1. BÖLÜM

1207 Words
Keyifli okumalar ONUR YAMAN "Ölümün soğuk nefesini en az yüz kere hissettim. Ama ilk defa yaşamak bu kadar canımı yakıyor." Sol kaburgamın altındaki yanma, nefes aldıkça ciğerimi bıçak gibi kesiyor. Gözlerimi tam açamıyorum. Başımın üzerinde floresan lambanın bozuk ışığı titreyip duruyor. Uyandığım an, ilk hissettiğim şey savaş değil, çaresizlik oluyor. Ellerim boş… Silahım yok. Üniformam yok. O lanetli dağın tepesinde bıraktığım her şeyle beraber ben de yarım kaldım. Sonra bir ses duyuyorum. Hafif bir kadın sesi. Emir gibi değil, dua gibi değil… Fısıltı. "Gözlerini biraz daha açık tut, Onur. Haydi, askerim… Burada kal." Gözümün ucunda beliren siluetin netleşmesi bir an sürüyor. Beyaz önlük. Açık kumral saçlar, yüzüme doğru eğilmiş gözler… Dokunmaya korkar gibi, ama öyle bir kararlılık var ki elinde tuttuğu dosyada bile hissediliyor. İlk kelimem öfke değil, teşekkür değil… Sadece kısık bir ses: "Kaç gün oldu?" Kaç gündür bu yatakta ölü gibi yattığımı bilmek zorundayım. Çünkü orada, o pusuda yarım bıraktığım adamlar var. Hesabını sormadığım hainler var. Ve ben burada, steril odalarda, nefes almakla meşgulüm. Kadın, adının Elif olduğunu sonra öğreneceğim, gözlerini kaçırmıyor. "Altı gün. Ama kurtuldun." Öyle bir söylüyor ki… Altı gün ölü kalmak marifetmiş gibi. Yana dönmeye çalışıyorum. Ayağa kalkmak… Kaçmak… Geri gitmek istiyorum. Omzumda bir el beliriyor. "Sakin ol. Henüz değil. Vücudun toparlanana kadar buradasın." Sesi yumuşak. Ama elleri kararlı. O eller… Yaralı bacağıma dokunduğunda canımdan can kopuyor. Dişlerimi sıkıyorum. Bağırmak yok. Sızlanmak yok. Ben Onur’um. Dağ başında kanımı kendim dikmiş adamım. Bir fizyoterapistin dokunuşu beni mi yenecek? Ama işte yeniliyorum. Hem de her seansında… Yenildikçe ayaklanıyorum. Yenildikçe biraz daha nefes alıyorum. Yenildikçe o kadının gözlerinin içine bakmak istiyorum. Ve o an kafama dank ediyor: Dağda ölümle burun buruna gelmek kolaymış. Asıl zor olan, hayatta kalmaya mecbur bırakan biriyle karşılaşmakmış. Ben Onur. Bordo bereli. Kimseye boyun eğmedim. Ama o gün, o kadına ilk defa yenildim. Bu sefer başka bir şey fark ediyorum ki bu da en acısıydı. Bacaklarım.. Bacaklarımı hissetmiyorum. Elimi yumruk yaptığımda yatağa vurdum. Fizyoterapist kadın bana bakıyordu. Gözleri bir an doldu. Ama diyecek bir şey bulamadı. "İyi olacak mıyım?" Sorduğum soruya cevap vermişti. Onun iyi bir cümle kurmasına o kadar ihtiyacım vardı ki ona inanmak istiyorum. Derin bir nefes çekti. "Senin için elimden geleni yaparım. Ama senin de mücadele etmen gerekiyor." Oysa ki benim hayatım mücadele etmekle geçmişti. Önce hain bir tuzak kurmuştu. Sonra kardeşimi düşman olarak önüme çıkardılar. Kendi kardeşimi terörist sanıp vurmuştum. O anlar gözümün önünde canlandıkça öfkem her geçen gün ona yük oluyordu. Elif’in sesi beni sakinleştiriyordu. Anne ve babamın yüzüne bakamadım. Oğlunuzu vurdum diyemedim. Kardeşimi ben öldürdüm canını aldım. Bu üniformayı bile hakketmedim. Elif'in sesini duyduğum da bakışlarım ona dönmüştü. "Türk askerine pes etmek yakışır mı?" "Yakışmaz ama benim gibi yarım adamı kim ne yapsın." "Umutsuzluk hastalık gibidir. Kendini toparla hemen." Bakışlarım ona dönerken şaşkınca baktım. Bu kadın bana emir veriyordu. Derin bir nefes alırken dik dik suratına baktığımda kaşını kaldırdı. "Bana emir vermek kimsenin harcı değil doktor hanım." "Sende beni yıldıramazsın komutan bey." Yanıma oturduğunda gözleriyle beni kendine çekiyordu. Gözlerimi kaçırdığımda gülümsedi. Bunca yıl kimseyi hayatıma almıyordum. Asker adamın hayatında kim olmak isterdi ki kimse istemezdi. "Komutan ne yaşadığını bilemem ama acılar insanı diri tutar." "Benimle boşuna uğraşma doktor hanım benim artık mücadele edecek gücüm kalmadı." Başını salladığında odadan çıkmıştı. İçimde pişmanlık hissi beni mahvetti. Babamın sözlerini hatırladım. "Senin suçun değildi. Sen askersin yapman gerekeni yapacaksın." O tuzağa düşerek hem timin hayatını hem de kardeşimin ölümüne sebep oldum. Gece karanlığında fark edemedim. Onu vurduğumu sonradan fark ettim. Cebimde bir fotoğraf ona bakarken gülümsedim. " Affet beni kardeşim bana hain tuzak kurdular. " Akşam güneşi batarken göz kapaklarım kapanmaya başladı. Uyumak istemiyorum kardeşimi vurduğum anlar gözümün önüne geleceğini biliyorum. Çaresizim ne yapacağımı bilmiyorum. Elif'in dedikleri aklıma geliyor. " Türk askerine pes etmek yok yakışmaz ben bordo bereli askerim." Gözlerim kapandığında hemşire gelip ağrı kesici vurmuştu. Sonrası benim için karanlıktı. ... Karanlık bir ormandayım. Her tarafım sislerle dolu. Kardeşimin sesini duyuyorum beni çağırıyordu. Koşuyorum ama onu bulamıyorum sesi ne çok yakın ne de çok uzaktı. " Abi kurtar beni. " " Ufuk neredesin? " "Abi kurtar beni peşimdeler." "Dayan aslanım geliyorum." Bir kurşun sesi kulağıma geliyor. Kendimi görüyorum hedefe odaklanmış vurmak için emir bekliyordu. Buna engel olmam gerekiyordu. "Dur yapma dur." Durdurmaya çalışıyorum. Beni duymuyordu. Ve o kurşun kardeşimin kalbine girmişti. Yerde kanlar içinde kalmıştı. Ben kendi kardeşimin katili olmuştum. Yanına gitmek istedim. Olmadı. Yapamadım yüzüne bakacak kadar cesur değilim. "Hayır..hayır.." Sıçrayarak uyandığımda derin nefes almaya çalıştım. Sesimi duyan hemşire koşarak gelmişti. Bardağa su koyduğunda içmeme yardımcı olmuştu. Sabah olmak üzereydi. "Daha iyi misiniz?" "İyiyim teşekkür ederim." "Rica ederim bu arada babanız aradı." "Babam ararsa burada olmadığımı söyleyin." Yüzüme şaşkınca bakıyordu. Ama tek kelime edemedi. Babamın yüzüne bakamam buna gücüm yoktu. Karşısına çıkıp kardeşimi ben vurdum diyemedim. Önüme kahvaltı koyduklarında tek lokma bile yiyemedim. Öğlene doğru Fizyoterapist Elif gelmişti. Her zaman ki gibi bana emir kipiyle konuştu. Bu kadında farklı bir şey var. Ama çözemedim. Gizemli davranıyor yüzünde hep emir bekleyen bir yüz ifade vardı. "Günaydın nasılsın bugün?" "Her zaman ki gibi." Başını sallarken tekerlekli sandalye gelmişti. Anlamazca yüzüne bakarken soğuk bakışları içimi üşüttü. Hemşirenin yardımıyla sandalye'ye oturdum. Başka bir odaya alınırken ilk muayene için cihaz taktı. "Elektrik vereceğim acıyabilir." "Hissetmiyorum versen de boşuna işe yaramayacak." "Komutan içimi daralttın." Bacaklarıma alatleri taktığında elektrik vermişti. Hafiften karıncalanma hissettim. Ama sonra o his gitmişti. Elif'in bakışları bana döndü. Bacaklarıma hafif hareketler yapmıştı. "Egzersiz vereceğim sana onları yapacaksın pes etmek kesinlikle yasak." "Sana söylüyorum işe yaramaz." "O zaman bahse girelim kazanan kim olacak göreceğiz." Kendime güvenerek onunla bahse girdim. Tekrar sandalyeme oturdum. Odama dönerken babamı görmemle şaşkınca bakıyordum. Yüzüne bile bakamadım. "Onur.. Oğlum." "Baba yüzüne bakamam lütfen." "Onur bu senin suçun değildi. Yüzüne torba takılmıştı. Kardeşin olduğunu bilemezdin." Gözyaşlarım akarken bana sarılmıştı. Babamın yardımıyla yatağa geçerken üstümü örttü. O operasyon da sadece kardeşimi değil bacaklarımı da kaybettim. Üniformam üzerimde olmadan kendimi işe yaramaz ve eksik hissediyorum. " Sana ulaşamadım annen endişeli." "Yüzüne bile bakamazken anneme nasıl diyebilirim kardeşimi vurduğumu." "Oğlum asker olmanın zorluğu vardır. Yapman gerekeni yapmışsın. Sen vurmasan da zaten şehit olacaktı." Onun şehit olacağını biliyordum. Ama o kurşun benden çıkmasaydı. Onun ölümü benim elimde olmasaydı. Hayatım boyunca hep kendimi suçlu bulacağım. "Baba sadece kardeşimi değil." "Oğlum düzelecek inşallah." "Ben buna inanmıyorum çünkü düzelmeyecek." "Öyle mi? Belkide kaybetmek korkuyorsun?" Elif’in odaya girmesiyle şaşkınca bakıyordum. Gözleri bana bakınca kaşlarını çattı. Babamın elini öperken gözleri tekrar bana bakıyordu. "Oğlunuz çok inatçı." "İnatçı olan sensin vazgeç artık benden artık hayır gelmez." Cıkladı. "Maalesef yapamam emir büyük yerden geliyor." Yarbay ayağa kalkmam için elinden geleni yapmıştı. Fizyoterapist ayarlamış bütün masrafı da ödemişti. Gerçekten ayağa kalkacak mıyım? "Gerçekten ayağa kalkacak mıyım?" "İstersen yapabilirsin bunun için içinden gelmesi gerekiyor." "Tamam mücadele edecek ve asla şikayet etmeyeceğim." Elif’in yüzü gülmüştü. Hayır yani bu kadın benim yüzümden mi? Yüzünü sürekli asıyordu. Ayrıca bir kadın gülerken neden bu kadar güzel olabilirdi. Babam Ankara da kalacaktı. Bir daire verilmişti. Elif'in gidişinin ardından Yarbay ziyarete gelmişti. " Onur pes etmek yok tedavi olacaksın. Hem sana yakışıyor mu?" "Biliyorum komutanım ama elimde değil ki kardeşimin ölümü benim elimde olmasaydı." "Sana söylemenin vakti geldi artık." "Komutanım." "Onur kardeşin yaşamıyordu. Onu zehirle öldürmüşler senin karşına öyle çıkardılar." Bir an anlamakta zorluk çektim. Kardeşim benim yüzümden ölmedi mi? Yoksa bu bana kurulan bir tuzak mıydı? Aklım karma karışık olmuştu. "Ayrıca Elif sadece doktor değil tecrübeli istihbarat askeri. Seni hem tedavi edecek hemde koruyacak." Bölüm sonu...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD