Sabahın ilk ışıkları, odanın perdelerinden süzüldü ve üzerimize hafifçe dokundu. Gözlerimi açtığımda Sarvan kanepeye yaşlanmış uyuyordu. Yüzü ifadesizdi ama o suskunluk, gecenin ağırlığını taşıyordu hâlâ.
Kalktım, sessizce yatağı toparladım. Sarvan’ı uyandırmak istemiyordum; ona ve kendime biraz daha zaman tanımamız gerekiyordu. Küçük bir nefes alanı… Belki soğukluk biraz erir, belki uzaklık bir nebze azalırdı.
Banyonun yolunu tuttum. Su, yüzüme çarpınca sanki içimde donan duygular da çözülmeye başladı. Ama tam olarak değil. İçimde hâlâ kırgın bir yan vardı. Sarvan’ın o mesafeli duruşu, yüzüme çarpan sert sözler… Hepsi zihnimde yankılanıyordu.
Aynanın karşısında dururken kendi yansıma gözlerime baktım. O kadın hâlâ ayaktaydı. Kırık ama vazgeçmemiş, yaralı ama savaşmaya hazır. Belki bugün değil, belki yarın değil ama sonunda özgürlüğünü, kendine ait bir huzuru bulacaktı.
Odaya geri döndüğümde Sarvan uyanmış, pencereden dışarı bakıyordu. Gözleri biraz daha yumuşamıştı. Bana dönüp, kısa bir “Günaydın,” dedi. Sesindeki samimiyet zor da olsa hissediliyordu.
"Günaydın " İçimde sessiz bir umut büyüyordu. Henüz yolun başındaydık ama en azından birlikte yürümek için ilk adımlar atılmıştı. Belki de bu, kırgınlıkların, soğukluğun arasında doğan küçük bir bahardı.
Kahvaltı soğuk ama sessiz başladı. Sarvan usulca ekmeğini bölüyor, çayını yudumluyordu. Gözleri hala birkaç gün önceki kavganın izlerini taşıyordu; ne tam anlamıyla soğumuş, ne tamamen ısınmıştı aramızdaki hava.
Ben ise tabağıma dokunmuyordum. İçimdeki sıkışıklık, konuşulan kelimelerden çok daha fazlaydı. Sarvan kısa bir “Bugün işe gitmem gerekiyor,” dediğinde, ben ancak başımı sallayabildim.
Sarvan kahvaltıdan kalkıp hazırlanırken odama çekildim. Kapıyı kapattım, sessizliğe teslim oldum. Ama bu sessizlik rahatlatmadı. Sıkılmış, boğuluyordum. Kendimi zor tutarak yatağa oturdum. Avluya bakarken aklımda binbir düşünce dönüp duruyordu.
Bir süre sonra kapı hafifçe aralandı. Dışarıdan gelen konuşma sesleri dikkatimi çekti. Gözlerimi kısıp sese kulak verdim. Sesler, Yasmin’in ve annesi Yezda’nın konuşmalarıydı.
“Baksana, Sarvan’ın eşine kendini bir şey sanıyor ama fazla sürmeyecek” Yezda Hanım’ın sesi buruktu, alay dolu. “Berdel gelin diye çeyrek karı sayıyorlar onu burada. Sarvan’la evlenmek de ona fazla gelir. Yasmin bana bak hanımağa olmak senin hakkın kısa sürede Sarvanı elde edip kuma olarak evleneceksin Sarvanla. birde erkek torun verirsen işte o zaman Meryem diye bir sorun kalmayacak”
Yasmin’in sesi gür çıkıyordu. “Merak etme anne ne yapıp edip onunla birlikte olacağım. sadece bir gece yeterli olur ondan sonra Sarvan benimle evlenmek zorunda kalacak. Torun işi de kolay olacak merak etme"
Konuşmalar çarpıyor, içimde bir şeyleri kabartıyordu. Korku, öfke, aşağılanmışlık, kıskançlık. Bunların hepsi bir aradaydı. Artık dayanamazdım.
Avlunun kapısını sertçe açtım. Yasmin ve annesi aniden bana döndüler. Yüzlerindeki şaşkınlık yerini korkuya bırakırken, ben kontrolümü yitirip adımlarımı hızlandırdım.
“Yasmin!” diye bağırdım, sesi titrek ama kararlı. “Bu evde senin gibi konuşan biri olduğu sürece rahat etmeyeceğim. Sarvan’ın karısı benim ve ben buradayım! Sen kimsin de kocamın koynuna giriyorsun" dedim ve üzerine yürümeye başladım
Yasmin kaçmaya çalıştı ama ben kolundan tuttum. Ardından elimi kaldırdım ve sertçe tokat attım. Şaşkınlıkla geri çekildi, gözlerinde ilk kez korkunun parıltısı vardı.
Yezda Hanım öfkeyle bağırdı, ama umrumda olmadı saçlarını elime dolayıp avlu boyunca sürükledim. "Bana bak Yasmin haddini aşma eğer bir daha böyle bir şey duyarsam yemin olsun seni sürüklemekle kalmam konuştuklarınızı bütün Mardine duyururum" dedim ve saçlarını bırakarak odama çıktım.
Kapıyı çarpıp odama kapanınca, kalbim öfkeyle hızlı hızlı atıyordu. O an hissettiğim şey, sadece kızgınlık değil, yılların birikmiş acısıydı. İçimde fırtınalar kopuyordu; yalanlar, haksızlıklar, ihanetler… Hepsi bir araya gelmiş, beni boğmaya çalışıyordu.
“Nasıl bu kadar kolay konuşabilirler?” diye düşündüm. Sarvan’ın ailesi, beni bir yabancı, bir tehdit olarak görüyordu. Sanki ben oraya ait değilmişim gibi. Yasmin’in o küstah sözleri, annesinin planları, hepsi kalbimi daha da parçalıyordu.
Ama artık korkmuyordum. Susmuyordum. Bu evde, bu hayatta var olacaktım. Kimsenin beni silmesine izin vermeyecektim. Kendimi koruyacak, gerektiğinde savaşacaktım.
Sinirim yavaş yavaş yerini soğuk bir kararlılığa bırakıyordu. Duvarda asılı aynaya baktım. Oradaki kadın, hırçın ve cesurdu. Kırılmış olabilir ama pes etmeyecekti.
Bir an derin nefes aldım, kendimi topladım. Dışarıda yeniden o evin gürültüsü, oyunları başlayacaktı belki. Ama ben artık farklıydım. Ben artık kendi yolumu çizecektim.
“Yılmayacağım,” dedim sessizce. “Onlar ne derse desin, ben buradayım ve gitmeyeceğim.”
Oyun istiyorlarsa, oyun oynayalım o zaman. Bakalım hangimiz daha güçlüymüş.
Üzerime kuma gelmelerine asla izin vermeyeceğim. Ne o kadın, ne başka biri… Bu evde benim yerim var, Sarvan’ın yanında duracak olan benim.
Kırılmış olabilirim, evet. Ama yıkılmadım. Yıllardır taşıdığım yük beni güçlendirdi. Onların tüm küçümsemeleri, alayları karşısında dimdik duracağım.
İçimde bir ateş var şimdi, söndürülmeyecek bir ateş. Bu ateşle sınanacağım belki, ama sonunda ben kazanacağım.
Çünkü ben Meryem’im. Ve hiçbir karanlık, hiçbir engel beni yolumdan alıkoyamaz.
Kapı gıcırdayarak açıldı, Sarvan sinirle içeri girdi. Yüzünde o sabahki mesafeli ifadeden eser yoktu; gözleri sert, kararlıydı. Odaya adımını attığında, ortamda gerilim hemen hissedildi.
“Ne yaptığını sanıyorsun sen?” diye sordu, sesi sinirli ama kontrolündeydi.
Ben, onun bakışlarından çekinmeden karşılık verdim: “Ne yapmışım?”
" Nasıl Yasmini döversin" iyi yaptım hiç de pişman değilim . O benim kocamın koynuna girip onu elde etme planları yaparsa bende döverim az bile yaptım.
Gözlerindeki şaşkınlıkla karışık öfke, beni daha da cesaretlendirdi. “Annesiyle olanlar yapıp üzerime kuma gelmeye çalışırsa döverim tabi. Evliliğimiz gerçek olmayabilir ama bunu sadece biz biliyoruz. O kız bir daha sana o gözle bakarsa, bu sefer gözlerini oyarım.”
Sarvan kaşlarını çattı, yüzündeki ifade biraz yumuşadı ama hala sertti. “Ne kuması, ne diyorsun be kadın?” diye çıkıştı.
“Ne anladıysam o, Sarvan ağa,” dedim, gözlerim onun gözlerinde. “Yemin ediyorum, o kız ya da başka biri üzerime kuma gelmeye çalışırsa, bu konağı başına yıkarım.”
Bir an sessizlik oldu. Sarvan derin bir nefes aldı, ardından hafifçe gülümsedi ama gözlerindeki ciddiyet kaybolmadı. “Kocanı bu kadar kıskanma. Merak etme, üzerine kuma getirecek bir adam değilim.”
Ben ise sessiz kalmadım: “İyi olur Sarvan ağa, yoksa hiç iyi şeyler olmaz.”
Aramızda kısa bir sessizlik yaşandı. O an, aramızdaki buzun bir parça çözüldüğünü hissettim. Sarvan’ın koruması soğuk mesafeye rağmen bir yerde vardı, ama artık sessizliğin içinde gizlenmiyordu. Bu, bizim savaşımızın yeni bir başlangıcıydı.
“Hem ben seni kıskanmadım, sadece kabul etmiyorum kumayı,” dediğimde yüzünde hafif bir gülümseme belirdi. Gözlerindeki sertlik biraz yumuşadı, ama içinde hâlâ bir kararlılık vardı.
Bir an durdu, sonra yanağımı hafifçe yanağına sürtmek istermiş gibi yaklaştı ama durdu, çekildi. “Senin bu inatçılığın… Bazen çekilmez oluyorsun,” diye mırıldandı, sesi alçak ve samimiydi.
"Öylemi Sarvan ağa" dedim inatçı bir şekilde.
"Öyle Meryem hanım" dedi aynı kinayeli ses ile.Sarvan’ın o kınayarak söylediği sözlere gülümsemem biraz daha yayıldı yüzümde. Aramızdaki gerilim, kısa bir süreliğine olsa da yumuşamıştı. Ama ikimiz de biliyorduk ki, bu sadece bir anlık gevşemeydi.
“İnatçı olmak bazen gerekli,” dedim kararlılıkla. “Özellikle böyle zor bir yerde duruyorsan.”
Sarvan başını hafifçe salladı, gözlerindeki o sertlik yerini yumuşak bir bakışa bıraktı. “Seninle olmak da kolay değil,” dedi. “Ama belki bu, ikimizin de değişmesi gereken bir şey.”
Sessizlik arasında birbirimize baktık. Sözcüklere ihtiyaç duymadan, aramızdaki o kırgınlıkların, umutların ve mücadelelerin farkındaydık.
İlk defa beni terslemedi hayır demedi. Bana söylediği sözleri unutmadım ama artık eskisi kadar öfkeli de değildim.
Ama bu kolay kolay ona teslim olacağım anlamına da gelmiyordu. Eskiden olsa ola bilridi ama şimdi olmaz sürünecek ve benden özür dileyecek belki o zaman onunla olmayı düşünüyüm.
Sarvan’a karşı duruşum değişmişti; güçlenmiş, sınırlarını çizmiş bir kadın olarak… O, sürünmek zorundaydı, benden özür dileyecekti. Belki o zaman onunla olmayı düşünebilirdim.
Gözlerimi ona çevirdim, kararlılıkla ve biraz da meydan okuyarak: “Beni anlaman, yanımda durman lazım. Ama önce kaybettiklerini fark etmelisin.”
Sarvan, sözlerimin ağırlığını taşıdı, sessiz kaldı. O an ikimiz de biliyorduk; bu savaş kolay bitmeyecekti ama artık yollarımız kesişmişti, geri dönüş yoktu.
Ve ben, ne olursa olsun, kendi değerimi asla kaybetmeyecektim.