Konak sessizdi her kes bir köşeye çekilmiş kendi işleriyle meşguldü. Yezda hanımsa kızıyla birlikte oturmuş düşünüyordu. Bir buçuk ay olmuştu Sarvanla Meryem evleneli ama ortada bir gebelik durumu yoktu buna ona unut vermişti. Eğer ki kızı Yasmini Sarvanla evlendirir birde kucağına çocuk verirse konaktaki yeri sağlamlasırdı.
Kocası öldükten sonra kızıyla burada yaşıyordu ama hep burada kalamayacağını da iyi biliyordu. Er yada geç Sarvan onları gönderecekti. Ama kızını evlendire bilirse Sarvan ağa ile o zaman kimse onu bu konaktan gönderemezdi. Sarvan ağa olduğu için çocuğu olması şarttı. Meryem de ona bunu veremiyorsa kendi kızı vere bilirdi o çocuğu.
Yezda Hanım kucağındaki kahve fincanını karıştırırken gözlerini odanın ortasında halının desenlerine dikmişti. Yasmin yanındaydı, ince parmaklarıyla saçının bir tutamını oynuyor, annesinin sessizliğini bozmaya kıyamıyor gibiydi. Ama ikisi de aynı şeyi düşünüyordu.
"Anne," dedi sonunda Yasmin alçak bir sesle. "Sarvan’la araları iyi değil, değil mi?"
Yezda başını salladı. "İyi gibi gösteriyorlar ama değil. Geceleri hâlâ ayrı yatıyorlar. Benim kulağım deliktir, her gece aynı şey. Ne kapı açılır ne kapanır."
Yasmin’in gözleri parladı. "O zaman hâlâ şansım var."
"Elbette var." Yezda fincanı masasının üzerine bıraktı, öne eğilerek fısıltıyla konuştu. "Bak kızım, Meryem bu konağa gelin geldi ama daha karnı bile şişmedi. Bir buçuk ay oldu, en azından sabah bulantısı olurdu, bir halsizlik... Yok. Bu işin sonu boş."
"Ya Sarvan beni istemezse?"
"İsteyecek!" Yezda neredeyse tısladı. "Sen kendini ona unutturacak mısın sanıyorsun? O seninle büyüdü. Eskiden gözünün içine bakardı. Şimdi Meryem’e takmış olabilir ama gönül dediğin döner. Hele ki sen biraz akıllı olursan..."
Yasmin başını öne eğdi. "Ne yapmamı istiyorsun?"
Yezda gülümsedi. O gülümseme yıllar içinde geliştirdiği hesapların, sabırla beklediği fırsatların yansımasıydı. "Ona yakın dur. Ne çok ne az. Her gün görünme ama görünmen gerektiğinde de aklında kalacak şekilde ol. Yardımcı ol. Güvenini kazan. Adam hem ağa, hem de yalnız. Bir kadın sözüne, ilgisine muhtaç. Sen o boşluğu doldur."
"Ya Meryem fark ederse?"
"Fark etsin." Yezda alayla gülümsedi. "Ne yapacak? Kimi var ki burada? Kim onun arkasında durur? Bir tek Sarvan. Onu da sen yavaş yavaş çek elinden. Meryem dediğin zaten içine kapanık, sessiz biri. Bizim gibi kadın değil o. Bu konağa ait değil."
Yasmin bir süre sustu, sonra başını kaldırdı. "Peki ya çocuk? Ya senin dediğin gibi bir çocuk doğmazsa?"
"İşte orası bizim şansımız," dedi Yezda. "Eğer doğmazsa, eğer Meryem’in çocuğu olmazsa... Sarvan’a bunu hatırlatacak birileri çıkacaktır. Elalemin diline düşmekten korkar. Kanını sürdürecek bir çocuk ister. İşte o zaman sen devreye girersin. O çocuk senden olacak. Bu konağın hanımı da sen olacaksın."
Yasmin annesinin sözlerinden cesaret aldı. Kafasında yavaş yavaş bir plan şekillenmeye başlamıştı. Meryem’i yok sayarak değil, adım adım geriye iterek harekete geçecekti. Önce Sarvan’la arasındaki mesafeyi kaldıracak, sonra gözünün içine bakacaktı. Zamanı geldiğinde ise... kucağında taşıyacağı bebekle bu konağın geleceği olacaktı.
Yezda hanımın gözleri kızının yüzüne bakarken sanki yıllar sonra kendi hayalini görür gibi parladı. Bu defa fırsat ellerindeydi. Ve bu fırsatı kaçırmaya niyetleri yoktu.
"Bu gün akşam yemeğinde yine konuyu açacağım bakalım gelin hanım ne yapacak. Bu konağa bir çocuk vermek zorunda eğer veremiyorsa kumayı da kabul edecek" dedi Yezda hanım. Planını yapmıştı çoktan.
Birlikte olmadıklarını düşündüğü için bu işin kolay olacağını düşünüyordu. "Hayde kalk sende ayağa git hazırlan ge akşam yemeği hazır olur birazdan. Güzel görün Sarvan ağaya ki kuma istediği zaman seni düşünsün ilk"
"Tamam ana gideyim de hazırlamayım"
****
Akşam yemeği sofrası her zamanki gibi büyük masada kurulmuştu. Sarvan baş köşede oturuyordu, sağında Meryem, Yezda Hanım ise biraz ileride, ama her şeyin hâkimi gibi sırtını dik tutarak oturmuştu. Sofrada sessiz bir gerginlik hâkimdi. Herkes kaşığını tabağına eğmiş, konuşmadan yemek yiyordu. Ta ki Yezda Hanım o kendine has iğneli sesiyle sessizliği bozuncaya kadar.
"Şöyle güzel bir torun kokusu alalım diye bekleyip duruyoruz ama hâlâ bir kıpırtı yok. Allah herkesin ocağına evlat nasip etsin, değil mi Sarvan Ağa?"
Sarvan kaşığını yavaşça tabağına bıraktı. Meryem’in eli titremişti, kaşığı çorbanın içinde durmuştu. Başını eğdi, cevap vermedi.
Sarvan dudaklarını sıktı, sakin ama kararlı bir sesle, "Daha yeni evliyiz yenge. Her şeyin bir vakti var. Elbet bizim de çocuğumuz olacak."
Yezda kaşlarını hafifçe kaldırıp alayla güldü. "Yeni evlilik diyoruz ama eski zamanlar gibi de değil bu işler. Şimdi bilim var, tıp var. Gerekirse bir baktırırsınız, belki bir şey vardır da vakit kaybetmeyin. Sonuçta bu konak boş kalamaz."
Meryem’in boğazı düğümlendi. Sarvan bir an yüzüne baktı, sonra gözlerini tekrar Yezda Hanım’a çevirdi.
"Sen merak etme, biz ikimiz ne gerekiyorsa yaparız. Böyle laflarla sofrayı germeye gerek yok."
Yezda elini havaya kaldırdı, sözüm ona kendini savunur gibi. "Ben kimseyi germem Sarvan Ağa, sadece hatırlatırım. Bu konağın geleceği torunla olur. Senin yerin, soyun belli olacak. O olmazsa... O zaman da gelin hanım anlayışlı olacak, değil mi Meryemciğim?"
Meryem başını hafifçe kaldırdı. Gözleri buğuluydu ama dudaklarını sıktı, sabretti. Tam bir şey söyleyecekti ki Sarvan yine araya girdi.
"Yenge, yeter artık. Her şeyin bir zamanı var dedik. Meryem de bu evin kadınıdır, kimse onun üzerine gitmeyecek."
Yezda Hanım bir anlık sessizlikten sonra gülümsedi. O sinsi, sinsice plan yapan bir kadının gülümsemesiydi bu.
"Sen ne dersen de Sarvan Ağa, ama bu konak torunsuz kalamaz. Eğer bu iş olmayacaksa, başka yollar düşünmek gerekir. Hepimiz bu soyun devamını istiyoruz. El âlem de konuşuyor artık, duymazdan gelme."
Yasmin o sırada başını eğmişti, ama dudaklarındaki hafif tebessüm gözden kaçacak gibi değildi.
Meryem sofradan kalkmak istedi ama saygısından oturduğu yerden kımıldayamadı. Sarvan ona baktı, elini masanın altından uzatıp usulca eline dokundu. Meryemin sakinleşmesini istiyordu. Elbet yengesini buradan gönderecekti daha fazla ailesinin içine fitne fesat sokmasına izin verecek değildi.
Ama Yezda Hanım kolay pes edecek biri değildi. "Ben sadece bu konağın iyiliğini düşünürüm. Eğer çocuk olmuyorsa, bu haneye bir kadın daha gelmesi gerekebilir. Gelenek budur. Sen de gelin hanım, buna alışsan iyi olur."
Meryem o an gözlerini kısıp Yezda’nın gözlerine baktı. İlk defa susmadı içinde. Sadece bir bakıştı ama içinde kırgınlık, öfke, hatta biraz da meydan okuma vardı. Yezda bunu fark etti. Demek ki kız kıpırdanmaya başlamıştı. İyi.
Meryem Bedirhan
Yemek boyunca her lokma boğazımda düğümlendi. Ne yesem tadı yoktu, ne içsem içime oturuyordu. Yezda Hanım’ın sözleri, Yasmin’in sessizce gülen yüzü, Sarvan’ın elimi sıkarken verdiği destek… Her şey iç içeydi. İçimde kıyamet koparken, dışarıdan sadece başını eğmiş, uslu bir gelin gibi görünüyordum.
Sofra dağıldı. Hizmetliler tabakları toplamaya koyuldu. Yasmin göz ucuyla bana baktı, bakışlarımız çarpıştı ama o hemen başını çevirdi. O bakışta bir şey vardı… Sessiz bir zafer gibi. İçimi ürpertti.
Sarvan yanıma geldi, “Hadi gidelim,” dedi usulca. Başımı salladım, hiç konuşmadan peşinden yürüdüm. Sessizce odamıza çıktık. Kapı kapanır kapanmaz arkamı duvara yasladım. Gözlerim doluydu ama akıtmadım. Sarvan bana döndü, kaşları çatılmıştı.
"Dökme incilerini yengemin sözü ile üzerine kuma getirecek değilim" O böyle söylüyordu ama bir kaç ay daha böyle olursa bu işe tek karışan yezda hanım değil diğer ağalarda olacaktı evli bir adamdı ve onun soyunun devamını isteyeceklerdi.
Bir kez birlikte olmuştuk bir dahada olmamıştı. İki haftadır köşe kapmaca oynuyorduk resmen. Ama bu böyle gitmezdi biliyorum Sarvan bir şey demese bile bir kaç aya artık babası da torun isteyecekti.
Sarvan yanıma yaklaştı, gözleriyle beni yokladı. Yüzümdeki ifadeyi okumaya çalışıyordu ama ben başımı çevirdim. O duvara yaslanmış hâlimle öylece duruyordum, içimde kırgınlık, endişe, korku… Hepsi birden dolaşıyordu damarlarımda. Sarvan beni kendine çekmek istedi ama geri adım attım.
“Sen ne kadar beni korusan da bu böyle sürmez Sarvan,” dedim sessiz ama kararlı bir sesle. “Yezda Hanım’ınki sadece başlangıç. Birkaç ay sonra herkes konuşmaya başlayacak. Bu evlilik niye çocuk vermedi, bu gelin niye hâlâ boş geziyor…”
Sarvan başını iki yana salladı, gözlerini kısıp bana yaklaştı. “Ben kimseyi dinlemem dedim ya sana. Kimse bizim odamıza, yatağımıza karışamaz. Bu bizim meselemiz.”
“Peki biz o meseleye ne kadar dahiliz?” dedim ve gözlerinin içine baktım. “Bir kez birlikte olduk. Sonra hep sustuk. Geceleri dönüp durduk sırt sırta. Hiçbir şey olmamış gibi davranmak kolay mı sanıyorsun?”
Sarvan nefesini tuttu, belli ki bu sözleri beklemiyordu. İçini çekti, yüzünü avuçlarına aldı bir an. “Ben sana zaman vermek istedim. Korkutmak istemedim. Zaten zor bir evlilikti. Berdel… mecburiyet… Ben bunların gölgesini sırtına yüklemek istemedim Meryem.”
“Yük zaten üzerimde Sarvan,” dedim. “Sen hiçbir şey yapmasan da, bu konakta bana bakışlar bile yetiyor. Yasmin’in bakışı bile… O sofradaki sessizlik bile… Her şey üstüme geliyor."
Sarvan sessizce yaklaştı bu kez. Ellerini omuzlarıma koydu, yüzümle yüzü neredeyse değiyordu. “İkimiz de aynı evin içinde yalnızız Meryem. Ama ben senden kaçmıyorum. Sadece ne yapacağımı bilemedim. Sana saygı duymaya çalıştım. Ama eğer sen bir adım istiyorsan… o adımı seninle atmaya hazırım.”
Yutkundum. Sözleri kalbimde bir yerleri yumuşattı ama tam da güvenemedim. Çünkü bu yalnızca bizden ibaret bir mesele değildi artık. Yarın öbür gün Sarvan’ın babası bir torun isteyecekti. Bu evin erkekleri, soyun devamı için kapımıza dayanacaktı. Belki de ben daha hazır olmadan kucağıma çocuk verilmeliymiş gibi hissedecektim.
Başımı hafifçe yere eğdim. “Ben senin yanında durmaya çalışıyorum Sarvan. Ama bazen… bu evde yapayalnız hissediyorum.”
Derin bir nefes aldım ve devam ettim. Artık kararımı vermiştim.
"Çocuk yapalım"