Asya'nın anlatımıyla
Düşünmekten aklımı oynatacağım neredeyse! Abim ne yapmış olabilirdi ki, bu adamlar onun için beni kaçırsın?
Dün gece eve gelmemişti. İlk kez olmadığı için çok da merak etmemiştim açıkçası. Restorantlar zincirinin müdürüydü. İlgilenmesi gereken çok fazla iş ve kişi vardı.
Yetiştirme yurdundan çıktığında ben kalmıştım. Zorbalıklara uğramış, sürekli darp edilmiştim. Bu dünyada yalnız ve güçsüzsen üstüne basmaktan kimse çekinmezdi.. 18 yaşına gelene kadar yalnız geçirdiğim 5 yıl kabus gibiydi...
O bana ailemden kalan tek kişiydi. Birbirimizden başka kimsemiz yoktu. Ben yurttan çıkana kadar güzel bir iş bulup, bizim için yeni bir hayat inşaa etmişti.
Bir de Kerem vardı tabii! Onunla aynı yurtta büyümüş, birbirimize destek olmuştuk.
Yurttan çıkınca da sevgili olmuştuk. Bilmiyorum nasıl oldu, neden oldu, ama oldu işte ! Birden yaklaşıp öpmüştü beni. " Seviyorum kızım ben seni ! Sakın bırakma beni ... " demişti. Tamam demiştim ama neden ?
Önceden iyi anlaşırdık en azından. Ama sonra yurttan çıkınca tavırları değişmişti. Beni sürekli eleştiriyor, her seferinde yargılıyordu.
Ne yapsam yanlış, ne yapsam hatalıydım. Buna daha fazla ne kadar devam edebilirim bilmiyorum.
Öte yandan, Akın yıllarca beni dövüş konusunda uzmanlaşana kadar eğitmişti.
" Bizim birbirimizden başka kimsemiz yok Asya ! Kendimizi ve gerekirse birbirimizi, bu hayatta bir tek biz koruyabiliriz ! " diyerek bunu anlamamı sağlamıştı. Zaten yıllarca zorbalığa uğradığım için, güçlü olmayı ben de çok istemiştim...
* Bir adam nasıl en kısa yoldan etkisiz hale getirilir ?
* Kendinden güçlü biriyle karşılaştığın anda onu nasıl ekarte edebilirsin ?
* Bir silahla hareket eden biri, öldürmeden nasıl vurulur ?
Bütün bu soruların cevaplarını, beni yıllarca eğiterek öğretmişti.
İyi de olmuştu. Gece kulübüne gittiğimizde Gizem ve Özge ile fazla dikkat çekiyorduk. Ben olmasam da kızlar çok güzeldi. İster istemez sarkıntılık edenler oluyordu.
Sözlerle anlamayanlara, ben darbelerimle çok güzel anlatıyordum !
Beni kaçıran adamlar da temiz bir dayağımı yemişti. Ama ' silah çıktı mertlik bozuldu ' deyimiyle durmak zorunda kalmıştım.
Nihayetinde beni bir depoya getirmişlerdi. Akın'ın nerede olduğunu sorup durmuşlardı.
Aklım almıyordu. Almayacaktı da ! Bir restorant müdürü ne yapmış olabilirdi ki, böyle eli silahlı adamlar onu arasın ?
Biraz zaman sonra bir adam da sürüklenerek bulunduğum yere getirilmişti. Elinde yüzünde yara izi yoktu ama bakışları, haliyle darp edildiğini anlatıyordu.
Ne kadar bağırsak da bizi dinlememiş, gelen adamı da bağlayıp gitmişlerdi.
Onu da Akın yüzünden mi kaçırmışlardı yani? Ben sormadan kendi tanımadığını söylemişti zaten ! Peki o zaman, onu neden kaçırmışlardı ?
Aklım sürekli dalıyor, abimin durumunu düşünüyordum. Benden şarkı söylememi istiyordu. İçim dağlanırken, okusam en baba uzun hava çıkardı şu an ! Ona da tamam demişti. Zaten içim yanıyordu.
Yine karanlıkta, bir kayıkta tek başıma denizin ortasındaydım. Yalnız olduğumu hissettiğim her an bu düşte bulurdum kendimi. Aklıma gelen ilk parçayı okudum.
Bir başıma, kendi kendime, bana eşlik eden uçsuz bucaksız denize... Benim karanlık ve derin sularımdan başka neyim vardı ki ? Deniz fenerim Akın olmuştu her seferinde. Yolumu aydınlatan, bana ışık olan, adım izlerini takip ettiğim.. Bir o vardı.. Şimdi neredeydi ki ? Başı belada mıydı yani ?
" Ellerim bağlı olmasaydı, seni avuçlarım patlayana kadar alkışlayabilirdim Asya ! "
Kulağıma gelen seslerle çekildi bütün karanlık etraftan. Loş ışıklı bu izbe depoya döndüm yine. Sorsan hangisi daha kötü diye bilemezdim. İkisi de dipsiz bir kuyudan farksız değildi.
" Akın, seni kurtarmaya gelecek mi sence ? " sorusuyla yine ayrıldım düşlerden. Ölse beni burada bırakmazdı.
" Akın öleceğini bilse yine de buraya gelir, beni bu yabanilerin elinden kurtarır ! " Kanımın son damlasına kadar inanarak kurmuştum bu cümleyi.
Hayatına birini bile almamıştı bugüne kadar ! ' Sen varsın ya, benim ailem sensin ' demişti her seferinde...
Buradan çıkmalıydım ! Akın buraya gelirse hiç hoş şeyler yaşanmayacağı belliydi. Benim kaçıp Akın'ı bulmam gerekiyordu ! Ama nerede arayacaktım ki ?
" O zaman beni de kurtarır mısın ? " sözleriyle karşımdaki bu adama da üzülmeden edemedim. Baksan kalıplı duruyor ama, bir kadından medet umacak kadar zayıftı demek ki ! Benden yardım isteyen kimseyi geri çevirmezdim..
Zamanında kimse benim yardım çağrılarıma cevap vermemişse de, aynı şeyi ben kimseye yapmamıştım. Yapamazdım... Ben onlar gibi kör olamazdım ...
Sessizce ona kaçma planımı anlattım. Bir kaç dakika sonra planım devreye girmişti. Bir adam beni çözmek zorunda kalmıştı. Tabii bunda Ateş'in ' sidik kokusu ' lafı etkili olmuştu muhtemelen ! Ne kadar da hoş sözler bunlar !
Adam beni çözdüğü an bayılma noktasına tek vuruşum yetmişti. Ahh abii ! Sana ne kadar teşekkür etsem az kalırdı.. Bir gün bu bildiklerimin, hayatımı kurtaracağını ya da birilerinin üzerinde deneyeceğimi asla düşünmezdim !
Eğilip elinden düşen anahtarı aldım. Umarım iki kilidi de açıyordur bu anahtar ! Ateşe ilerleyip kilidi açmaya çalıştım. Ancak olmuyor, boyum yetişmiyordu. Her an biri gelebilir, kaçmadan yakalanabilirdik !
Belinden rahatsızlığın var mı diye sorduğum da anlamamış, süremizi yemişti bir de ! İçimdeki adrenalin, kaçma duygusu, kurtulma hevesi... Hepsi içimde patlıyor, kalp atışlarımı hızlandırıyordu.
Yok cevabını aldığımda vakit kaybetmeden kucağına zıpladım. Bir an şok olsa da kilide uzandığım an, ne yapmaya çalıştığımı anlamış, sessizleşmişti. Yukarı uzandığım için bacaklarım kayıyor, aşağıya doğru iniyordum.
Bacaklarımı iyice sıkıp, son bir gayretle uzanmış, sonunda anahtarı kilide takmayı başarabilmiştim. Sıcak nefesi göğüs arama çarpıyor, beni ateşlere atıyordu. Kollarım ağrıdığı esnada kilit açılmış, kolları serbest kalmıştı.
Onun koluna tutunan ben de bir an dengemi kaybedip, savrulacak gibi olmuştum. Ben daha ne olduğunu anlayamadan belimden kavrayarak üst bedenimi kaldırıp, dudaklarımı öpmeye başlamıştı.
İlk şok geçtiğinde, hemen kendimi yere atıp geri çekildim. Bana bunu nasıl yapardı ! Parmaklarım dudaklarımı tutuyor, onları koruyup saklamak istiyordu. Daha önce Kerem bir kez öpmüştü. Ama bu adam 2 saniye de öpüşmüştü benimle ! Ben karşılık vermediğim halde beni nasıl bu kadar etkileyebilirdi !
Kaçıyorduk ! Tam şu an kendimi bir ajan gibi hissediyor, bunları becerip yapabildiğim için kendimle içten içe gurur duyuyordum. Ateş arkama saklanmıştı. Ben ise önümüze çıkan adamları temizliyordum ! Ne romantik bir sahne ama ! İşte çıkış kapısına gelmiştik !
Kapı açıldığı an bütün ümitlerim bitmişti. Belki 20, belki de daha fazla silahlı adam, silahları bize doğrultmuş, gelişimizi bekliyorlardı resmen !
Kıvanç denen adam adeta güç gösterisi yapıyor, gözümü korkutmaya çalışıyordu ! Onu adamlarının önünde küçük düşürüp, alay etmiştim ! Madem kaçamıyorum, sinirimi atmam lazımdı öyle değil mi ?
Tekrar Ateş ile birlikte aynı yere sürüklenerek götürüldük. Neyse ki bu kez sandalye vardı ! Kollarım yukarıda durmaktan uyuşmuştu çünkü !
Bizi kapatıp gittiklerinde sinirle kafamı geri attım. Kafam kırılıyor ama şikayet eden Ateş ! Ne ironi ama !
" Senin kafan kalınsa ben ne yapayım ! " Sinirle bir kez daha vurdum.
" Asya ! Ne yapıyorsun ? Devrelerin mi yandı ? " Sesi sinirli çıkmıştı.
" İnanamıyorum gerçekten ! O kadar kaçıp, tekrar ayaklarımızla buraya nasıl gelebiliriz ? Bütün adamlar kapıda bizi bekliyordu resmen ! Bir kırmızı halı serip, dalga geçmedikleri kaldı ! "
" Sence Akın nerededir ? Söyle de gidelim. Bırakmayacak bu adamlar belli ! Ben daha tanımıyorum bile ! Anlatamıyorum ki derdimi ! "
Kafamı iki yana salladım. Kafalarımızın arkaları sürtündü bu hamlemle. Dayanamayıp başımı onun başına doğru yasladım.
" Bilmiyorum ... Öleceğimi bilsem de söylemezdim zaten ! Sence bu adamlar abimi iyi bir şey için mi arıyor ? Eli silahlı adamlar, kız kardeşini boşuna rehine almış olamazlar ! Beni kullanarak Akın'ı çekmeye çalışıyorlar. Anlamadığım kısım da tam olarak bu işte ! Restorant müdürü ne yapmış olabilirdi ki ? Ya da bir restorant sahibinin neden silahlı adamları var ? "
Kafamı iki yana salladım yine. " Bu işte başka bir iş var. Sadece ne olduğunu bilmiyoruz şu an ! "
Ateş de kafasını minik minik benim kafama doğru vurup çekmeye başladı. O da düşünüyordu.
" Belki karanlık adamlara bulaşmıştır ? Ne bileyim ! Dediğin gibi restorant işi değil bu.. Başka bir iş yapıyor olmasın abin ? Sen bilmiyor musun ? "
Biraz sertçe vurdum onun kafasına. " Sence biliyor gibi mi duruyordum. Kafam patladı burada düşünmekten ! "
" Bak, sen vurdukça benim de kafam patlayacak gibi oluyor Asya ! Sinirlendim mi, zor sakinleşirim ! Düzgün dur ! "
" Durmazsam ne olur ? Sanki bir şey yapabilirmişsin gibi ! "
.
.
.
.
.
Devam edecek...