Sıçıp Batırmak 🔥❤️‍🔥

1691 Words
Hülagü’den devam Yaktığım bir dal sigarayı dışarı bakarak içerken, içimdeki endişe de her dakika fazlalaşıyordu. Elime telefonumu alıp, Melih’i aradım yeniden. Üçüncü arayışımdı karargaha geldiğimden beri. Bir kaç çalıştan sonra açıldı telefon. ‘Melih, Melisa geldi mi?’ ‘Hayır komutanım, gelmedi.’ ‘Bir haber alırsan ara.’ ‘Tamam komutanım.’ ‘Sen bana bozuk mu atıyorsun lan, nasıl bir ses bu?’ ‘Yani komutanım söylemeyeyim dedim ama neden bıraktınız ablamı orada? Yön duygusu ne kadar zayıf en iyi siz bilirsiniz.’ ‘Peşinden gittim ama bulamadım. Bende biliyorum, yön duygusu olmadığını. Buraya geri gelmiştir diye düşünmüştüm yanılmışım. Off.’ ‘Neyse komutanım ben bir daha aramayı deneyeyim. Olmadı çıkar ararım.’ ‘Telefonu kapalı mı hala?’ ‘En son aradığımda öyleydi, komutanım.’ ‘Yok böyle olmayacak, ben çıkıyorum şimdi. Çarşıya gidip, arayacağım.’ ‘Tamam komutanım bende hemen çıkıyorum lojmandan. Birlikte arayalım.’ ‘Beş dakikaya gel!’ Cevap vermesine müsaade etmeden telefonu kapattım. Elimdeki yarısı bitmiş sigaranın izmaritini, küllükte söndürüp kapıya doğru adımladım. İçimde büyük bir pişmanlık vardı. Ya benim yüzümden başı derde girdiyse? Ya birilerinin eline falan düştüyse? Yok yüreğim ağzıma geliyordu bu düşüncelerle. Odadan çıkıp hızlıca merdivenleri indim. Binadan çıkarken etrafıma bakındım. Kimse yoktu. Askerler yatakhanelerine gitmişti zaten. Nöbet değişimi de on iki de yapılacaktı. Hızlı adımlarla, araçların bulunduğu yere ilerlerken, askeriyenin kapısı tarafından bir aracın geldiğini gördüm. Yavaş bir dönüşle durup arabayı parketti. İlerlemeye devam ederken, arabanın şöför kapısı açıldı ve içinden sabah Melisayı çarşıya bırakmayı teklif eden üsteğmen indi. Onu görünce çatılı kaşlarım düzeldi. Bize Melisayı aramamızda yardım edebilirdi. Seslenmek için ağzımı açacağım sırada, yolcu kapısından inen bedenle olduğum yerde kalakaldım. Melisaydı bu. Hiç bir şeyi yoktu, hatta gülüyordu. Bir şekilde girdiğim saçma transtan çıkıp yürümeyi akıl edebildim. Konuşma seslerini duyabileceğim bir açıya geldiğimde bekledim. “Seni yine kucağıma almamı istemediğine emin misin? Pek yürüyemeyecek gibisin.” “Gerek yok, gerçekten. Acımıyor bile o kadar.” “Keşke ilk anda kucağıma alsaydım. Şimdi canın yanmayacaktı.” “Sorun yok diyorum, Murat. Ayrıca benimle çok güzel ilgilendin. Teşekkür ederim tekrardan.” “Ben hiç bir şey yapmadım ki. Sadece güzel bir kadının yaralarını sardım.” “Seninle vakit geçirmek eğlenceliydi. Kadınların ihtiyaçlarını bilen birisin.” “Sadece senin için. Bugün çok yoruldun, seni lojmana bırakayım. Bende kendi lojmanıma giderim. Ya da belki benimle gelmek istersin, sana bahsettiğim koleksiyonu gösteririm.” “Bu güzel teklifi şu anlık geri çeviriyorum. Başka bir zaman olabilir.” Neyden bahsediyordu bunlar? Nasıl ilgilenmişti o adam Melisa’yla? Çok eğlendiklerini söylemişti. Bir de ne, kucağına mı almıştı? Aklım durdu. Bedenimden bir öfke dalgası geçti. Bunlar, o işi mi yapmıştı yani? Ağlayarak yanımdan giden kadın, teselliyi başkasında mı bulmuştu? Dürtülerim tamamen beni ele geçirdi. Ne yaptığımı sorgulayacak durumda değildim. Hızlıca onlara doğru adımladım. Beni ilk gören Melisa oldu. Gözleri şaşkınlıkla açıldı önce. Bakışları iki yanımda yumruk olan elime indiğinde, korkuya evrildi. O kadar hızlı hareket ettim ki, bir şey diyecek vakti olmadı. Üsteğmenin kolundan tuttuğum gibi, kendime çevirdim ve yanağına sert bir yumruk attım. Beklemediği için sendeledi. İki yakasından kavrayıp, burnuna kafa attım. Yere düştü. Bu sırada Melisa da çığlık atıyordu. Ama kulaklarım onu net bir şekilde duyamayacak kadar çınlıyordu. Yerde yatan adamın üzerine oturup, elimi tekrar yumruk atmak için kaldırdım ama kolum biri tarafından tutuldu. Beni tutan kişiye baktığımda, Melih’i gördüm. Nefes nefeseydi. “Komutanım, durun artık. Adamı öldüreceksiniz!” Göğsüm aldığım nefesler yüzünden inip kalkarken, yerde yatan adama baktım. Burnundan feci şekilde kan akıyordu. Melih kolumdan tutmaya devam ederken kaldırdı beni. Kolumu bıraktıktan sonra yerdeki adama yöneldi. “Komutanım, beni duyuyor musunuz? İyi misiniz?” Adamın üzerine eğilmiş yüzüne bakıyor, nabzını kontrol ediyordu. Elini yumruk yapıp baş parmağını kaldırdı. İyiydi tabi puşt, dövememiştim ki. Onun kalkmasına yardım etti. Ayakta zor duruyor gibiydi, üsteğmen. Yine de güzel benzetmiştim. “Komutanım, ağırlığınızı bana verin. Sizi revire götüreyim.” Bir kaç adım atmışlardı ki, Melisa konuştu. “Bende geleyim sizinle.” Gitmek isterdi elbet, bugün delice eğlendiği adamı merak ederdi. Aklıma saçma bir şekilde öpüştüğümüz zaman geldi. Öyle ateşli ve öyle güzeldi ki, aklım bulanmıştı benimde. Kendimi tutamamıştım. Hele o inlemesi. Şimdi bu herifte o anlatına şahit olmuştu değil mi? “Sen lojmana git abla. Bende gelirim bir saate. Yorulmuş gibisin.” Düşüncelerim, Melih’in sesiyle, dağıldı. Bakışlarım Melisa’ya kaydı. İtiraz edecek gibiydi sanki ama bakışları benimle buluştu. Nasıl bakıyordum hiç bir fikrim yoktu. Hemen bakışlarını kardeşine çevirdi. “Tamam o zaman ben lojmana gideyim.” Melih başını sallayıp, revirin olduğu binaya doğru gitti yanındaki adamla. İkimizde bir süre arkalarından baktık. Benden tarafa bir daha dönmeden, lojmanlara yürümeye başladı. Öfkem geçmemişti. Sinirim halen üst düzeydeydi. Arkasından koştum. “Eğlendin mi adamla güzelce? Tatmin edebildi mi seni? Gerçi konuşmalarınızdan anladığım kadarıyla bayağı etmiş.” Durup bana döndü. Yutkundu önce. Gözlerini kapatıp açtı, gözlerime kilitledi. “Ne duydun bilmiyorum ama yanlış anlamışsın. Saçma sapan imalar yapma bana, yüzbaşı.” Gündüz söylediği uzak durma konuşmasını gerçekleştiriyordu galiba. İsmimle hitap etmeyerek başlamıştı işe. İçimden tebrik ettim, sözünde duruyordu. “Tabii, yanlış anlamışımdır kesin. Kucağında nasıl eğlendirdiğini anlatmadı çünkü adam. Ya da yaralarını nasıl sardığını. Sende güzel vakit geçirdiğini, bir kadının nelerden hoşlandığını bildiğini söylemedin adama. Ben götümden uyduruyorum. Değil mi?” Öyle bir baktı ki bana, sadece hayal kırıklığı ve kırgınlık vardı gözlerinde. “Ne yani, ben o adamla yattım öyle mi? Bunu mu anladın sen? Nerenle dinledin acaba? Çünkü kulaklarınla olmadığı kesin!” Yeniden yürümeye başladı. Bende onunla yürüdüm. “Yatmadın mı? Yine işler ciddiye bindiğinde, başkasının kollarına atmadın mı kendini?” Derin bir nefes alırken, durdu. Bana döndü. “Ben kimseyle yatmadım. Kimseye de koşmadım. Bunu o aklına güzelce monte et.” Yalan söylüyordu. Duyduklarımın başka bir açıklaması olamazdı, çünkü. “Neden öyle konuştunuz o zaman? Kucağına almalar falan, benim gibi miydi o da? Güzelce inledin mi ona da? Çığlık atarak boşalıp, omzunda soluklandın mı?” Sorduğum sorulara karşılık olarak yanağıma sert bir tokat yedim. Beklemediğim için, başım yana doğru savruldu. “Ayağıma cam battı, kucağına almak istedi ama izin vermedim. Ondan bahsediyordu. Pansuman yaptı sadece, yaralarımı sarmaktan kastı buydu. Üzgün olduğumu görünce beni güldürmeye çalıştı. Kadınların ne istediğini biliyorsun derken de bunu söylemiştim.” Kısa bir an durdu. Ağlıyordu. Yanaklarını hızla sildi. “Ben senin gözünde nasıl bir yerdeyim, Hülagü? Her an gidip başkaları ile yatabilecek biri miyim, gerçekten? Sadece üzgündüm ve beni birazcık güldürdü diye bunları duymayı haketmiyorum.” Ağlayarak yanımdan uzaklaştı. Arkasından bakarken, hafiften aksayan ayağını farkettim. Ayakkabıları sabahki ayakkabılar değildi. Gözlerim dolarken sağıma soluma bakındım ama gözlerim yeniden ona kilitlendi. Anlamadan dinlemeden, saçma sapan konuşarak, hata yapmıştım galiba. Sıçmış batırmıştım. Arkasından hızlıca koştum. Yanına vardığımda gözlerini sildi ama bana bakmadı. Lojmanın önüne geldiğimiz zaman kapıyı açıp içeri girdi. Kapıyı kapatmadı. İçeri girip ben kapattım. Oturma odasına geçmişti. Odaya girdiğim zaman, ayağındaki sargıyı farkettim. Doğru söylüyordu. Yanına ilerleyip, diz çöktüm. Yaralı ayağının bileğinden tutup nazikçe dizimin üzerine bıraktım. Kanlanmıştı biraz sargı. Yavaşça çözüp baktım, çok büyük bir yara değildi ama derin gibiydi. Bileğinden tutup nazikçe yere bıraktım ve banyoya gittim. Ecza dolabından bir kaç malzeme alıp geri geldim. Yüzüne bakmaya çekiniyordum. Ağır şeyler söylemiştim. Ayağını dizime koyup, kısa süren bir pansuman yapıp, sardım. İşim bittiğinde, geriye kalan malzemeleri banyoya geri bıraktım. Salona geçip, aramızda biraz boşluk bırakarak oturdum. Mesela şimdi evli olasaydık, yan yana oturuyor olacaktık, ya da sarılarak. Beni düşüncelerimden uyandıran Melisa’nın konuşması oldu. “Seninle ayrılır ayrılmaz Serkan’a koşmadım ben! Bir kaç olay oldu. Evlenmek zorunda kaldım. Bunları anlatmayı aklımdan bile geçirmedim ama zorundaydım evlenmeye. Bunu bil yeter. Öyle aşkımdan ölerek evlenmedim o adi herifle.” Konuşması bittiğinde devam etmedi. Neden evlenmek zorundaydın diye sormak istedim. Ya da neden beni sevmedin? Neden biraz çabalamadın veya benim çaba mı görmedin? Soramadım ama. Yine benden ayrıldığı zamanki gibi sustum. Telefonum çalmaya başlarken, ona bakmayı bırakıp, telefonumu cebimden çıkardım. Canan arıyordu. Hiç konuşacak havamda değildim ama şu üsteğmenle ilgili olabileceğini düşünüp açtım. ‘Efendim, Canan.’ Melisa başını kaldırıp bana baktı. Kısa bir an göz göze geldik. ‘Hülagü neredesin?’ Etrafıma bakındım. ‘Bir arkadaşın evindeyim, ne oldu?’ Kısık sesli bir gülüş duyunca, Melisa’ya döndüm. ‘Bir şey yok, seni merak ettim. Evde olmadığını görünce.’ Gözlerimi devirdim. Tamam kardeşim olarak görüyordum ama hesap sorulmasını sevmiyordum. Tek bir kişi sormuştu zaten bugüne kadar, o da yanımda oturuyordu. ‘Özel hayatım var, Canan! Saygı duy biraz.’ Yan tarafıma baktığımda Melisa, yanıma yaklaşmış kulağını telefona doğru uzatmış oldunu gördüm. Kıskanıyor muydu beni? Yok canım. ‘Yok ondan değilde neyse. Kapatayım ben, meşgul gibisin.’ Melisa ağzını açıp bir şeyler söyleyecekken elimle ağzını kapattım hemen. ‘Aynen sonra görüşürüz.’ Telefonu aceleyle kapatırken, elimi çektim. “Ne yaptığını sanıyorsun? Ne diyecektin ağzını kapatmasaydım?” Dik dik baktı bana. Sonrada omuzlarını silkti. “Rahatsız etmemesini söyleyecektim.” Gözlerim kısıldı, dikkatle süzdüm onu. “Ne yapıyoruz da, rahatsız edecekmiş bizi?” Alt dudağını ısırırken, başını eğdi. Ne oluyordu ulan, şu an? “Bana, az önce yanlış anlayıp söylediklerini, gerçekleştirebiliriz.” Gözlerim büyüdü. “Ne bu böyle? Ahlaksız bir teklif mi yoksa?” Etrafına bakınıp, bana döndü. Gözlerime gözlerime bakıyordu. “Her insanın ihtiyaçları olabilir.” Güldüm. Başka bir şey yapamadım. “Ne saçmalıyorsun sen, Melisa? Beni göt gibi ortada bıraktıktan sonra, neyin ihtiyacını gidereyim?” Tamam kesinlikle onunla birlikte olmak istiyordum ama geçmişi de unutamıyordum. O yüzden bu haldeydim ya zaten. En ufak bir şeyi yanlış anlıyor ya da kendimi tutamadığım şeyler yapıyordum. “Tamam sakin ol, şaka yaptım sadece.” “Ben şaka yaptığını sanmıyorum nedense.” “Şaka dedim işte. Uzatma!” “Seni sikmemi mi istiyorsun?” “Terbiyesiz terbiyesiz konuşma. Bana dediklerini hatırlatmaya çalıştım sadece.” Yanına doğru kayıp, koltuğun köşesine sıkıştırdım onu. Yüzüne dikkatle baktım. Bana bakmıyordu. Elimin biriyle çenesinden tutup, yüzüme bakmasını sağladım. “Sikmemi istiyorsan söyle, yaparım çünkü.” Dişlerini sıkarken, kaşlarını çattı. Çenesini elimden kurtardı. “Siktir git, Hülagü.” Beni üzerinden itmeye çalıştı ama gücü yetmedi. “Tam tersini yapabilirim, Melisa. Sikip de gidebilirim. Söylemen yeterli.” Öfkeyle baktı yüzüme. Elini kaldırıp hangi ara olduğunu anlamadan bir tokat daha yedim. “Ciddi söylüyorum, defol git.” Üzerinden kalkıp, dikeldim. Üstümü başımı düzelttim. Dudaklarımda hin bir sırıtmayla çıkış kapısına yöneldim. Lojmandan çıkarken, kısık sesli bağırmasını duyunca daha bir keyiflendim. Ben bu kadını geri alacaktım ama biraz o güzel burnunu sürtmek gerekiyordu. Dudaklarıma keyifli bir ıslık kondurup, keyiflice kendi lojmanıma doğru ilerlemeye başladım. Az ileride durup, arkamda kalan eve baktım. Islık çalmaya devam ediyordum. Biraz sinir krizi geçirmenin kimseye zararı olmazdı. Melisa da bunu fazlasıyla haketmişti.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD