Bilinçaltıma katılıyordum. Olduğum yerde durmanın bir anlamı olmadığını anladığımda bedenimi hareket ettirip kapıya doğru yürüdüm. Bırakıp gider kalırım burada neme lazım. Hızlı adımlarla dışarı çıktım. Sıcaktan soğuğa geçtiğimde soğuk tüm samimiyeti ile bedenimi sarıp içimi titretti. Kollarımı bedenime sarıp karanlıkta tek ışık olan sokak lambalarının fersiz ışıklarının altında duran arabaya yaslanan adama doğru yürüdüm. Arabaya kalçasını yaslamış kollarını göğsünde birleştirmiş ifadesiz suratla bana bakıyordu. Üşümüyor muydu bu adam? İncecik bir kazakla duruyordu soğuk havada.
Düşünmeyi bırakıp ben de onun gibi ifadesiz suratımla yanına yaklaştım. Kalçasını arabadan koparıp hareket etti ve kafasıyla yan kapıyı işaret etti.
"Bin" emredesiniz efendim. Asi tarafım buna boyun eğmemem için diretiyordu fakat tanımadığım bir yerde kalıp başıma iş açamazdım. Sinirle soluyup kendimi dizginledim. O arkasını dönüp sürücü koltuğuna doğru yürürken kendimi tutamayıp dil çıkardım arkasından.
Kapıyı açmadan önce bana bakmadan
"Senin o dilini keserim ufaklık" dedi dümdüz ses ile. Nereden görmüştü ki? Dilimi hemen dudaklarımın arasından içeri gönderip sanki dediğini yapacakmış gibi ondan korunmak için dudaklarımı birbirine bastırdım. Delici yeşillerini yüzümü parçaladığında bakışılarımı ona çevirdim. Sıkı sıkı kapattığım dudaklarıma baktığını gördüm. Yaptığım şeyi görmüş olmalıydı. Bir an gülecek sandım ama o sadece kaşlarını çattı. Ondan bir tepki alamayınca sakince kapıyı açıp koltuğa oturdum. O da binip bana bakmadan
"Kemerini bağla" dedi. Oldu paşam başka? Bağlamadım. Kollarımı göğsümde toplayıp ona bakmaya başladım. Rica etmesini bilmiyor muydu bu adam?
"Çok kabasınız" dedim gözlerinin içine bakarak. Ki ilk saniyesinde pişman olmuştum yaptığımdan. Gözleri gecenin karanlığında kalmış yemyeşil orman gibiydi. O karanlık ruhumu bedenimden koparıyordu. Alıp başka diyarlara kaçırıyordu. Bir şey demeden üzerime eğildi ve etrafımı kuşattı kokusu ile. Gözlerim anında kapanmıştı. İçimden kapanan gözlerime ve o kokuya doğru akan benliğime lanet ettim. Portakal çiçeği daha baskındı bu sefer. Kokusunu sesli şekilde içime çekmekten kendimi zorla alıkoyuyordum.
"Ne yapıyorsunuz?" sordum nihayet kendime gelerek.
"Daha kabalığımı görmedin ufaklık." dedi sorumu duymazlıktan gelerek. "Göstermem için de girişimde bulunma bence" kemeri bağlayıp üzerimden kalktı. Kendi tarafına geçip arabayı çalıştırdı. Omzunun üstünden bana bakarak "Pişman olursun" dedi gaza basmadan önce. Bir şey demedim. Bakışlarım yan profilinde asılı kaldı.
"Beni siz mi soydunuz?" sordum aklımdaki soruyu sese dökerek.
"Evet" dedi basit bir şey der gibi bana bakmadan. Bedenimi görmüştü. Düşüncesi bile yanaklarımı ateşe vermişti. "Merak etme çelimsiz bedenin ilgimi çekmedi" utandırdığı gibi de sinirlendiriyordu da.
"Dokunmadığınız ne malum?" dedim sinirle. Karşısında yarı çıplak bir kız vardı dokunmaması mümkün değildi.
"Küçük kızlar ilgimi çekmiyor." dedi düz bir sesle.
"Ben küçük değilim. Yirmi bir yaşım var benim" diye bağırdım. Dudakları titredi ama gülmedi.
“Otuz iki yaşında bir adam için küçüksün" sakin sesle. Mavi kelebeğin kanat sesleri arabayı doldurmuştu. Sakin olduğunda duyuyordum o huzur veren sesi.
Otuz iki yaşındaydı demek. Hakkında bir şey öğrenmenin verdiği mutluluğu hissettim içimde.
"Erkeksiniz sonuçta. Karşınıza çıkan hiç bir kadını kaçırmazsınız" dedim. Tepkisini merak ediyordum. Sağ elini direksiyondan çekip hızlı gitmemize rağmen gözlerini yoldan çekerek bana baktı.
"Gördüğün bu beden önüne gelen her bedenin üzerine kapanmıyor ufaklık" dedi bedenini işaret ederek. Kırmızılı sürtük dudaklarını yalayarak bakıyordu bedenine. Bense bakışlarımı ondan koparıp yola baktım. Susmayı seçmiştim. Verecek cevabım yoktu çünkü.
Kendini beğenmiş züppe!
Bilinçaltım sinirden tırnaklarını yiyordu. Bugün her dediğine katılıyordum. Akıp giden yol beni evime götürü-
Durun bir dakika ben bu adama nerede yaşadığımı söylememiştim. Kafamı ona çevirdiğimde araba durdu aniden. Tanıdık sokağa girmiştik. Evimizin olduğu sokağa.
"Geldik" dedi yan gözle bana bakarak.
"Evimi nereden biliyorsunuz?" beni daha önceden tanımıyordu değil mi? Ben böyle birini hatırlamıyordum çünkü.
Onu unutulacak kadar sıradan biri değil...
dedi kırmızılı. Şimdi onunla uğraşamazdım. Çenesini kapatması için sert bakış atarak adama döndüm.
"Bir soru sordum" sabrım tükeniyordu. Bu kadarı da fazlaydı. Evimi nerden bildiğini öğrenmeye hakkım vardı.
"Hakkında her şeyi biliyorum ufaklık" diye ucu açık bir cevap verdi.
"Bu imkansız" inanmak istemiyordum ama gözleri bana inanmam için baskı yapıyordu. Dudağının sağ tarafı ruhsuz bir şekilde yukarı kıvrıldı.
"İmkansız benim için sadece bir kelime bayan Doğan" dedi. Soyadımı da biliyordu. Kaşlarımı çattım.
"Sapık mısınız?" diye saçma bir soru çıktı ağzımdan. Daha ilk saniyeden pişman olmuştum. Adamda sapık tipi yoktu. Buz gibi bakışlarını gözlerime sapladı.
"Sence?" sordu duygusuz sesle. Cevap vermeyince devam etti "Ben de öyle düşünmüştüm. İn." kapıyı gösterip inmemi istedi. Sonra arka dönüp koltuğun üstünden bir şeyler aldı. Kucağıma konan sırt çantam ve bir poşetle bakakaldım kusursuz yüzüne.
"Arkadaşına merak etmemesi için mesaj atmıştım. Şimdi in ve ona ne anlatıyorsun bilmiyorum ama benim hakkımda tek kelime edersen seni bulurum ufaklık. Ve o zaman bu seferki gibi nazik olmam bilesin" dedi yoğun tehdit kokan ses ile.
"Bu nazik halin mi?" diye dalga geçmemek için dilimin ucunu ısırdım. Adam çok kötü bakıyordu çünkü.
"Tamam" dedim uysal şekilde. Ardından kapıyı açıp dışarı çıktım. Teşekkür etmemiştim. Etmeyecektim de. Neden yanında olduğumu bile söylememişti kaba adam. Arabadan inip arkama bakmadan binaya doğru yürüdüm. Kapıyı açtığımda arabanın gaz sesini duydum. Gitmişti. Omuz silkip binaya girdim. Asansörü çağırıp bekledim. Gelince binip üçüncü katın numarasına bastım. Üç kat çıkamayacak kadar yorgundum.
Asansör kata geldiğini bildiren ses çıkardığında ayaklarımı sürüyüp çıktım ordan. Anahtarı bulup kapıyı açtığımda içeri giremeden meraklı komşunuz Mualla teyze tarafından enselenmiştim. Kapının ağzında soru yağmuruna tutulduktan sonra kendimi zor kurtararak eve atabilmiştim. Kapıyı kapatıp el bıçaklı katilden kaçıyormuşum gibi nefes nefeseydim. Gülümseyip kafamı iki yana salladım. Sırtımı kapıdan koparıp çantamı portmantoya attım. Ayakkabılarımı çıkartıp salona girdim. Saat akşamın on biri olmasına rağmen Duygu evde değildi. Kesin annesi onu bırakmamıştı. Nevin teyze istediğinde ısrarcı olabiliyordu. Keşke onunla gitseydim. Başıma bu esrarengiz olay gelmezdi. Aklıma düşen karanlık yeşiller ile amber kokusu sarmıştı etrafımı. Titreyerek kollarımı bedenime sardım. Üzerimde bıraktığı etkiden nefret etmiştim. Ben erkeklerden nefret ediyordum. Bu adam bir ayrıcalık değil.
"Unutacaksın merak etme" diye kendimi teselli ettim. Kırmızılı sürtük eminlikle kafasını iki yana sallıyordu. Onu takmadım. Yürüyüp koltuğa oturdum. Kafamı geri atıp gözlerimi kapattım. Bundan sonra ne yapacaktım bilmiyordum. Düşüncelere dalmaya fırsat bulamadan çalan kapı ile gözlerimi hemen açtım. Gülümseyip ayağa kalktım. Duygu Nevin teyzeden ve onun hayırlı damat listesinden kurtulabilmişti demek. Kapıyı açtığımda gülümsemen yüzümde dondu. Gelen Duygu değildi. Zorla yutkunup
"Metin?" Dedim şaşkın sesle.
Metin ağzını açıp tam bir şey söyleyecekken kapıyı hırsla yüzüne kapatmak istedim. İstedim çünkü ayağını kapı aralığına koyarak kapanmasına engel olmuştu. Kapıyı hala kapatmaya çalışarak dişlerimin arasından sinirle
"Ne istiyorsun Metin?" diye sordum. Ne diye gelmişti ki şimdi? Kapıyı yüzüme kapatıp ölüme terk ettiği gün benim için ölmüştü o.
"Seni istiyorum!" dedi kolayca kapıyı açıp içeri girerken. Aniden kapıyı ittiği için geri sendelemiştim. Duvara tutunarak ayakta kaldım. Gözlerim korkuyla açılmış ona bakıyordum. Ne demişti az önce bu adam?
Seni becermeye gelmiş.
dedi kırmızılı sürtük. Açık sözlülüğü ağzımı kurutmuştu. Kalbim kan yerine korku pompalamaya başlamıştı. Yapmazdı değil mi? Bana isteğim dışında dokunmazdı.
"Saçmalama Metin. Gider misin? Polis çağıracağım yoksa" dedim korktuğumu belli etmemeye çalışarak. “Sen beni nereden buldun?” asıl soru buydu aklımı kurcalayan. Onun evi ile benim yaşadığım ev çok ters yerlerdeydi. Bana öylece yolda rastlayamazdı.
“Bir gün mahallede evinizi gözlerken gördüm seni ve takip ettim. Adresini öğrendiğimden beri seni yalnız yakalamak için fırsat kolluyorum. Vuslat bugüne kısmetmiş Ömür`cüm”
“Bana isteğim dışında dokunamazsın. İzin vermiyorum!” burnumu havaya dikerek korkusuz görünmeye çalıştım.
Güldü. Bu adam bir zamanlar benim nişanlım olan ince ruhlu adam olamazdı. Bakışları değişmişti.
"Demin arabasından indiğin adam çok mu yormuş seni?" ağzından çıkan kelimeler midemi burktu. Kusmak istedim suratına. Bilinçaltım da aynı durumdaydı. Fakat Kırmızılı karanlık yeşili gözlü adamı çoktan soymaya başlamıştı bile.
Dedikleri gururuma hançer darbelerini art arda indirdiğinde elim benden bağımsız kalktı ve Metin'in suratında durdu. Koridoru dolduran etin ete çarpma sesi ile anlamıştım ona tokat attığımı. Metin iri iri açılmış gözlerle elini götürüp sol yanağına koydu. Kahverengi gözleri yeni uyanmış yanardağ gibi etrafa lavlarını saçıyordu. Kedi gibi korkudan bir köşeye kıvrılmak istesem de ona belli etmeye niyetim yoktu. Ağzından çıkana dikkat etmeyen o'ydu.
"Defol evimden" bağırdım sinirle. Metin yanağındaki elini çekip hırsla üzerime yürüdü ve ben kaçmaya fırsat bulamadan saçlarıma asıldı. Can acısından bağırmamak için dişlerimi sıktım. Yüzünü yüzüme yaklaştırıp bedenimi korkuya teslim eden kelimeleri sarfetti.
"Bu gece çok uzun olacak sevgili nişanlım. İnan bana o herifin verdiği zevkin kat ve katını alacaksın." söyleyecek kelime bulamadığımdan yüzüne tükürdüm sinirle. Ona kendimi açıklamayacaktım. O adamı tanımıyorum bile demeyecektim. Metin o şansını çoktan kaybetmişti çünkü.
"Lan" hırlayıp saçımı daha sert çekti ve beni sürükleyerek salondaki üçlü koltuğa fırlattı ve üzerime çıktı. Korkuyla ona bakarken sırıtıyordu. İğrenç suratındaki sırıtışı bozmak istiyordum fakat ellerimi başımın üstünde birleştirmişti. Altında debelenip elinden kurtulmaya çalışıyordum. Ama nafile. Adam hayvan gibi güçlüydü.
"Bırak!"
"Neden? Çok mu yordu seni?" daha ne kadar iğrençleşebilecekti acaba?
Cevap vermeme fırsat vermeden eğilip boynumu öpmeye başladı. Yüzümü tiksintiyle buruşturup onu üstümden atmaya çalıştım. Giydiğim kazak fazla açık olmadığı için bana istediğim fırsatı vererek üzerimden kalkıp ellerimi bıraktı. Hemen sehpanın üstünde duran kayık şeklindeki vazoyu kaldırıp kafasına vurmak istedim. Benim yapacağım şeyi tahmin edip vazodan korundu.
"Seni öyle bir becereceğim ki fahişe" bağırdı. Yanağıma öyle güçlü tokat attı ki, dudağımın kenarından sızan sıcak sıvıyı hissetmiştim. Yanağımın moraracağını ve dudağımın patladığını biliyordum. Elimi yanağıma koyarak tüm nefretimle baktım şimdi iğrençleşmiş bir zamanlar benim için en yakışıklı olan yüzüne. Aklıma daha önce neden gelmedi diye sinirlendiğim fikirle kendimi hazırladım.
Az önce vazoyu hedefine ulaştıramamıştım ama koltuktan kalkıp tekmeyi bacak arasına geçirdim. Dizinin üstünde durduğu için fazla acıtmasa da yavaşlatmıştı. Elini bacak arasına götürüp bana söverken ben kapıya çoktan varmıştım. Ayaklarımdaki pofuduk terliklerle merdivenleri ikişer ikişer inerek apartmandan çıktım. Bir kaç metre koştuktan sonra ellerimi dizlerime dayayıp derin nefesler aldım. Sonra durmayarak karşıya geçip koşmaya başladım. Nereye koştuğumu bilmiyordum. Hiç tanımadığım bir sokaktaydım. Karanlıktı ve ürkütücü derecede sessiz. Ve tabi ki soğuk. Buz tutmuş ellerimi ısıtmak için birbirine sürtüp nefesimi üfledim. Yavaş yavaş yürüyüp etrafı gözlüyordum. Buralar bana pek tekin gelmiyordu. Evim de şu an aynı durumdaydı. Acaba Metin ne yaptı? Beni bulamayıp gitti mi? Sağımda kalan duvara yasladım sırtımı. Hava buz gibiydi. Kollarımı kendime doladım. Isınmaya çalışıyordum. Düşüncelerim beynime ağır geliyordu artık. Önce o adam. Karanlık orman yeşili gözlerine duygusuzluğu dumanlı perde niyetine çekmiş adam.
Ne halt yemeye o adamın yanındaydım bilmiyordum. Kendisi de sağolsun çok açıklayıcı konuşmuştu benimle. Sonra Metin'in gelişi.
"Ömür" ismimi duyduğumda panik bedenime hızlıca akın etti. Sesini duymak bile midemi bulandırmaya yetmişti. Ne zaman gelmişti ki buraya. Sesi çok da uzaktan gelmiyordu. Hemen kaçmalıydım. Yakalarsa işim biterdi.
"Ömüür" dedi yeniden. Sanki küçük kedi yavrusuna 'gel pisi pisi' diyordu pislik.
Sessiz olmaya çalışarak ilerdeki terkedilmiş bir binaya doğru hızla yürüdüm. Yakalanma korkusu içimi titretiyordu. Onun o iğrenç bedenini tekrar üzerimde görmek istemiyordum. Binaya girdiğimde karanlık beni kendine çekip sarıldı. Hiç bir şey göremiyordum. Bastığım yere dikkat ederek etrafımı kolaçan ettim. Kafamı sola çevirdim ve kapalı bir kapının altından sızan ışık huzmesini gördüm. Hızla oraya doğru yürüdüm. Kapıyı açarak ardımda kapattım. Sırtımı kapıya yaslayıp derin nefes aldım. Kalbim güvende olmanın rahatlığı ile rutin hızına dönerken gözlerimi açtım. Karşımda yaralı halde eski püskü koltukta oturan adam ve onun başında duran başka bir adam bana bakıyorlardı. Yaralı olan adam bana garip garip baktıktan sonra başındaki adamı eliyle çağırdı ve kulağına bir şeyler fısıldadı. Ben donmuş gibi onları izlerken adamın yüzündeki memnun gülümseme az önce normal hızına dönen kalbimi duracak raddeye getirmişti. Az önce olası bir tecavüz girişiminden kurtulmuştum. İkinci bir girişimden sağ çıkamayacaktım.
“Neredesin lan orospu?”
Metin`in bağıran sesi kulaklarıma dolunca yaslandığım kapıdan uzaklaşarak adamlara doğru koştum. Yağmurdan çıkıp doluya tutulmuştum ama olsundu.
“Abi lütfen beni o adama vermeyin” dedim dolu dolu gözlerle. Korkudan ayaktaki adamın arkasına saklandım. Deri ceketini avuçlarımın içinde toplayarak beni saklaması için sessizce yalvardım. Adam zorla bana döndü. Zorla döndü çünkü ceketini öyle sıkı tutmuştum ki adam ceketini zorla kurtardı benden. Adam bana bakarken kapı açıldı aniden. Korkudan çığlık atarak yüzümü adamın göğsüne gömdüm.
“Kızı bana verin” dedi Metin nefes nefese. Adam beni kendinden uzaklaştırınca elerine yapıştım. Yaşlar akan gözlerimle yalvardım ona. Mavi gözlerini bana güven verircesine kapatıp açtı. Yanımda hareketlenme olunca kahvelerimi mavi gözlerden çekip oraya odaklandım. Kolundan yaralı adam ayağa kalkarak belindeki silahı çekti. Silahı Metin`e doğrultup vahşi bir gülümseme sundu.
“Gel de al” silah olan eliyle çağırdı Metin`i. Sonra beni işaret etti aynı silahla.
Mavi gözlü adam kıkırdadı. Korkum baki olsa da rahatlamıştım. Beni vermeyeceklerdi. Anlamıştım. Metin gümüş renkli ürkütücü tabancayı görünce korkuyla yutkundu. Rengi bembeyaz olmuştu. Az önce bana aslan kesilen pislik herif şimdi bu iki adam karşısında süt dökmüş kediye dönmüştü.
“Abi karım o benim. Kavga ettik diye kaçtı evden. Bana verin onu. Biz bir birimizi çok seviyoruz. Değil mi karıcığım?” bana baktı beni onayla diye. Panikle adamlara baktım.
“O şerefsiz benim hiçbir şeyim değil abi. Kaçmasaydım tecavüz edecekti bana” dedim titrek sesle. o evde kalsaydım başıma gelecekler tüm gerçeklikleri ile yüzüme çarpılınca düşücek gibi olmuştum. Bir çift güçlü kol tarafından tutulmasaydım düşecektim de.
“Tecavüz demek” dedi mavi gözlü adam. Kafamı salladım hızla.
“Ne tecavüzü abi? Yalan söylüyor. O fahişe aldatıyor beni. Az önce bir arabadan indiğini gördüm. Verin onu bana. Kocasıyım ben onun.” saçmalayan Metin`e doğru tükürdüm.
“Şeyine yediğin tekme az geldi galiba pislik herif” Metin mora dönen yüzü ile bana baktı dişlerini sıkarak.
Kolumu tutan mavi gözlü adam kahkaha atınca diyeceklerimi yuttum. Kafasını çevirip bana baktı mucizeymişim gibi. Sonra yanımızdaki yaralı adama baktı.
“Kedi olalı bir fare yakaladın Serdar aferin. Tam da istediğim gibi biri” dedi ve ben hiç bir şey anlamadım. Adının Serdar olduğunu öğrendiğim yaralı adam kafasını salladı gururla.
“Sağol abi”
Mavi gözlü adam bakışlarını Serdar`dan çekip Metin`e baktı. Gözlerinde taşan nefreti gördüm ve eski nişanlım için üzüldüm(!) Mavi gözlü adam benden uzaklaşmak istediğinde panikle kolunu tuttum. Bana güven verircesine gülümsedi ve Serdar`a baktı. Serdar hemen yanıma gelerek kendimi güvende hissetmemi sağladı.
Mavi gözlü yakışıklı adam Metin`e yaklaştığında “Bak şerefsiz herif” diyerek kafayı gömdü ayakta ölmüş pisliğe. Dişlerimi sıkarak yanımdaki adama tutundum. Elini elimin üstüne koyup sıktı.
“Bayıldı lan bu. Hıncımı alamadan bayıldı şerefini siktiğim” küfrünü duyunca elimi ağzıma kapattım. “Serdar ara Mustafa`yı gelsin alsın şunu. Biraz okşayıp bıraksın”
“Tamam abi”
Serdar telefonu çıkarıp Mustafa denen adamı aramaya koyuldu. Mavi gözlü yakışıklı bana yaklaştı. Artık güvendeydim. Yaşadığım gerilim, korku ve panik yorgun bedenimi etkisi altına alarak zihnimi karanlığa sürükledi. En son hatırladığım bedenimi yere düşmeden yakalayan mavi gözlü adamdı.