e güveniyordu. ''Peki'' diye mırıldandı. Fatih hızla aracın bagajına yöneldi. Acil durum çantasını, su şişelerini ve bir kutu kumanyayı aldı. Deniz'i sakin tutmak istiyordu, az önceki panik hali Fatih'i korkutmuştu. “Hazır mısın mühendis hanım?” dedi, alaycı bir ifadeyle. Deniz kaşlarını kaldırdı. “Yaşadığım travmadan sonra beni dağa tırmanmaya zorluyorsun? Nasıl iyi olabilirim.! Senin hakkında şikayet formu dolduracağım.” dedi. Fatih kahkaha attı. “Hatırlat bende bir form doldurayım. Kedi tırmaladı sonuçta, Hayati tehlikem bile vardı..” dedi. Deniz gülerek başını iki yana salladı. Fatih'in onu sakin tutmak için zorla espiri yaptığını anlamıştı ve bu daha da tatlı geliyordu gözüne... Nefeslendiler ve birlikte, saklanacakları alana doğru yola çıktılar… Dağ yamacına doğru yürümek ilk başta kolay görünse de, zemin zorluydu. Çakıllar ayaklarının altından kayıyor, kuru dikenler pantolon paçalarına dolanıyordu. Fatih önde, Deniz arkada ilerliyordu. Fatih ara sıra dönüp ona bakıyor, yavaşlamasına göre tempoyu ayarlıyordu. Deniz başta dik durmaya çalıştıysa da, birkaç adım sonra durdu. Ellerini dizlerine koydu ve nefes nefese mırıldandı. “Fatih biraz yavaş mı olsak. Botumun içi taş doldu.'' dedi. Fatih, etrafa göz gezdirdi, ''Tamam biraz nefeslenelim ama çok çabuk pes ettin'' dedi. Deniz alaycı bir tavırla bakışlarını dikerek mırıldandı ''Raporunuza bunu da yazın lütfen, Bir dahaki görevde beni helikopterle alsınlar.” dedi. Fatih, Bu deli kadnının bu durumda bile espiri yapmasına gülüyordu. Yaşadığı şeyler bırak normal bir insanın, bir askerin bile başına geldiğinde panikleyeceği olaylardı. Ama Deniz gayet iyi direniyordu. Gülümsedi, ''Olur mühendis hanım, raporuma eklerim mutlaka.'' dedi. Şimdi, tek düşüncesi biran önce bir yere sığınmak ve yardım beklemekti...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD