Kendime geldiğimde arabadaydık. Göz kapaklarımı ağır ağır kaldırarak etrafa bakındım. Karanlıktı. Araba orta hızda gidiyordu. Kafamı çevirip yanımdaki yakışıklıya baktım.
"Teşekkür ederim" dedim. Bana bakıp tebessüm etti. Ve fazla yakışıklı olduğu gerçeği bir kez daha gözler önüne serildi.
"Etme bence."
"Neden?"
"Emre Kılıç karşılıksız bir şey yapmaz da ondan" ahh! Ne isteyecekti acaba. Sormadım. Sustum. Ama dayanamayarak çenemi açtım.
"Şimdi ne olacak?" sordum merakla. Arabayı çalıştırmadan önce yüzüme baktı. Mavileri anlamadığım bir duyguyla parlıyordu. Dudağı yukarı kıvrıldı ukala tavırla
"Sevişeceğiz güzelim sevişeceğiz" dedi sanki sıradan bir şeyden bahsediyormuş gibi.
Sevişmek mi? Ne saçmalıyor bu adam?
Saklandıkları yerden çıkan bilinçaltım ve Kırmızılı bana iri iri açılmış gözlerle baktılar. Ben ağzımı açmadan beni inceleyen grimsi maviler keyifli bir kahkaha attı. Kendime gelerek kakalak modundan çıkıp
"Beni Metin`den onun için mi kurtardınız?" diye sordum çatallaşmış sesimle. Gülmeyi kesip bana baktı tek kaşını kaldırarak
"Cevap verin lütfen" adamın huyuna gidecektim. Asilikle bir şey elde edilemeyeceğini öğrenmiştim maalesef.
“Bana borçlusun” dedi sadece.
“Ne kadar?” beni kurtardığı için sevinmiştim. İyi biri sanmıştım. Ne kadar da yanılmışım. Meğerse para içinmiş her şey. Bu adamın yaptığı Metin`in yaptığından daa beterdi. Umutlarımı ezmiş geçmiş beni elimde bir hiçle ortada bırakmıştı.
"Ödeyemeyeceğin kadar çok güzelim" dedi. "Ama benim olursan silerim borcunu" dedi gözlerini kısarak. Sanki tepkimi ölçüyordu.
"Bakın borcumun ne kadar olduğunu bilmiyorum ama benden istediğiniz şeyi yapamam." ağlamamak için zor tutuyordum kendimi. Uzaktan bakınca fahişeye mi benziyordum acaba? Önüne gelen beni becermek istiyordu.
"Daha önce yapmadığın şey değil bence" bu adam bana kendini öldürtmek istiyordu. İlla beni katil edecekti. Sinirle soluyup ellerimi yumruk yaptım.
"YAPMADIM!" diye bağırdım öfkeyle. Zerre etkilenmeyerek bana doğru eğildi.
"Ne yani bakire misin ufaklık?" sordu. Bir anda her şey silindi. Tek bir ufaklık kelimesi kaldı. O'nu hatırladım. Orman yeşili gözlerini, ifadesiz suratını ve mavi kelebeğin kanat çırpışını hatırlatan huzur veren sesini. Cevap vermeyerek kafamı salladım.
"Bakın ben size istediğiniz şeyi veremem. Ama parayı ödemek için her şeyi yaparım. Evinizi temizlerim mesela" dedim dağılmış halde. O adamı hatırlamak bana iyi gelmiyordu. Dikkatim dağılıyordu anında. İçimde bilmediğim dalgalanma oluyordu. Kalbim göğsüme sığmıyordu. Nefes alış verişlerim hızlanıyordu.
Bana cevap vermeden arabayı çalıştırdı. Estetik görüntüsü vardı adamın. Arabayı havalı kullanışı yolu döven grimsi mavileri ve dişlerinin arasına aldığı alt dudağı benim yerimde başka bir kız olsaydı fena etkilerdi ama bu görüntü sadece çok ilgi çekiciydi o kadar. Ona bakmayı kesip kafamı cama çevirdim ve karanlık yolu izlemeye başladım. Bir kaç dakika sonra telefonu çaldı. Yoldan bakışlarını ayırmadan vitesin yanında duran telefonu aldı. Ekrana bakmadan açtı.
"Alo"
"Emre bey ben Ataberk" dedi bir adam.
"Dinliyorum Ataberk" deyip bana kısa bakış attı ve telefonu hoparlörden çıkarıp kulağına götürdü. Benim duymamı istemediği bir konuşma gerçekleşecekti anlaşılan "Ne? İyi mi? Tamam. Sapanca'daki eve götür geliyorum." deyip kapattı. Birine bir şey olmuştu onu anladım ama anlamadığım bu adama niye getiriyorlardı onu. Doktor muydu ki?
Emre telefonu aldığı yere bırakıp bana baktı. Yola bakmasını istiyordum. Her ne kadar yol boş olsa da kaza yapabilirdik.
"Kan tutar mı seni?" sordu alakasızca. Kaşlarımı çattım
"Hayır" dedim. Gülümsedi. Bu öyle mutlu olununca oluşan gülümseme değildi. Bu çok bilmiş ve yeni keşif yapmış adamın gülümsemesi idi.
"İyi. O zaman borcunun ilk taksitini ödemeye hazır ol güzelim" dedi. Şaşkınlıkla yüzüne baktım.
"Anlamadım. Nasıl ödeyeceğim?"
"Bu gece benim hemşirem olarak" daha da konuşmadı. İçimi bir panik dalgası kapladı. Duygu delirecekti. Ona haber vermeliydim.
"Şey..." dediğimde bana kısa bakış attı.
"Söyle" dedi gözünü yoldan ayırmadan
"Arkadaşıma haber verseydim en azından" hayır demesinden korkuyordum. Ama demedi. Hiç bir şey demedi ama telefonu bana uzattı. Alıp Duygu'nun numarasını çevirdim. Kendi telefonum evde sehpanın üzerinde kalmıştı. İlk çalışta açtı. Kimbilir ne kadar endişeliydi.
"Ömür?" sordu emin olmak için. Sanki aramamı bekliyordu.
"Benim." dediğimde derin nefes aldı. Tabi sakinliği bir kaç saniye sürdü. Hemen eski Duygu olarak açtı ağzını yumdu gözünü. Bana telefon etmiş bir kaç saat önce ama ulaşamamış. Kalkıp eve gelmiş ve evde bulamayınca çıldırmış. Tabi salondaki vazo kırıkları ve telefonum daha da korkmasını sağlamıştı. Ona endişelenmemesini ve yarın gelince herşeyi anlatcağımı söylemiştim ama tabi dinlememişti. Bana nerede olduğumu sorunca Emre'ye bakmıştım. Kafasını iki yana sallayarak kesinlikle nerede olduğumu söylemememi istemişti. Ben de güvende olduğumu, gelince her şeyi anlatacağımı söylemiştim.
Telefonu kapatıp yerine koyduğumda bir bilinmeze daha gebe olan geceye bırakmıştım kendimi.
*****
"Mert o sürtüğün üstünden kalk ve kapıya çık hemen" diye tısladı telefonun diğer ucundaki adama. Gecenin bir vakti Tufan bey tarafından kaldırılmanın sinirini ortağı ve en yakın arkadaşı Mert'ten çıkarıyordu genç adam.
"Abi yanlışın var ben alttayım" Mert arkadaşını sinirlendirmeyi seviyordu. Bu sefer de yapmıştı yapacağını. Haince sırıtırken karşı tarafın cevabını bekliyordu.
Genç adam "Siktirtme belanı Mert" diye bağırınca Mert çılgınca kahkaha atıyordu. Hem gülüyor hem giyiniyordu. Seksi yarım bıraktığı için kadın ona sinirle bakıyordu ama Mert onu takmıyordu bile. Giyindikten sonra cebinden para çıkarıp kadını üstüne attı.
"Al bunları. Giyin üstünü git" dedi soğuk sesle.
"Ama aşkım" kadın sızlanıyordu. Ama Mert Ulusoy'a da karşı gelinmeyeceğini bilecek kadar da akıllıydı kendisi. Mert'in sert bakışları ile cevabını almış ve giyinmeye başlamıştı.
****
Genç adam telefonu kapatıp sinirle ceketinin cebine koymuştu. Boynundaki kravatı gevşetip geri yaslandı. Araba aniden fren yapınca zaten uçlarda olan sinir hücreleri tam zirveye yerleşti. Boş yolda böyle fren yapmasının bir nedeni olmalıydı şöförün.
"N'oluyo lan?" sesi yüksek değildi ama çok sinirliydi. "Ataberk umarım bu yaptığının makul bir açıklaması vardır yoksa seni uykusuzluğun verdiği sinirle işgence ederek öldürürüm" dişlerinin arasından söylediği kelimeleri Ataberk sanki duymuyordu. Transa geçmiş gibi aynadan patronuna baktı.
"Efendim" dedi kısık sesle.
"Ataberk?" kaşları beklentiyle kalkmış cevap bekliyordu.
"Arabanın önüne biri atladı" dediğinde genç adamın bakışlarındaki sinir yerini şaşkınlığa bıraktı.
"Arabayı ona çarpmadan durdurdum merak etmeyin" bu sefer arkaya dönüp patronuna baktı.
Genç adam bir şey demeden arabanın kapısını açıp indi. Yavaş ve temkinli adımlarla arabanın önüne geldi. Arabadan bir kaç santim uzaklıkta yerde kanlar içinde yatan bir kadın görmeyi beklemiyordu tabi. Yüzü tanınmaz haldeydi. Şaşkınlığını bir kenara bırakıp kadına doğru eğildi. Boynuna dokunarak yaşayıp yaşamadığını kontrol etti. Nabız vardı. Rahat nefes alarak şöföre döndü.
"Çarpmadığına emin misin Ataberk? Kadın üstünden tır geçmişe benziyor da" dedi alay karışımı sinirli sesiyle.
Ataberk araba farlarının aydınlattığı kadına bakıyordu. Evet kanlar içindeydi ama bunu kendisi yapmış olamazdı. Çünkü yapsaydı arabada da bir hasar olurdu. Emin bir sesle patronuna
"Hayır efendim çarpmadım. Ayrıca kadın sanki dövülmüş. Üstüne başına baksanıza yırtık" dedi eliyle kadının yırtılmış kıyafetini göstererek. Kaşlarını sinirle çatarak
"Kötü hırpalamışlar" dedi sinirle. Ne çok sinirlenmişti bu gece. Rahat uyku vermediler kendisine diye düşünüp Ataberk'e döndü "Kadını Emre'ye götür o baksın. Ara Tarık'ı beni o götürecek toplantıya" elini saçlarına geçirip çekiştirdi
"Peki efendim" deyip Tarık'ı aramak için telefonunu çıkardı cebinden Ataberk.
"Dikkatli olun" dediğinde Ataberk kafasını aşağı yukarı salladı. Eğilip baygın kadını kucağına aldı ve arabanın arka koltuğuna yerleştirdi.
Tarık'ı beklerken genç adam arabanın arka koltuğunda yatan kadına bakmaya başladı. Yüzü morluk ve pıhtılaşmış kan içinde olan ona tanıdık gelmişti dikkatle bakınca. Sıkıntıyla nefes verip idam ipi gibi boynunu sıkan kravatı biraz daha gevşetti. O kravat ile uğraşırken küçük bir inleme duydu. Kafasını kadına hızlıca çevirince bir şeyler mırıldandığını duydu. Eğildi. Daha iyi duyabilmek için kadına yaklaştı.
"Sar..han" ismini duyunca kaşlarını çattı. Sesi tanıdıktı.
"Müge?" sordu emin olmak için.
"Kurtar beni" dedi kısık sesle. Canı yanıyordu belli ki. Sarhan kanlar bulanmış suratına baktı kızın.
"Kim yaptı?" sordu sinirle. Evet onu sevmiyor, sadece istekleri için kullanıyor olabilirdi ama o da bir insandı ve böyle muamele görmeyi haketmiyordu.
Elindeki kağıdı ona uzattı. Hızla kağıdı alıp açtı. Kan bulaşmıştı fakat okunabiliyordu.
'Küçük muhbirini azıcık hırpaladık kusura bakma Han. Bir dahakine kızını bu halde bulabilirsin. O yüzden Boris'ten uzak dur!' kimin yazdığı belliydi. Boris'in köpeği Veysel`di yazan. Sinirle dişlerini sıktı.
"Şerefsiz!" hırladı. "Gücü kadına kıza yeten yüz karası!" bir an havası yetmedi nefes almaya.
Arabadan çıkıp yola baktı uzaktan yaklaşan araba yanlarında durduğunda ona doğru yürüdü. Tarık arabadan inip ceketini ilikleyerek genç adama selam verip arka kapıyı açtı oturması için. Adam arabaya binip şoförün binmesini bekledi. Tarık da bindikten sonra araba hareket etti.
"Mert'i de alacağız Tarık" dediğinde Tarık ilerki sapakdan sapıp Mert Ulusoy'un villasına doğru sürdü aracı. Geldiklerinde Mert demir kapıya yaslanmış gözlerini kapatmıştı. Araba yaklaştığını hissedince kendini toparlayıp gelenin kim olduğuna baktı. Duran arabanın içinden Tarık inip arka kapıyı açınca kendisi için geldiğini anlaması uzun sürmemişti. Yerinden kıpırdanıp seri adımlarla açılan kapıdan içeri süzüldü. Sinirle onu tam bir buçuk saattir bekleten arkadaşına baktı.
"Sarhan Şahzade umarım gecikmenin geçerli bir nedeni var. Yoksa sabaha kadar istemediğin kadar kafanı şişireceğim. " dediğinde çok ciddiydi. Sarhan hafif tebessümle elini arkadaşının omuzuna koydu.
"Anlatacağım" Tufan beyin evine gidene kadar olan biten her şeyi anlattı. Mert şaşkın bakışlarını arkadaşının yüzünde dolaştırıp nihayet konuştu
"Veysel'i bulalım ve çıktığı yere geri tıkalım göt lalesini" dedi sinirle. Sarhan ona bakmadan
"Büyük patronun bizden ne istediğini öğrenelim sonra" dedi. Büyük patron bir şifreydi aslında ve gizli görevleri için mafya tipleri gibi dolaşıyorlardı ortalarda.
"Tamam" rahatlayıp arkasına yaslandı Mert.
Araba durduğunda inip Tufan Kara'nın evine doğru yürüdüler. Kapıdaki görevli onları görünce başıyla selam verip kapıyı açtı.
"Acaba Tufan bey bizi neden çağırdı?" sordu kısık sesle Mert.
"Şimdi öğreniriz" deyip geçiştirdi arkadaşını.
Salona girdiklerinde Tufan bey ayağı kalktı ve onları karşıladı.
"Hoş geldiniz gençler" deyip onlarla tokalaştı. Hayli tedirgin gözüküyordu. Belli ki bir şeyler olmuştu.
"Hoş bulduk Tufan abi" deyip Tufan'ın onlara gösterdiği yerlere oturdular.
Tufan hafif boğazını temizleyip elini beyazlamış saçlarına geçirdi. Tufan Kara ellili yaşlarını geçse de hala genç duruyordu. Fit vücudu ve dik duruşuna hayran olmamak elde değildi. Her kadının istediği türdün bir erkekti O. Elindeki viski bardağını hafifçe sallayarak dudaklarına götürdü. Bir yudum içtikten sonra ona merakla bakan iki çift uykusuz gözün sahibi gençlere döndü.
"Sizi gecenin üçünde yataklarınızdan kaldırıp buraya getirttiğim için kusura bakmayın gençler" dediğinde Mert ve Sarhan aynı anda
"Ne kusuru abi" dediler. Tufan onların bu haline gülümsedi ama gözlerine ulaşamayan gülümseme idi bu.
"Fazla uzatmayacağım. Kızım İde'yi kaçırdılar." gençler şaşkınlıkla bir birilerine baktılar. Tufan lafının bölünmesinden hoşlanmadığı için susup onu dinlediler. "Benden birini onlara vermemi istiyorlar"
"Kimi ?" sordu Sarhan.
"Sen'i" diye cevapladı onu Tufan. "Yoksa İde'yi öldürecekler" tedirginliğinin sebebi şimdi anlaşılıyordu adamın. Sarhan Mert'e bakıp tekrar Tufan'a döndü.
"Beni niye istiyorlar? Kim onlar ayrıca?" sordu.
"James Patrick"
"Hmm uyuşturucularını ve iki milyon dolar parasını yaktığın adam" dedi Mert. Huzursuzca yerinde kıpırdandı. Arkadaşı için endişelenmişti. Sarhan yerinden kalkıp Tufan'ın önünde durdu.
"Ben hazırım. Kızınıza zarar vermelerine izin vermeyeceğim" Tufan bu sefer gözlerine kadar ulaşan sıcak gülümseme ile Sarhan'a doğru yürüdü ve elini bir baba şevkati ile onun omuzuna koydu.
"Biliyorum oğlum" dedi.
"Şimdi bana detaylı bir şekilde anlatın olanları." deyip anlatmasını bekledi Tufan'dan.
"Şimdi benim kız iki gün önce tutturdu Boston'daki arkadaşlarımı göreceğim diye. Ben izin vermedim. Bana nedenini sordu. Hiç bir şeyden haberi olmadığı için geçerli bir neden söyleyemedim tabi. Ne kadar inatçı olduğunu biliyorsunuz ve tabi hırçın olduğunu da" dediğinde Sarhan Mert'e baktı alayla. Mert yüzünü buruşturarak elini kafasına götürdü. Geçen sene arkadaşının doğum günü partisinde ona göz kulak olması için Tufan Mert'i göndermişti. Parti yapılan barda kavga çıkınca Mert İde'yi korumak amaçlı belinden tutup kendine çekmiş ve bardan çıkarmaya çalışmıştı. Çalışmıştı çünkü İde hiç acımadan onu kendisine yavşayan erkeklerden sanıp kafasında şarap şişesini kırmıştı. Kanlar içinde kalan Mert'in imdadına deminden beri onları izleyen Sarhan yetişmişti ve hemen hastaneye götürmüştü. İde Mert'in babasının arkadaşı olduğunu öğrendiğinde çok geçti. Kendisini sadece korumak istediği için ordan uzaklaştırmaya çalıştığını öğrendiğinde ise yerin dibine geçmişti. Ne kadar özür dilese azdı. Mert'in kafasında o günü hep hatırlatacak bir yara vardı şimdi. O günden sonra çok az görmüştü İde'yi. Zaten görmekte istememişti. O güzel yüzünün altında ne tür bir yırtıcının yattığını biliyordu çünkü. Sağolsun kendisi uygulamalı bir şekilde göstermişti. Hatta kıza 'Dişi panter' diye isim takmıştı Mert.
Sarhan alay dolu bakışlarını Mert'ten çekmeyerek Tufan'a "Biliyoruz" dedi. Sonra kısık sesle "Hatta en iyi sen bilirsin değil mi dostum?" Mert'in öldürücü bakışlarına aldırmadan Tufan'a döndü.
"Bende iki koruma eşliğinde izin verdim ama benim deli kız korumaları atlatıpta gitmiş arkadaşlarla buluşmaya. İşte bunu fırsat bilen Patrick onu gittiği bardan kaçırmış" derin nefes alıp onu dikkatle dinleyen adamlara döndü.
"Nerden kaçırılmış?" sordu ciddi sesle. Genç adam içinden kıza bir şey yapmamaları için dua ediyordu. Gerçi uzun zamandır Allah'ı hiç hatırlamamıştı ama olsun diye düşündü. Kendisi yüzünden gencecik bir kıza zarar gelmesini istemiyordu çünkü.
"Telefonundan en son Boston'da Park Street sokağındaki Beantown Pub diye bir bardan sinyal alıyoruz. Ordan sonrası yok. Zaten telefonu da görevliler tuvalette bulmuşlar. Yani anlayacağınız Patrick bayağı planlı çalışmış"
"Şerefsiz" mırıldandı sinirle Mert "gücü kadına yetiyor. Karşımıza adam gibi çıkmayı yemiyor tabi bir yerleri"
Sarhan içindeki sıkıntıyla ve tedirginlikle koltuktan kalktı.
"Bu kadar yeter detayları yolda alırım sizden" dediğinde ikiside ona garip bir şey söylemişcesine baktılar. "Ne?" diye sordu.
"Ben gitmen için sana anlatmıyorum bunları kızımı kurtaralım diye anlatıyorum oğlum. Senin oraya tek başına gitmene müsade edemem ben" dedi Tufan.
"Tufan abi haklı dostum. Tek gidemezsin ben de geliyorum" deyip ayaklandı Mert.
Tufan bu iki delikanıya baktı gururla. Sanki kendi oğullarıymış gibi gurur doluydu içi. İkisini de uzun zamandır tanıyordu ve akıllarına koyduklarını yapacaklarını adı gibi biliyordu.
"Hayır dostum sen gelmiyorsun ben tek gidiyorum. Sen Lalin'e göz kulak olacaksın burda." itiraz kabul etmeyen ses tonu ağzını kapatmıştı Mert'in. "Kızım'ı yalnız sana ve Elhan'a emanet edebilirim dostum" dedi Mert'in sırtına vurarak.
Mert kafasını aşağı yukarı salladı. "Dikkatli ol abi ve lütfen tek parça halinde geri dön. Ben bu yaştan sonra senin çocuğuna dadılık yapamam. Benim bir hayatım var" demişti şakayla. Aslında sesinden anlaşılıyordu endişeli olduğu.
"Merak etme dönmeye çalışırım. Ola ki dönmezsem kızıma iyi bakın"
"Yapma dostum"
"Yaptım bile dostum" deyip Tufan'a döndü Sarhan "Ben çıkayım vakit kaybetmeden abi"
"Tamam nasıl istersen.Ben engel olmayacağım. Hoş olsamda gideceksin ya." gülümsedi "Diyeceğim tek şey kendine ve kızıma dikkat et oğlum"
"Tamam abi ederim" deyip telefonu çıkardı cebinden "Tarık pilot'u ara hemen hazırlansın Boston'a gidiyorum" deyip kapattı telefonu.
'Bakalım Boston macerası nasıl bitecek?' diye düşünmeden edemedi genç adam.....